Körfez ülkesi Katar’ın günümüzde izlediği stratejik manevralar, bölge ile Batı arasında bir arabulucu konumunu koruma arzusuyla yakından ilişkilidir.
Yıllardır Katar, Suriyeli mülteciler ve muhalif figürler için Arap dünyasında önemli bir merkez olmuştur. Suriye iç savaşı başlamadan onlarca yıl önce, Doha, 1982 Hama katliamından kaçan Suriyelilere ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Bu nedenle, bu ayın başlarında Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetinin düştüğü haberi yayıldığında, Katar başkentinde doğal olarak büyük bir coşku yaşandı.
Doha, şimdi Esad sonrası Suriye’de önemli bir rol oynamaya hazırlanıyor. Katar, çatışmanın erken aşamalarında Esad’ı devirmeye çalışan silahlı gruplara büyük miktarlarda para yatırdı. 2012’nin başlarında Katar’ın o dönemdeki emiri, Arap ordularının doğrudan müdahale ederek Suriye rejimini devirmesi gerektiğini bile savundu.
Ancak Katar, yıllar önce isyancı gruplara maddi destek sağlamayı durdurdu. Bu, Doha’nın 2015-16’da Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesini kabul etmesinden, 2017-21 arasında BAE ve Suudi Arabistan tarafından uygulanan abluka sırasında İran’la ilişkilerini geliştirme çıkarından ve Suriye’de şiddet yanlısı aşırılıkçılarla olan (gerçek ya da algılanan) bağlantılarının getirdiği itibar kaybından kaynaklanıyordu.
Buna rağmen, Temmuz 2011’de Şam ile diplomatik ilişkileri kesmesinin ardından Doha, bir daha asla Esad hükümetini meşru olarak tanımadı—bu durum, diğer birçok Arap başkentinin tutumuyla çelişiyordu.
Esad’ın yakın zamanda hiçbir yere gitmeyeceğine ikna olan birçok Arap devleti, 2010’ların sonları ve 2020’lerin başlarında Şam ile ilişkileri yeniden normalleştirdi. Birleşik Arap Emirlikleri bu konuda öncülük ederek, Aralık 2018’de Suriye hükümetiyle resmi bağlarını yeniden kurdu, Mart 2022’den itibaren Esad’ı Abu Dabi ve Dubai’de ağırladı ve takip eden yıllarda Şam ile Arap normalleşmesinin merkezi haline geldi. Ancak Katar, Esad’ı rehabilite etmeye kesin bir şekilde karşı çıktı ve rejimiyle resmi bağlarını yeniden kurmayı reddetti. Mayıs 2023’te Cidde’de düzenlenen Arap Ligi zirvesinde—Esad’ın 2011’de ülkesinin üyeliğinin askıya alınmasından bu yana katıldığı ilk zirve—Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad el-Sani, Suriye’nin o dönemdeki başkanı konuşmadan önce salonu terk ederek Doha’nın duruşunu net bir şekilde ortaya koydu.
Esad’ın devrilmesi, Katar hükümeti için azimlerinin karşılığını aldığı doğrulayıcı bir an oldu. Doha’daki yetkililer, Şam rejimi için tamamen kabul edilemez olan köklü reformlar ve tavizler olmaksızın Suriye’nin istikrar kazanamayacağını her zaman savundu. Esad’ın düşüşü, Katar liderliğinin Suriye’de ‘tarihin doğru tarafında’ olduğu inancını doğruladı.
Suriye’nin belirsiz geleceğine bakış
Esad sonrası Suriye ile Katar’ın ilişkilerini olumlu bir başlangıç noktasına oturtmak, Doha için bir önceliktir. Suriyelilere insani yardım sağlarken, Doha’daki yetkililer, Esad hükümetini deviren gruplar koalisyonunun baskın fraksiyonu olan, eski bir El Kaide uzantısı Hay’at Tahrir el-Şam (HTŞ) ile temas halindedir. Doha, Esad’ın devrilmesinin ardından HTŞ ile ilk iletişim hattını kurmuştur.
11 Aralık’ta Katar, Şam’daki büyükelçiliğini yeniden açma planlarını duyurdu ve altı gün sonra faaliyetlerini yeniden başlattı. 7-8 Aralık tarihlerinde düzenlenen Doha Forumu’nda Suudi, Türk, Rus ve İran dışişleri bakanları, Suriye çatışması boyunca Esad karşıtı duruşuyla bilinen Katar’ın HTŞ’ye yönelik girişimlerde liderlik yapmaya en uygun ülke olduğu konusunda fikir birliğine vardı.
Ayrıca Katar, HTŞ lideri Ahmed Hüseyin el-Şaraa (diğer adıyla Ebu Muhammed el-Culani) ile Tahran arasında bir arka kanal görevi görmektedir ve bu, Doha’nın Suriye’nin yeni otoriteleri ile Esad’ın müttefiki olan hükümetler arasında diplomatik bir köprü olma potansiyelini vurgulamaktadır.
Esad’ın iktidardaki son 14 yılında Suriye muhalefetini desteklemiş olmasına rağmen, Katar liderliği kutlama havasında değildir. Doha hükümetinden gelen resmi açıklamalar ihtiyatlı bir tona sahiptir; yeniden çatışma ve kaos risklerine karşı uyarıda bulunmakta, Esad sonrası Suriye’ye yönelik İsrail saldırganlığını kınamakta ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının uygulanmasını talep etmektedir.
Katar, şimdi ‘Yeni Suriye’de nüfuzunu artırma fırsatları arayacak, ancak bunu yaparken diğer Arap hükümetlerinin çıkarlarını ve tehdit algılarını göz ardı ettiği izlenimini vermekten kaçınmaya çalışacaktır. Doha’nın 2010’larda İslamcı dostu dış politikası, özellikle Abu Dabi ile Körfez İş birliği Konseyi’nde (GCC) birçok rahatsızlık yaratmıştı. Ancak Katar, Esad sonrası Suriye konusunda diğer Körfez Arap monarşileriyle çatışmak yerine iş birliği yapmak isteyecektir. Doha, 2017-21 ablukasından birçok ders çıkardı ve şimdi diğer GCC üyeleriyle ilişkilerini bozma riskinden kaçınmaya son derece kararlıdır.
Dahası, önümüzde Suriye’nin geleceği ve Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesiyle ABD dış politikasının önümüzdeki dört yılına dair sayısız belirsizlik varken, Doha yeni ABD yönetimi tarafından Suriye’de İslamcı “aşırılıkçılığı” veya “terörizmi” destekliyor olarak algılanmaktan kaçınmak istemektedir. Katar’ın mesajı, Suriye’de herhangi bir belirli aktörü destekliyor gibi görünmek yerine, Suriyelileri desteklediği ve onların iradesine saygılı olduğu yönündedir. Bu duruş, Doha’ya Esad sonrası Suriye’nin siyasi sahnesinde hareket özgürlüğü sağlayacaktır. Aynı zamanda, Batılı devlet adamlarının eleştirmekte zorlanacağı bir tutumdur.
Stratejik bir enerji koridoruna göz dikmek
Enerji hedefleri bu resmin bir parçasıdır. Eğer Suriye gelecekte istikrar sağlayabilirse, Katar’ın doğalgaz sahalarını Avrupa Birliği’ne (AB) bağlamayı amaçlayan ve şu anda atıl durumda olan bir plan yeniden hayata geçirilebilir. Katar-Türkiye boru hattı projesi olarak bilinen bu plan, Katar doğalgazının Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye taşınmasını ve Türkiye’nin enerji merkezi olarak Avrupa’nın geri kalanıyla bağlantı kurmasını öngörmektedir.
Washington ile Şam arasında olası bir kanal
Katar, kendisini HTŞ ile Trump yönetimi arasında önemli bir köprü olarak bulabilir; bu, Katar’ın Batılı hükümetler ile Taliban arasındaki başlıca muhatap rolüne biraz benzer bir durum olabilir. Eğer Washington yakın gelecekte HTŞ’nin terör listesi statüsünü kaldırmaz ve bu nedenle Şam’ın yeni otoriteleriyle doğrudan ilişki kurma yeteneği sınırlanırsa, Beyaz Saray Doha’nın konumunu ABD çıkarları için faydalı bulabilir.
Yine de Trump’ın ikinci dönemdeki Suriye politikası büyük bir soru işareti taşımaktadır. Yeni ABD yönetimi ile Katar’ın Suriye konusunda aynı görüşte olup olmayacağı belirsizdir. Doha’nın, savaşın harap ettiği bu ülkede yeniden yapılanma ve kalkınma sürecinde önemli bir rol oynamayı hedeflemesiyle birlikte, Suriye ile ilgili yaptırımlar ve terör etiketlemeleri, Trump’ın ikinci döneminde Katar ile ABD arasında erken dönemde tartışılabilecek en hassas konulardan bazıları olabilir.
Suriye’nin önünde büyük zorluklar olduğu şüphesizdir. Doha’daki ve genel olarak tüm diğer Arap başkentlerindeki politika yapıcılar, Suriye’nin belirsiz geleceği ve Esad sonrası dönemde istikrarsızlıkla ilişkili sayısız risk hakkında endişelere sahiptir. Ancak Katar’daki politika yapıcıların görüşüne göre, Suriye’nin barış ve istikrarı sağlamaya yönelik fırsatları, yalnızca Esad’ın iktidardan uzaklaşmasıyla mümkün olabilir.
*Giorgio Cafiero, Washington, DC merkezli bir jeopolitik risk danışmanlık şirketi olan Gulf State Analytics’in (@GulfStateAnalyt) CEO’sudur. Aynı zamanda Georgetown Üniversitesi’nde yardımcı doçenttir.
Çeviri: Yavuz Aslan