Ermenilerin Tehcir Edilmesi Kararında Etkili Olan Faktörler Ve Maraş-Zeytun Ermenilerinin Tehciri
NEJLA GÜNAY*
Giriş
Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla girerken siyasî, ekonomik ve askerî yönden sıkıntılar içerisindeydi ve yüzyılın başında önce Trablusgarp, daha sonra Balkanlarda ağır kayıplar verdi. Osmanlı Devleti’nin Balkan savaşları sonucunda Balkanlardaki topraklarını kaybetmesi, bağımsızlıklarını elde etmek isteyen Anadolu Ermenilerini heyecanlandırdı [1] ve onların devlete bağlılık duygularını zayıflattı. Bunun sonucunda meselâ Zeytun Ermenileri, Birinci Dünya Savaşı’nda seferberlik emrine uymayarak Osmanlı ordusuna asker göndermediler, aksine silâhlanıp dağlara çıktılar ve Osmanlı Devleti’nin düşmanlarıyla işbirliği yaparak devlete meydan okudular. Kafkasya’da da benzer bir durum yaşandı ve Osmanlı Devleti’nin Almanya tarafında savaşa girmesini fırsat bilen Taşnak Komitesi, Anadolu Ermenileri adına Rusya ile anlaştı. Bu anlaşmaya bağlı olarak Osmanlı ordusunda silâh altına alınan Ermeniler Rus tarafına geçtiler ve küçük çeteler hâlinde örgütlenip Osmanlı ordusuna karşı Rus ordusunun ileri ucunda görev aldılar. Ermenilerin bir kısmının bu ihaneti, Osmanlı hükümetinin savaşın bütün hızıyla devam ettiği bir anda bütün Ermenilerin sadakatinden şüphe duymasına sebep oldu [2].
Itilaf Devletleri Osmanlı ordusunu yenebilmek için diğer Osmanlı halklarını isyana teşvik etti. Fransa, Adana ve Kilikya bölgesini Ermeni milliyetçiliği duygusunu canlı tutarak bu bölgeyi Anadolu’dan koparmayı tasarlamaktaydı [3]. Rusya, Kafkas Ermenileri aracılığıyla sosyalist ve anarşist ruhlu Van, Zeytun, Haçın ve Diyarbakır Ermenilerini kışkırtmasının yanı sıra Laz ve Kürtleri de ayaklandırmak istedi [4]. Ayrıca Kafkasya’da başarılı olmak için Osmanlı Devleti’ne karşı bir cephe daha açılmasını istiyordu. Ermeni isyanı çıkarmak için en uygun yerin Zeytun olduğunu düşünen Rusya, bir taraftan Zeytun Ermenilerini İskenderun üzerinden silahlandırmaları konusunda Fransa ve İngiltere nezdinde girişimde bulunurken [5], bir taraftan da Erzurum [6] ve Karadeniz’deki bazı limanlar üzerinden Zeytunlu Ermenilere silah gönderdi [7]. İngiltere, Rusya’nın bu isteğini İngiliz himayesi altında bir Arap krallığı kurulması için bir fırsat olarak görerek 1915 yılının Ocak ayı başlarında ikinci cephenin İskenderun Körfezi’ne yapılacak bir çıkarmayla açılmasını önerdi [8]. İngiltere, Türkiye’ye İskenderun üzerinden saldırma planlarında Mısır ve Kıbrıs’ta toplanan Ermeni gönüllüleri ile Zeytun’daki Ermenilerden yararlanmayı düşündü. Urfa, Sivas, Harput ve Zeytun’dan gelerek Kıbrıs’taki kamplarda toplanan Ermeniler burada bir taraftan silahlı talim edip Kilikya’da kurmayı hayal ettikleri devlet için isyana hazırlanırken, bir taraftan da Osmanlı Devleti’ne bağlı diğer Hıristiyan azınlık Rumlarla işbirliği yapmaya çalışıyorlardı. Bunun sebebi Rumların da İtilaf devletleriyle işbirliği yapmaları ve Fransız ordusuna 100 binden fazla Rum’un destek vereceklerini taahhüt etmeleriydi [9].
İngilizlerin Kanal harekâtının devam ettiği sırada Arapları isyan ettirme girişimi başarısızlıkla sonuçlansa da bu, Ermeni isyanlarını herhangi bir şekilde engellemedi. Çünkü onlar Osmanlı Devleti’nin yıkılacağına ve bağımsızlıklarını elde edeceklerine inanıyorlardı [10].
Osmanlı Devleti birçok cephede savaşması ve askerden kaçmalar nedeniyle asker sıkıntısı çekmekteydi. Bu nedenle 1879’dan beri Zeytun’da bulunan askerî bölük ordu komutanlığı tarafından cepheye sevk edilerek Zeytun’un güvenliğinin seyyar jandarma tarafından sağlanmasına karar verildi. Zeytun’daki askerî birliğin kaldırılması isyan etme planları yapan Ermenilerin cesaretini artırdı. Çünkü seyyar jandarma kuvvetleri asker kaçaklarının katılımıyla gücünü iyice artıran Zeytun Ermenileriyle baş edecek kadar güçlü değildi.
Zeytun’un asker kaçaklarının toplandığı bir merkez hâline gelmesi ve Zeytunluların çevredeki Müslüman köylere baskınlarının artırması, yoldan gelip geçenleri katl ve gasbetmeye başlamasıyla [10] Zeytun’a harekât yapılması mecburiyeti doğdu. 1914 yılının yaz sonlarında yapılan harekâtla asker kaçaklarının bir bölümü yakalandıysa da Zeytun eşkıyası kaçmayı başardı.
Zeytun Ermenileri Çanakkale Savaşları’nın devam ettiği sırada eylemlerini yeniden başlattı. Çünkü İtilaf donanmasının Akdeniz’i geçip İskenderun Limanı’nı bombalaması, demiryollarını keserek Türk ordusunun Filistin ve Mezopotamya ile bağlantısını koparması [11] ve Çanakkale Savaşları’nın tüm şiddetiyle devam etmesi Ermenilerin bir taraftan cesaret ve umutlarını, bir taraftan da kendilerini destekleyenlerin sayısını artırdı [12]. İçeriden temin edilen gücün yanı sıra yurt dışındaki Ermeniler de Kilikya Ermenilerine para ve kuvvet yardımında bulundular. Taşnaklar 20.000 gönüllüyü Kilikya’ya gönderirken Balkanlardan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden 10’ar bin gönüllü Kilikya’ya geldi. Merkezi Boston’da bulunan Ermeni Milli Savunma Komitesi Ermenilere silah ve mühimmat temin etti. Bu komitenin Kahire şubesi de önemli yardımlarda bulundu. Böylece oluşturulan yerel kuvvetlerle beraber Kilikya bölgesinde ciddi sayıda asker toplandı [13].
Bütün bunlar Ermenileri kontrol edilemez hâle getirdi. Böylece İngiltere ve Fransa, donanmalarının Akdeniz’i geçmesine paralel olarak İskenderun Körfezi’ne yakın olan Dörtyol, Musababa, Halep, Antep, Urfa ve Zeytun taraflarında çıkarmayı daha önceden planladıkları Ermeni isyanını Zeytun’da başlatmış oldu [14].
Zeytun Ermenilerinin orduya cephane taşıyan askerlerin bir kısmını öldürüp bir kısmını esir almaları üzerine Zeytun’a takviye kuvvetler gönderildi. Bu, cephede olması gereken askerlerin içeride meşgul edilmesi anlamına geliyordu. 24/25 Mart 1915 gecesi boyunca süren çatışmalarda toplam dokuz asker şehit düştü [15], 27’si de yaralandı. Eşkıyadan 32 kişi ölürken geri kalanların büyük kısmı karanlıktan istifade ederek kaçtı. Sabah manastıra girildiği sırada manastırı ateşe vermek isteyen beş eşkıya ele geçirilerek öldürülmüşse de Zeytunlu asiler yakalanamadı. Ancak bu harekât asker kaçakları üzerinde etkili oldu. Asker kaçaklarından bir kısmı orduya geri dönmeye başladılar. Nisan ayı başlarında Maraş’tan 450, Zeytun’dan 125 asker kaçağının teslim olmasıyla [16] harekâtın amaçlarından birine ulaşılmış oldu.
Sürgün Kararının Alınması
Sürgün kararının alınmasında Ermenilerin eylemleri ve İtilaf Devletleri adına oynadıkları rol etkili oldu. Çünkü onlar hükümetin ikazlarını hiçe sayıp tecavüzkâr hareketleriyle Türk ordusunu nefs-i müdafaaya zorlayarak hükümetin karşı tedbirler almasına sebep oldular. Osmanlı Devleti’nin düşmanlarına sempati ile yaklaşarak onların yardımıyla Türk hâkimiyetinden kurtulmayı, Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan ve Kilikya’yı da içine alan bir coğrafyada büyük bir Ermenistan devleti kurmayı hayal ettiler [17].
Batılı yazarların çoğu Ermenilerin tehcir edilmesindeki temel sebebi, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus ordusunda yer alarak Ruslarla birlikte hareket etmeleri ve Sarıkamış’ta Osmanlı ordusuna büyük zayiat verdirmelerine bağlarlar [18]. Sürgün kararının alınmasında hükümetin, Ermenilerin önemli ikmal hatlarına yakın olması ve düşman birliklerinin Adana kıyısına bir çıkartma yapması ihtimali olması nedeniyle endişelenmesinden kaynaklandığı görüşünü savunanlar olduğu gibi [19], Zeytun Ermenilerinin İngilizlerle mektuplaştıklarının ortaya çıkmasından dolayı bölge halkının (Maraşlı Müslümanların) kendileri için tehlike oluşturan Zeytun ve çevresindeki Ermenilerin oradan uzaklaştırılmasını istemelerine bağlayanlar da vardır [20].
Ermenilerin Zeytun’dan sürgün edilmelerinin sebebi Zeytunluların Mart 1915’te çıkardıkları ayaklanmadır [21]. Bu ayaklanmanın bastırılabilmesi için bölgeye Dördüncü Ordu bünyesinden asker sevk edilmesi, asker sıkıntısı çeken Osmanlı ordusunu zora soktu. Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın Başkumandanlık Vekâleti’ne bildirdiğine göre bütün Zeytun havalisinde 5 Nisan 1915 itibarıyla Binbaşı Hurşit Bey kumandasında 22. Alay’dan 1 Nizamiye Taburu, Halep Mürettep Fırkası’ndan 3 Depo Taburu, 2 Süvari Bölüğü ve 2 cebel topu bulunmaktaydı [22]. Batılı yazarlar Zeytun’daki Osmanlı askeri miktarı hakkında farklı rakamlar verirler. Bu yazarların bir kısmı asker sayısının 3000 [23], bazıları 4000 [24], bazıları da 5000 [25] olduğunu iddia ederler. Bunun sebebinin Osmanlı bölük, tabur ve alaylarında bulunan asker sayısının değişken olması düşünülebilir. Nitekim bazen alayda 600 asker olabildiği gibi [26], bazen de bir tabur 750 [27] veya 800 [28] askerden oluşabiliyordu. Bu durumda Zeytun’a nakledilen taburlardaki asker sayısını eldeki verilere göre net olarak ortaya koymak mümkün görünmemekle beraber, Zeytun’da askerin barınacak yerinin olmaması, Osmanlı ordusunun birçok cephede savaşması ve asker sıkıntısı çekmesinden dolayı bu sayının 1000-1500 arasında olduğu tahmin edilebilir.
Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Zeytun’un etrafındaki dağlara çıkarak isyan eden Osmanlı askerini cephelerden uzak tutup burada meşgul eden eşkıyaya karşı caydırıcı bir tedbir olarak asilerin ailelerindeki erkeklerin Zeytun’dan çıkarılıp başka yerlere sürülmesini emretti. Bu karar halen firarda olanlar için de geçerliydi. Bu gelişme üzerine Dâhiliye Nezareti, ilgili güvenlik birimlerinden görüş sordu. Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, sadece erkeklerin başka bölgelere sevk edilmesinin isyanlarıyla ünlü Zeytun meselesini çözmek için yetersiz olacağını, Zeytun’daki karışıklığın sonlandırılmasının eskiden beri Zeytun’da isyan etmeyi meslek hâline getirmiş kişilerin aileleriyle birlikte hükümetin belirleyeceği başka bölgelere bir an önce sevk edilmeleriyle mümkün olacağı yönünde görüş bildirdi [29]. Benzer bir görüş isyan nedeniyle Zeytun’da bulunan Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey tarafından 30 Mart 1915 tarihli şifre telgrafta Dâhiliye Nezareti’ne bildirilerek Zeytun’da şu tedbirlerin alınması tavsiye edildi: [30] “Zeytun’daki olaylar Zeytun’un coğrafi konumu ve Zeytun çevresindeki köylerde Hıristiyanların oturmasından ve vaktiyle buralarda bulunan Müslüman köylülerin Zeytunlulara duydukları korku nedeniyle arazilerini Ermenilere satıp gitmelerinden kaynaklanıyordu. Zeytun’daki Ermeni isyanlarının önüne geçebilmek için dağlık arazide oturan Ermeni köylüleri ovaya indirilmeli, onların boşalttıkları yerlere de Müslüman muhacirler yerleştirilmelidir.”
Bu tavsiyelerin haklılığına kanaat getiren Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, 8 Nisan 1915’te Başkumandanlığa bir şifre göndererek Zeytun’da yaşanan olayların öteden beri görüldüğü için şaşırtıcı olmadığını, bu yüzden olaylara karışan kişilerin aileleriyle birlikte Anadolu’nun daha iç bölgesinde olan Konya’ya sevk edileceklerini ve ayrıca Maraş’ta komite üyesi olup bu karışıklıklarda rolü olan kişilerin de Konya’ya sevk edileceklerini, bu kişilerin Konya’da iskân ve iaşelerinin sağlanması konusunda Dâhiliye Nezareti’nin gerekli tedbirleri almasını bildirdi [31]. Hükümet bir taraftan da Maraş’ta Ermenilerin silahlarını teslim etmesi konusunda çalışmalar başlattı [32]. Ermeniler silahlarını teslim ediyor görünseler de mahalli hükümet silahların tamamının teslim edildiği konusunda ikna olmayarak 4 Nisan Cumartesi gününden itibaren Ermeni evlerini tek tek aramaya başladı [33]. Aslında hükümetin Ermenilere güvenmemesinin temelinde daha önce birçok Ermeni’nin silahlandığı bilindiği halde teslim edilen silah miktarının oldukça az olmasıydı. Nitekim Ermeniler uzun zamandan beri silahlanma faaliyetleri yaptıklarından silahları nasıl saklayacakları konusunda uzmanlaşmışlardı. Meselâ Boyacı Artin ve Vartan silah saklamadaki maharetleri nedeniyle ün salmışlardı. Maraşlı Ermeniler bazı evleri silah saklamak için kullanıyorlar ve silahların bulunmaması için bu evleri sık sık değiştiriyorlardı [34]. Yapılan aramalarda silah bulamayan ancak çok sayıda zararlı yayın bulan yerel makamlar pek çok Ermeni entelektüelini komiteci oldukları suçlamasıyla tutukladı. Tutuklananlar arasında Paris’te ziraat eğitimi gördükten sonra Misır’daki Barigur Zirakan adlı Ermeni şirketi aracılığıyla Adana ve Halep vilayetlerinde ahaliye ziraat eğitimi vermek üzere görevlendirilen ve Taşnaksutyun Komitesi’ne üye olduğu belirlenen ve 30 Haziran 1914’te geldiği Maraş’ta Ermeni Mektebi’nde idarecilik yapan Gazaros Polat, Alman Mektebinde muallim Agya Efendi ile Pançacıyan Artin, Mekteb-i İdadi Fransızca hocası Ohannes Şişmanyan, Dr. Kalmust Kakonyan da vardı. Söz konusu kişiler yargılanmak üzere yeni teşkil edilen Divan-ı Harbi Örfi’ye sevk edildiler [35].
Sürgün kararı alınan Zeytun’dan 35 ailenin oluşturduğu ilk kafile hayvanları ve taşıyabilecekleri eşyalarıyla beraber 9 Nisan Cuma günü Konya’ya doğru yola çıktı. 11 Nisan Pazar günü yola çıkan ikinci kafilede üç papazla birlikte Zeytun’un lider ailelerinden birinin reisi de bulunmaktaydı. Üçüncü kafilenin çarşamba günü yola çıkarılması planlandıysa da yağmur yağması nedeniyle ertelendi [36]. Konya’da bulunan ve buraya gelen Ermenilere yardım eden Amerikalı misyoner Dr. Dodd’un raporuna göre Zeytun ve çevre köylerinden Konya’ya getirilen Ermeniler kasabadan çıkarken yanlarına değerli eşyalarını, hayvanlarını, eşeklerini, atlarını ve öküzlerini aldılarsa da bunları daha ileri götüremeyerek Toroslarda satmak zorunda kaldılar. Bir süre hanlarda ve okullarda barındırılan Ermeniler 15 gün sonra Sultaniye’ye nakledildiler [37]. Zeytun ve Maraş’tan Konya’ya sürgün edilenlerin sayısı Dr. Dodd’a göre 1000 [38], Wolffskeel’e göre 200 aile olmak üzere toplam 2000 kişi civarındaydı [39]. Konya’ya sürgün edilenlerin sayısını Amerika Birleşik Devletleri Halep Konsolosu J.B. Jackson 4500-5000 [40] civarında, Kévorkian ise 6000 olarak vermektedir [41]. Kieser’e göre ise Zeytun’dan Konya’ya sadece kadın ve çocuklar gönderilmişti [42]. Sultaniye’ye yerleştirilen Ermenilerin dinî vecibelerini yerine getirebilmeleri için patrik vekili tayin edilmesi ve daha ne gibi tedbirler alınması gerektiği konusunda Konya Vilayeti’nden görüş soran [43] Dâhiliye Nezareti, 5 Ağustos 1915’te ani bir karar değişikliğiyle daha önceden Konya’ya yerleştirilen Zeytunlu Ermenilerin Zor’a gönderilmelerini Konya Valiliği’ne emretti [44].
Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Zeytun’da Ermenilerin birkaç ay önce çıkardıkları olaylar sonrasında [45] Maraş Mutasarrıfı tarafından tutuklanan ve Halep Hapishanesi’nde bulunan Ermenilerden bazılarının Halep’te bazı kişilerin araya girmesiyle serbest bırakıldığını [46], Ermenilerin yaptıkları yanlarına kâr kaldıkça bu olayların artarak devam edeceğini, bu nedenle halen tutuklu bulunanların yargılanmak üzere Divan-ı Harb’e sevklerinin elzem olduğunu ve Zeytun Ermenilerine uygulanan sürgün kararından geri adım atılmamasının çok önemli olduğunu vurguladı [47].
Zeytun’a Muhacirlerin İskânı
Dördüncü Ordu Kumandanlığı, Mutasarrıf Mümtaz Bey’in tavsiyesinin haklılığını dikkate alarak Zeytun ve çevresindeki köylere Müslüman muhacirlerin yerleştirilmesini onayladı. İlk muhacir kafilesi 20 Nisan 1915’te Zeytun’a yerleştirilmek üzere Ayntap’tan yola çıktı [48]. Bunların sayısı 900 civarındadır [49]. Bu uygulama daha sonra diğer bölgelerde de yaygınlaştı. Mesela Maraş ve Adana’ya Balkan muhacirleri iskân edilirken [50], Elbistan ve Göksun’da Ermenilerin boşalttıkları evlere Makedonya’dan gelen göçmenler yerleştirildi [51].
Hükümet, muhacirlerin daha düzenli olarak yerleştirilebilmeleri için vilayetlerden tahliye edilen Ermenilerin boşalttıkları yerlerin coğrafi durumu, hava ve toprak yapısı, ziraata uygun olup olmadığı, miktarı, yerlerine nereli muhacirlerin yerleştirilmesinin uygun olacağı konusunda rapor hazırlamalarını valiliklerden istedi [52].
Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat, Zeytun’dan Ermenilerin sevk edilmesinin ardından 31 Mayıs 1915’te Zeytun adının son Ermeni isyanında şehit edilen Binbaşı Süleyman Bey’in anısına “Süleymanlı” olarak değiştirilmesi hususunda irade buyurdu ve bunun icrasında Dâhiliye Nazırını görevlendirdi [53]. Daha sonra Süleymanlı ve çevresiyle ilgili birtakım idari düzenlemeler yapıldı. Süleymanlı Kazası’nın merkezi değiştirilerek Süleymanlı kasabasının içinde Süleymanlı nahiyesi teşkil edildi [54]. Daha önce Müslüman ve Hıristiyanların bir arada yaşadıkları Göksun Kazası’na bağlı Keban köyünün adı “Fevziye” olarak değiştirildi [55]. Fırnıs nahiyesinin merkezi Süleymanlı’dan Yeniyapan Köyü’ne nakledildi [56].
Zeytun Ermenilerinin Konya’ya Sevkine Tepkiler
Ermeni Patriği, Zeytun Ermenilerinden bir kısmının Konya’ya sevk edilmesi kararına şiddetle karşı koyarak uygulamanın haksız olduğunu bildirince Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa Başkumandanlığa bu kararın alınmasını gerektiren süreci anlatan bir şifre gönderip Zeytunluların düşmanca bir tutum sergileyerek Osmanlı ordusunu meşgul ettiğini, aksi takdirde sürgün asayiş nedeniyle Zeytun’da ciddi bir kuvvet bulundurmak zorunda olduğunu bildirdi [57]. Nitekim son olaylar nedeniyle Zeytun’a Binbaşı Hurşit Bey kumandasında 11. Alaydan bir nizamiye taburu, Halep Mürettep Fırkası’ndan üç depo taburu, iki süvari bölüğü ve iki cebel topu gönderilmişti [58]. Bu, sekiz ayrı cephede savaşan Osmanlı Devleti için önemli bir kuvvet kaybıydı. Öte yandan Osmanlı hükümeti Ermenilerin Zeytun’dan çıkarılması kararının doğruluk ve haklılığına o kadar inanmaktaydı ki inceleme yapmak üzere Maraş ve Zeytun’a gitmek isteyecek yabancı konsolos ve memurlara her türlü kolaylığın gösterilmesi hususunu yerel makamlara emretti [59].
Maraş ve Zeytun Ermenilerinin Güney Bölgelerine Sevki
Ermeniler, Anadolu genelinde özellikle de Adana, Zeytun, Van gibi düşmanın lojistik desteğini alabilecekleri yerlerde isyanlar çıkararak devam eden Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesi için çabalamaktaydı. Van Ermenilerinin isyan başlatması [60], hatta Van’da bağımsızlıklarını ilan etmeleri Osmanlı hükümetini daha katı tedbirler almaya mecbur bıraktı. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 24 Nisan 1915 tarihinde Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’ya bir şifre göndererek Zeytun ve Maraş’tan gönderilen Ermenilerin toplu olarak Konya’da yerleştirilmelerinin asayişi tehlikeye atmasından dolayı bundan sonra yola çıkacak kafilelerin Urfa, Zor ve Halep’in güneydoğusuna gönderilmelerini istedi [61]. Zeytun’dan yola çıkan kafileler önce Maraş’ta Arasa Hanı’nda toplandı. Arasa Hanı’nda toplanan kafilelerdeki hasta, yaşlı ve çocuklara gönüllü Ermeni doktor ve hemşirelerle Amerikan misyonerleri tarafından bakılmakta ve giden kafilelerin yerini yenisi almaktaydı [62]. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Maraş Mutasarrıfı’na 5 Mayıs’ta gönderdiği şifre ile Zeytun Ermenilerinin tamamını ihraç edilmesini emretti [63]. Halep Konsolosu Jackson’a göre bu defa Zeytun’dan sürgün edilenlerin sayısı 2000 kişi ya da 350 ailedir [64]. Kerr’e göre ise Deyr-i Zor’a Zeytun’dan 8000 ve çevre köylerden 17000 Ermeni sürgün edildi [65]. Kévorkian ise bu sayıyı 6000’i Konya’ya, 5000’i Halep’e ve geri kalanı Rakka ve Musul civarına gönderilenler olmak üzere 18000 olarak vermektedir [66]. Zeytun’un boşaltılmasının ardından Geben, Fırnıs ve Elbistan’dan önce lider aileler olmak üzere Ermeniler Halep ve Zor’a sevk edildiler [67].
Düşmanın çıkarma yapması ihtimali bulunan İskenderun Limanı çevresinin güvenliğinden emin olmak isteyen Osmanlı Devleti, 23 Mayıs 1915’te Adana, Sis ve Maraş’ın şehir merkezleri hariç olmak üzere Adana, Mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket (Osmaniye) livaları dâhilindeki köy ve kasabalarda yaşayan Ermenileri de sürgün kapsamına aldı. Buna göre belirlenen yerlere ulaşan Ermeniler duruma göre ya mevcut köy ve kasabalarda ahaliden ayrı bir yere inşa edecekleri evlerde ya da yerel makamlar tarafından belirlenen bölgelerde yeni kurulacak köylerde yerleşecekler ve Ermenilerin sevk ve iskânı, can ve mallarının güvenliği, iaşe ve istirahatlarının temini güzergâhlarda bulunan idarî memurlara ait olacaktı [68]. Maraş ve diğer yerlerden Halep’e sevk edilen Ermeniler vilayet merkezine yerleştirilmeyip bu vilayetin güneydoğusuna yerleştirileceklerdi [69]. Ayrıca demiryolu hattı çevresinde belirlenen kurallara aykırı olmamak şartıyla (en az yirmi beş kilometre uzakta olması) Ermenilerin iskân edilmesinde bir sakınca olmadığı Dâhiliye Nazırlığı tarafından Maraş Emval-i Metruke Komisyonu Riyaseti’ne bildirildi [70].
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Ermenilerin gönderildikleri bölgelerde örgütlenip yeniden devlete isyan etmelerinden çekiniyordu. Bu yüzden Ermenilerin iskân edildiği Suriye, Halep, Musul vilayetleriyle Urfa ve Zor mutasarrıflıklarına şifre göndererek şu hususları emretti: [71]
- Zeytun, Suriye ve Adana sahil mintıkasından oralara dağınık bir surette yerleştirilen Ermenilerin ülke içi ve yurt dışı haberleşmeleri Türkçe yapılacaktır.
- Yeni kurulan yerleşim bölgelerine Ermeni mektepleri açılmasına izin verilmeyecektir.
- Şimdilik yalnız İstanbul’daki Ermenice gazetelerin çıkmasına izin verilecek, diğer vilayetlerdeki Ermeni gazeteleri kapatılacaktır.
Ermenilerin iskânında onların isyan edemeyecek şekilde yerleştirilmeleri ve daha önce isyanlara adı karışan Ermenilerin diğerleriyle aynı yerde tutulmamaları alınan diğer bir tedbirdi [72].
Ermeni sevki sırasında istisnai bir şekilde bazı kesimler sevkten muaf tutuldu. Meselâ Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Maraş Mutasarrıflığı’na 8 Haziran 1915’te gönderdiği şifreyle ticaretle uğraşan Ermenilerin memleketlerinde bırakılmaları talimatını verdi [73].
Bazı Ermeniler sevk edilmemek için ihtida etme yolunu seçti. Ancak hükümet bu gibilerin sevklerinin gerçekleştirilmesi yönünde emir verdi [74]. 1 Temmuz 1915’te, Talat Paşa, tüm vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği telgrafla ihtida eden Ermenilerin sevkiyle ilgili geniş bir talimat göndererek ihtida “bir netice-i kanâ’at” olduğu için sevk meselesinde “mevzu bahs” olunmaması ve bu şekilde vuku bulacak ihtidalara itimat edilmemesini istedi. Ayrıca bu gibi kişilerin, öteden beri kendilerini tehlikede gördükleri zaman ihtidaya başvurduklarını ve bu yüzden müracaatlarının kati surette kabul olunmamasını; ihtida etseler bile tayin olunan mahallere sevklerinden vazgeçilmemesini emretti [75]. Bu emre rağmen tehcir esnasında Ermenilerin zorla Müslümanlaştırıldığı görüşünde olanlar da vardır [76].
3 Ağustos’ta Katolik ve Protestanların sevk edilmemesi emri verilirken [77], daha sonra bu emrin adı geçen mezheplere inanan bazı zararlı kişilerin de sevk edilmemesi manasına geleceği göz önüne alınarak Dâhiliye Nezareti’nden Maraş Mutasarrıflığına gönderilen bir şifreyle bu mezheplere inanan muzır kimselerin sevklerinin bir müddet ertelendikten sonra yapılması emredildi [78].
Sevkıyatta zaman zaman büyük karışıklıklar yaşandı. Bu durum özellikle Katolik Ermenilerin sevkinde bu göze çarpmaktaydı. Nitekim zararlı faaliyetleri olmayan Katoliklerin sevk edilmemeleri emredildiği halde karışıklık yaşanarak bazı Katolik ailelerin de sevk edildiğinin ortaya çıkmasından sonra Talat Paşa konuyla bizzat ilgilenerek yanlışlığın düzeltilmesi ve Katolik ailelerin Maraş’a geri dönmeleri için gerekli emirleri verdi [79]. Maraş Katoliklerinden Hırlakyan’ın yeğenleri Kirkor Ohannes Sudarboyan ile Karlusyan Oseb’in sevkinden sarf-ı nazar edilmesi Talat Paşa tarafından Maraş Mutasarrıfına emredildi [80]. Maraş mebusu olan Hırlakyan Efendi’nin kardeşleri Avadis ve Artin ile yeğenleri Mihran, Osep, Setrak, Gabriel ve Kavacıyan Stepan’ın daha öteye gönderilmeyerek Halep’te bırakılmaları Dâhiliye Nazırı’nın bir başka emriydi [81]. Hırlakyan Efendi’nin kayınbiraderlerinden Antep’ten Halep’e gönderilen Kendirci Minas Efendi’nin Mersin’e [82], Antep’ten Deyr-i Zor’a gönderilen Kendirci Osep Efendi ve yakınlarının da Halep’e gönderilmeleri emredildi [83]. Daha sonra Konya’ya geldikleri anlaşılan Hırlakyan’ın akrabaları ve diğer Katoliklerin Maraş’a gönderilmeleri emredildi [84]. Halep’e gönderilmek üzere Urfa’da bulunan Maraşlı Katolik Ermenilerle Maraş mebusu Hırlakyan’ın biraderi olup Birecik’te bulunan Avadis ve diğer akrabalarının tekrar Maraş’a gönderilmeleri emredildi. Söz konusu kişiler önce Halep’e [85], oradan da Antep üzerinden Maraş’a sevk edildi [86]. Ancak daha sonra mebus Hırlakyan’ın Halep’te bulunan kardeşi Avadis’in pirinç ziraati için Maraş’a gönderilmesini talep etmesi [87] ve bu talep doğrultusunda 1 Ağustos 1917’de Dâhiliye Nazırı Talat imzasıyla Halep Valiliği’ne Avadis Hırlakyan’ın pirinç ziraati için Maraş’a gitmesine müsade edilmesini emretmesinden [88] ve 19 Aralık 1917’de de mebus Hırlakyan Efendi’nin Halep’te bulunan bazı akrabalarının İslahiye’ye gitmeleri emrinin verilmesinden [89] Avadis ve diğerlerinin Maraş’a gitmeyip Halep’te kaldıkları anlaşılıyor.
Osmanlı kayıtlarına göre 5 Ağustos 1915’e kadar sancakta yaşayan Ermeni nüfusunun üçte ikisi sürgün nedeniyle azalmıştı [90]. 22 Ağustos 1915’te Protestanların ekserisinin zararlı faaliyetlerde bulunduklarının bildirilmesi üzerine bunlardan devlete sadık aileler haricinde geri kalanların sevk edilmeleri emredildi [91]. Maraş’ta 24 Ekim 1915’te 2500 Ermeni ile 3000’den fazla Protestan bulunmaktaydı [92]. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 27 Ekim 1915’te vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifreyle belli yerlere gönderilmek üzere toplanmış ve yola çıkarılmış olanlar dışındaki Ermenilerin sevk edilmemelerini [93], 28 Ekim’de gönderdiği şifreyle de geri kalan Ermenilerin sevkinin durdurulmasını emretti [94]. Ancak bu emir hiçbir olaya karışmamış Ermeniler için geçerli olacaktı. Olaylara karışan ve komitelerle bağlantısı olan Ermeniler daha önce emredildiği gibi belirlenen yerlere sevk edilecekti [95]. Dâhiliye Nezareti bu kararın alınmasının hemen ardından vilayet ve mutasarrıflıklara birer genelge göndererek hiç sevk edilmeyip ikametgâhlarında kalan Ermenilerle özel izin almak suretiyle sevkleri engellenenlerin ihtida etmek istemeleri durumunda buna izin verileceğini bildirdi [96]. Bazı Ermeniler sevk edilmemek için Katolik ya da Protestan mezheplerine inandıkları iddiasında bulununca onlara nüfus tezkirelerinde yazılı olana göre muamele edileceği ancak bir yanlışlık olması durumunda bunun düzeltilmesinin mümkün olduğu ifade edildi [97]. Katolik ya da Protestan olduklarını iddia eden yaklaşık 1000 nüfusun durumu netlik kazanmasa da Maraş dışına gönderilmelerinin uygun olmayacağı Talat Paşa tarafından Maraş Mutasarrıfına bildirildi [98]. Öte yandan ne olursa olsun bu kişilerin Dâhiliye Nezareti’nin izni olmadan vilayet dışına çıkarılmamaları emredildi [99].
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 16 Şubat 1916’da Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bir telgraf göndererek tehcir kararında daha önce Osmanlı Devleti’ni destekleyen Almanların fikir değiştirebileceği, o yüzden asker sevki nedeniyle Ermeni sevkıyatının durduğu Adana ve Maraş gibi yerlerde uygulamaya devam edilmesi gerektiği, aksi halde şu ana kadar alınan tedbirlerin sonuçsuz kalma ihtimali olduğu uyarısında bulundu [100]. Ancak hükümet 15 Mart 1916’da Ermeni sevkıyatının tamamen durdurulmasını ve şu ana kadar çıkarılmış olanlar dışında hiçbir Ermeni’nin ihraç edilmemesini kararlaştırdı [101]. Bu kararın alınmasından sonra yapılan araştırmada Maraş’ta 3845 erkek ve 5000’den fazla kadın Ermeni nüfus bulunduğu ve bunlardan 3500 kadarının Ermeni, geri kalanının Katolik ve Protestan olduğu anlaşıldı. Maraş Mutasarrıfı hakkında daha önce kendisine verilen emirleri uygulamaması sebebiyle soruşturma açılarak Mülkiye müfettişlerinden Haydar Bey görevlendirildi [102].
[100] Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin, s. 349.
[101] Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin, s. 356.
[102] BOA, DH.ŞFR, 63/75 (9 Nisan 1332/22 Nisan 1916).
Maraş’ın Dördüncü Ordu mıntıkasında olmasından dolayı Dördüncü Ordu Kumandanı Ahmet Cemal Paşa bu bölgeyle yakından ilgileniyordu. Zira Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra ilk Ermeni isyanı Maraş’ın Zeytun bölgesinde yaşanmış ve Cemal Paşa birliklerinden bir kısmını buraya sevk etmek zorunda kalmıştı. Maraş’ta kalan Ermeni sayısının daha da fazla olabileceğini tahmin eden Ahmet Cemal Paşa yaptırdığı inceleme neticesinde Maraş’ta 15000 ve bağlı merkezlerinde de hemen hemen aynı sayıda Ermeni kaldığını öğrenince Maraş Mutasarrıflığı’na 13 Nisan 1916’da bir telgraf göndererek gerek merkez gerekse bağlı bölgelerdeki Ermenilerin sevkine derhal başlanmasını istedi ve kafilelerin iaşeleriyle güvenliğinin kendisi tarafından sağlanacağını bildirerek kafilelerin Nizip üzerinden sevk edilmelerini tavsiye etti [103]. Söz konusu emir 14 Nisan’da Dâhiliye Nezareti’ne ulaştırıldı [104]. Yine de Maraş’taki Ermenilerin tamamı sevk edilmedi [105]. Halep Amerikan Konsolosu J.B. Jackson’un 4 Mart 1918 tarihli raporuna göre Maraş’ta 14000 Ermeni bulunmaktaydı [106]. Kirkor Kalustyan’ın Amerikan Yardım Komitesi’nde çalışan Stanley Kerr’e bildirdiğine göre 6000 [107], Levon Bilezikçiyan’a göre 8000 ve Almanya’da yapılan bir çalışmaya göre 6000 Ermeni Maraş’ta kaldı [108].
Öte yandan daha önce Maraş’a sevk edilmek üzere Halep’e gönderilen Maraşlı 12 Katolik Ermeni ailesinin Halep’ten Maraş’a gönderilmesi emrine rağmen ailelerin başka yerlere sevk edildiği haberlerinin gelmesi üzerine Emniyet-i Umumiye Nezareti, Halep Vilayeti’ne gönderdiği şifreyle söz konusu sevkıyatın önlenmesini, sevk edilenlerin geri çağrılmasını ve bu durumun sebebinin ne olduğunun bildirilmesini istedi [109].
Bazı Ermeniler karışıklıklardan istifade ederek memleketlerine dönmeyi başardılar. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa vilayet ve mutasarrıflıklara birer şifre göndererek bu gibi durumların tahkik edilerek gelenler varsa onların bulundukları yerlerdeki civar köy ve kasabalara yerleştirilmelerini emretti [110]. Sevk edilen Ermenilerden bir kısmı Amele Taburları’nda alıkonularak ordunun geri hizmetlerinde görevlendirildi. Meselâ Konya Vilayeti’nde Koçhisar kazasında iskân olunmak üzere Maraş’tan sevk edilen 80 kişilik bir Ermeni kafilesinde bulunan 47 kişi askerî inşaatlarda istihdam edilmek üzere menzil kumandanı tarafından Pozantı’da alıkondu [111]. Dördüncü Ordu Kumandanlığı, Halep Başkumandanlık Vekâletine gönderdiği bir şifre telgrafla 7 Aralık 1915 tarihi itibarıyla Şam’a toplam üç bin Ermeni’nin geldiğini, bunlardan biri bin, diğeri iki bin mevcutlu iki amele taburu oluşturulduğunu, iki bin kişilik taburun Rakka-Şam-Manitra yolu inşaatında, diğer taburun da Mısır Şimendiferinde görevlendirildiğini bildirdi [112]. Ancak daha sonra bu uygulamadan vazgeçildi ve Dâhiliye Nezareti demiryolu yapımında çalışan Ermeni amelelerin 24 saat zarfında Maraş’a dönmemeleri hâlinde ailelerinin Maraş’tan gönderileceğini bildirerek söz konusu kişilerin en kısa zamanda Maraş’a dönmelerini istedi [113]. Harbiye Nezareti Asayiş Şubesi 10 Ağustos 1916’da vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifre ile başka mahallere gönderilmiş asker ailelerinin başka yerlere nakledilmeyip bulundukları yerde mahalli yetkililerin himayesinde korumaya alınmaları emredildi [114].
Tehcir edilen nüfusun sayısıyla ilgili değişik kaynaklarda farklı bilgiler olduğundan net sayının tespiti zordur. Meselâ 14 Mayıs 1915 tarihli Osmanlı Devleti’ne ait resmî bir belgeye göre Maraş Sancağı genelinde Ermenilerle ilgili nüfus durumu şu şekildeydi: Maraş Merkez Kazası’nda 12744, Süleymanlı (Zeytun)’da 9930, Elbistan’da 1168, Göksun’da 3229 ve Pazarcık’ta 30 olmak üzere nüfusa kayıtlı olan toplam 27101 Ermeni sevk edildi [115]. İngiliz istihbarat subayı Binbaşı R.E. imzalı ve Kuzey Suriye ile Türkiye’deki durumu anlatan bir istihbarat raporunda yer alan bilgilere göre de 1915 yılının Temmuz ayında Zeytun, Dörtyol, Maraş ve Urfa’dan tehcir edilenlerin toplamı 26500’dür. Bunlardan 5000’i Konya’ya, 5500’ü Halep ve çevresiyle Mezopotamya’ya, bir kısmı da Bağdat yakınlarına gönderilmişlerdir [116]. İngiliz istihbarat raporu Osmanlı Devleti’nin hazırladığı çizelgeden iki ay sonra yazıldığı ve Maraş dışında Urfa ve Dörtyol’dan tehcir edilenleri de kapsadığı hâlde Osmanlı rakamlarından daha az nüfusun tehcir edildiği izlenimi vermektedir.
Osmanlı hükümeti, Ermeni sevkıyatı yapılan vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifrelerle sık sık sevk edilen Ermenilerin mal ve canlarının muhafazasına dikkat edilmesi ve Ermenilerin iskân ve iaşelerinin sağlanması hususunda katı emirler vermesinin [117] yanı sıra bu konuda bir de talimatname yayınladı [118]. Ancak kafilelerin güvenliğini sağlamakla görevli olan jandarma sayısının yetersiz olması bazı suistimallere sebep olabiliyordu [119]. Bu yüzden Dördüncü Ordu Komutanlığı’nın talebiyle sevk edilen Ermenileri korumak üzere Pozantı ve Adana arasında iki bölük asker görevlendirildi [120]. Güvenlikle ilgili bu tedbirler alınsa da açlık, yorgunluk, uykusuzluk ve salgın hastalıklar [121] sebebiyle de ölümlere rastlanmaktaydı. Üstelik bu durumun düzelmesi ihtimali de çok düşüktü. Çünkü Osmanlı Devleti savaş şartlarından dolayı askerlerini dahi beslemekte güçlük çekiyordu [122]. Öte yandan bazı konular sevkıyatta görevlendirilen askerlerin yetkisinde olduğundan uygulamada farklılıklar oldu. Bazı görevliler kadın, çocuk ve yaşlıların içinde bulundukları ağır şartları görmezden gelirken bazıları çok insancıl davranabildiler. Yürümekte zorlanan bir kadının dinlenmesine izin verip ardından ona binebileceği bir araba temin eden görevlilere de rastlanmaktaydı. Yolculuk sırasında bazı kafilelerin iaşesi devletçe karşılanırken bazılarına yerli halkın yardım etmesine izin verildi. Ama kafilelerden bir kısmı bu yardımların hiçbirini alamadığından aç ve sefil düştü [123].
Sevkıyat esnasında Kürt aşiretlerinin saldırıları sonucunda hayatını kaybeden Ermeniler de vardı. Maraş ve çevresinde Kürt aşiretlerinin olmaması ve buradan tehcir edilenlerin daha kısa bir mesafe kat etmeleri Maraş Ermenilerinin tehcir sırasında daha az kayıp vermelerine sebep oldu [124]. Yine de olası suistimallerin önüne mutlaka geçmek isteyen Osmanlı hükümeti lüzumu hâlinde Ermenilerle meskûn tüm vilayetlerde Divan-ı Harbi Örfi teşkil edilmesini kararlaştırdı [125].
Tehcirden Sonra Maraş’ta Kalan Kadın ve Çocukların Durumu
Osmanlı hükümeti, sevkin küçük çocuk ve kadınlar üzerinde olumsuz bir etki bırakacağını tahmin ettiğinden onlar için genel veya özel düzenlemeler yapabilmekteydi. Tehcirin ilk günlerinde vilayetlere gönderilen emirlerle dul kadın ve yetim çocukların sevkinin ertelenmesi istendiği halde vilayetlerdeki kargaşa nedeniyle bu emre riayet edilmediği, dul ve yetimlerin Urfa’da yoğunlaştığı anlaşıldı. Bunun üzerine hükümet, bunlardan 3000’inin Maraş ve Ayntab’a sevkini, geri kalanların da Harran’da iskânını kararlaştırdı [126].
Hükümet, Ermeni çocukların varsa ebeveynlerine teslim edilmesini, ebeveyni olmayanlarınsa darüleytamlara gönderilmesini benimsediğinden çocuk ve kadınların barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çeşitli tedbirler almaktaydı. Örneğin Maarif Nazırı, Maraş Mutasarrıflığına 16 Haziran 1915’te bir telgraf göndererek çocukların yol şartlarına dayanmaları çok güç olacağından on yaşından küçük olanların vilayet dâhilinde bir darüleytam açılarak orada barındırılmasının uygun olacağını bildirdi [127]. Maraş’ta çeşitli ülkelerin misyonerleri tarafından açılmış yetimhanelerle birlikte az sayıda Müslümanlara ait yetimhaneler de vardı. Meselâ The Times’ta 4 Haziran 1916 tarihinde yer alan bir habere göre Maraş’ta 1909 Adana olayları sonrasında açılan kimsesiz kalmış kadın ve kızların barındığı bir yetimhane Türklere devredilmişti [128]. Bu yetimhanenin Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelen İngilizlere ait olma ihtimali güçlüdür. Zira İngilizler tarafından işletilen yetimhaneler Amerikalılara [129] ya da Türklere devredilmiştir.
Ermenilerin tehcir edilmesiyle Amerikan okullarındaki eğitim öğretim faaliyetleri durdu ve bu okullarda çalışan Amerikalıların çoğu yardım görevlisi oldu. Böylece Amerikalı misyonerler Ermeni kadın ve çocuklarının koruyuculuğunu üstlendiler. Antep, Harput ve Merzifon’daki kolejlerle Kayseri, Maraş ve Sivas’taki Amerikan okulları yardım merkezlerine çevrildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki kurumlarının bir kısmı Amerikan okullarından mezun olmuş kimsesiz çocuklarla doldu. Tehcirin olduğu bölgelerde ciddi bir yapılanmaya giden Amerikan misyonerleri Antep, Kayseri, Harput, Konya, Maraş, Mardin, Merzifon ve Sivas’taki misyon hastanelerinde de çocuk barındırmaya başladı. Bazen Türklere emanet bırakılmış Ermeni çocuklar da bakılmaları için bu misyonlara bırakılıyordu [130].
Hükümet, 26 Ağustos ve 1 Eylül’de Maraş Mutasarrıflığı’ndan şehirdeki Alman yetimhane ve müesseselerinde bulunan Ermeniler hakkında bilgi istedi [131]. Bunun üzerine Alman yetimhanelerinde çalışan iki hizmetli ve sekiz öğretmenin tamamının Ermeni olduğu Emniyet-i Umum Müdürlüğü’ne bildirildi [132]. Bazı yerlerde yabancı misyonlarda çalışan Ermenilere saldırılar olduğu bildirilmesine rağmen Alman misyoner Beatrice Rohner’in raporuna göre; Maraş’taki Alman yetimhanesinde görevli hemşire Paula Schafer işini hiçbir engelle karşılaşmadan serbestçe yapabiliyordu. Ayrıca 1916 yılında Protestan misyonerlerin Halep’te faaliyet gösteren yetimhanesi dışında Kilis, Maraş, Hama, Resulayn, Şam ve Deyr-i Zor’da açtıkları yetimhanelerde 2000’den fazla çocuk barındırılmakta ve 100 civarında gönüllü kadın çalışmaktaydı [133].
Bazı Ermeni kadınlarının İslamiyet’e geçmesi Ermeniler için önemli bir sorundu. Mondros Mütarekesi’nden sonra İngiliz işgaline uğrayan Maraş’ta sert uygulamalarla karşılaşıldı. İngilizlerin desteğini alan Ermeni gençler, Müslüman olan Ermenilere sözlü ve fiilî tecavüzde bulununca, bazı şahıslar kiliselere giderek eski dinine döndü, isimlerini değiştirdi. Türklerle evlenen kadınların zorla Müslüman oldukları iddia edilerek onlar yeniden eski dinlerine davet edildi. İkna edilemeyenler için ilgili köşe başlarına afişler asılarak Müslüman kalmakta ısrar edenler polis ve jandarma zoru ile Amerikan Koleji’ne götürüldüler ve burada Ermeni din adamları tarafından telkin ve tehdit edildiler. Bu kadınlardan bir kısmı eski dinine geçerken Müslümanlıktan vazgeçmeyenler kocalarına geri döndü. Bu arada bir Türk ile evli olan Ermeni kadını koleje gitmediği için Ermenilerce işkence edilerek öldürüldü [134].
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Amerikan Kongresi, Yakın Doğu’da bir yardım kampanyası başlattı. Türkiye’deki yardım faaliyetlerini Near East Relief (NER) adı verilen bir kuruluş yürütecekti. Böylece Anadolu’daki eski misyon merkezleri yeniden faaliyete geçirildi. Ancak bunlar eğitimden ziyade yardım çalışmalarını organize etmek ve bu yardımları ağırlıklı olarak Ermeni muhacir, yetim kız ve kadınlarına ulaştırmak amacıyla örgütlendi.Buna göre merkezler Merzifon, Maraş, Konya, Arapkir, Malatya, Harput, Mardin, Ankara, Sivas, Diyarbakır, Ulukışla, Samsun, İzmit, Derince, İstanbul, İzmir, Bursa, Trabzon, Haçın, Antep, Urfa ve Adana idi [135]. Near East Relief (NER), Maraş’ta Almanlardan yüzlerce yetim çocuk devralmıştı. Ayrıca Maraş Kız Koleji bünyesinde kadın ve çocuklara bakmak amacıyla yetimhaneler ve Müslüman evlerinde kalan kızlar için “Kurtarma Evi” kurulmuştu. Şehirde sağlık taraması ve yetim çocukların bakımı açısından çok büyük yardım faaliyeti mevcuttu [136].Maraş’taki yetimhanede İsviçreli Maria Timm görevliydi ve burada 1000 yetim barınıyordu [137].
Tehcire Diğer Devletlerin Gösterdiği Tepki
Ermenilerin tehcir edilmeleri fikrinin nasıl ortaya çıktığı ve sorumluları konusunda tartışmalar vardır. Konunun bu kadar çok tartışılmasının sebebi İtilaf Devletleri’nin Ermeni tehcirini propaganda aracı olarak kullanması ve tehcir esnasında Ermenilerin yaşadıkları zorlukları, savaş şartlarını göz ardı ederek dramatik bir şekilde kamuoyuna aktarmasıdır [138]. Tehcirin sorumluluğunun tek başına Osmanlı Devleti’ne ait olduğunu düşünenlerin yanı sıra tehcir fikrinin Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Almanlar tarafından ortaya atıldığını savunanlar da vardır. Halep Amerikan Konsolosu Jackson, 4 Mart 1918 tarihli raporunda Almanların 60.000 Fransız’ı Kuzey Fransa’dan sürmesinin Osmanlı hükümeti tarafından model alındığını ya da Almanların bunu Osmanlı hükümetine önerdiğini iddia eder [139]. Ermeni tarihçi Dadrian, Almanya’nın tehcirde en az Osmanlı Devleti kadar sorumluluğu olduğunu iddia ederek Almanya’nın engel olabileceği bir konuda hiçbir şey yapmadığını, hatta Almanya’nın İtilaf Devletleri’ni desteklemele suçlanan Ermenilere karşı önlem alınmasını teşvik ettiğini savunur [140].
Alman Dışişleri Bakanlığı dokümanlarına dayanılarak hazırlanan Almanya ve Ermeniler adlı çalışmanın değerlendirmesini yapan J. Ellis Barker, tehciri Almanların başlattığını söyler [141]. Amerikan Büyükelçisi Morgenthau, Türkiye’deki siyasî emellerine ulaşmak isteyen Almanları, Osmanlı hükümetine Ermenilerin tehcir edilmesi fikrini vermekle suçlayarak buna gerekçe olarak da Ermenilerin İtilaf Devletleri’nin yanında hareket etmelerini gösterir [142]. Almanya’nın Halep Konsolosu’nun şu açıklaması Amerikan Büyükelçisi’ni destekler niteliktedir: [143] “Ermenilerin kendilerini içinde buldukları durum her ne kadar kötü ve acımasız olursa olsun Türk hükümeti başka türlü hareket edemezdi, çünkü onlar her yerde Türkiye’nin düşmanlarına yardım ettiler.”
Ulrich Trumpener ise, Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu 1914-1918 adlı çalışmasında Osmanlı Devleti’nin savaşı kazanmak için Ermenileri tehcir etme yolunu seçtiğini savunurken [144], Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da görev yapan ve kendi devletinin politikasını beğenmeyen Alman Papaz Lepsius, Avusturya-Macaristan Büyükelçisi Pallawicini ile ortak hareket ederek Talat Paşa’yı Ermenilere karşı yürütülen uygulamalara son verilmesi konusunda uyarsa da Alman hükümeti bu konuda doğrudan bir tavır takınmamıştı [145]. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun İstanbul’daki Askerî Ataşesi Joseph Pomiankowski, Osmanlı hükümetinin tehcir emrini vermesi konusunda şu bilgileri vermektedir: [146]
“Bu emrin uygulanmasıyla Ermeni halkın Anadolu’daki nüfusunun azaltılmasına çalışılıyordu. Ermenilerin tehcir öyle gizli sürdürülüyordu ki, Avusturya-Macaristan Büyükelçisi Pallawicini ile İstanbul’daki diğer yabancı ülkelerin temsilcilerinin bu olaydan ancak 1915 yılı yaz sonlarına doğru haberi olabildi. Ermenilerin yeni yerlerine yerleştirilmeleri ile ilgili söylentiler o zaman kulağımıza gelmişti. Ancak ayrıntıları ve gerçeği daha sonra öğrenebildik.”
Ağustos ayı ortalarında, Pallawicini ile Alman Maslahatgüzarı Prens Hohenlohe, Sadrazam Said Halim Paşa’ya başvurarak Ermenilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını her iki hükümetin de onaylamadığını söyleyip bu hareketin derhal durdurulmasını istediler. Said Halim Paşa, Ermenilerin hayatlarından kaygı duyulmasının söz konusu olamayacağını, “Ermeniler, sadece başka bir yere yerleştirilmiştir. Böyle bir uygulamaya da savaş durumunda olunduğu için gerek görülmüştür,” sözleriyle ifade etmiştir [147].
Ermeni tehcirinin Büyük Devletlerin gündeminden düşmeyeceğinin farkına varan Harbiye Nezareti, Üçüncü Ordu Kumandanlığı’na Ermenilerin Anadolu’da yaptıkları katliam ve mezalimin bölge halkının şahadeti ve fotoğraflarla desteklenmek suretiyle belgelenmesini, tehcir kararının alınmasındaki etkenlerin ortaya konmasını emretti [148].
Sonuç
Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli zamanlarında bir taraftan askerden kaçarak bir taraftan da Osmanlı Devleti’nin düşmanlarıyla işbirliği yapıp isyanlar çıkarmak suretiyle İtilaf Devletleri’ne dolaylı olarak yardım ettiler. Asker bulmakta zorlanan Osmanlı Devleti’nin ordunun bir bölümünü asayiş için cephelerden geri çekmesi orduda sıkıntı yaratıyordu. Öte yandan Ermenilerin düşmanla işbirliği içinde olması, düşmanların Anadolu’da ilerlemesine zemin hazırlamaktaydı.
Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Zeytun’da ayaklanarak Osmanlı birliklerini burada meşgul eden Zeytun asilerinin 1915 yılının Nisan ayı başlarında Konya’ya sürülmelerini emretti. Bunun üzerine Dâhiliye Nezareti, ilgili güvenlik birimlerinden Ermenilerin Zeytun’dan sürülmeleri konusunda görüş sorduktan sonra bu kişilerin ailelerini de Konya’ya sevk etti. Buradaki amaç, Ermenilerin Zeytun’un coğrafi ve demografik özelliklerini kullanarak isyan etmelerinin önüne geçmekti. Bu amaca tam anlamıyla ulaşabilmek için Zeytunlu Ermenilerin boşalttıkları evlere Balkanlardan gelen Müslüman muhacirler yerleştirildi. Maraş’ta komite üyesi olduğu belirlenen kişiler tutuklandı. Bu kişilerin yargılanabilmesi için Divan-ı Harbi Örfi teşkil edildi.
Alınan bu önleme rağmen Zeytun, asker kaçaklarının sığındığı yer olma özelliğini devam ettirmekteydi. Öte yandan Van’da Ermenilerin büyük bir isyan çıkararak şehri Ruslara teslim etmeleriyle Ermeni-düşman işbirliğinin çığırından çıktığı anlaşıldı. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, düşmanın çıkarma yapma ihtimali olan İskenderun Limanı’nın güvenliğinden emin olmak için daha önce Konya’ya sürülmesini istediği Ermenileri bundan sonra Halep, Şam ve Deyr-i Zor’a sevk etme kararı aldı. Ermenilerin sevk edildikleri bölgelerde isyan çıkaramayacak şekilde iskân edilmelerine özen gösterildi.
Bazı Ermeniler sevkten kurtulmak için ihtida yolunu seçtiyse de hükümet buna itibar etmeyerek bu gibilerin sevkinden vazgeçmedi. Katolik ve Protestan olanlardan zararlı faaliyetlerde bulunmayanlar sevk edilmedi. Ancak Maraş’ta Katolik ailelerin sevk edilip edilmemesi hususunda büyük karışıklıklar yaşandı. Bu durum, Ermeni tehcirinin önceden planlanmadığının göstergesi olarak düşünülebilir. Öte yandan sürgün edilen Ermenilerin herhangi bir şekilde öldürülme kaygısı yaşamadıkları ve memleketlerine tekrar döneceklerinden emin oldukları anlaşılıyor. Zira mebus Hırlakyan Efendi böyle bir kaygı yaşamadığı için kardeşi Avadis’in memleketine dönüp pirinç tarlalarının ekimini gerçekleştirmesini hükümetten talep etmiş, hükümet de ona gerekli izni vermiştir. Bu, iki taraf arasında karşılıklı güven duygusunun var olduğunun bir sonucu olmalıdır.
Maraş’ta oturan Ermenilerin tamamı tehcire tabi tutulmadı. 6000-8000 arasında Ermeni Maraş’ta kaldı. Açlık, yorgunluk, uykusuzluk ve Kürt aşiretlerinin saldırısı nedeniyle tehcir sırasında bazı kayıplar yaşandı. Maraş’tan tehcir edilen Ermeniler, gidecekleri yolun çok uzun olmaması ve güzergâhlarında Kürt aşiretler bulunmaması sebebiyle bu olumsuzluklardan daha az etkilendiler.
Hükümet, yolculuğa dayanamayacak küçük çocuklar için yetimhaneler açtı. Amerika Birleşik Devletleri de Near East Relief adlı yardım kuruluşu aracılığıyla Ermenilere yardım elini uzattı.
Ermeni tehcirinde Osmanlı Devleti’ni destekleyen Almanlar, uygulamada yaşanan sıkıntıların ardından olayla ilgisi yokmuş gibi davrandı.
KAYNAKÇA
Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]
[1] Richard Hovannisian, “The Armenian Questions, 1878-1923”, The Crime of Silence: The Armenian Genocide, New Jersey, Educational Book Crafters, 1972, p. 109. Hıristiyanlaşırken Anadolu’daki Müslüman nüfusu arttı. Özellikle Kilikya’da Müslüman nüfusun artması bağımsız devlet kurmayı amaçlayan Ermeniler için pek de olumlu sonuçlar doğurmayacaktı. Atilla Dirim, İstanbul, Beşiktaş Yay., 2005, s. 415.
[2] Kalerya Antoninova Belova, “The Interests of the Combatants of the Caucasian front during World War I”, New Jersey, Educational Book Crafters, 1972, p. 109.
[3] Hasan Dilan, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları, cilt II, Ankara, TTK Yay., 2005, s. XXXI.
[4] Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence 1918, California, University of California Press, 1967, p. 54.
[5] Ermeni ileri gelenlerinin Büyük Devletlerle ilişkileri tehcirden sonra da devam etti. 23 Temmuz’da Ermeni Hınçak Örgütü liderlerinden ve Zeytun Fedai Alayları’nın kurucusu olan Norveç’e gittiler. Dzerlerinde Rus pasaportu taşıyan bu kişiler Amerika Birleşik Devletleri’ne gitme konusunda İngiliz Dışişleri’nden yardım istediler. İngiliz Dışişleri Bakanı Findley, Anadolu’da Ermenilere yapılan uygulamaların katliam olduğunun şüpheli olduğunu söyleyerek Ermenilere yardım etmedi. Bkz. Salahi R. Sonyel, The Great War and the Tragedy of Anatolia, Ankara, TTK Yay., 2001, s. 130.
[6] Donald Bloxham, The Great Game of Genocide: Imperialism, Nationalism, and the Destruction of the Ottoman Armenians, New York, Oxford University Press, 2007, p. 80.
[7] Zeytunlu kadınlar Amerikalı gazeteci George Schreiner’e İngiliz ve Fransızların Zeytunlu Ermenilere silah temin ettiğini bildirdi. Bkz. Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide, Salt Lake City, The University of Utah Press, 2005, p. 104.
[8] Stefanos Yerasimos, “Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Sorunu”, 1915’te Ne Oldu?, haz. Sefa Kaplan, 2. baskı, İstanbul, 2005, s. 148.
[9] Bloxham, The Great Game, p. 81.
[10] Bazı Batılı yazarlar Ermenilerin herhangi bir isyan hareketi yapmadıklarını, çünkü Rusların nasıl olsa gelip kendilerini kurtaracaklarına inandıklarını iddia ederler. Bkz. Yerasimos, Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Sorunu, s. 148.
[11] Lewy, The Armenian Massacres, p. 104.
[12] Bloxham, The Great Game, p. 81.
[13] Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara, TTK Yay., 2001, s. 93-104.
[14] Cemal Paşa, Hatırat, haz. Metin Martı, İstanbul, Arma Yay., 1996, s. 374.
[15] Bazı Ermeni kaynakları Zeytun Ermenilerinin Osmanlı ordusuna baş kaldırıp askerleri öldürdüğünü iddia eder.
[16] BOA, DH.EUM.2.Şb., 54/20-34.
[17] Joseph Pomiankowski, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü 1914-1918 I. Dünya Savaşı, çev. Kemal Turan, İstanbul, Kayıhan Yay., 1990, s. 144.
[18] Richard Hovannisian, “The Armenian Questions”, p. 19; Walker J. Christopher, Armenia: The Survival of a Nation, New York, St Martin’s Press, 1990, p. 204; Avadis K. Sanjian, Armenian Communities in Syria Under Ottoman Dominion, Massachusetts, 1965, p. 283; K.V. Sarkissian, “The Armenian Church”, Religion in the Middle East: Three Religions in Concord and Conflict, Ed. A.J. Arbery, volume I, 1969, p. 489.
[19] Hilmar Kaiser, “1915-1916 Ermeni Soykırımı Sürasında Ermeni Mülkiyeti, Osmanlı Hukuku ve Milliyet Politikaları”, İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye’de Etnik Çatışma, haz. Erik Jan Zürcher, İstanbul, İletişim Yay., 2005, s. 129.
[20] Ayrıca yazarın tehcir kararının önceden planlanmayıp aniden alındığını kabul etmesi ve yerel halkın tepkisini dikkate alması önemlidir.
[21] 1915 yılının Şubat ayı başlarında Zeytun dağlarında barınan Ermeni eşkıya kendilerine uğrayan askerleri pusuya düşürüp öldürmeye ve eşyalarını gasp etmeye başladılar. 1 Mart’ta 70-80 kişilik bir grup hükümet konağına basmaya teşebbüs etti. 2 Mart’ta Karşılar köyünde korku ve huzursuzluk yarattılar. Telgraf hatlarını kestiler. Küçük bir jandarma müfrezesi Maraş ile Zeytun arasında 30 kişilik Zeytun Ermeni eşkıyasının saldırısına uğradı. Bu saldırıda altı jandarma şehit oldu. İki tarafın ileri gelenleri Tekke Manastırı’na (Saint Mary Kilisesi) hapsedildi. Bu olay üzerine Başkumandanlık, Ermenilerle meskûn bölgelerden geçecek olan müfrezelerin daha sıkı korunmaları gerektiği konusunda bir tamim yayınladı ve bölgeye iki bölük asker sevk edildi. Öte yandan olayların büyümesini engellemek isteyen hükümet iki Ermeni ileri geleni ve Protestan misyonerlerinden oluşan bir heyeti Zeytun’a göndererek asilerin itaat etmesini temin etmeye çalıştı. Ancak 12 Mart gecesi devriye gezen askerler üzerine ateş açıldı. Jandarma Tabur Kumandanı Binbaşı Süleyman da vardı (DH.EUM.2.Şb. 54/20-34). Binbaşı Süleyman Bey, manastıra hücum edildiği sırada askeri teşvik etmek amacıyla en önde hücum etmiş ve yukarıdan atılan kurşunla şehit edilmiştir. 24/25 Mart gecesi boyunca süren çatışmalarda toplam dokuz asker şehit oldu.
[22] Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi (ATASE), Birinci Dünya Harbi Katalogu (BDH), Klasör Numarası (Kl.): 2287, Dosya Numarası (Dos.): 32-12, Fihrist (Fh.), 1-32-33.
[23] Vartan Hartunian, Neither to Laugh nor to Weep: A Memoir of the Armenian Genocide, Boston, Beacon Press, 1968, p. 54.
[24] Stanley E. Kerr, The Lions of Marash, Albany, State University of New York, 1973, p. 17.
[25] Raymond H. Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, Paris, Odile Jakob, 2006, p. 726.
[26] Ali Fuat Erden, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Hatıraları, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 2006, s. 63.
[27] BOA, I.ASK., 1327/R-45.
[28] BOA, I.ASK., 1327/R-45.
[29] BOA, Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye 2. Şube (DH.EUM.2.Şb.), 54/20-18. Fuat Dündar, Cemal Paşa’nın 26 Şubat 1915 tarihinde Adana Vilayeti’ne gönderdiği şifrede “…hal ve vaz’iyyet takdiriyle hükümet tarafından ihtilal ve isyanı intaç edecek ahval vuku’una meydan bırakmamak üzere imha etmek icab eder…” demesini genel olarak Ermenilerin sürülmesiyle ilgili bir emir olarak değerlendirir.
[30] Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sürgün ve İskânı (1878-1920), Ankara, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., 2007, s. 121-122.
[31] ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-34.
[32] Ara Sarafian, United States Official Documents on the Armenian Genocide, volume I: The Lower Euphrates, London, Gomidos Institute, 2004, p. 8’den naklen National Archives and Research Administration of the United States of America (NARA), 867.00/761.
[33] Hartunian, Neither to Laugh, p. 56.
[34] Mary H. Heghin, One True God Agate, USA, Seekers of Sekhimm, 1976, p. 72.
[35] BOA, DH.EUM.2.Şb, 9/78.
[36] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 6’dan naklen NARA, 867.4016/72.
[37] Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915-1917, Ankara, TTK Yay., 2005, s. 229-230; James Bryce, The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, London, T. Fisher Unwin, 1916, p. 88-89.
[38] Bryce, The Treatment of Armenians, p. 88-89.
[39] Eberhard Count Wolffskeel Von Reichenberg, Zeitoun, Mous Dagh, Ourfa: Letters on the Armenian Genocide, London, Gomidos Institute, 2004, p. 15’den naklen NARA, 867.4016/72.
[40] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 15’den naklen NARA, 867.4016/97.
[41] Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 727.
[42] Zeytunlu tüm kadınlar ve 12 yaşın altındaki çocukların Konya’ya, erkeklerin Suriye’ye gönderildikleri iddiası için bkz. Kieser, İskalanmış Barış, s. 479.
[43] BOA, Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi Evrakı [DH.ŞFR], 53/307 (26 Mayıs 1331/8 Haziran 1915).
[44] BOA, DH.ŞFR, 54A/278 (23 Temmuz 1331/5 Ağustos 1915).
[45] Zeytun Ermenilerinin, 1914 Ağustos ayı sonunda terhis olup memleketlerine dönmeye çalışan 100 kadar askere Andırın yakınlarında saldırmışlar, 1 Eylül’de de yol keserek yolcuları katl ve gasb etmeleri üzerine bölgeye harekât yapılmış ve 61 eşkıya tutuklanmıştır. ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-10.
[46] Tutuklulardan bir kısmının affedilmesi konusunun duyulması üzerine Maraş ve sık sık Zeytunlu karışıklıklar çıkmıştır. Bu bildirilere imza koyanlar arasında devlete sadık Ermeni vatandaşlar da vardı. Bu bildiri metinleri için bkz. ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-25, 1-26, 1-28.
[47] ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-39.
[48] BOA, DH.ŞFR, 52/51 (5 C 1333/20 Nisan 1915); Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 23; Fuat Dündar, Modern Türkiye’nin Şifresi, s. 271. Zeytun’a yerleştirilen muhacirlerin Ermeni oldukları iddiası için bkz. Ahmet Eyicil, Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş, s. 314. Zeytun’un boşaltılmasını hemen ardından buraya muhacirlerin yerleştirildiği Mersin Amerikan Konsolosu Nathan’ın Büyükelçisi Morgenthau’ya 8 Nisan’da geldiği iddiası için bkz. Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 314.
[49] BOA, DH.ŞFR, 52/51.
[50] Dilan, Fransız Diplomatik Belgelerinde, s. 171-177.
[51] Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 729.
[52] BOA, DH.ŞFR, 54/15 (1 Haziran 1331/14 Haziran 1915).
[53] BOA, İrade Dahiliye, Dosya numarası: 1514, 1333/B-34; BOA, Dâhiliye Nezareti İdare-i Umumiye Evrakı (DH.İ.UM.), 48/11 (1333 B 20/3 Haziran 1915).
[54] BOA, DH.İ.UM., 45-2/49 (1334 R 117).
[55] BOA, DH.İ.UM., 48/12 (1333 Ş 17/30 Haziran 1915).
[56] BOA, DH.İ.UM., 10/32/33 (1338 Ş 8/27 Nisan 1920).
[57] ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-37.
[58] ATASE, BDH, Kl.2287, Dos.32-12, Fh. 1-32-33.
[59] BOA, DH.ŞFR, 51/200 (21 Mart 1331/3 Nisan 1915).
[60] Doğu Anadolu’da Ruslarla işbirliği yapan Ermeniler, 13 Nisan 1915’te Çatak’ta, 20 Nisan 1915’te de Van’da isyan başlattı. Bu savaşın başından beri Ermenilerin Müslümanlara karşı katliamını daha da artırdı. Mayıs ayı ortalarında Van, Ermeniler tarafından Ruslara teslim edildi ve burada Rus-Ermeni yönetimi kuruldu. Bkz. Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 2006, s. 47.
[61] BOA, DH.ŞFR, 52/133 (11 Nisan 1331/24 Nisan 1915); BOA, DH.ŞFR, 52/112 (12 Nisan 1331/25 Nisan 1915); Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin, s. 124.
[62] Heghin, One True God Agate, p. 75-76.
[63] BOA, DH.ŞFR, 52/253 (22 Nisan 1331/5 Mayıs 1915); BOA, DH.ŞFR, 52/286 (26 Nisan 1331/9 Mayıs 1915).
[64] Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, s. 230.
[65] Kerr, The Lions of Marash, p. 17.
[66] Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 727.
[67] Walker, Armenia The Survival, p. 204; Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 727.
[68] BOA, DH.ŞFR, 53/92 (10 Mayıs 1331/23 Mayıs 1915).
[69] BOA, DH.ŞFR, 54/54 (4 Haziran 1331/17 Haziran 1915).
[70] BOA, DH.ŞFR, 54/251 (18 Haziran 1331/1 Temmuz 1915); Arşiv Belgelerinde Ermeni Faaliyetleri, 2008, s. 5.
[71] BOA, DH.ŞFR, 53/201 (19 Mayıs 1331/1 Haziran 1915).
[72] BOA, DH.ŞFR, 53/201 (19 Mayıs 1331/1 Haziran 1915).
[73] BOA, DH.ŞFR, 53/295 (26 Mayıs 1331/8 Haziran 1915).
[74] Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin, s. 184-185.
[75] BOA, DH.ŞFR, 54/254; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 58.
[76] Kaiser, 1915-1916 Ermeni Soykırımı, s. 129. Ayrıca Merzifon’daki Ermenilerin hayatta kalmak için Müslümanlığı kabul etmekten başka çareleri kalmadığı iddiaları için bkz. Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, s. 121.
[77] BOA, DH.ŞFR, 54A/252 (21 Temmuz 1331/3 Ağustos 1915).
[78] BOA, DH.ŞFR, 55A/22 (20 Haziran 1331/3 Temmuz 1915).
[79] BOA, DH.ŞFR, 55A/22 (20 Haziran 1331/3 Temmuz 1915).
[80] BOA, DH.ŞFR, 56/3157 (19 Nisan 1332/2 Mayıs 1916).
[81] BOA, DH.ŞFR, 57/103 (11 Teşrin-i Evvel/24 Ekim 1915).
[82] BOA, DH.ŞFR, 62/4 (1 Mart 1332/14 Mart 1916); BOA, DH.ŞFR, 62/177 (17 Mart 1332/30 Mart 1916).
[83] BOA, DH.ŞFR, 62/9 (1 Mart 1332/14 Mart 1916).
[84] BOA, DH.ŞFR, 63/163 (19 Nisan 1332/2 Mayıs 1916).
[85] BOA, DH.ŞFR, 64/61 (5 Mayıs 1332/18 Mayıs 1916).
[86] BOA, DH.ŞFR, 63/158 (19 Mayıs 1332/1 Haziran 1916).
[87] BOA, DH.ŞFR, 75/220 (23 Nisan 1333/23 Nisan 1917).
[88] BOA, DH.ŞFR, 78/1 (1 Ağustos 1333/1 Ağustos 1917).
[89] BOA, DH.ŞFR, 82/138 (19 Kanun-u Evvel 1333/19 Aralık 1917).
[90] BOA, DH.ŞFR, 55/149 (9 Ağustos 1331/22 Ağustos 1915).
[91] BOA, DH.ŞFR, 57/96 (11 Teşrin-i Evvel 1331/24 Ekim 1915).
[92] BOA, DH.ŞFR, 57/96 (11 Teşrin-i Evvel 1331/24 Ekim 1915).
[93] BOA, DH.ŞFR, 57/182 (15 Teşrin-i Evvel 1331/28 Ekim 1915).
[94] BOA, DH.ŞFR, 57/182 (15 Teşrin-i Evvel 1331/28 Ekim 1915).
[95] BOA, DH.ŞFR, 61/72 (7 Şubat 1331/20 Şubat 1916).
[96] BOA, DH.ŞFR, 57/28 (22 Teşrin-i Evvel 1331/4 Kasım 1915).
[97] BOA, DH.ŞFR, 58/70 (7 Teşrin-i Sani 1331/20 Kasım 1915).
[98] BOA, DH.ŞFR, 59/38 (6 Kanun-u Evvel 1331/19 Aralık 1915).
[99] BOA, DH.ŞFR, 59/38 (6 Kanun-u Evvel 1331/19 Aralık 1915).
[103] ATASE, BDH, Kl.2291, Dos.24-27, Fh. 10.
[104] BOA, DH.ŞFR, 63/75 (9 Nisan 1332/22 Nisan 1916).
[105] BOA, DH.ŞFR, 63/75 (9 Nisan 1332/22 Nisan 1916).
[106] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 36’dan NARA, 867.4016/97.
[107] Kerr, The Lions of Marash, p. 17.
[108] Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 727.
[109] BOA, DH.ŞFR, 64/61 (5 Mayıs 1332/18 Mayıs 1916).
[110] BOA, DH.ŞFR, 63/75 (9 Nisan 1332/22 Nisan 1916).
[111] ATASE, BDH, Kl.13, Dos.1049-63, Fh. 18.
[112] ATASE, BDH, Kl.13, Dos.1049-63, Fh. 18.
[113] BOA, DH.ŞFR, 63/75 (9 Nisan 1332/22 Nisan 1916).
[114] ATASE, BDH, Kl.2291, Dos.24-27, Fh. 10.
[115] ATASE, BDH, Kl.361, Dos.1445, Fh.1-8. Göksun ve çevre köylerden 9500, Elbistan civarından 6000 Ermeni’nin göç ettirildiği ve İslamiyet’i kabul eden 3000 Ermeni’nin Geben’e sığındığı iddiaları için bkz. Kévorkian, Le Génocide des Arméniens, p. 727.
[116] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 36’dan NARA, 867.4016/97.
[117] ATASE, BDH, Kl.401, Dos.50-1580, Fh.1-17. 3 Mayıs 1915 tarihli talimatname metni için bkz. Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, s. 326.
[118] Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, s. 326.
[119] ATASE, BDH, Kl.401, Dos.50-1580, Fh.1-44.
[120] ATASE, BDH, Kl.401, Dos.50-1580, Fh.1-44.
[121] Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, s. 244-250.
[122] Bryce, The Treatment of Armenians, s. 253.
[123] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 36’dan NARA, 867.4016/97.
[124] Bryce, The Treatment of Armenians, s. 241.
[125] ATASE, BDH, Kl.13, Dos.1049-63, Fh.2-3.
[126] İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara, Babil Yay., 2005, s. 51.
[127] BOA, DH.ŞFR, 54/150 (13 Haziran 1331/26 Haziran 1915).
[128] Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları, s. 71.
[129] Nejla Günay, “Cumhuriyet Öncesinde Maraş’taki Yabancı Okullar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 64-65-66, cilt XXII, s. 407.
[130] Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları, s. 103.
[131] BOA, DH.ŞFR, 55/149 (13 Ağustos 1331/26 Ağustos 1915); BOA, DH.ŞFR, 55/292 (19 Ağustos 1331/1 Eylül 1915).
[132] Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları, s. 103.
[133] Günay, Cumhuriyet Öncesinde Maraş’taki, s. 398.
[134] Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları, s. 103.
[135] İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara, Babil Yay., 2005, s. 239.
[136] Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları, s. 251.
[137] Hans-Lukas Kieser, İskalanmış Barış, İstanbul, İletişim Yay., 2005, s. 526.
[138] Andre N. Mandelstam, La Société des Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, Paris, 1926, p. 44.
[139] Ara Sarafian, United States Official Documents on the Armenian Genocide, volume I: The Lower Euphrates, London, Gomidos Institute, 2004, p. 36’dan naklen NARA, 867.4016/97.
[140] Vahakn N. Dadrian, The History of the Armenian Genocide, Providence, Berghahn Books, 1995, s. 232.
[141] J. Ellis Barker, Germany and Armenia, London, 1917.
[142] Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story, New York, Doubleday, 1918, s. 232.
[143] Sarafian, I: The Lower Euphrates, p. 36’dan naklen NARA, 867.4016/97.
[144] Ulrich Trumpener, Germany and the Ottoman Empire 1914-1918, Princeton, Princeton University Press, 1968, s. 232.
[145] Johannes Lepsius, Deutschland und Armenien 1914-1918, Potsdam, Tempelverlag, 1919, s. 232.
[146] Joseph Pomiankowski, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü 1914-1918 I. Dünya Savaşı, çev. Kemal Turan, İstanbul, Kayıhan Yay., 1990, s. 144.
[147] ATASE, BDH, Kl.359, Dos.1023-1435, Fh.3-10.
[148] ATASE, BDH, Kl.359, Dos.1023-1435, Fh.3-10.
Belleten C. LXXIII, 37