Emmanuel Macron’un Trajedisi

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017 yılında iktidara geldiğinde ülkeyi birleştirme ve sıkıntıdaki ekonomisini canlandırma sözü vermişti. Ancak giderek daha fazla yalnızlaşıp ideolojik olarak tutarsızlaştıkça başkanlığının ilk dönemlerindeki vaatleri, seçmenlerin daha radikal alternatiflere yönelmesiyle, kutuplaşmaya ve öfkeye yol açtı.
Haziran 1, 2025
image_print

Yaklaşık bir yıl önce, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017’de iktidara geldiğinden beri en kritik kararlardan birini aldı. Marine Le Pen’in aşırı sağcı partisi Ulusal Birlik’in (RN) şimdiye kadar görülmemiş bir destek elde ettiği Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından, birçok kişi tarafından, çaresiz bir kumar olarak görülen Ulusal Meclis için erken seçim çağrısı yaptı. Macron’un kumarı en azından RN’nin ani ivmesini durdurma anlamında işe yaradı. Ancak birçok kişi için bu hamle, kendi cumhurbaşkanlığının ölümcül bir şekilde zayıflamasının da işaretiydi.

Macron’un Fransız halkı nezdindeki konumu nasıl bu kadar hızlı ve bu kadar çok düştü? Oysa 2017’de, genç, zeki ve partizan geçmişten arınmış biri olarak siyasi bir harika çocuk olarak görülüyordu. Financial Times ona De Gaulle-vari bir vizyon atfederken, The Economist onu “Fransa’nın, Avrupa’nın ve her yerdeki merkez siyasetçilerin umudu” olarak ilan etmişti. Macron, o zamanlar bölünmüş bir ülkeyi birleştirecek, her iki uçtaki aşırılıkçıları alt edecek ve uzun süredir durgun olan Fransız ekonomisini canlandıracak reformist bir teknokrat olarak görülüyordu. Kısacası, her şeyi yapabilecek, yetenekli adamdı.

Macron’un ilk vaatleri ile bugünkü imajı arasındaki fark neredeyse tiyatral görünüyor. İngiliz tarihçi Julian Jackson’ın yakın zamanda The Times’ta belirttiği gibi, “Beşinci Cumhuriyet sendelemekte” ve Macron’un destek oranı, artık %26 seviyelerinde, selefi François Hollande’ın kariyerindeki en karanlık günlerinde sahip olduğu destek oranına hızla yaklaşıyor.

Macron’un çok övülen finansal sihirbazlığına rağmen, Fransız ekonomisi şu anda GSYH’nin %5,8’i kadar bütçe açığı, %113’lük borç/GSYH oranı ve inatla yaklaşık %20 civarında seyreden genç işsizlik oranıyla mücadele ediyor. Ekonomik büyüme durgun kalırken, Fransa’nın mali itibarı pamuk ipliğine bağlı. Siyasi olarak merkez çökerken, RN (Ulusal Birlik) artık seçim haritasına hâkim durumda; Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların %31,4’ünü ve geçen yılki yasama seçimlerinin ilk turunda %33’ünü elde etti.

Macron, Élysée’deki görevinin sonuna yaklaşırken, canlandırmaya yemin ettiği Cumhuriyet her zamankinden daha fazla felç olmuş görünüyor; sonuna kadar doğru yolda olduğunu ısrarla savunan bir gemi kaptanının yersiz özgüveniyle belirsizliğe sürükleniyor. Ve elde bir tek şu soru kalıyor: Böylesine umut vadeden bir başkanlık nasıl bu kadar derin bir şekilde yoldan çıktı?

KAPILARI KAPATMAK VE DUVARLAR ÖRMEK

Gazeteci Etienne Campion, son dönemde sert eleştiriler içeren Le Président Toxique (Zehirli Başkan) adlı kitabında cesurca Macron’un bir portresini çiziyor ve onu; yalnız, son derece merkezileşmiş bir güç yapısı kurmuş ve giderek muhalefet ve muhalif görüşlere kendini kapatan, stratejik bir lider olarak resmediyor. Açıkça suçlayıcı olsa da, Campion’un kitabı önemli bir meseleyi gündeme getiriyor: Macron seleflerine göre daha mı izole durumda – eğer öyleyse, bu yalnızlığın siyasi sonuçları neler?

Macron başından beri “Jüpiteryen” bir yönetim felsefesini benimsedi; cumhurbaşkanlığını geleneksel parti çizgilerinin ve ara kurumların üstüne yerleştirdi. Ancak başlangıçta hesaplanmış bir otorite gösterisi olan bu yaklaşım zamanla sistemik bir zafiyete dönüştü. Macron, siyasi partileri, işçi sendikalarını ve parlamentoyu zayıflatarak, tarihsel olarak Fransız cumhurbaşkanlarına yararlı geri bildirimler ve rota düzeltme fırsatları sağlayan geleneksel yapıları zayıflattı.

Macron’un asıl ekibinden gelen yüksek profilli ayrılıkların istikrarlı devamlılığı ciltler dolusu şey anlatıyor. 2018’de Devlet Bakanı Nicolas Hulot ve İçişleri Bakanı Gérard Collomb – Macron’un en eski destekçilerinden biri – istifa etti, Collomb başkanın artan siyasi kopukluğu hakkında açık bir uyarıda bulundu.  Ardından başdanışmanlar Ismaël Emelien ve Sylvain Fort görevden ayrıldı. 2018–2020 arasında içişleri bakanlığı yapan Richard Ferrand ve Christophe Castaner gibi meclis içindeki ağır toplar bile zamanla ya geri çekildiler ya da uzaklaştırıldılar.

Sonuç olarak, karar alma süreci giderek Élysée Genel Sekreteri Alexis Kohler, gazetecilikten gelen danışman Bruno Roger-Petit ve birkaç teknik danışmandan oluşan dar bir iç dairede yoğunlaştı. Bu dar daire bile, Macron’un “diğer beyni” olarak anılan ve güvendiği tek kişi olduğu söylenen Kohler’in yakın zamanda istifa etmesiyle parçalanmaya başladı. Bu yoğun merkezileşmenin sonucu, muhalefete sağır ve diyaloga kapalı, bir balonun içine kapatılmış gibi görünen ve belki de gerçekten öyle olan bir başkanlık sistemi oldu.

KAYPAK BİR İDEOLOJİ

Macron’un siyasi kariyeri çarpıcı ideolojik salınımlarla şekillendi. Siyasi hayatına Sosyalist çevrelerde başladı – hatta kısa bir süre Sosyalist Parti’ye katıldı – ve François Hollande’ın yönetiminde hem başdanışman hem de ekonomi bakanı olarak görev yaptı. Ancak iktidara geldikten sonra giderek sağa kaydı; göçmenlik konusunda daha sert bir söylem benimsedi, önemli bakanlık pozisyonlarına muhafazakâr kanattan isimler atadı ve merkez sağ seçmenlerin desteğini kazanmaya çalıştı.

Macron’un siyasi “aşırılıklar” konusundaki tutumu da benzer şekilde tutarsız bir çizgi izledi. 2024 yasama seçimleri sırasında hem aşırı solu hem de aşırı sağı eşit derecede kabul edilemez ilan etti. Ancak aniden yön değiştirdi ve Ulusal Birlik (RN) Partisi’nin Ulusal Meclis’in kontrolünü ele geçirmesini engellemek için “cumhuriyetçi ittifak” çağrısında bulundu. Bu çağrının ardından, bazı kritik ikinci tur seçimlerinde aşırı sol seçmenlerin oylarından faydalandıktan sadece birkaç gün sonra, yeniden geri adım atarak sol ittifakın en radikal partisi olan Boyun Eğmeyen Fransa’nın (La France Insoumise – LFI) da tıpkı aşırı sağ kadar Cumhuriyet için tehdit oluşturduğunu savundu.

Bu sürekli zikzaklar, Macron’un siyasi gündemini tanımlamayı zorlaştırdı, savunulmasını ise daha da zorlaştırdı ve birçok seçmen için güvenilmez hale getirdi. 2022’deki yeniden seçilmesi kâğıt üzerinde net bir zafer olsa da, gerçek bir coşku barındırmıyordu. Marine Le Pen’e karşı %58,5’e %41,5’lik bir galibiyet elde etmesine rağmen –bu oran 2017’deki kendi farkının oldukça altında ve Jacques Chirac’ın 2002’de Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’e karşı aldığı %82’lik ezici zaferin çok gerisindeydi– Macron’un zaferi bir yetkilendirmeden çok, kolektif bir soluk alma gibiydi.

Macron’un siyasi itibarının azalmasının başlıca nedenleri arasında yakın çevresinin giderek küçülmesi, gücün aşırı merkezileşmesi ve ideolojik tutarlılığın eksikliği sayılabilir. Yeniden seçilmesinin ardından, Fransız seçmenlerle olan bağının zayıfladığını ve siyasi tabanının küçüldüğünü gösteren bir dizi siyasi gerileme yaşadı.

İlk olarak, 2022 yasama seçimlerinde Ulusal Meclis’te mutlak çoğunluğunu kaybetti. Bu yenilgi Macron’un parlamento üzerindeki nüfuzunu elinden aldı ve onu, hükümetin parlamento onayını atlayıp kararnamelerle yönetmesine izin veren Fransız Anayasası’nın 49.3. maddesine güvenmek zorunda bıraktı; bu, yaygın olarak otoriterlik olarak görülen bir adımdı.

Daha sonra 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri geldi ve Macron’un koalisyonu sadece aşırı sağ tarafından değil, siyasi yelpazenin dört bir yanındaki rakipler tarafından da ağır bir yenilgiye uğratıldı. Bu fiyaskonun ardından yüksek riskli bir kumar oynayan Macron, Ulusal Meclis’i feshetti ve erken seçim çağrısında bulundu. Ancak bu seçimler, hiçbir bloğun açık bir çoğunluk elde edemediği, daha da parçalanmış ve kutuplaşmış bir parlamento ile sonuçlandı.

Macron’un kumarı, başbakanların sürekli değişmesine yol açtı; bunların arasında, şu ana kadar çok az şey başarabilen mevcut başbakan François Bayrou’nun çok beklenen ancak yetersiz kalan ataması da yer alıyor. Ortaya çıkan tabloysa tam anlamıyla bir tıkanıklık: net bir yetkiyle hareket edemeyen bir hükümet, sağlam bir çoğunluğu olmayan bir cumhurbaşkanı ve kilitlenmiş bir siyasi sistem.

YERİNE GETİRİLMEYEN SÖZLER

Macron’un başarısızlığı sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik. Cumhurbaşkanlığı görevine işgücü reformları yapma, vergileri azaltma ve GSYH’yı artırma gibi cesur vaatlerle başladı. Macron, seleflerinin karşılaştığı sert muhalefet nedeniyle hayata geçiremediği bazı yapısal reformları uygulamayı başardı. Hükümeti işgücü piyasasında daha fazla esneklik getirdi, işe alım ve işten çıkarma kurallarını basitleştirdi ve emeklilik yaşını yükselten politik açıdan hassas bir emeklilik reformu başlattı; bunların hepsi de bir biri ardına gelen başkanların önerdiği ancak daha sonra vazgeçtiği adımlardı.

 

Bu önlemler geniş çaplı protestolara yol açsa da, özellikle gençler arasında işsizliğin belirgin şekilde azalmasına katkı sağladı. Aynı zamanda Fransa, doğrudan yabancı yatırımlarda dikkate değer bir artış yaşadı; uluslararası şirketler ülkeyi giderek daha cazip ve öngörülebilir bir iş ortamı olarak görmeye başladı.

 

Bir süreliğine, stratejisi işe yarıyor gibi göründü: 2017–18 yıllarında büyüme %2 civarındaydı ve işsizlik, önceki otuz yıl boyunca Fransa’yı etkisi altına alan çift haneli oranların altına düşmeye başladı. Ancak COVID-19 şoku vurduğunda büyüme zaten ivme kaybediyordu. Macron’un yenilikçi politikaları pandemi sürecinde ekonomiyi ayakta tuttu ve istihdamı korudu; ancak bunun bedeli, kamu borcunun büyük ölçüde artması oldu.

 

Fransız ekonomisi pandemi hafiflemeye başladığında, 2021’de keskin bir şekilde toparlandı, ancak o zamandan beri büyüme yavaşladı. Avrupa’daki akranlarıyla karşılaştırıldığında Fransa artık kendini tam ortalarda bir yerlerde buluyor; belki Almanya’yı geride bırakıyor, ancak İspanya, Polonya ve hatta Yunanistan’ın sürekli gerisinde kalıyor. İşsizlik oranı azalsa da özellikle gençler arasında Almanya ve Hollanda ile karşılaştırıldığında hala yüksek.

Macron’un kamu maliyesi sicili öne çıkıyor – ancak olumlu anlamda değil. Diğer birçok ülkede olduğu gibi, Fransa’nın bütçe açığı pandemi sırasında ciddi şekilde genişledi. Ancak çoğu ülkenin aksine, Fransa mali dengeyi yeniden kurmakta başarısız oldu; ekonomik modelini köklü biçimde reforme etmeden yoğun harcamalara devam etti. 2023’te bütçe açığının GSYH’nin %5,5’ine ulaşmasının ardından Avrupa Komisyonu 2024 yılında, Fransa hakkında aşırı bütçe açığı prosedürünü başlattı.

Bu arada, kamu borcunun GSYİH’ye oranı 2017’den bu yana yüzde 15 oranında arttı ve şu anda avro bölgesindeki en yüksek oranlar arasında yer alıyor; artan borç servis maliyetleri, gelecekte vergi artışları ve harcama kesintileri olasılığını gündeme getirecek bir durumda ve yalnızca İtalya ile Yunanistan onu geride bırakıyor. Bir analistin yakın zamanda belirttiği gibi, Fransa kısa vadede ekonomisini istikrara kavuşturmuş olabilir; ancak bunun bedeli, uzun vadeli kırılganlık ve kaçınılmaz ama acılı kamu harcaması kısıtlamaları olabilir. Bu nedenle Macron’un ekonomik mirası karmaşık: kademeli kazanımlar sağlayan reformlar, giderek daha dengesiz hale gelen bir mali tablo ve anlatılanın çok gerisinde kalan bir büyüme rotası.

ARTIK YETER

Tek başlarına değerlendirildiklerinde bile zarar verici olan Macron’un siyasi başarısızlıkları ve ekonomik yetersiz performansı artan seçmen isyanıyla daha da kötüleşti ve onun teknokrat cilasına duyulan ilk hayranlık, yaygın bir hayal kırıklığına dönüştü. Birçok Fransız vatandaşı için Macron artık dokunulmaz Paris elitinin arketipi haline geldi: zeki, kendinden emin ve yalnızca kendi yolunun doğru olduğuna inanan biri.

Dikey güç algısı -kapalı kapılar ardında kararlaştırılan ve çok az tartışmayla uygulanan politikalar- derinleşen kızgınlığı körükledi. İster 2018 gilets jaunes (“sarı yelekler”) protestolarının ele alınması, isterse de emeklilik yaşını mütevazı bir şekilde yükselten ani emeklilik reformu veya 49.3. maddenin kaotik kullanımı olsun, Macron’un yönetim şekli çoğu zaman liderlikten çok dayatma gibi göründü. Onun siyasi üslubu, özellikle kararlarının tutarsızlaştığını düşünen ve kendileri için anlamlı bir ilerlemenin hâlâ çok uzakta olduğunu hisseden Fransız seçmenlerin büyük bir bölümünü yabancılaştırdı.

Bu nedenle Fransız seçmenler “makul merkez”den uzaklaşarak daha radikal alternatiflere yöneliyor. Kutuplaşma artık bir risk değil; bir gerçeklik. Siyaset en ham hâline geri dönmüş durumda: uzlaşma değil mücadele; denge değil kimlik ve en önemlisi de, elitlerin ahlaki otoritesinin reddi. Fransızlar artık neyin kendileri için iyi olduğunun kendilerine söylenmesine razı değil. Bunu kendileri belirlemek istiyorlar – sistemle tümden hesaplaşmak pahasına da olsa.

Bu anlamda Macron’un başkanlığı, teknokratik sürüklenme veya ekonomik yanlış hesaplamanın sadece bir vaka çalışması değil. Akıl ve verimlilik üzerine kurulu bir projenin insanların duyguları ve günlük yaşamlarıyla bağlantısını nasıl kaybettiğinin hikâyesi. Bunu yaparken, Fransız yazar Julien Benda’nın “aydınların ihaneti” olarak adlandırdığı şeyin yirmi birinci yüzyıl versiyonunun canlanmasına yardımcı oldu: Daha iyisini bilenlerin veya bildiklerine inananların ülkeyi ileri götürmedeki başarısızlığı.

Macron’un cumhurbaşkanlığı, aynı zamanda Amerikan mevkidaşı Barack Obama’nın dönemiyle de benzerlik taşıyor; yüksek ideallerle geçen başkanlık süreci, sonunda “gerçek değişim” arayışında olan bir seçmen kitlesiyle sona erdi. O değişim, Donald Trump’ın iktidara gelişiyle vücut buldu. Aynı şekilde, tüm zekâsına ve erken dönem vaadine rağmen, Macron, Fransa’yı Le Pen’e –ya da onun yolsuzluk hükmü ve seçimle gelinen görevlere aday olamama cezası onaylanırsa, RN’nin (Ulusal Birlik) muhtemel bir sonraki başkan adayı olan Jordan Bardella’ya – iktidarı teslim etmeye hazırlamış olabilir. Eğer bu gerçekleşirse, Macron’un mirası uyguladığı politikalarla değil, ihata edemediği popülist tepkilerle şekillenecek.

 

*Jean-Baptiste Wautier, özel yatırımcı, Sciences Po’da (Institut d’études politiques de Paris) öğretim görevlisi ve eski BC Partners yatırım direktörüdür.

Kaynak: https://www.project-syndicate.org/onpoint/how-emmanuel-macron-presidency-drifted-off-course-by-jean-baptiste-wautier-2025-05

Tercüme: Ali Karakuş

SOSYAL MEDYA