Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz: Bizim için öncelikli konu örgütün silahları teslim etmesi

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Terörsüz Türkiye, ekonomi, dış politika, Gazze, Suriye ve ABD ile ilişkiler dahil bir çok konuda çok önemli açıklamalar yaptı. Al Jazeera için yaptığım röportajın Türkçesini soru cevap şekilde aşağıda okuyabilirsiniz. Arapça linki de röportajın sonunda bulabilirsiniz.
Mayıs 27, 2025
image_print

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Terörsüz Türkiye, ekonomi, dış politika, Gazze, Suriye ve ABD ile ilişkiler dahil bir çok konuda çok önemli açıklamalar yaptı. Al Jazeera için yaptığım röportajın Türkçesini soru cevap şekilde aşağıda okuyabilirsiniz. Arapça linki de röportajın sonunda bulabilirsiniz.

 

ÖZEL NOT:

Sayın Cevdet Yılmaz’ı 2007’de ilk milletvekili olduğu yıllardan bu yana tanırım. Kalkınma Bakanı (2011) ya da Başbakan Yardımcısı olduğu zamanlar da yakından takip ettim. Sonraki yıllarda hükümette ya da partide hiçbir görev almadığı dönemlerde de bir şekilde irtibatımız oldu.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak ülkenin en önemli konusu ekonomiyi yönetiyor arkadaşlarıyla beraber.

Tüm bunları şunun için anlattım, 2007’de gördüğüm Cevdet Yılmaz ne ise 20025’te gördüğüm insan da aynı. Hiçbir görev almadığı zamanki Cevdet Yılmaz ne ise, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak gördüğüm insan da aynı.

Mütevazı, gösterişsiz, saygılı, alçak gönüllü, işine odaklanmış… Alanında Türkiye’nin en donanımlı isminin, bu denli yüksek makamlara sahip olmasına rağmen mütevazılığı beni çok etkiliyor işin doğrusu.

O nedenle özel bir not düşmek istedim bu röportaja.

Kemal Öztürk

————————————————————–

“SURİYENİN İSTİKRARI BÖLGENİN İSTİKRARINI SAĞLAR”

 

Soru:

Sizinle bu görüşmeyi yaparken Türkiye’ye sürpriz bir ziyaret oluyor şu anda. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şar’a Türkiye’ ye geldi. Ahmet Şara neden geldi? Şu anda Türkiye- Suriye ilişkileri ne durumda?

 

Yılmaz:

Suriye bizim için çok çok önemli bir ülke. Komşumuz, 900 kilometreden fazla sınırımız olan, tarihi bağlarımız olan bir ülke. Dolayısıyla Suriye’deki olumlu veya olumsuz her gelişme bizi yakından ilgilendiriyor. Suriye’de 60 yılı aşkın bir diktatörlükten sonra, zalim bir rejimden sonra bir devrim yaşandı. Şu anda Suriye yeni bir döneme girmiş durumda. Bu yeni dönemde bizim Suriye’ye yaklaşımımızın temeli Suriye’de güvenin, istikrarın oluşturulması, Suriye’nin birliğinin, bütünlüğünün korunması oluşturuyor. Bu kapsamda özellikle Suriye’deki tüm unsurları kapsayan yönetim anlayışının hayat bulması önemli.

Diğer yandan, tahrip olmuş bir ülkeden bahsediyoruz. Hem fiziki altyapısı itibariyle hem de kurumları itibariyle tahrip edilmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Bu ülkenin yeniden yapılanması ve imar edilmesi gerekiyor. Bir taraftan yasal çerçevesiyle, kurumsal çerçevesiyle, diğer taraftan da fiziki altyapısıyla, yollarından enerji altyapısına, ekonomik yatırım ortamına varıncaya kadar, Suriye’nin yeniden inşasına ihtiyaç var. Türkiye tüm bu alanlarda Suriye’yle en yüksek düzeyde dayanışma içinde. İstikrarına, siyasi istikrarına, güvenliğine katkı sağlamaya çalışıyor Türkiye. Hem de yeniden yapılanma sürecinde bütün tecrübesini paylaşmaya hazır ve her türlü desteği vermeye hazır.

Biz şuna inanıyoruz: Suriye’nin istikrarlı olması ve yeniden müreffeh bir Suriye’ nin oluşması sadece Suriye halkı için değil, tüm bölge için de son derece önemli. Tüm bölgenin istikrarına, refahına da bunun çok büyük katkılarda bulunacağına inanıyoruz. Yine Türkiye bağlamına da bakacak olursak yeniden inşa edilen daha istikrarlı, güvenli bir Suriye, Türkiye açısından da birçok bakımdan büyük faydalar oluşturacaktır. Buna da yürekten inanıyorum.

 

“NETANYAHU İSTİKRARSIZ ORTADOĞU İSTİYOR”

 

Soru:

Türkiye üniter bir Suriye devletini savunuyor. Tek parça olmasını istiyor, bölünmesini istemiyor. Tam karşılığında da İsrail parçalanmış bir Suriye istiyor. Bir güç mücadelesi var mı İsrail-Türkiye arasında?

 

Yılmaz:

Suriye halkı çatışmalardan çok çekti. Çok büyük bedeller ödedi gerçekten. Artık Suriye halkı istikrarı hak ediyor, daha güvenli bir ortamı hak ediyor. Türkiye’de bu açıdan dediğim gibi elinden gelen tüm gayreti sarf ediyor.

Fakat İsrail’ in özellikle sınırı ihlal ederek Suriye’ ye yönelik yaptığı eylemler, istikrarı bozucu eylemler, Suriye’deki bu yeniden yapılanma sürecine zarar verici eylemler. Dolayısıyla hiçbir şekilde bu eylemleri tasvip etmiyoruz. Ve Suriye halkının da bunu hak etmediğine inanıyoruz. Türkiye olarak biz uluslararası tüm platformlarda da Suriye’yle ilgili olabilecek tüm ülkelerle birlikte bu tür uluslararası hukuka aykırı, Suriye halkının hukukuna aykırı eylemlerin durdurulması ve Suriye’ye bu anlamda zarar verilmemesi için de her türlü gayreti sarf ediyoruz. Ümit ediyoruz ki İsrail bu eylemlerinde daha ileriye gitmesin. Lübnan’da da maalesef benzer bir tavır içinde. Bunu bütün istikrarsız bir bölge arayışında görüyoruz Netanyahu hükümetini. Ve bu istikrarsızlık üzerinden kendisi için avantajlar elde etmeye çalışıyor. Halbuki tam aksine yapılması gereken istikrar üzerinden bir bölgesel ortam oluşması ve bu istikrarın tüm bölgeye yayılması.

Bu anlamda dediğiniz gibi bizim tavrımız çok açık ve Biz İsrail’ in Suriye’ ye karşı bu mütecaviz eylemlerini hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz. Bunların uluslararası hukuka aykırı olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Ve merkezi hükümetin Suriye’de güçlenmesi, toplumda huzur ortamının oluşması için gayretlerimizi sürdürüyoruz.

 

“SDG, ŞAM İLE ANLAŞMASINA UYMALI”

 

Soru:

Önemli sorunlardan biri Suriye içerisinde YPG meselesi. “Terörsüz Türkiye” adıyla bir proje yürütüyorsunuz. Öcalan’a ve PKK’ya silah bıraktırma çağrısı yaptırıldı. Fakat YPG buna direniyor. Suriye içerisinde de silahları bırakmayarak entegrasyonu reddeden tek grup YPG kaldı zaten. Ne olacak bu problem?

 

Yılmaz:

Şam yönetimi ve SDG arasında bir anlaşma yapıldı biliyorsunuz. Merkezi hükümetle belli bir yol haritası oluşturdular. Bu yol haritasına, oradaki anlaşmaya bir defa uymalarını bekliyoruz. Esas olan diğer tüm bölgeler gibi SDG’nin kontrol ettiği bölgede de merkezi hükümetin yeniden hakim hale gelmesidir. Merkezi hükümet derken tüm unsurları kapsayan bir Suriye’den bahsediyoruz. Bu belli bir etnik grup, belli bir mezhep demek değil. Eşit vatandaşlık temelinde Suriye’yi oluşturan tüm zenginliği kastediyorum. Sünnisiyle, Alevisiyle, Nusayrisiyle, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, Dürzisiyle, Kürdüyle, Türkmeniyle, Arabıyla, bütün kesimlerin Suriye’de eşit vatandaşlık temelinde buluşmasını arzu ediyoruz.

Bunun da yolu merkezi hükümetin güçlenmesinden geçiyor. Temsili yapılarıyla, parlamentosuyla, yeni yaptıkları anayasa çalışmalarıyla, bütün bu unsurlarla birlikte Suriye’de yeni bir yönetişim yapısının oluşmasını bekliyoruz. Kapsayıcı bir yönetişim yapısının. Bu olduğu zaman Kürtler de diğer etnik gruplar gibi Suriye’ nin birinci sınıf vatandaşı olarak siyasal süreçlere, her türlü ekonomik süreçlere katılacaklardır. Ve Suriye’nin yeniden inşasında olumsuz bir tartışma konusu değil, olumlu yönde buna katkıda bulunan bir konuma sahip olacaklardır. Diğer türlü gelişmeler Suriye’ nin birliğini, bütünlüğünü bir defa tehdit eden ve Suriye’ yi dış bir takım etkilere, dış bir takım müdahalelere açık hale getiren yaklaşımlar. Bunun Kürtlere de Suriye’ ye de bir faydası yok. Olması gereken yüzyıllardır Suriye’de geçmiş bir tarihi paylaşan, medeniyeti paylaşan tüm bu farklı kesimlerin Suriye’ yi de geleceğe birlikte hazırlamaları, birlikte inşa etmeleri.

“SURİYE’DE MERKEZİ HÜKÜMET GÜÇLÜ OLMALI”

Bu anlamda Anayasa sürecini ben çok önemli görüyorum doğrusu. Yeni anayasa yapımı, onun mutlaka katılımcı bir şekilde sürdürülmesi ve kapsayıcı bir siyasal çerçeve oluşturması gerekir. Fakat işin özünü merkezi hükümetin güçlenmesi oluşturuyor. Merkezi hükümet hem kurumsal olarak kapasitesini geliştirdikçe hem de fiziki olarak tüm ülkeye gücünü yansıttıkça bu sorunlar büyük oranda kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Burada artık eski kodlarla Suriye’ye bakılması doğru değil. Esad rejiminin kodlarıyla bakılması doğru değil. Yeni bir çerçeveden bahsediyoruz, yeni bir Suriye’den bahsediyoruz ve bu Suriye artık eski dönemin hatalarını yapmamak durumunda. Burada bir grubun kendisini azınlık konumuna koyması o gruba da bir fayda sağlamaz. Herkes Suriye içinde eşit vatandaşlık temelinde birinci sınıf bir vatandaş olarak burada yerini almalı.

“SURİYE’NİN MEDENİYET GEÇMİŞİ ÇOK DEĞERLİ”

Suriye’nin medeniyet birikimi de aslında burada güçlü bir zemin oluşturuyor. Bakın Suriye’nin tarihine baktığınız zaman Suriye sıradan bir ülke değil, çok büyük bir medeniyet birikimi olan bir ülke. Bir arada yaşama kültürü aslında son derece gelişmiş bir toplum. Esad rejimini bir paranteze aldığınız zaman Suriye tarihi aslında muazzam bir medeniyet tarihi. Ben Suriye’ ye Kalkınma Bakanıyken de geçmişte gittiğimde hatırlıyorum. O zalim rejimin olduğu dönemde bile sosyolojik olarak baktığınızda farklı kesimlerin bir arada yaşama kültürünü sokakta görebiliyordunuz, çarşıda görebiliyordunuz. Dolayısıyla Suriye’nin bu altyapısı zaten var, bu kültürü zaten var. Önemli olan bunu şimdi bir hukuki çerçeveye de kavuşturulması Suriye halkının. Suriye halkı bunu yaptığı sürece, bu tür ayrılıkçılığa götürebilecek, iç çatışmalara götürebilecek tartışmalardan hızla uzaklaşacaktır.

 

Soru:

Peki YPG’nin buna direnmesinde İsrail’ in etkili olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Yılmaz:

Suriye’yi kendi içinde çatışmalı halde tutarak müdahale edilmeye müsait bir konumda tutmayı kendi çıkarlarına gören ülkeler olabilir. İsrail başta olmak üzere. Ama bunun Suriye halkına bir faydası yok, Kürtlere de faydası yok, Araplara da, Türkmenlere de. Dolayısıyla burada bizim bakış açımız halkın gerçek ihtiyaçlarına odaklı bir bakış açısı olmalı, gerçek beklentilerine odaklı bir bakış açısı olmalı ve ben bunu Suriye halkının başaracağına inanıyorum.

RİYAD’DAKİ DÖRTLÜ GÖRÜŞME

Soru:

Riyad’da Muhammed Bin Selman, Ahmet Şar’a ve Trump görüşmesi de çok büyük bir sürprizdi. Bu toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davet edilmesi de dünyada büyük bir ilgi yarattı. Nasıl bir organizasyon oldu, nasıl bir gelişme oldu ve ne konuşuldu özellikle?

 

Yılmaz:

Sayın Trump ile Sayın Cumhurbaşkanımızın geçmişten gelen bir tecrübeleri var. Birlikte görev yaptıkları dönemde kurdukları güçlü bir ilişki var, diyalog var. Bu dönemde de çok olumlu bir başlangıç olduğunu hep birlikte görüyoruz. Çeşitli vesilelerle kurdukları temaslarda, diyaloglarda veya yaptıkları yorumlarda bunları kamuoyu olarak da takip ediyoruz.

Suudi Arabistan’ a gidişinde de Sayın Trump, Ukrayna, Rusya vesilesiyle bir şey olursa, Putin gelirse, kendisinin de Türkiye’ye gelip katılabileceğine dair ifadelerde de bulundu. Ayrıca çok önemli bir açıklama yaptı orada, Suriye’ ye yaptırımların kaldırılması ve bunu Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmeler ve onun tavsiyesi doğrultusunda bu kararı aldığına ilişkin de beyanatları oldu. Dolayısıyla oradaki toplantıda da Sayın Salman’ın ve Sayın Şara’nın bulunduğu toplantıya online olarak Cumhurbaşkanımız da iştirak etti, birlikte bir değerlendirme de yapmış oldular. Bu kısmını biraz dünya medyası atladı belki veya bilerek çok fazla ön plana çıkarmadılar ama sonuçta Sayın Cumhurbaşkanımız da bu toplantıya dahil oldu ve birlikte bir değerlendirme yaptılar.

“MUHAMMED BİN SELMAN’IN VİZYONUNU ÇOK TAKDİR ETTİK”

Bu noktada tabii Sayın Salman’ın da ev sahipliğini ve ortaya koyduğu vizyonu çok takdir ettiğimizi belirtmek isterim. Türkiye ve Suudi Arabistan birlikte hareket ettiklerinde çok daha olumlu neticeler alındığını bu vesileyle de görmüş olduk. Bu güzel bir örnek teşkil etti gerçekten.

Sayın Salman’ın yaptırımlar konusundaki fikriyle Sayın Cumhurbaşkanımızın fikri de örtüşüyor. Bunun da bir sonuç üretmesi yine çok çok kıymetli. Yaptırımlar biliyorsunuz geçmişte zalim Esad rejimine karşı alınmıştı. Ama rejim düştükten sonra halkı cezalandıran bir nitelik kazandı.

Suriye’nin yeniden yapılanmasının önünde büyük bir engel teşkil etmeye başladı. Dolayısıyla bu çok çok önemli bir karar oldu. Suriye’nin istikrarı için ve yeniden yapılanmasının önünün açılması adına çok kıymetli bir karar alınmış oldu. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Bölgedeki ülkeler, körfez ülkeleriyle Türkiye arasındaki diyalog, özellikle Suriye- Arabistan ile Türkiye arasındaki diyalog, çok kıymetli ve bölgenin istikrarını çok önemli katkılarda bulunuyor.

“SURİYE’YE YAPTIRIMLARIN KALKMASI HAYATİ BİR KONU”

Soru: 

Yaptırımlar kalktığına göre bundan sonra Suriye’nin altyapısının kurulması ve yeniden imarı gibi konular daha hızlanacak anladığımız kadarıyla. Bölge ülkeleriyle böyle bir koordinasyonunuz var mı?

 

Yılmaz:

Bölge ülkeleriyle yapılan bütün temaslarda ekonomik boyut da elbette gündeme geliyor. Yeniden yapılanma, imar boyutları gündeme geliyor. Çünkü bu da güvenliğin de bir parçası esasında. Yani yeniden yapılanmayan bir Suriye’de güvenlik işleri de devam edecektir. Yaptırımların kalkması yatırım ortamı açısından çok kıymetli. Hem kamu yatırımları açısından, altyapı yatırımları açısından, hem de en az onun kadar önemli olan özel sektör yatırımları açısından. Şimdi özel sektörün Suriye’ ye gitmesi, yatırım yapması için bir defa bu yaptırım tehdidinin ortadan kalkması gerekiyordu.

Diğer yandan orada bir yatırım yaptığınızda lojistiği, tedariki birçok unsuru var işin. Oralarda da yine yaptırımların kalkması çok önemli. Dolayısıyla yaptırımların kalkması yatırım ortamını iyileştirecektir. Hem altyapı yatırımları, kamu yatırımları hem de özel yatırımları iyileştirecektir.

Suriye halkının sadece bir arada yaşama kültürü değil, girişimcilik anlamında da Suriye halkının çok özel bir konumu var. Ve Suriye’nin çok ciddi bir diasporası var bir taraftan. Türkiye’de ve bölge ülkelerinde bu diaspora içinde de önemli iş adamları var, iş dünyası var. Başta Suriyelilerin kendi ülkelerine gidip yatırım yapmasının önü açılmış oldu. Diğer taraftan da bölge ülkeleri başta olmak üzere uluslararası anlamda da sermayenin Suriye’ye gitmesi, yatırım yapması anlamında da son derece önemli bir karar alınmış oldu.

Avrupa Birliği de ABD’den sonra daha köklü bir şekilde yaptırımların kaldırılması yönünde karar aldılar. Bütün bunlar bölgenin ekonomisi, refahı anlamında, güvenliği anlamında çok çok önemli.

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE PROJESİ BÖLGE İÇİN DE İSTİKRAR DEMEK”

Soru:

Bölgeyi ilgilendiren çok önemli bir çalışma daha yapıyorsunuz Türkiye olarak. Irak’ta, Suriye’de, İran’da ve Türkiye’de neredeyse 40 yıldan beri süren bir terör sorununa karşı çok ciddi bir hamle yaptınız. “Terörsüz Türkiye” başlığı altında böyle bir çalışma yapıyorsunuz. Bu bölgeyi nasıl etkileyecek?

 

Yılmaz:

“Terörsüz Türkiye” tabii ki öncelikle Türkiye’nin huzuru, güvenliği, geleceği açısından çok önemli. Ama bir o kadar da Orta Doğu’nun güvenliği açısından da çok önemli. Irak’tan Suriye’ye, İran’a verinceye kadar birçok ülkeyi doğrudan ilgilendiren bir husus olduğunu hep birlikte biliyoruz. Dolayısıyla terör örgütünün feshedilmesi, silahları bırakması ve terör gündeminin zayıflaması bütün bölgenin güvenliğini arttıracaktır. Terörden uzaklaşmış bir bölge, refah anlamında, istikrar anlamında ve demokratik gelişim anlamında da daha sağlıklı bir ortama kavuşmuş olacaktır.

En başta siyasetin alanı genişlemiş olacaktır tüm bölgede. Terör yerine insanların daha sivil bir şekilde siyaset yaptıkları, daha insani bir şekilde sorunlarını ele alıp tartıştıkları bir ortam oluşacaktır.

Diğer yandan bu aynı zamanda bölgenin sorun çözme kapasitesini de ortaya koyacaktır. Bölgede yaşanan meseleleri kendi içinde çözebilme, bunları halledebilme kapasitesini ortaya koyması bakımından da çok kıymetli bir süreç, “Terörsüz Türkiye” süreci.

“EN ÖNEMLİ MESELE ÖRGÜTÜN SİLAHLARI TESLİM ETMESİ”

Soru:

Örgüt kendini feshetti ve Silahları bırakma aşamasına gelindi. Teknik olarak bunu nasıl gerçekleştireceksiniz?

 

Yılmaz:

Başından aşamaları bir hatırlayalım. İşin bence ana çerçevesini Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu “Türkiye Yüzyılı Vizyonu” oluşturuyor. Bu vizyonun en önemli alt başlıklarından biri, Türkiye Yüzyılı huzurun ve kardeşliğin yüzyılı olacaktır vizyonudur. Bu çerçeve içinde bir taraftan özellikle son dönemde bölgede yaşanan gelişmeler ışığında, Sayın Cumhurbaşkanımız “iç cepheyi güçlendirmeliyiz” vurgusu yaptı ve bunun bir ihtiyaç olduğunu net bir şekilde 30 Ağustos 2024’te açıkladı.

Milli birliğimizi, bütünlüğümüzü güçlendirmemiz, bölgemizdeki emperyal bir takım tuzaklara, oyunlara karşı uyanık olmamız, farklı etnik grupların, mezheplerin kardeşlik hukuku içinde bir araya gelmeleri ve bünyemizi kuvvetlendirmemiz gerektiğini ortaya koydu.

Bu ana çerçeve içinde de MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli ezberleri bozan hakikaten tarihi bir açıklama yaptı. O açıklamadan sonra da örgütün kurucusu Abdullah Öcalan, ‘artık bu örgütün bir anlamı kalmadı, kendinizi feshedin, silahları bırakın’ diye bir çağrıda bulundu. Bu çağrıya da örgüt karşılık verdi ve geçtiğimiz haftalarda kendisini feshetme ve silahları bırakma kararı aldığını açıkladı.

Dolayısıyla şimdi artık yeni bir aşamaya geçmiş durumdayız. Bu aşamada en önemli mesele bu kararın sahaya nasıl yansıdığını görmek, sahada gerçekten uygulandığını takip etmek.

Bu çerçevede de birtakım mekanizmalar oluşturuluyor. Burada istihbarat teşkilatımız çok önemli bir konuma sahip. Diğer güvenlik kuvvetlerimiz sahaya gayet hakim. Bir taraftan da diplomatik misyonlarımız, kurumlarımız sahadaki gelişmeleri yakından takip edecekler, uygulamayı takip edecekler ve raporlayacaklar. Burada tatmin edici bir gelişim gördüğümüz zaman da o zaman yeni bir perspektif açılmış olacak önümüze. Şu anki en önemli mesele örgütün aldığı bu kararın sahada uygulanıp uygulanmadığını görmek, teyit etmek.

“KENDİ GÜVENLİK KURUMLARIMIZIN RAPORUNU ESAS ALACAĞIZ”

Soru:

Şu ana kadar gelen veriler nasıl?

 

Yılmaz:

Şu anda tabii sürecin daha başındayız. Dünyada da baktığınızda bu süreçler böyle kolay süreçler değil, normal bir ortamdan bahsetmiyoruz. Dolayısıyla birçok farklı dinamiğin olduğu bir alandan bahsediyoruz. Bu kurumlarımız titiz bir şekilde bu süreci takip ediyor, çalışmalarını sürdürüyorlar. Belli bir gözlem düzeyine geldikleri zaman tabii ki bunu raporlayacaklar, ortaya koyacaklar.

Burada bence kurumlarımıza işi bırakmamız gerekiyor. Sahadaki titiz çalışmalarına hepimiz güvenmeliyiz. O anlamda Türkiye’nin çok güçlü kurumları var, çok güçlü bir altyapısı var.

 

Soru:

Irak hükümeti de yardımcı olacak mı size?

 

Yılmaz:

Kurumlarımızın teknik düzeydeki ihtiyaçlarına, çalışmalarına bakmak gerekir bence. Şüphesiz bu işin diplomatik, bölgesel, uluslararası bir boyutu da var. Irak topraklarından bahsediyoruz, diğer bir takım alanlardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu işin bir uluslararası ilişkiler boyutu da tabii ki olacaktır. Ama esas olan bizim kendi kurumlarımızın bu süreci takip etmesi, izlemesi ve raporlaması. Bunu da en titiz, en güçlü şekilde yapacaklarına inanıyoruz.

 

Soru:

Sonraki aşamalar bundan sonra mı yapacaksınız?

 

Yılmaz:

Terörün ortadan kalktığı, silahların ortadan kalktığı, artık geriye dönülemez bir şekilde teslim alındığı bir süreçte ne olacaktır? Terörün gölgesi kalkacaktır. Terörün bugüne kadar hep neyini konuştuk? Terör demokrasiyi zehirliyor. Sivil siyaseti zehirliyor. Hem ülkemiz için hem bölge için terör kalkınmaya engel oluyor. Kalkınma açısından maliyetler oluşturuyor. Dolayısıyla terörün ortadan kalktığı bir ortam demokratik siyaset ortamını güçlendirecektir. Bir taraftan da kalkınma ortamını, yatırım ortamını iyileştirecektir. Artık o süreçlerde sivil siyaset, demokratik siyaset bütün gücüyle ön plana çıkacak.

“YARGI REFORMU PAKETİMİZ SÜREÇTEN BAĞIMSIZ İLERLİYOR”

Soru:

Dem Partisi’nin talep ettiği bir takım düzenlemeler var. Düzenleme talepleri var, Mecliste birtakım düzenlemeler yapalım diyor. Hukuki veya infaz yasasıyla ilgili. Bunlarla ilgili nasıl bir şey düşünüyorsunuz?

 

Yılmaz:

Buralarda hukuki bir tartışmaya biz pek girmiyoruz doğrusu. Şu aşamada bizim için en önemli husus silahların bırakılması. Sahada bu anlamda ilerlemelerin sağlanması. Bu süreç olsa da olmasa da süreçten bağımsız bir şekilde adalet sistemimizle ilgili biliyorsunuz yargı reformu stratejisi var. Bu süreç başlamadan ilan edilen bir stratejimiz var. Tüm partilerin bu konularda fikirleri olabilir, görüşleri olabilir. Ama bu süreçle, hukuki tartışmaların ilişkilendirilmesini çok doğru bulmuyoruz doğrusu. Bizim genel yargı reformu stratejimiz çerçevesinde zaten yürüttüğümüz çalışmalar var. Adalet anlamında çeşitli paketler bugüne kadar Meclisimize geldi. Bundan sonra da adalet anlamında çalışmalar sürdürülecektir. Onun bu süreçle ilişkilendirilmesini çok doğru bir yaklaşım olarak görmüyoruz.

Bizim için şu anda en önemli konu terör örgütünün aldığı silahları teslim etme kararını sahada görmek.

“PROVAKASAYON VE DEZENFARMASYONA DİKKAT EDİLMELİ”

Soru:

Vatandaşlarla görüştüğümde bir güvensizlik var örgüte karşı. Daha önce de denendi, örgüt bunu yarıda bıraktı diyorlar. Vatandaşı ikna etmek, kaygılarını gidermek için ayrı bir planını var mı?

 

Yılmaz:

Bu süreçlerde bir defa provokasyonlara ve dezenformasyona çok dikkat etmek gerekiyor. Daha önce de Türkiye bu tecrübelere sahip. Her türlü provokasyona bu süreçler açık, çünkü çomak sokmak isteyenler çok olur tabiri caizse. Bu tür süreçleri engellemek isteyenler olabilir, Türkiye’yi güçsüz düşürmek için terör belası devam etsin diye bir takım provokasyonlar olabilir. Bunlara karşı çok uyanık olmamız gerekiyor.

Yani bu süreçte aslında hiçbir şekilde bir parçası olmayan bazı meselelerin, bilgilerin topluma yayılmasıyla toplumun kafasını karıştırmaya dönük çabalar da olabilir. Yani bunlara karşı da çok dikkatli olmak durumundayız. Burada en önemli unsur da bence kararlılık ve kısa sürede bu süreçleri tamamlama gayreti, sürecin asıl özüne odaklanma meselesi. Biz de onu yapıyoruz. Kurumlarımız onu yapıyor. Çünkü bu artık bir devlet politikası haline geldi. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi iradesi çerçevesinde devlet kurumlarımız bu konularda titiz bir şekilde yürütüyorlar çalışmayı. Kamuoyuna baktığımda ben genel bir memnuniyet görüyorum, özellikle doğuda, Güneydoğu’da daha yüksek bir heyecan var. Tüm Türkiye’de bu terör belasından kalıcı bir şekilde kurtulmak herkesin arzusu ama bu süreçte elbette soru işaretleri olabilir, tartışmalar olabilir, meşru zeminlerde, bir takım kaygılar ifade edilebilir. Bunları da burada doğal karşılamak gerekir.

Bu noktalarda da hem kurumlarımızın açıklamaları, hem siyasi partilerimizin açıklamaları kamuoyunun sağlıklı bilgilendirilmesi bakımından çok önemli. Dolayısıyla süreç ilerledikçe vatandaşlarımız bunun sonuçlarını daha net bir şekilde göreceklerdir. Burada endişe edecek hiçbir söz konusu değil. Türkiye’nin genel prensipleri, genel çerçevesi belli. Birliğimizi, bütünlüğümüzü daha da güçlendirmek ve terör belasından kurtulmak bizim bütün gayemiz bu. Orada hiçbir endişeye de mahal olmadığını ifade etmek istiyorum.

“İSRAİL GAZZE’DE İNSANLIK SUÇU İŞLİYOR”

Soru:

Türkiye başından beri Gazze konusunda çok hassas. Büyük bir dramla karşı karşıyayız ve bitmiyor. Şimdi büyük kara harekatı da başlattı İsrail ve ölümlerin sayıları gittikçe artıyor.  Daha somut ne yapılabilir? Ne nasıl çözülecek bu mesele?

 

Yılmaz:

Dediğiniz gibi Gazze’de hakikaten insanlık dışı bir tablo ile karşı karşıyayız ve tüm dünyanın gözü önünde bu insanlık suçları işlenmeye devam ediyor. Netanyahu hükümeti hiçbir ahlaki, hukuki sınır tanımadan bir saldırı içinde. Biz Türkiye olarak başından beri mazlum Filistin halkının yanında konumunu belirlemiş bir ülke durumundayız.

Sayın Cumhurbaşkanımız bütün hayatı boyunca Filistin davasının en güçlü savunucularından biri oldu. Bugün de en gür şekilde burada yapılan soykırımı, buradaki insanlık suçlarını bütün platformlarda ifade ediyor, ortaya koyuyor. Sadece bunu yapmakla kalmıyoruz elbette. Bir taraftan da en fazla yardım yollayan ülkelerden biriyiz.

Son dönemlerde dediğiniz gibi daha sıkıntılı bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir yandan da ticaretini durduran tek ülkeyiz diyebiliyorum. Onun ötesinde de tüm ikili ilişkilerimizde ve uluslararası platformlarda ııı bu davayı savunuyoruz ve türlü diplomatik gayreti ortaya koyuyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa Birliği’ne, bölge ülkelerinden diğer ülkelere varıncaya kadar her platformda Netanyahu hükümeti üzerindeki uluslararası baskının arttırılması yönünde gayret sarf ediyoruz. Bunun da bir an önce yapılması gerekiyor gerçekten. Çünkü artık çok geç bir diyebileceğimiz bir noktadayız yani.

“İSLAM ÜLKELERİNE DAHA BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR”

Burada tabii ki İslam ülkelerine daha büyük sorumluluk düşüyor. Bir taraftan bir “İnsanlık İttifakı” diyoruz. Tüm insanlığın bir meselesi bu aslında, sadece Müslüman ülkelerin değil, çünkü bir insanlık suçu işleniyor. Bütün insanlığın sorumluluk üstlenmesi gerekiyor elbette. Bir insanlık ittifakı olması gerekiyor. Ama İslam ülkelerinin elbette daha özel bir sorumluluğu var. Bir birlik beraberlik içinde bir söylem birliği ve güç birliği içinde bütün güçlerini burada yansıtmaları gerekiyor. Yapabilecekleri her türlü çabayı koordineli bir şekilde ortak bir şekilde yapmaları gerekiyor. Bu yönde de zaten her türlü girişimde bulunuyoruz.

“EKONOMİK PROGRAMIMIZ HEDEFİNDE İLERLİYOR”

Soru:

Türkiye’de orta vadeli bir program yürütüyorsunuz. Siz de bunun başındasınız. Dünyadan da yakından takip ediliyor. Programınızda aksamalar, sıkıntılar, ertelemeler zaman zaman yaşanıyor genel görünüm nasıl şu anda?

 

Yılmaz:

Şunu söyleyebilirim Kemal Bey, bir programın ana çerçevesi ve istikameti temeldir meseledir. Yani ana çerçeveniz ve istikametiniz sağlıklı bir şekilde yürüyorsa, kısa vadeli olumlu veya olumsuz etkilerde bulunabilirler. Yaşanan hadiseler dünyadaki konjonktür, bölgedeki konjonktür programınıza elbette olumlu yönde de olumsuz yönde de etkilerde bulunabilirler. Ama asıl olan programınız doğru bir programsa, kararlı bir şekilde uyguluyorsanız ve istikametiniz belliyse yol almaya devam edersiniz. Bazen bir ay erken olur, bazen bir ay geç olur ama hedeflerinize ulaşırsınız. Bizim güçlü bir programımız var. İstişareyle oluşturduğumuz, bütün ilgili kesimlerle, iş dünyasından çalışanlarla, tarım kesiminden insanlarla… bütün kesimlerle istişareyle oluşturduğumuz güçlü bir ekonomi programımız var.

Bunun dört temel unsuru var. Birincisi fiyat istikrarı, enflasyonu düşürmek. En temel önceliğimiz bu. Dezenflasyon sürecini güçlü bir şekilde devam ettirmekte kararlıyız.

İkincisi bunu yaparken dengeli bir büyümeyi de gözden kaçırmamak, büyüme ve istihdamı da belli düzeyde ve dengeli bir şekilde sürdürmek istiyoruz. Özellikle de üretimin, yatırımın, ihracatın, istihdamın daha fazla katkı sunduğu bir büyüme.

Üçüncüsü enflasyonu düşürerek ve dengeli sürdürülebilir bir büyümeyle kalıcı sosyal refah sağlamak. Toplumumuzun çeşitli kesimleri için kalıcı bir şekilde sosyal refahı güçlendirmek.

Dördüncüsü de çok büyük bir afet yaşadı Türkiye. Bu afetin açtığı yaraları kapatıyoruz biliyorsunuz. Dünyanın en büyük şantiyesi şu anda bizim afet bölgemizde kuruldu. 2023’te yaşadığımız depremden bahsediyoruz. On bir ilimizi, on dört milyon nüfusu ilgilendiren bir afet yaşadık.

Her yıl ortalama 35 Milyar dolar civarında bir harcama yapıyoruz şu anda. Ve bu yılın sonunda topladığımızda 100 Milyar doları aşan bir harcama gerçekleşmiş olacak. Bu yılın sonunda 450 Bin konutu hak sahiplerine teslim edeceğiz. Ama sadece konut değil mesele. Yollardan şehir altyapılarına, hastaneden okula, organize sanayi bölgelerine varıncaya kadar, büyük bir inşa çalışması sürdürüyoruz. Yalnız bunun iyi tarafı şu, bu geçici bir harcama kalemi. Önümüzdeki yıl artık büyük oranda tamamlanmış olacak bu süreç. Türkiye bu süreçten başarılı bir şekilde çıkmış olacak, şehirlerimizi geleceğe çok daha güvenli bir şekilde yeni yatırımlarla, altyapılarla hazırlamış oluyoruz.

“MUHALEFETİN SOKAK GÖSTERİLERİ YATIRIMCIYI KORKUTTU”

Soru:

Muhalefete yönelik soruşturmalar ekonomi programınızı negatif etkiledi mi?

 

Yılmaz:

Bir belediye başkanıyla ilgili yolsuzluk soruşturması başlatıldı biliyorsunuz. Soruşturmanın kendisi değil, bence asıl mesele soruşturma başladıktan sonra sokakların karıştırılması asıl sorun. Bir güvensizlik algısı oluşturulması Türkiye’de belli ölçüde yabancı sermaye gruplarını ürküttü. Neden ürktüler? Geçmişte işte Gezi olayları benzeri bir şey mi yaşanacak Türkiye’de? Uzun süreli bir güvenlik problemi mi yaşanacak şeklinde bir algı oluştu. Bu belli bir ölçüde bir etki yaptı. Ama kısa bir zaman içinde bunun böyle olmadığı Türkiye’de huzur ortamının, sokaklardaki güven ortamının bozulmadığı anlaşıldı. Yani kısa bir süre içinde yeni bir atmosfer oluştu ve ekonomideki değerler de hızla normalleşmeye başladı.

Bu ortamda ABD Başkanı Trump etkisi devreye girdi. Bu ikisini biraz içeride belki karıştırıyoruz. Sanki ekonomide yaşanan her şey iç sebeplerden diye düşünüyoruz ama öyle değil. Sayın Trump’ın tarifelerle ilgili yaptığı açıklama tüm gelişmekte olan ülkelerde risk algısını yükseltti. Bu genel belirsizlik ortamını arttırdı küresel düzeyde. Dünyanın daha düşük seviyede bir büyüme hızına doğru gideceği, ticarette yine daha düşük bir seviyenin olacağına ilişkin bir ortam oluşturdu. Bu da risk algılarını yükseltti. Bundan da diğer birçok gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’de belli oranda etkilendi. CDS dediğimiz risk primleri işte üç yüzün altındayken Trump’ın söylemiyle 370’lerin üstüne çıktı. Fakat daha sonra gerek Türkiye’nin farklı konumu ve Türkiye için oluşan yeni fırsatlar, gerekse küresel düzeydeki belirsizliğin de bir ölçüde azalmasıyla yeniden bir normalleşme sürecine girildi. Özellikle son bir iki haftada bu süreci çok daha net bir şekilde görebiliyoruz. Yeniden sermaye girişleri başladı, Merkez Bankamızın rezevleri artmaya başladı. CDS primi tekrar üç yüzün altına geldi. Dolayısıyla bir normalleşme sürecine girdiğimizi ifade edebilirim. Ama bu bir süre daha alacaktır tabii. Tam olarak dünyadaki bu belirsizliklerin ortadan kalkması bu ticaret savaşlarının nereye doğru evrileceğinin görülmesi biraz zaman alacaktır. Müzakereler devam ediyor malum. Bu müzakereler nasıl sonuçlanacak? Herkes bunu merak ediyor. Bir belirsizlik var Çin’le Amerika arasında. Temel ihracat pazarımız olan Avrupa’nın burada nasıl tavır göstereceği bizim için çok önemli. Bütün bunları yakından takip ediyoruz ve Türkiye olarak koordineli bir şekilde politikalarımızı bu gelişmeler ışığında hayata geçiriyoruz.

“DÜNYA YENİ BİR EKONOMİK DÜZEN ARIYOR”

Soru:

Nasıl bir öngörünüz var ticaret savaşlarıyla ilgili?

 

Yılmaz:

Dünyada son geldiğimiz noktada eski küresel liberal ticaret düzeninden artık bahsedemeyiz. Yani farklı bir döneme girdiğimiz çok açık. Dolayısıyla dünyada rekabetin çok daha yoğunlaştığı, korumacılığın daha fazla arttığı bir döneme girdik. Küreselleşmenin olduğu dönemde büyüme hızından daha yüksek bir ticaret artış hızı olurdu.  Şimdi tersine dönmüş bir vaziyet var. Büyümenin altında bir ticaret artışı görüyoruz dünyada.

Yani ülkeler biraz daha kendi pozisyonlarına, iç ekonomilerine ve ülke olarak önceliklerine yoğunlaşmış durumdalar. Bu da korumacılığı arttırıcı bir etki yapıyor. Bir taraftan da kurallara dayalı bir dünya ticaret sistemi maalesef ciddi anlamda zayıflıyor. Dünya Ticaret Örgütü’ nün kuralları çok zayıfladı. Bu nereye götürür bizi? Kısa vadede çok olumlu bir tablo gözükmüyor açıkçası. Ama buna da bir tepki gelebilir dünyadan. Yani bunun oluşturacağı ekonomik maliyetlere, sosyal maliyetlere yönelik yeni bir takım tartışmalar da doğabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönem dünya ekonomisi açısından, dünya ticareti açısından yeni tartışmaların olacağı bir dönem. Burada biz Türkiye olarak siyasette olduğu gibi ekonomide de daha adaletli bir küresel ortamı savunuyoruz.  Ama bir taraftan da kurallı bir uluslararası ticareti savunuyoruz. Herkesin için adil ve dengeli bir dünya düzeni oluşturmaya dönük kurallar olması gerektiğine inanıyoruz.

Bir taraftan bu genel vizyonumuzu koruyoruz ancak içinden geçtiğimiz ortamın şartlarını da gerçekçi bir şekilde okuyoruz. Bu eski dağılan dünya düzeninden yeni bir düzen oluşuncaya kadar geçecek sürede sağlıklı bir şekilde pozisyon almak için gerçekçi politikalar izliyoruz.

“KÖRFEZLE İLİŞKİLERİMİZ ÇOK GÜÇLÜ”

Soru:

Ortadoğu’yla ticari ilişkilerinizde son durum nedir?

 

Yılmaz:

Ortadoğu’yla son yıllarda gerçekten çok önemli ilişkiler içindeyiz. Siyasi olarak bir defa yoğun bir diplomasi trafiğinin olduğunu görüyoruz. Bunun ötesinde tabii iş dünyamızın temasları, sivil toplumun temasları oldukça iyi bir durumda olduğumuzu söyleyebilirim.

Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere birçok ülkeyle son derece olumlu diplomatik ilişkilerimiz var. Bunlar da ekonomik ilişkilere yansıyor. Türkiye çok önemli bir ülke, çok önemli yatırım fırsatları sunan bir ülke ve yeni izlediğimiz politikayla, programla birlikte uzun vadeli istikrar oluşturma açısından daha avantajlı bir konumdayız. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde programımız ilerledikçe bu ülkelerden Türkiye’ ye yönelik yatırımların daha da artacağını bekliyorum.

“KATAR İLE KADER BİRLİĞİMİZ VAR”

Katar çok özel ilişkilerimiz olan bir ülke. Bir anlamda kader birliğimiz olan bir ülke. Dolayısıyla her türlü güzel sıfatı hak eden bir ilişkiye sahibiz. İşte biz deprem yaşadığımızda Katar’ın gösterdiği kardeşlik, dayanışma bizi çok etkiledi. Katar bir takım sıkıntılar, sorunlarla karşı karşıya olduğu dönemde Türkiye Katar’ın yanında çok net durdu. Bütün bunlar  güzel ilişkimizin çok açık göstergeleri. Ekonomik anlamda da Katar’la yine çok güçlü ilişkilerimiz var. Buradan da her iki ülke kazançlı çıkıyor. Sonuçta biz bu ilişkilere hep kazan kazan mantığı içinde bakıyoruz. Diğer ülkelere de öyle. Ama özellikle Katar’ la dediğim gibi daha yakın siyasi ilişkilerimiz, stratejik ilişkilerimiz, ekonomik ilişkilerimize güçlü bir zemin oluşturuyor.

“AMERİKA İLE 100 MİLYAR DOLAR TİCARET HEDFİMİZ VAR”

Soru:

Türkiye Amerika ilişkilerinde Trump sonrası durum nasıl? Örneğin CAATSA yaptırımlarıyla ilgili gelişme var mı?

 

Yılmaz:

Bunların bir an önce ortadan kalkmasını temenni ediyoruz. Geçmişte Sayın Trump’ın ilk döneminde yaptığı birtakım açıklamalar vardı. Türkiye’yi haklı bulduğunu ifade eden, Türkiye’ye haksızlıklar yapıldığını ifade eden söylemleri vardı. Bu dönemde de Sayın Cumhurbaşkanımızla başlattıkları bu çok olumlu atmosferin ben bütün bu süreçlere yansıyacağına inanıyorum. İnşallah bu temaslar devam ettikçe bunu hep birlikte daha yakından düzeleceğini göreceğiz. Çünkü objektif baktığımızda ortak menfaatlerimiz var. NATO’da iki güçlü müttefik olarak yer alıyoruz. Diğer taraftan dünyanın bu yeni ekonomik şartlarında da sadece güvenlik perspektifiyle değil, ekonomik perspektifle de baktığımızda aramızda çok ciddi ilerleme sağlayabileceğimiz hususlar var. Yine geçtiğimiz dönem 100 Milyar dolar ticari bir hedef konmuştu. Bunu başarmamız gerekiyor. Dolayısıyla Amerika’yla Türkiye bütün ülkeler gibi birtakım sorunlar yaşayabilir. Önemli olan o genel resmi, büyük resmi görebilmek ve bunun için de sorunları diplomasiyle aşmaktır. Yeni atanan ABD büyükelçisi de bu anlamda çok olumlu katkılar yapacaktır diye inanıyorum. Bu süreçleri önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz. Ancak bugünkü şartlarda ve ortaya konan siyasi perspektifle baktığımızda olumlu bir tablo, olumlu bir perspektif olduğunu söyleyebilirim.

Kaynak:https://www.aljazeera.net/politics/2025/5/26/%d8%ac%d9%88%d8%af%d8%aa-%d9%8a%d9%84%d9%85%d8%a7%d8%b2-%d9%86%d8%a7%d8%a6%d8%a8-%d8%a7%d9%84%d8%b1%d8%a6%d9%8a%d8%b3-%d8%a7%d9%84%d8%aa%d8%b1%d9%83%d9%8a-%d9%84%d9%84%d8%ac%d8%b2%d9%8a%d8%b1%d8%a9

Kemal Öztürk

Kemal Öztürk
Gazeteci-Yazar
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesini bitirdi.
1995 yılında Yeni Şafak Gazetesi’nde profesyonel gazeteciliğe başladı.
Televizyon haberciliği, belgesel yönetmenliği yaptı.
2003-2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İletişim Danışmanı oldu.
2008 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın basın danışmanlığı yaptı.
2011 yılında Anadolu Ajansı Genel Müdür’ü olarak atandı.
2014 yılından beri ulusal ve uluslararası gazete ve televizyonlarda köşe yazarlığı, analist ve program yapımcısı olarak mesleğine devam etmektedir.
Kemal Öztürk’ün yayınlanmış 6 kitabı ve 10 belgeseli bulunmaktadır.
İletişim: [email protected]
kemalozturk.com.tr

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA