Çocuk, Bala, Bebek, Enik, Velet, Oğul…

Eski Türkçe çocuk sözcüğü yavru anlamına geliyor. Çocuk küçük yaştaki erkek ve kız evlat demek. Bebeklik ve ergenlik arasındaki dönemdeki gençlere, yaşça daha küçük olan kişilere, hatta yaşına göre olgun olmayan yetişkinlere, yeterli tecrübesi olmayan kişilere de bazen çocuk diyoruz.
Kasım 15, 2024
image_print

Çocuk, Bala, Bebek, Enik, Velet, Oğul, Döl, Uşak, Yavru, Tıfıl, Genç, Beçe, Çağa, Sabi, Mürahik, Ferzend

Çocuklar kaos, ses, neşe ve kimi zaman büyüklerin sabır testi. Bir çocuk bazen bir göz “bebeği” bazen de baş belası olarak hayatımıza girebiliyor. Sabi diye küçümsediğimiz çocuklar aslında dünyayı yönetecek olanlar.

Bu sabiler bazen o kadar güçlü oluyorlar ki bir çikolata ya da oyuncak almak için dünyayı alt üst edebiliyorlar. Biz çocuk diyoruz, oysa onlar birer küçük strateji uzmanı.

Çocuklar kimi zaman da biz yetişkinlerin kendi projelerimizi, hayallerimizi hayata geçirme fırsatını bulduğumuz küçük canlılar olarak karşımıza çıkıyor.

Büyümek sadece fiziki bir şey, ruhen hepimiz birer tıfıl olmaya devam edebiliyoruz. Bazıları büyümek yerine hala o minik dünyada takılı kalıyor. Büyümek değil, olgunlaşmak önemli. Herkes yaşlanıyor ama bazıları sıbyani olmaktan asla vazgeçmiyor. Hala bebek gibi sevilmek, şımartılmak istiyoruz.

ÇOCUK

Eski Türkçe çocuk sözcüğü yavru anlamına geliyor. Nişanyan kelimenin çocuk dilinden türetildiğini yazmış. Çocuk küçük yaştaki erkek ve kız evlat demek. Bebeklik ve ergenlik arasındaki dönemdeki gençlere, yaşça daha küçük olan kişilere, yaşına göre olgun olmayan yetişkinlere, yeterli tecrübesi olmayan kişilere de bazen çocuk diyoruz.

Hakan Aydemir “Çocuk Sözcüğünün Etimolojisi Üzerine” başlıklı makalesinde çocuk kelimesinin kökeni üzerine detaylı bir inceleme sunuyor. Kelimenin kökeninin Karaçay-Malkar Türkçesinde çak- şeklinde bulunan ve filizlenmek, büyümek, artmak gibi anlamlar taşıyan eylem köküne dayandığını söylüyor. Bu kökün Almancadaki Spross kelimesi ile benzer bir gelişim gösterdiğini ve her iki dilde de çocuk anlamına gelen kelimelerin bitki filizlenmesiyle ilişkili bir kavramdan türetildiğini belirtiyor.

Aydemir’e göre Türkçedeki çaga biçimi de bu kökten türemiş ve zamanlı farklı Türk lehçelerinde ve Moğolcada değişik biçimler almış. İlk aşamada çak- kökünden türeyen çaga ve türevleri ortaya çıkmış, sonraki aşamalarda ise farklı ses değişimleriyle çocuk kelimesi günümüzdeki halini almış. Mesela çocuk kelimesinin Anadolu ağızlarında çoğa, çova gibi farklı biçimleri dilin evrim sürecindeki değişimleri gösteriyor.

Çocuk kelimesinin domuz yavrusu anlamından çocuğa evrildiği iddiasını reddeden Aydemir’in bu tezini Milan Adamovic ve Aziz Merhan da destekliyor.

BALA

Nişanyan kuş ve hayvan yavrusu anlamına gelen bala sözcüğünün çocuk dilinden türetildiğini yazıyor. Bugün bala deyip çocuğu kucakladığınızda aslında bin yıllık bir hayvan sevgisini ve muzip bebek kelimelerini yâd etmiş oluyorsunuz. Kelime Munkacsi’ye göre muhtemelen Sanskritçe kökenli. Sanskritçe bala çocuk, erkek çocuk, kız çocuk, genç kadın ve hayvan yavrusu manasına geliyor. Çocuk dilinin bütün dünyada benzer kelimelerle karşılandığını düşündüğümüzde Sanskritçede de pekâlâ çocuğa çocuk diliyle bala denmesi mümkün. Yani bu kelimeyi Sanskritçeden almış olmamız gerekmiyor. Bazı Türkçe sözlüklerde kelimeye manda yavrusu, kuş yavrusu anlamları da verilmiş.

BEBEK

Bebek kelimesinin kökenine baktığımızda aslında hepimizin ilk kelimeleriyle ne kadar derin bir kültürel mirasa sahip olduğumuzu fark ediyoruz. Çocuk dili insanlık tarihinin en basit ama aynı zamanda en etkili konuşma tarzı.

Başkurtçada bapay, Kırım Tatarcasında bebey, Kazakçada böbek, Tatarcada babay, Türkmencede babek, Uygurcada bovak olarak geçiyor. Fransızlar bébé, İngilizler baby, Macarlar baba diyor.

BEBE

Anadolu’da bebe demek bir sanat. İç Anadolu’da bebe demek yetersizlik değil, bir sevgi ifadesi. Çocuklara bebe deyince kıyamet kopuyor ama bebe ne küçümseme ne de hakaret içeriyor, aksine kültürel bir şefkat göstergesi. Yaşça büyükler tarafından küçük çocuklara hitap etmek için kullanılıyor ve küçük çocuk anlamına geliyor.

Ayrıca Orta Anadolu’da bebe demek kanka kelimesinin bir tık daha şirin hali aslında. Bebe denince dostluk damarı kabarıyor. Ankara’nın o meşhur bebe kelimesi ise hem kanka gibi samimi hem de kızgın bir anda “lan bebe!” diye patlayacak kadar çok yönlü. Bebe kelimesi bir sosyal sınıfın genç erkekleri arasında doğmuş bir argo. Ankara ve çevresi bebeyi sadece çocuklar için değil, aynı zamanda her yaştan oğlan için kullanma sanatını keşfetmiş. Kadınlar büyümüş oğullarına bebe diyor, adamlar da küçük arkadaşlarına “la bebe!” diye sesleniyor. Behzat Ç. dizisi de bu bebe kelimesini tüm ülkeye yaydı.

İfade şehirde genç kızlara şirinlik katmanın bir yolu haline geliyor. “Bebeğim” demek ise romantik bir şifre. Samimiyet havası veriyor.

Avrupa’nın ünlü saray cücesi Nicolas Ferry’ye Polonya Kralı’nın şanına yakışacak bir unvan vermek yerine bébé demişler. Belki de o dönemin aristokratları cüceyi o kadar zarif, o kadar masum görmüşler ki ona bebek demek hoşlarına gitmiştir. İngilizcede de Fransızca kökenli bébé kelimesi 1880’lerde bir anda popülerleşmiş. 1883’te Leach bir sözlük yazıp bébé kelimesini tanıtmış. 1800’lerin sonlarında da İngilizce diyaloglarda kullanılmaya başlanmış.

İngilizce bebe kelimesinin evrimi ise dilin sevimlilik ve komiklik uğruna her şeyi değiştirebileceğinin bir örneği. 2000’lerde sosyal medyada baby ve babe kelimelerinin esprili versiyonlarına dönüşmüş. Bugün romantik ilişkilerde “sevgilim” demek yerine bebe deniyor.

BABY

İngilizce baby kelimesi çok küçük bir çocuk, çok küçük bir hayvan, bir grubun en genç üyesi, kişinin özel sorumluluğu olan bir şey anlamlarına geliyor.

Baby öyle bir kelime ki anlamı neredeyse her duruma uyum sağlıyor. Bazen bir insan, bazen bir hayvan, bazen de olgunlaşmamış biri olabiliyor. Hem bir insanın romantik partneri olabiliyor. Yeni alınan bir arabaya da “my baby” (bebeğim) diyebiliyorlar. Baby o kadar fonksiyonel ki artık her şey “bebeğim” dedikçe sevimli hale geliyor.

Baby 14. yüzyıldan itibaren bebek anlamında kullanılmış. Babe kelimesinin küçültme biçimi. Babe + –y ekinden oluşuyor.

1600’lerde çocuksu yetişkinlere de baby denmeye başlanmış. Yani baby artık sadece mama isteyen minikler için değil, bazen olgunlaşmamış yetişkinler için de geçerli. Baby vamp (popüler bir kız) tabiri 1922 civarında popülerleşmiş ve öğrenciler arasında kullanılmış. Baby blues da 1892’de mavi gözler anlamına gelirken 1950’lerde doğum sonrası depresyonun resmi kelimesi olmuş. Baby hem bebekler hem de büyükler için çok yönlü bir kelime.

OFFSPRING

İngilizce offspring (yavru) kelimesi ise bir kişinin ya da bir organizmanın soyunu tanımlıyor. Bir varlığın çabalarının sonucu olarak ortaya çıkan her şeye, mesela bir sanatçının eserlerine de offspring denebiliyor. Bir şeyin sonucu ya da ürünü anlamında da kullanılıyor. Mesela ilmi yazılara da ürün, sonuç anlamında offspring denebiliyor. Hatta belirli bir gelişimin yavruları olarak bazı kültürel akımlara da offspring diyebiliyorlar.

Kelime anlamıyla birinden çıkanlar demek. Uzaklık anlamındaki off ile fırlamak, sıçramak anlamındaki spring kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Aklıma nedense argodaki fırlama kelimesi geldi. Neyse ki bir şekilde tüm bu sıçramalar, fırlamalar hayatımıza anlam katıyor.

Kelime sadece çocukları değil, bir toplumun geleceğini şekillendiren küçük yenilikleri de kapsıyor.

İngilizce progeny (sülale, çocuklar, yavrular) kelimesi ise tam olarak soyağacı veya nesil anlamına geliyor. Yani aslında atalarımızın bize bıraktığı mirası tanımlıyor.

ENİK

Enik kelimesi Eski Türkçede kedi, köpek yavrusu ve çocuk anlamlarına geliyor. Nişanyan inmek fiilinden türediğini yazmış. Hakan Aydemir ise bu kelimenin doğmak anlamındaki yeni- kökünden türediğini, söz başındaki y’nin düştüğünü, benzer bir türemenin Arapçadaki walad (çocuk) ve İngilizcedeki offspring (döl, yavru) kelimelerinde de görüldüğünü belirtiyor. Bala kelimesi Eski Uygurcada çocuk ve oğul anlamlarında kullanılıyormuş. Yine de kimseye enik dememek en iyisi.

VELET / EVLAT

Arapça kökenli velet kelimesi doğurmak anlamındaki velede fiilinden geliyor. Akadcadan Ugaritçeye kadar bu kelime bir nevi tarihin başlangıcından bugüne kadar doğurma görevini üstlenmiş. Türkçeye yaramaz, cesur anlamında da kullanılıyor. Evlat da veledin çoğulu.

Arapçadan Türkçeye geçen valid (baba) ve valide (anne) kelimeleri de bu kökten geliyor. Bu kelimeler için de yine Kritik Sözlük’te neşredilen BABA ve ANNE başlıklı iki makalemizi inceleyebilirsiniz.

Evlatlık kelimesi ise evlat ve –lık ekinin bir araya gelmesiyle oluşmuş.

Adam evladı (Adem evladı) deyimi ise soylu bir ailenin iyi yetiştirilmiş, kibar, görgülü, özü, sözü doğru, çocuğu anlamına geliyor.

 OĞUL / OĞLAN

Oğul başlangıçta yavru, evlat anlamında kullanılmış, sonra bir anda sadece erkek evlat olarak anılmaya başlanmış. Yani eskiden hem kız hem erkek evlat bir çatı altında oğul olabiliyordu. Anlam daralması denilen şey işte tam olarak bu. Daralmanın tam olarak hangi dönemde başladığını kimse bilmiyor ama bir şeylerin değiştiği kesin.

Azerbaycan, Türkmen ve Uygur Türkçesinde bizdeki gibi oğul kullanılırken Özbek Türkçesinde oğıl, Başkurt, Kazak, Kırgız, Tatar Türkçesinde ise ul şeklinde kullanılıyor.

Türkçe etimoloji sözlüklerinde kelimenin kökünün olduğu kabul ediliyor. – kökü doğurmak eylemiyle ilişkiliymiş. Tuncer Gülensoy bu kökü yoğunlaşmak olarak tanımlarken Bernştam oğul kelimesinin iki öğeden, yani ok (boy) ve kul kelimelerinden oluştuğunu ve boyun kölesi anlamına geldiğini ileri sürmüş. Eyüboğlu oğul kelimesinin kökünü doğurma anlamına gelen – olarak kabul etmiş. Hakan Aydemir ise kesilmek, ayrılmak anlamındaki ogu– eylem kökünden türediği kanaatinde.

Oğul kelimesinin –an çoğul ekini almasıyla oluşan oğlan (oğullar) kelimesi de zamanla sadece erkek çocuk anlamına gelmeye başlamış.

Türkçede genellikle soyadlarında kullanılan –oğlu ifadesi genellikle bir aileyi atalarından birinin adıyla tanımlıyor.

İskandinav kökenli Peterson, Petersen (Peter’ın oğlu) gibi örneklerde de gördüğümüz bu patronimik soyadları birçok kültürde yaygın olarak kullanılıyor. Mesela David Jacobson da Yakup oğlu Davut demek. Hanson, Jamison veya Anderson gibi örneklerde de aynı formül geçerli.

Oğlak kelimesi ise oğul kelimesine küçültme ve sevgi ekini taşıyan –ak ekinin eklenmesiyle oluşmuş.

OGLOUKRATIA

Türkçedeki –oğlu ifadesi Yunan soyadlarına da işlemiş. Yunanlı futbolcu Athanasios Papazoglou (papazoğlu) ve voleybolcu Kyriaki Terzoglou (Terzioğlu) bunlara birer örnek. Bunlar aslında Anadolu’dan göç eden Rumların soyadları. Mesela Yunanistan’da şömine ve ısıtma cihazları satan Karamanoglou (Karamanoğlu) ve halı-kilim satan Aslanoglou (Aslanoğlu) gibi markalar bulunuyor. Bunun gibi Arabatzoglou (Arabacıoğlu) ve Kiourktsoglou (Kürkçüoğlu) gibi örnekleri de ekleyelim. Gördüğünüz gibi –oglou ifadesinden önceki kelimeler de Türkçe. Yani soyadı –oglou ile biten bir Yunan görürseniz bilin ki bu topraklardan.

Soyadlarında kullanılan bu –oğlu/-oglou ifadesi Yunancadaki –poulos ekine benziyor. Tsiliaskopoulos gibi örneklerde gördüğümüz bu ek Türkçedeki gibi hem oğul hem de soyundan gelen anlamına geliyor.

Yunanlılar, Lozan Konferansı sonunda Yunanistan’a göç eden Rumlarla “yoğurtla vaftiz edilenler” diye dalga geçmiş. Yani buradan giden Rumlar, Yunanistan’da bir tür kültürel marjinalleşme testinden geçmişler. Soyadlarındaki –oglou ifadesinden dolayı da isimleri -oglou (oğlu) ekiyle bitenlerin baskınlığı anlamında ogloukratia diye bir kavram türetilmiş.

DÖL

Döl sadece canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yavru veya nesil değil, aynı zamanda halk ağzında evlat, argo dilde meni anlamına geliyor. Döl yavru anlamındaki töl kelimesinden, bu kelime de türemek, doğmak anlamındaki – kökünden türemiş. İngilizce offspring kelimesi de benzer şekilde hem yavru hem de döl anlamına geliyor.

UŞAK

Uşak kelimesinin ilk hali uvşak küçük, ufak demek. Şimdi ise çocuk, evlat olarak da kullanılıyor. Ubşa– eylem kökünden türemiş. Bu kök ufalanmak, kırılmak gibi anlamlar taşıyor ve geçişli bir eylem olarak ufalamak, kırmak anlamında kullanılmış. Özetle ilk başta ufalanmış, ufak anlamında kullanılan kelime zamanla ufak, küçük ve çocuk, evlat, erkek çocuk anlamlarına evrilmiş. Kelime anlamı daralmış olarak hizmetçi, yardımcı karşılıklarıyla kullanılıyor.

Kelimeye herhangi bir bölgenin halkından olan erkek, tayfa, erkek veya kız anlamları da verilmiş.

YAVRU

Yavru kelimesi zayıf, güçsüz, ufak, küçük, çocuk, yeni doğmuş hayvan veya insan gibi anlamlara geliyor. Resimli Türkçe Kamus’ta yavru/yavrı kelimelerine her nev hayvanın küçüğü, henüz doğmuş anlamları verilmiş. Kelime güçsüzleşmek, kötüleşmek, zayıf düşmek, güçten düşmek anlamındaki yavrı– eylem kökünden türemiş. Bir de yavrucuk var. Yavrunun küçültülmüş hali.

Konak yavrusu konağı andıran ama ondan küçük ev demek. Kapu yavrusu ise büyük kapı ortasında olan küçük kanat anlamına geliyor. Yavru aynı zamanda güzel, alımlı genç kızları betimleyerek gençliği, güzelliği tarif ediyor. Yavrulamak doğurmak, yavrulatmak ise doğurtmak anlamlarına geliyor.

Yunanca giavri kelimesi de bizim yavru kelimesinden alınmış.

TIFIL / TUFEYL

Arapçadan aldığımız tıfıl küçük çocuk, acemi, toy demek. Halk ağzında ise ufak tefek ve zayıf kimse anlamına geliyor. Aynı zamanda acemi, toy anlamında da kullanılıyor.

Arapça tıfl çocuk, bebek ve genç demek. Bu kelimenin çoğulu ef’al vezninde etfal, yani çocuklar. Bizde de aynı anlamda kullanılmış. Osmanlıcada edebiyatta etfal-i bahar taze çimenler, fidanlar, çiçekler demek. Etfal-i bağ ise nevreside fidanlar demek. Kamus-ı Osmani’de “çocuğa baliğ oluncaya kadar tıfıl deniliyor” denmiş.

Bu kelimenin kökeni de Süryanice tafel. Arapça tıfl-ı daric yeni yürümeye başlayan çocuk, tıfle kız çocuğu, ka’ade-i tıfl çocuk lazımlığı demek.

Kelime Maltacada tifel, Farsçada tefl, Urducada ise tifl olarak türetilmiş. Urduca tifl bebek ve çocuk anlamına gelirken tifl-ü üftade bulunmuş çocuk, tifl-ü şirhvar emzirilen çocuk, tifl-i mekteb ise hem mektep çocuğu hem de deneyimsiz kişi demek. Urduca etfal ise sadece çocukları değil, tam bir aileyi içine alan koca bir kelime.

Arapça tufeyl kelimesi ise Arapça tıfl kelimesinden türeyip bir şekilde parazit anlamına evrilmiş. Bu anlamın kökeninde eski Arapların ünlü davetsiz misafiri Tufeyl adında biri varmış. Tufeyl ziyafetleri çat kapı basmasıyla ünlüymüş. Bizde de tufeyli parazit, asalak demek.

ŞİŞLİ ETFAL HASTANESİ

Etfal kelimesi İstanbul Şişli’deki hastaneye kadar uzanıyor. Çocukları koruyan bir hastane olarak tarihe damgasını vuran Şişli Etfal Hastanesi şimdi sadece anne ve çocuklara değil, herkesin imdadına koşan bir yer haline geldi. Yani başlangıçta çocuklar için kurulan hastane zamanla tüm yaş gruplarına hizmet vermeye başlamış. Sultan II. Abdülhamid’in kızı Hatice Sultan şifası olmayan bir hastalığa yakalanmış. Babası da kızının hatırasını yaşatmak için bu hastaneyi kurmuş. Hastanenin açılışında 671 çocuk sünnet edilmiş. Hastaneye Karahisar maden suyu vakfedilmiş. Çocukların taze süt içmesi için bir inek ahırı da eklenmiş.

GENÇ

Genç kelimesi kökeni hakkında farklı görüşler bulunuyor. Rasanen, Borovkov ve Eker gibi bilim insanları kelimenin İran dilli bir aileye ait olabileceğini öne sürerken Clauson, Doerfer, Starostin, Gülensoy ve Nişanyan gibi isimler kelimeyi Türkçe kabul ediyor. Galip Güner eski Türkçe kenç kelimesinin Soğdcada kız çocuğu anlamına gelen kanc kelimesinden alındığını düşünüyor.

BEÇE

Beçe Farsçada hem insan evladı hem de henüz büyümemiş hayvan anlamına geliyor. Bazen de bir genci ya da bir dostu tanımlıyor. Hatta bazı yerlerde sadece oğlak için bile kullanılabiliyor. Lehçe-i Osmani’de yavru şakird denmiş. Beçegan ise çocuklar demekmiş. Lugat-ı Naci insan ve hayvan yavrusu demiş. Lugat-ı Remzi’de yavru, çocuk karşılığı verilmiş. Lugat-ı Ebuzziya’da piristü beçe için kırlangıç yavrusu, Resimli Kamus-u Osmani’de dihkan beçe için köylü çocuğu denmiş. Türkmencede çaga (yavru), oglan (erkek çocuk) olarak açıklanmış. Tersabeçe kelimesiyle ise Hristiyan çocukları tanımlamışız. Tersa kelimesi Farsçada tırsmak anlamına gelen tersi fiilinden türemiş. Tersabeçe derken Allah’tan korkan rahipler kast ediliyormuş. Farsça beçegi çocukluk anlamlarına geliyor. Beçe küçek ise bebek anlamına geliyor.

ÇAĞA

Çağa/çaga küçük çocuk, bebek demek. Halk ağzında, Azerbaycan Türkçesi, Çağatayca ve Türkmence gibi dillerde de aynı anlama geliyor.

Çağa kelimesi Elazığ ağzında o kadar yaygınlaşmış ki çoluk çocuk demek yerine çağa çoluk demek bir gelenek haline gelmiş. Elazığ’daki “çağa çoluk davar doluk” ikilemesi buna bir örnek.

SABİ

Sabi kelimesi bize Arapçadan geçmiş. Küçük çocuk, genç erkek, erkek köle, hizmetçi çocuk, çırak gibi anlamlara geliyor. Maltaca ve Kazakçada da aynı şekilde kullanılıyor. Başkurtça sabıy kelimesi de Arapçadan geliyor.

Yine bizde de kullanılan sıbyan/sübyan ise sabi kelimesinin çoğulu. Sıbyani ise çocuksu, çocukça, olgunlaşmamış anlamlarına geliyor.

MÜRAHİK

Mürahik kavramı fıkıh terminolojisinde ergenliğe adım atmak üzere olan ancak henüz tam anlamıyla ergen kabul edilemeyen gençleri tanımlıyor. Henüz tam yetişkin değilsiniz ama çocuk da sayılmıyorsunuz. Bir ayağınız çocuklukta, diğer ayağınız ise görev bilinci denen o ağır yüke basmak üzere. Yani henüz yeterince büyümemiş, yetişkinliği hissettikçe kollarını sıvayan ama hala çocuksu dünyaya bir yerden tutunan genç ruhlar.

Fıkıh ise bu gençlerin hangi yaşta ne yapacaklarına dair türlü kurallar koymuş. Nitekim “on yaşına bastıysa ama ergenlik belirtisi göstermediyse mürahik sayılır” diyenler bile var. Çünkü fıkıh nazarında her şeyin bir yaşı, her yaşın da bir hükmü var.

Gençler sanki ergenlik sınavını geçer gibi yaşı beklemek zorunda. Bu yaşlara gelip de biyolojik olarak hala çocuk gibi görünüyorsanız bile İslam hukukunda “artık büyüdün” deniliyor.

Aslında mürahik demek yeni yetme statüsünü resmi olarak almak demek. Yetişkin değil, çocuk hiç değil ama yeni yetme. Mürahik olmak ergenliğe yaklaşmak ama henüz tam olarak o yetişkin kulübüne adım atmamak gibi bir şey. Hani o yaşa geldin ama biyolojik olarak “henüz değil” diyorsun, hukuk ise “olmuşsun” diyor. Yani üst sınıra ulaşınca baliğ ilan edilip bir anda yetişkin kategorisine geçiyorsunuz ama annenizden izinsiz dışarı çıkıp çıkamayacağınızı hala kestiremiyorsunuz. Kısacası mürahik olmak tam bir hukuki ara formda sıkışıp kalmak.

Mürahik Arapça yaklaşmak, yetişmek anlamlarına gelen rehak kökünden türemiş. Kızlara da mürahika deniliyor.

FERZEND

Ferzend kelimesi oğul anlamına geliyor. Osmanlıcada ferzend-i ercümend şerefli oğul, baziçe-i ferzend ise çocuk oyuncağı demek. Ferzend-i bevvab ise bevvapların acemi ocağına kayıtlı çocukları. Resimli Türkçe Kamus çocuk anlamını da vermiş. Çoğulu ferzendan. Ferzendane ise oğula yakışacak surette demek. Cenap Şahabeddin’in Ferzend ü Mader şiirini de hatırlatalım. Ferzendi ise evlatlık demek.

Kelime bize Farsçadan geçmiş. Orta Farsça frazand kelimesinden türetilmiş. Proto İranice frazanti kökünden geliyor ve ileri anlamındaki fra– ile Proto Hint Avrupa dilinde üretmek, doğurmak anlamına gelen genh– kökünden türemiş. Ferzend Farsçada aynı zamanda soy, nesil; fide, dal anlamlarına da geliyor.

Kelime Urducaya da geçmiş. Urducada ferzend-i halef terbiyeli oğul, ferzend-i reşid iyi çocuk demek.

Oğul anlamına gelen mahdum kelimesini ise Arapçadan almışız.

Not: Fetüs bizde cenin anlamına geliyor. Latince fetus kelimesi bazen mecazi anlamda yeni doğan bir çocuk için de kullanılmış. Tıbbi terminolojide fetus hamilelik sırasında, yani bebek henüz rahimdeyken kullanılan bir terim. AHD ve Collins Sözlüğü İngilizce baby kelimesinin bir anlamının da doğmamış çocuk ya da fetus olduğunu yazıyor. 1960’lı yıllardan itibaren baby fetus ifadesinin kullanımı da artmış.

 

Kaynaklar

Çocuk Sözcüğünün Etimolojisi Üzerine, Hakan Aydemir, RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmları Dergisi, s. 12, 2018, s. 1-18.

Türkçedeki Çocuk Sözü Gerçekten “Domuz Yavrusu” Mu Demek? Milan Adamovic, Aziz Merhan, Türkbilig, 2008/15: 8-12

Eski Türkçe Kenç, “Genç, Yavru, Çocuk” Kelimesinin Kökeni Üzerine Düşünceler, Galip Güner, Bengü Belak-Ahmet Bican Ercilasun Armağanı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, s. 225-232, 2013

‘Çocuk’ Kelimesi Üzerine Araştırmalar, Gökçen Karakoç Altıntaş, Uluslararası Yunus Emre Sosyal Bilimler Dergisi, 2021-3

Nişanyan Sözlük

İslam Ansiklopedisi, Mürahik, Nihat Dalgın

İslam Ansiklopedisi, Buluğ, Ali Bardakoğlu

Ömer Faruk Birpınar

Ömer Faruk Birpınar
1975 Konya doğumlu gazeteci, çevirmen ve senarist. İstanbul Üniversitesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı eğitimi aldı. İHA’da Dış Haberler Şefi olarak görev yaptı. Bernard Lewis’in “İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu Medeniyeti”, Tom Segev’in “Elvis Kudüs’te”, Bartolome de Las Casas’ın “Kızılderili Katliamı”, Proctor’ın “Kanser Savaşları” kitaplarını Türkçeye kazandırdı. Yeni "Türkler Ansiklopedisi", "Ortak Türk Tarihi" ve "Türk Musikisi Atlası" kitaplarına tercümeleriyle katkıda bulundu. "Sözün Bittiği Yer" filminde senarist, "Kervan 1915" filminde senaryo danışmanı olarak görev yaptı.
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır