Çin-Hindistan Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Dinamikleri

Modi'nin 3. döneminde Çin-Hindistan ekonomik ve ticari ilişkilerinin gelişmeye devam edeceğini göstermektedir. Ancak bu gelişme, Çin-Hindistan siyasi ilişkilerinin, özellikle de stratejik karşılıklı güvenin de gelişeceği anlamına gelmemektedir. Çin-Hindistan ilişkilerinin bu iki ana alandaki gelişim mantığı farklıdır. "Soğuk siyaset ve sıcak ekonomi" durumu norm haline gelecektir.
Şubat 6, 2025
image_print

Modi’nin 3. Döneminde Çin-Hindistan Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Dinamikleri

Genel bir değerlendirme, Modi’nin 3. döneminde Çin-Hindistan ekonomik ve ticari ilişkilerinin gelişmeye devam edeceğini göstermektedir. Ancak bu gelişme, Çin-Hindistan siyasi ilişkilerinin, özellikle de stratejik karşılıklı güvenin de gelişeceği anlamına gelmemektedir. Çin-Hindistan ilişkilerinin bu iki ana alandaki gelişim mantığı farklıdır. “Soğuk siyaset ve sıcak ekonomi” durumu norm haline gelecektir.
İki ülke arasındaki ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin dinamikleri esas olarak üç ana itici güçten kaynaklanmaktadır.
Birinci itici güç, Hindistan’ın kendi iç durumunu idare etme mantığından beslenmektedir. Son genel seçimlerde BJP’nin (HHP, Narendra Modi’nin liderliğindeki Hindistan Halk Partisi) performansı, büyük oranda kuzey Hindistan’ın fakirleştirilmiş bölgelerindeki önemli oy kabından dolayı beklentilerin çok altında kaldı. 2019 ile kıyaslandığında, seçim HHP’nin, kuzey Hindistan’da partinin büyük çoğunluğu hatta tek başına 3’te 2 çoğunluğu kazanma hayallerini yıkarak Hindistan parlamentosunun alt kanadı Lok Sabha’da bir önceki seçime oranla 99 saldalyesini kaybettirdi. Hatta Başbakan Modi bile kendi seçim bölgesi Varanasi’de büyük bir zafer elde edemedi ve önceki seçimde aldığı 500 bin oydan bu sefer yalnızca 150 binini alabildi. HHP’nin beklenenden çok daha az sandalye kazanmasının iki ana nedeni gıda enflasyonu ve işsizlikti. Buna ek olarak, seçim dönemi boyunca yaşanan aşırı sıcak dalgaları, seçmenlerin seçim süreci boyunca (19 Nisan’dan 4 Haziran’a kadar yedi aşamada 44 gün süren) “hayatın zorluklarını” doğrudan hissetmelerine neden oldu. Sonuç olarak, sıradan seçmenlerin “kazanım hissinin” ciddi şekilde eksik olması, Modi ve HHP’nin yüksek beklentilerini bu bölgede boşa çıkardı.

Bir yandan, 2023 sonunda Hindistan’da soğan, domates, pirinç ve şekerin ortalama perakende fiyatları 2022 sonuna kıyasla sırasıyla %98, %32, %14 ve %5 arttı. Mart ve Nisan 2024’te Hindistan’daki gıda enflasyon oranları sırasıyla %8,5 ve %8,7 olarak kaydedildi. Ayrıca Modi hükümeti 2024’te gıda sübvansiyonlarını %3,3 oranında azalttı ve gübre sübvansiyonlarında da kesintiye gitti. Kuzeyde ağırlıklı olarak yoksul seçmen kitlesi, bu temel malların fiyat dalgalanmalarına karşı özellikle duyarlıdır. Bunun yanı sıra, seçim sürecinde rekor kıran sıcak dalgaları ve ciddi şebeke suyu ve elektrik kesintileri seçmenlerin sandık başına gittikleri süreçte memnuniyetsizliklerini artırdı. Yanısıra, 2023 yılı içinde Hindistan’daki çeşitli sektörlerde katma değer artışına bakıldığında, toplam istihdamın %46’sını barındıran tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün yalnızca %1,4 büyüdüğü görülmektedir ki bu, önceki yılın yani 2022 yılının %4,7’lik büyüme oranından çok daha düşüktür. Hindistan’daki çalışan nüfusun %12’sini istihdam eden ticaret ve turizm sektörlerindeki büyüme oranı da önceki mali yıldaki çift haneli rakamlardan %6,4’e gerilemiştir. Birlikte ele alındığında, bu sektörler Hindistan’daki çalışan nüfusun neredeyse %60’ını kapsamaktadır. Çalışan nüfusun %60’ını oluşturan bu kesimin doğrudan hissettiği şey, ekonomik durgunluk veya ekonomik büyümenin yavaşlaması olarak tanımlanabilir.
Öte yandan, son on yılda istihdam oranlarında kayda değer bir iyileşme olmamıştır. İşsizlik, Hindistan’ın büyük ve yoksullaştırılmış kuzey bölgelerindeki (yaklaşık 800 milyon nüfusa sahip) seçmen kitlesinin yeterli gelire sahip olamaması anlamına gelmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve İnsan Gelişimi Enstitüsü (IHD) tarafından 26 Mart 2024’te yayımlanan “2024 Hindistan İstihdam Raporu” bu konuda bazı bilgiler sağlamaktadır. Rapora göre, işsiz iş gücünün neredeyse %83’ünü gençler oluşturmaktadır ve işsiz iş gücü içerisinde ortaöğretim veya daha yüksek eğitim almış işsiz gençlerin oranı 2000’de %35,2 iken 2022’de %65,7’ye yükselmiştir. Genç işsizliği aileler üzerinde daha çok baskı yaratmaktadır. Daha da endişe verici ve can sıkıcı olan, Modi hükümeti tarafından yoğun şekilde teşvik edilen imalat sektörünün istihdamda belirgin bir artış sağlayamamış olmasıdır. 2014’ten bu yana imalat sektöründe yalnızca yaklaşık 5 ila 7 milyon arası yeni iş yaratılmıştır. Daha da kötüsü, Modi’nin ikinci döneminde, 2018’den bu yana tarım işçilerinin sayısında 60 milyonluk bir artış kaydedilmiştir. Bu değişim, Hindistan ekonomisinin daha verimli sektörlere iş gücü kaydırmada karşılaştığı daha geniş çaplı zorlukları yansıtmaktadır.
Yeterli istihdamın olmaması, genellikle iyi bir yaşam standardının da olmayacağı anlamına gelir. Bu durum, sıradan halkın (Aam Aadmi) fiyat dalgalanmalarına karşı özellikle duyarlı hale gelmesine yol açmaktadır. Aslında, son yıllarda fiyatları istikrara kavuşturma stratejilerinden biri olarak halkın günlük yaşam maliyetlerini yönetmesine yardımcı olmak için Modi hükümeti, Çin’den rekabetçi uygun fiyatlarla büyük ölçekli ithalat yapmaya devam etmiştir. Bu nedenle, Hindistan’ın 2023 yılında Çin ile mal ticareti hacmi (118,4 milyar dolar), ABD ile olan ticaret hacmini (118,3 milyar dolar) geçerek Çin’i Hindistan’ın en büyük ticaret ortağı haline getirmiştir. Özellikle, Hindistan, Çin’den 101,8 milyar dolar değerinde mal ithal ederken, 16,67 milyar dolarlık ihracat yaparak Çin’e gerçekleştirdiği ihracat bir önceki yıla göre %8,7’lik bir artış kaydetmiştir. Modi hükümeti, Çin ile olan büyük ticaret açığını bazı şikayetlere rağmen tolere etmeye devam etmiştir. 2020 Galwan olayından bu yana Modi hükümeti çeşitli ekonomik ayrışma çabaları gösterse de, Hindistan’ın Business Today dergisi tarafından Aralık 2023’te yapılan bir ankete göre, 2023 yılında Hindistan’daki tüketicilerin yarısından fazlası “Made in China” etiketli ürünler satın almıştır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından 22 Mart 2024’te yayımlanan “Küresel Ticaret Güncellemesi” raporu da Hindistan’ın 2023 yılında Çin’e olan ticaret bağımlılığının %1,2 arttığını ortaya koymuştur.
Tarihsel eğilimler ve 2024 genel seçimlerinin beklenenden düşük sonuçları göz önüne alındığında, Çin’den özellikle aşırı rekabetçi uygun fiyatlarla ürün ithalatı Modi’nin 3. dönem hükümeti için “politik olarak doğru” bir strateji olmaya devam edecektir. Bu yaklaşım, ekonomik istikrarı koruma ve hükümetin daha geniş ekonomi-politik hedeflerini destekleyen Hindistan halkının yaşam maliyetlerini yönetilebilir düzeyde tutabilmeyi hedeflemektedir.
İkinci itici güç, Yeni Delhi’nin “Viksit Bharat@2047” (Gelişmiş Hindistan@2047) hedefini gerçekleştirme mantığından kaynaklanmaktadır. 2020 yılında Modi hükümeti, Hindistan’ı kendi kendine yeten bir üretim merkezi haline getirme vizyonunu vurgulayarak bunu Aatmanirbhar Bharat (Kendine Yeten Hindistan) olarak adlandırdı ancak son iki yıldır Viksit Bharat@2047; Hindistan’ı (diğer adıyla Bharat) bağımsızlığının 100. yılı olan 2047’ye kadar gelişmiş bir ekonomi haline getirmeyi amaçlayan yeni ve iddialı bir vizyon haline gelmiştir. Modi’nin ilk döneminden beri uygulanan sanayi ikame stratejisinin, hızlıca “Viksit Bharat@2047” ve Aatmanirbhar Bharat (Kendine Yeten Hindistan) programlarının teşvik sürecinin bir parçası haline geldiğini görmek şaşırtıcı değildir. Bu süreçte kayda değer bir başarı olarak, ithal edilen çipler ve pillerin ithalatı haricinde, Hindistan’daki akıllı telefon üretim zincirinin neredeyse tamamen yerelleştirilmesi sağlanmıştır. Hatta Hindistan, Apple iPhone’un en son modellerini yerel olarak üretmeyi başarmıştır. Aralık 2023 itibarıyla, Hindistan’da üretilen iPhone’lar küresel üretimin %14’ünü oluşturmuş ve toplamda 14 milyar dolarlık bir değere ulaşmıştır. Analistler, önümüzdeki iki yıl içinde Hindistan’da üretilen iPhone’ların toplam global sevkiyat oranlarının %20-25’ini oluşturabileceğini tahmin etmektedirler.
Bu başarıdan cesaret alan Modi’nin 3. dönem hükümeti de, Hindistan’ı bu dönemde Japonya ve Almanya’yı geride bırakarak dünyanın üçüncü büyük ekonomisi haline getirme hedefi doğrultusunda, akıllı telefon üretimindeki bu başarıyı güneş paneli ürünleri, elektrikli araçlar, lityum pilleri, ilaçlar ve benzeri diğer sektörlerde de tekrarlamaya çalışacaktır. Böylece Hindistan’ın üretim sektörü daha yüksek teknolojiye, akıllı ve çevreci üretime yönlendirilecektir. Ancak bu alanlar, Çin’in üretim kapasitesi açısından Hindistan’dan hala çok daha ileride olduğu alanlardır. Modi hükümetinin üçüncü döneminde uygulayacağı “sanayi ikame” stratejisi bu alanlarda başarılı olacaksa özellikle temel hammaddelerin, kritik bileşenlerin ve kaliteli sermaye mallarının uygun fiyatlarla ithal edilmesiyle birlikte üretim ve tedarik zincirlerinde Çinli şirketlerle iş birliğini sürdürmesi gerekecektir. Nitekim Modi 3. döneminin başında, yukarıda bahsedilen sektörlerde Çin yatırımlarına ve Hindistan’a gelen Çinli teknik işçilere yönelik vize kısıtlamalarının gevşetilmesine yönelik politikalar yürürlüğe konmuştur. Hindistan Cep Telefonu ve Elektronik Derneği’ne (ICEA) göre, Hindistan ile Çin arasındaki ticari ilişkilerin normalleşmesi, Hintli işletmelerin katma değer oranını mevcut %18 seviyesinden %22-23 seviyesine çıkarabilir. ICEA, elektronik üretim sektöründe kendi kendine yeterliliğe ulaşma yolunun, Çin’den uzaklaşmaktan geçmediğini ima ederek “Çin liderliğindeki değer zincirinde yükselmekten” geçtiğini belirtmektedir.
İki ülke arasındaki ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin dinamiklerinden üçüncüsü ise Modi hükümetinin Hindistan’ı “dünyanın fabrikası” haline getirme yönündeki stratejik hedefinden kaynaklanmaktadır. 2014 yılında Başbakan Modi, imalat sektörünün GSYİH içindeki payını 2020’ye kadar %25’e çıkarmayı amaçlayan “Make in India” (Hindistan’da Üret) girişimini başlattı. Ancak bu hedef iki kez ertelenerek 2025’e çekildi.

Bu stratejilerin etkinliği yalnızca Hindistan’daki imalat sektörünün iç ekonomideki payı ile değil – ki bu oran 2023 sonu itibarıyla hâlâ %18 civarındadır – aynı zamanda Hindistan’ın küresel imalat sektöründeki payı ile de ölçülmektedir. Bu oran şu anda %2 seviyesindedir, oysa Çin’in küresel imalat sektöründeki payı %35’tir. Bu durum, “Make in India” girişiminin uluslararası rekabette karşılaştığı zorlukları ve katedilmesi gereken mesafeyi açıkça ortaya koymaktadır.
“Made in China” ürünlerinin güçlü uluslararası rekabetçiliği, Hindistan’da doğrudan yabancı yatırımların sürekli düşüşü ve “beş geçişkenlik” (five flows) olarak adlandırılan unsurlardaki (iş gücü, arazi, hammaddeler, teknoloji ve sermaye geçişkenliklerindeki) kısıtlamalar göz önüne alındığında, “Make in India” girişimi uluslararası rekabette önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Modi’nin 3. dönem hükümetinin koalisyon hükümeti olması dolayısıyla Hindistan’ın üretim sektörünün gelişimine de sekte vuran “beş geçişkenlik” ile ilgili olan sorunların çözümüne mani olan toprak, iş gücü, vergi ve kırsal kesimlere yönelik büyük reformlar gerçekleştirme konusunda ilerleme kaydedememesi ve gerekli reformları uygulayamaması Hindistan’ın karşı karşıya kaldığı meydan okumaları daha da şiddetlendirmektedir.
Bu bağlamda, güçlü bir ihracat rekabetçiliği elde edebilmek için “Make in India” girişimi, ancak Çin’den uygun maliyetli ara mallar ithal ederek uluslararası pazardaki konumunu güçlendirebilir. Yukarıda belirtilen akıllı telefon sektöründeki başarı bu açıdan aydınlatıcı bir örnek olabilir. Hindistan Ticaret Bakanlığı’ndan alınan en son verilere dayayndırılarak 23 Mayıs 2024 tarihinde Hindistan medyası tarafından verilen haberlere göre, Hindistan’dan yapılan akıllı telefon ihracatı 2023-24 mali yılında yıllık %42 oranında artarak 15,6 milyar dolara ulaştı ve ülkenin dördüncü büyük ihracat ürünü haline geldi. Bu başarıdan cesaret alan Hintli üreticiler, benzer uygulamaları doğal olarak birçok sektörde de takip edeceklerdir. Ve daha da önemlisi, ağır makine, elektromekanik ürünler, telekomünikasyon ekipmanları ve hatta ev aletlerinin kritik parçaları gibi sektörlerde, Hintli üreticiler çoğu zaman Çin dışında alternatif tedarikçi bulamaz ve uluslararası pazarda “Hindistan malı” ürünlerinin rekabet gücünü artırmak istiyorlarsa nihayetinde Çin ürünlerine güvenmek zorunda kalacaklardır. Bu bağımlılık, ulusal sanayi politikaları ile küresel tedarik zincirleri arasındaki karmaşık ilişkiyi ve Hindistan’ın sanayi tabanını çeşitlendirme sürecinde karşılaştığı zorlukları gözler önüne sermektedir.

Gerçekten de, Hindistan ile Çin arasındaki ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin politik ve güvenlik temelli yaklaşımlarla ele alınması, Hindistan tarafına Çin’den daha fazla zarar vermektedir. Economic Times ve Hindustan Times tarafından 15 Haziran 2024’te yayımlanan haberlere göre, Hindistan’daki çeşitli bakanlıklara sunulan bir belgede, 2019-2024 yılları arasında Hindistan-Çin ilişkilerindeki gerginlikler nedeniyle Hint elektronik üretim sektörünün önemli kayıplar yaşadığı belirtilmiştir. Sektörün bu süreçte 15 milyar dolarlık üretim kaybına ve 100.000 kişilik bir istihdam kaybına uğradığı rapor edilmiştir. Ayrıca Hindistan-Çin arasındaki gerilimler, 2 milyar dolarlık katma değer kaybına ve 10 milyar dolarlık ihracat fırsatının kaçırılmasına yol açmıştır.

Yukarıda belirtilen üç itici güç ve üç mantıksal yaklaşım, Hindistan ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin, 2020 Galwan olayından sonra diplomatik ilişkilerde son 30 yılın en düşük seviyesi görülmesine ve Modi’nin 2. döneminde, batının stratejik beklentileriyle uyumlu olarak Çin’den “ayrışma” (decoupling) ve “risk azaltma” (de-risking) yönündeki çabalarına rağmen neden hâlâ güçlü seyrettiğini açıklamaktadır. Bu faktörler göz önüne alındığında, yukarıda izah edilen üç itici güç ve benimsenen üç yaklaşıma dayanarak bundan sonra da ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin dinamiklerinin en az beş yıl boyunca korunacağını söylemek mümkündür.
Gerçekten de, Modi’nin ekibi, 2024 genel seçimlerinden aldığı dersin dışında, HHP’nin Hindistan siyasetindeki uzun vadeli iktidar konumunu sağlamak için kusurlarını düzeltme ihtiyacı nedeniyle, sanayiyi canlandırma stratejisini uygulama gerekliliği ve Hindistan’ı “dünyanın fabrikası” yapma hedefi doğrultusunda, Çin’in ticaret fazlası açısından öne çıktığı oldukça dengesiz bir ticaret ilişkisinin rahatsızlığını tolere etmek zorunda kalmıştır. Önümüzdeki beş yıl boyunca, özellikle sınır anlaşmazlıkları nedeniyle Hindistan-Çin ilişkileri genel olarak düşük bir seviyede seyretse bile, ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin aktif kalması muhtemeldir. Bu durum, jeopolitik kaygılar ile ulusal kalkınma stratejilerinin ekonomik zorunlulukları arasındaki karmaşık etkileşimi yansıtmaktadır.
Ancak, jeopolitik gerilimlerin güçlü ekonomik etkileşimlerle bir arada bulunması, hem Hindistan hem de Çin hükümetleri açısından gelecekte zorluklar ve aksaklıklar yaşanacağı anlamına gelmektedir.
Bu zorluklardan birincisi, ticaret meselelerinin sürekli olarak siyasallaştırılmasından kaynaklanan rahatsızlıktır. Bir yandan, Çin ile süregelen ticaret açığı Hindistan’da anti-Çin duygularını körüklemeye devam edecek, ve bu konu özellikle de şu an hükümetin Çin ile piyasa kurallarına dayalı ticari ilişkileri sürdürme çabalarını eleştiren hatta bu ticari ilişkleri durdurmaya çalışan çok daha güçlü muhalefet partilerinin eleştirilerinin odak noktası haline gelecektir.

Çin’in güçlü endüstriyel kümeler ve benzersiz, kapsamlı tedarik zincirleriyle öne çıkan üretim avantajları, diğer gelişmekte olan ekonomilerden karşılaşılan yoğun rekabet, kendi üreticilerini korumak ve harekete geçirmek için giderek daha fazla gümrük vergisinin yürürlüğe koymaları ve en önemlisi de, bir koalisyon hükümetinin seçmen odaklı refah programlarına daha fazla kaynak ayırmak zorunda kalması—bu da Hindistan’ın en önemli hammaddesi olan insan kaynaklarını etkili şekilde kullanmasını engelleyerek “demografik fırsat penceresini” değerlendirememesine yol açacaktır—nedeniyle, Hindistan’ın Çin ve diğer Doğu Asya güçlü üretim merkezleri gibi büyük bir küresel üretim merkezi olma konusunda stratejik fırsatı kaçırmış gibi göründüğü söylenebilir. Bundan dolayı Hindistan’ın, Çin ile ticari ilişkilerini dengeleyecek kapasiteye ulaşması son derece zor olacaktır. “Made in India” girişimi dolayımında ortaya konacak çabaların çoğu öncelikle, (Dünya için Hindistan’da) şeklinde tanımlananbilecek önemli bir küresel üretim aşamasını hedeflemekten çok (“Hindistan için Hindistan’da) şeklinde iç pazar için üretim yapmada başarılı olabilecektir. Yani, ticaret açığı ikili ticari ilişkilerde kalıcı bir olgu haline gelebilir ve bu durum ikili ilişkilerde sürekli bir rahatsızlık kaynağı olabilir.

Diğer yandan, Modi hükümetinin sanayi ikame stratejisi kapsamında Hindistan’da faaliyet gösteren Çinli şirketlerin “yerelleştirilmesini” ve “Hintlileştirilmesini” teşvik etme çabaları, Çin tarafından misilleme önlemlerine yol açabilir. Hindistan’daki Çinli şirketlerin dramatik düşüşü bu misillemenin göstergesi olabilir. Son dört yılda Modi hükümetinin artan müdahaleleri sonucunda Hindistan’daki Çinli şirketlerin sayısı 2019 sonunda 1.000’den fazla iken, Şubat 2024 itibarıyla yaklaşık 300’e düşmüştür. Bu gelişmeler, jeopolitik gerilimler ve iç siyasi baskılar karşısında güçlü ikili ticari ilişkileri sürdürmenin karmaşıklığını ortaya koymaktadır. Bu durum, ekonomik çıkarlarla ulusal güvenlik ve siyasi hedefler arasındaki dengeyi dikkatle yönetmeyi gerektirmektedir.

İkincisi, Hindistan içindeki dinamikler özellikle de kuzey ile güney bölgelerinin Çin’e ilişkin uygulanacak politikalar konusundaki çekişmelerinin, Çin-Hindistan ekonomik ve ticari ilişkilerine başka bir karmaşıklık katmanı daha katmasıdır. Koalisyon hükümetinin iktidarda olduğu dönemlerde merkezi hükümet, taraftarlarının desteğini güvence altına almak ve sürdürmek için yetkiyi bölgesel hükümetlere devredebilir. Bu koşullar altında, özellikle güney bölgelerdeki eyalet hükümetleri, yerel holdingler ve küçük ve orta ölçekli işletmeler, Çinli işletmelerle işbirliğini geliştirme ve Çin’den ithalatı artırma arayışına girebilirler. Bu strateji, HHP tarafından yönetilen kuzey eyaletlerinden ve Modi veya HHP’nin desteklediği büyük holdinglerden gelen baskılara karşı bir denge görevi görüyor.
Örneğin Andhra Pradesh eyaletinin hükümeti, eyaleti Hindistan’da bir üretim merkezi olarak konumlandırmayı ve potansiyel olarak ekonomisini “trilyon dolarlık bir ekonomiye” dönüştürmeyi hedefliyor. Indian Express gazetesinin 10 Haziran 2024 tarihli haberine göre, Andhra Pradesh’i yöneten Telugu Desam Partisi’nin (Telugu Toprakları Partisi: TTP) Genel Sekreteri Nara Lokesh, HHP’nin yarı iletkenler ve akıllı telefonlar gibi sektörlerde Andhra Pradesh’e daha fazla yatırım yapmasını ve destek vermesini istemektedir. TDP’nin desteği, Modi’nin yeniden seçilmesinde çok önemliydi ve merkezi hükümete, koalisyonun istikrarını bozmamak için bu talepleri karşılama konusunda bir teşvik sağladı. Ancak Modi’nin, Gujarat’ı Hindistan’ın ana üretim merkezi yapma konusundaki tercihi, Andhra Pradesh’te artan yatırımlarla çelişmekte ve mevcut gündemi bozabilecek bir unsur oluşturmaktadır.
Ek olarak, kuzeydeki benzerlerinin hakimiyeti altına girmekten çekinen güneyli holdingler, rekabet güçlerini artırmak için doğal olarak Çinli firmalarla işbirliği yapmaya yöneliyor.
Bu kuzey-güney politika farklılıkları ve merkezi hükümet ile eyalet yönetimleri arasındaki çekişmeler, Hindistan-Çin ekonomik ve ticari ilişkilerinin istikrarını doğrudan etkilemektedir.

Bu zorluklardan üçüncüsü ise, Hindistan-Çin ekonomik ve ticari ilişkilerini etkileyen üçüncü taraf etkileri ve bölgesel dinamiklerdir. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi’ni (BRI) genişletmeye devam ederek Hindistan’ın komşularıyla ekonomik ve ticari bağlarını güçlendirmekte ve bu ekonomileri Çin’in çıkarları doğrultusunda çok taraflı ticaret sistemlerine entegre etmektedir. Örneğin, Bangladeş ve Sri Lanka’yı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) içine dahil etmesi ve Bangladeş’in BRICS grubuna katılım başvurusunu desteklemesi bunun açık örneklerindendir.

Buna karşılık, Hindistan, Hint-Pasifik stratejik çerçevesini kullanarak bölgesel etkisini artırmaya çalışmaktadır. Bu çaba; Bengal Körfezi Çok Sektörlü Teknik ve Ekonomik İşbirliği Girişimi (BIMSTEC); Bhutan-Bangladeş-Hindistan-Nepal (BBIN) girişimi; Hindistan’ın ASEAN ve Doğu Asya ekonomileriyle daha derin ekonomik etkileşim kurmasını amaçlayan Doğu’ya Dön (Act East) politikası; Hindistan, İsrail, ABD ve BAE’yi içeren I2U2 grubunun başlatılması; Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) planlaması; “bölgede güvenlik ve herkes için büyüme” sağlamak amacıyla SAGAR (Security and Growth for All in the Region) projesinin oluşturulması; Asya-Afrika Büyüme Koridoru’nu canlandırmak için Japonya ile işbirliği; Küresel Güney’de Çin’in Dijital İpek Yolu’na karşı koymayı hedefleyen Dijital Kamu Altyapısı planını uygulamak üzere ABD ve AB ile işbirliği gibi çeşitli girişimleri içermektedir.
Bu çabalar, Hindistan ile Çin’in stratejik zorunlulukları arasında doğrudan bir çatışmaya doğru giden, Hint-Pasifik bölgesinde bir “öncelik mahallenin” politikasının çakışmasını yansıtıyor. Hindistan ile Çin arasındaki temel rekabet ve mevcut gerginlikler göz önüne alındığında, üçüncü taraflarla girilen etkileşimler, sürtüşmeleri ve anlaşmazlıkları daha da artırarak Hindistan-Çin ekonomik ve ticari ilişkilerine yeni karmaşıklıklar ekleyecektir.

Kaynak:
http://www.cicir.ac.cn/NEW/en-us/opinion.html?id=83a060e8-0d75-4a0e-ba68-31407475bef3

Tercüme: Ali Karakuş