Bican’ın Gözyaşları

Yahu Bican diye genç bir futbolcu vardı Trabzonspor alt yapısında, hani finalde gol atınca ağlamıştı, şimdi nerde oynuyor o çocuk? Bunu sorarken de muhtemelen Lamine Yamal’ın attığı muhteşem bir golü, verdiği muazzam bir pası seyredip “helal olsun be, adamlar ne topçular yetiştiriyor” diye hayıflanıyoruz.    
Mayıs 7, 2025
image_print

Avrupa Avrupa duy sesimizi

Bu gelen Türklerin ayak sesleri

 

Türk futbol tarihinde belirli bir dönemi kapsayan bu tezahürata hemen hemen herkesin kulakları aşinadır. Sporda, sanatta, ekonomide, turizmde, aklımıza gelebilecek her türlü sektör ve disiplinde önümüze rol model olarak Avrupa konulduğu için bunun doğruluğu ve geçerliliği hakkında bir an bile tereddüte düşmeden bu tezahüratın merkezinde bulmuştuk kendimizi. Asya ve Afrika futboluna karşı bigane oluşumuz, Güney Amerika futboluyla dört yılda bir haşır neşir oluşumuz, Kuzey Amerika’da futbol diye bir şeyin varlığından şüpheye düştüğümüz için değil, vasıl olmamız gereken yerin Avrupa olduğu damarlarımıza küçükten zerk edildiği için “Avrupa Avrupa duy sesimizi” diyen koronun bir neferi oluyorduk. Netice itibariyle de, her ne kadar ülke topraklarının çok büyük bir kısmı Asya’ya dâhil olsa da Kuzeydoğu Marmara’nın hatırına Avrupa organizasyonlarında temsil edilme hakkı kazanıyorduk.

Söz konusu tezahüratın hükmünün geçtiği yıllarda, futbol bağlamında ciddi anlamda sesimizi duyurma problemi yaşadığımız bir gerçek. Avrupa futbolunun birinci sınıf futbol takımları karşısında kırk yılda bir güzel sonuçlar alsak da, umumiyetle ikinci sınıf, üçüncü sınıf Avrupa takımları karşısında aldığımız ve sürekliliği olmayan galibiyetler sonunda, o birinci sınıf Avrupa takımlarına dönüp “duy sesimizi” diye söylenip duruyorduk. Sesimizi hiç duydular mı bilmiyorum ama şimdilerde bu tezahüratın tedavülden kalkması sesimizi duymalarıyla ilintili değil. Türk futbolu hem milli takım bağlamında hem kulüp takımları bağlamında kör topal yürüyüşünü sürdürmekte oldukça kararlı gözüküyor. Bir türlü rayına oturtamadığımız, her sene sürekli ikinci tur görmenin, çeyrek final oynamanın, yarı final oynamanın, kırk yılda bir Avrup’da kupa sahibi olmaktan evla olduğunu kabule yanaşmadığımız, asıl başarının istikrar ve doğru yapılanma olduğunu daima kulak ardı ettiğimiz bir ortamda sesimizi duyması gerekenlerin bizden epey uzakta olmasıyla ilintili sanırım. Biz her ne kadar yaklaşıyor gibi algılasak da o bir zamanlar sesimizi duymalarını istediklerimiz bizden çok uzaktalar ve çok öndeler.

Avrupa’da çok fazla görünemediğimiz yıllarda takımlarımızdaki yabancı futbolcu sayısının iki, üç olması, takımın ezici çoğunluğunun Türk futbolculardan oluşması sebebiyle, Türk futbol kamuoyunda en çok dillendirilen şey, Avrupalı futbolcuların fizik yapısının çok iyi olduğu ve bizden maalesef alt yapılardan iyi oyuncuların çıkmadığı görüşüydü. Türk futbol kamuoyunun aslında en sevdiği tartışma konularından biridir bu alt yapı meselesi. Yabancı futbolcu sınırının dünyayla eş zamanlı olarak neredeyse ortadan kalkması sonucunda, takımlarımızda yer bulabilen Türk futbolcular üzerinden halen devam ediyor alt yapı tartışmaları. Peki gerçekten alt yapılardan iyi futbolcu çıkmıyor mu? Yoksa biz bir şeyleri yanlış mı yapıyoruz?

Yazının buraya kadar olan kısmı, sözü yakın zaman diliminde U 19 Şampiyonlar Ligi’nde final oynayarak ikinci olan Trabzonspor U 19 takımına getirmek içindi diyebilirim. Baktığımız zaman finale kadar çıkıp orada boy göstermek Türk futbolu için oldukça büyük bir başarı. Ve bu başarıyı yakalayanların 19 yaşın altında olması, futbolumuzun geleceği açısından oldukça ümit verici diye düşünebilir pek çok insan. Görünen tablo bu. Biz ise başka bir kanaldan devam edelim yazıya.

Bilindiği gibi finalde Barcelona gibi alt yapısının işleyişi mükemmele yakın olan bir takım ile karşılaştı Trabzonlu gençler. Kimin ne kadar dikkatini çekti bilmiyorum ama Barcelonalı yıldız adaylarının formalarının arkasında sadece forma numaraları yazıyordu. İsimleri yoktu. Bildiğim kadarıyla U takımlarında formaların arkasına futbolcu isimlerinin yazılmaması yönünde bir uygulama var. Kendi liglerinde oynadıkları maçlara arkalarında isimleri yazmayan formalarla çıkıyor gençler. Şampiyonlar Ligi mecrası olunca, Trabzonspor gençlerin isimlerini formaların arkasına yazma seçeneğini kullanmış, Barcelona ise rutin uygulamayı devam ettirerek böyle bir seçeneğe tevessül etmemişti. Belki de şunu diyordu Barcelona yönetimi kendi gençlerine. “Siz henüz bir yıldız adayısınız, önce yıldız olun ve isminiz hak edin.” Elbette bu bir tasarruf hakkıdır ve herkes kendi penceresinden düşüncesini dile getirme hakkına sahiptir fakat bana kalırsa da Barcelona’nın bu tavrı hem pedagojik hem ruhsal hem psikolojik açıdan yerli yerinde gibi duruyor. Nihayetinde bu futbolcular 17-18 yaşında ve ancak doğru yönlendirmeyle yol alabilecek çocuklar. Bizim penceremizden bakarsak Trabzonlu gençler final maçına kadar bütün ülkenin gündemindeydiler. Ana haber bültenlerinden, spor programlarına kadar, magazin programlarından kültür programlarına kadar üzerlerine öyle bir yük bindi ki, bu yaştaki çocukların bununla baş edebilmesi gerçekten mucize. Yük sadece bununla sınırlı kalmadı tabii. Final maçında karşı tribünleri dolduran yedi bin civarındaki gurbetçilerimizin yoğun tezahüratının yanında protokol tribününde oturan TFF Başkanı, Trabzonspor Başkanı, bakanlar, belediye başkanları, Trabzonspor U 19 takımı üzerinde ekstra bir baskı oluşturdu diyebilirim. Oysa kamerayı ters yöne çevirirsek, İspanya Futbol Federasyonu Başkanı, İspanyol bakanlar, Barcelona kulüp başkanı, Barcelona belediye başkanı statta yoktu. Bunlar olmadığı gibi İspanyol taraftar da yoktu. Orda olanlar sadece futbolcuların aileleriydi. Ve Luiz Figo gibi gözüme ilişen birkaç eski futbolcu. Türkiye U 19 millî takımının teknik direktörü, daha önceki turlarda tribünde olmadığı gibi final maçında da tribünde yoktu maalesef.

Ben 18 yaşında bir futbolcu, bir yıldız adayı olsam, 40 bin kişinin önünde futbol oynamak istemem doğrusu. Tribünde beni izleyenlerin, bakan, belediye başkanı vs. değil milli takım hocası ve eski futbolcular olmasını isterim. Çünkü o ağır havayı kaldırabileceğimi, o psikolojiyi yönetebileceğimi düşünemiyorum. Bican’ın attığı gol sonrası akıttığı göz yaşlarında o yükü rahatlıkla gözlemleyebiliriz zaten.

Burayı toparlarsak, Barcelona gibi bir dünya devi alt yapısını böyle bir nümayiş ile futbol sathına yayma gereği duymuyor. Çünkü oturmuş, tıkır tıkır işleyen bir sistem bir düzen var orada. Bu ligin yani U 19 liginin adı Gelişim Ligi. Bu gençlerin hiçbiri gelişimini tamamlayıp bir üste çıkmış değil daha. Gelişimlerini burada nihayete erdirecekler. Tabii doğru hamleler ve doğru zamanlamayla. O yüzden zaten Barcelona U 19 takımı hiçbir maçını Camp Nou’da yapmadı. Bin kişilik “gelişim” statlarında yaptı. UEFA’nın final maçı için İsviçre’nin üçüncü lig seviyesinde bir stadını seçmesi gibi.

Erdal Hoş, alt yapılardaki hocaların az maaş almasının önemli bir sorun olduğunu söylemişti bir programda. Ben bu az maaş olayını biraz daha somutlaştırıp, Trabzonspor’un U 19 değilse de, U 13, U 14, U 15… takımlarındaki hocaların asgari ücretle çalıştığını söylesem Hoş’un “az maaş” söylemi çok ciddi bir alt yapı sorunu olarak yerli yerine oturacaktır. Üst kademedeki futbolcu ve hocalar astronomik ücretler alıyorken, alt yapı hocalarının komik ücretler alması hakikaten bir an önce aşılması gereken büyük bir sorun olarak duruyor. A takıma transfer edilen ve sezonda üç maç oynayıp tabiri caiz ise yattığı yerden para kazanan nice yeteneksiz yabancı futbolcuya milyon eurolar aktarılırken, alt yapı futbolcularına ve hocalarına hiç ücret ayrılmaması dağ gibi bir sorun. Bunun yanında alt yapı takımlarında oynayan, haftanın altı günü antrenmana gelmek zorunda olan futbolcuların eğitim hayatının aksaması da bir sorun olarak görülebilir. Futbolcu adam okumaz anlayışının eskilerde kaldığı bir dönemdeyiz. Trabzonspor U 19’da oynayan bazı futbolcuların sınavla girilen nitelikli okullarda okuduğunu biliyorum. Hem futbol hem okul hayatının aynı anda zor gideceği de aşikar. Her kulübümüzün U takımlarından oynayan futbolcular için, tesislerinde bir kolej inşa edip onların eğitim hayatını da üstlenmesi isabetli olacaktır. Bu hem çevre şehirlerden gelen alt yapı futbolcuları için hem de sınav stresi yaşayan diğer alt yapı futbolcuları için eşsiz bir imkân olacaktır. Fakat buna yanaşmak, bizim gibi günlük yaşayan, gündelik başarılarla avunan toplumlar için oldukça lüks. Onun farkındayım.

Sanırım böylece, yazının bir yerinde sormuş olduğum soruya da cevap vermiş oldum. Alt yapılardan elbette iyi futbolcular çıkmıştır. Bundan sonra da çıkmaya devam edecektir. Ama şu da bir gerçek ki, biz bir şeyleri hep yanlış yapıyoruz. Alt yapıdan doğru hamlelerle, doğru antrenman teknikleriyle, doğru zamanlamayla 5 iyi futbolcu çıkaracakken, yaptığımız yanlışlarla 1 futbolcu çıkarabiliyoruz. Aradaki o dört futbolculuk fark her sene birike birike çoğalıyor ve nice yetenekli futbolcuyu kaybedip gidiyoruz. Sonra ne mi oluyor? Ulaştırma Bakanı, hiç uhdesinde olmayan futbol maçından çıkıp bakanlığına dönüp projelere bakıyor, belediye başkanları maçtan çıkıp çöp ve vergi toplama işine dönüyor, “vur, kır, parçala bu maçı kazan” diyen gurbetçi taraftar fabrikadaki işine dönüyor. Biz de üç beş yıl sonra soruyoruz. Yahu Bican diye genç bir futbolcu vardı Trabzonspor alt yapısında, hani finalde gol atınca ağlamıştı, şimdi nerde oynuyor o çocuk? Bunu sorarken de muhtemelen Lamine Yamal’ın attığı muhteşem bir golü, verdiği muazzam bir pası seyredip “helal olsun be, adamlar ne topçular yetiştiriyor” diye hayıflanıyoruz.

Nadir Aşçı

Nadir Aşçı
1977 yılında doğdu. Şiirleri, öyküleri ve denemeleri çeşitli dergilerde yayımlandı.
Yayımlanmş Kitapları:
Gölgede Kırk, şiir, 2011 Serander Yayınları
Fid Dünya, şiir, Granada Yayınları, 2013
Ölümle Paslanmış, şiir, 2020 Çıra Yayınları
Deniz Tarafındaki Kale, deneme, 2021 Loras Yayınları
Savunmanın Arkasına Uzuun Koşular, deneme, 2022 Loras Yayınları
Ceza Sahasının Uzak Köşesi, deneme, 2023 Loras Yayınları
Bütün Münkünler, öykü, 2024 Hece Yayınları
Futbol Hariç, deneme, 2024 Matruşka Yayınları

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA