Suriye… Bir zamanlar Şam ve Halep çarşısında bakır seslerinin yankılandığı, ince bir müzik gibi yükselen ezanların, zeytin kokan sokakların, Şam’ın nar bahçelerinde oynayan çocukların, ipek ve baharat izleriyle dolu taş döşeli sokakların ülkesiydi… Efsanelerin koynunda dinlenen şehir, kültürlerin buluştuğu masalar; sessizliğin, huzurun ve tarihin ince nakışıydı o topraklar…
Şimdi rüzgâr kırık şarkılar taşır
Çatılardan dökülür yaslı türküler
Ama umut hala saklıdır
Fırat’ın dalgalarında, bir çocuğun düşünde…
Fırat’ın serin suları toprağı okşayarak bereket taşır, Halep’in dar sokaklarında bakır ustalarının tokmak sesleri yankılanırdı… Her köşesi tarih kokan bu sokaklarda bin yıllık yollar medeniyeti sergilerdi. Farklı dinlerin, dillerin, kültürlerin dostane buluşmaları ekmek ve zeytinle barışa dönüşürdü. Ama şimdi oradaki rüzgar, yerini hüzünlü ağıtlara bıraktı…
Suriye, 1971’den itibaren Hafız Esad’ın Nusayri cuntasıyla yaptığı askeri darbe altında şekillenmeye başladı. Özellikle 1982’de Hama’da Müslüman halka karşı yaptığı büyük bir katliamla rejimini yerleştiren Hafız Esad’a hem batı, hem Rusya hem de sözde İslam Cumhuriyeti İran destek vermişti. Katil babasının 2000 yılında ölümüyle oğlu Beşşar Esad yönetime geçti. Ancak bu tarihten sonra da devam eden sorunlar ve baskılar halkın uzun süredir biriken öfkesini alevlendirdi.
2011’de Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye’nin çeşitli kentlerinde rejim karşıtı barışçıl protestolar başlasa da Esed’in Nusayri rejimi, bu protestoları şiddetle bastırma yoluna gitti. Kendi vatanlarında sadece daha özgürce yaşamak isteyen halkın barışçıl gösterilerine kanlı müdahaleler, zamanla daha geniş kesimlerinin ayaklanmasına yol açtı. Rusya ve İran’ın rejime destek için bölgeye gelmesi, ABD’nin de DEAŞ ile mücadele bahanesiyle bölgeye yerleşmesiyle olay birçok ulusun müdahil olduğu bir savaşa döndü.
Savaş yıllar içinde daha da derinleşti. 2012’den bu yana Suriye Nusayri ordusu ve destekçisi İrancı gruplar, muhaliflerin elinde olan Halep’in %90’ını ele geçirdi. Halep katliamı Suriye iç savaşının en dramatik ve yıkıcı safhalarından biriydi. Rejim güçleri, İran’ın getirdiği mezhepçi çeteler ve Rusya’ya ait savaş uçakları sivillerin yoğun yaşadığı mahalle okul ve hastaneleri hedef aldı. Rejim sivil yerleşim alanlarına varil bombaları atarak büyük yıkıma sebep oldu. Bu saldırıda kimyasal silahlar da kullanıldı. On binlerce insan rejim güçlerinin ilerleyişinden kaçarak kamplara ya da Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan gibi ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Katliam dünya genelinde tepki çekse de uluslararası toplumdan etkin bir müdahale gelmedi. Halep katliamı sadece Suriye için değil, küresel insanlık vicdanı açısından büyük bir yara olarak hafızalara geçti.
Suriye’nin işgalci Baas rejimi, 21 Ağustos 2013’te başkent Şam’ın Doğu Guta bölgesinde kimyasal silaha başvurarak çoğu çocuk 1400’ün üzerinde sivili öldürdü. Doğu Guta, Laik ve mezhepçi Baas partisinin Nusayri ordusunun ve İrancı katil şii çetelerin neredeyse tüm silahları kullandığı bir katliama maruz kaldı… Birçok çocuk ve kadın zehirli gazdan etkilendi. Muhalifler, rejim güçleri ve Rusya ile yaptığı mecburi anlaşma sonrası bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Milyonlarca Suriyeli yerinden edildi, komşu ülkelere ve Avrupa’ya sığınmak zorunda kaldı. Yüz binlerce kişi hayatını kaybetti. İsrail’den bile daha zalimce ve daha fazla sivil katliamı yapan bu güçlere batıdan ve diğer dünyadan hiçbir ses çıkmadı. Suriye halkı sadece Türkiye’nin karşılıksız ve kardeşçe tutumu sayesinde ayakta durmaya çalıştı. Sonuçta yüzyıl öncesine kadar aynı ülkenin, aynı kaderin aynı imanın kardeş kıldığı Türkler ve Suriyeliler, hala birlikte direniyor tüm zalimlere.
Suriye halkının maruz bırakıldığı bu trajedi, tarihin utanç sayfalarına kazındı. Katledilen, işkence gören insanların yanında, evinden yurdundan edilip mülteci durumuna düşürülen milyonların dramı da tarihe geçti.
Deniz yoluyla Avrupa’ya kaçmak isteyen Suriyeliler, botların yolculukta alabora olmasıyla başka bir trajedi daha yaşadı. Bu trajedinin en çok ses getiren sembollerinden biri Aylan bebek oldu… Ailesiyle birlikte Suriye’deki iç çatışmadan kaçmaya çalışan henüz 3 yaşında bir bebekti Aylan kurdi. 2011 sonlarına kadar Şam’ın Rükneddin bölgesinde yaşayan Aylan ve ailesi çatışmalar artınca Beğdik köyüne dönmüştü. Kobani saldırısından sonra birçok mülteciyle Türkiye’ye gelen aile üç kere Avrupa’ya gitme girişiminde bulunsa da başarısız oldu. Aylan, annesi Rehanna, babası Abdullah ve abisi Ghalib ile birlikte 2 Eylül Çarşamba sabahı erken saatlerde Alihoca burnunda temin edilen bota bindi. Birkaç saat sonra dalgalar artınca kaptan botu terk etti. Baba Abdullah o anları şöyle anlattı: “Ben tekneyi kullanmaya çalıştım ama büyük bir dalga tekneyi vurdu. O zaman olanlar oldu. Çocuklarımı ve karımı tutmaya çalıştım ama başaramadım. Birer birer öldüler.” Minik Aylan, 2 Eylül 2015’te Yunanistan’a geçmeye çalışırken bindikleri botun batması sonucu hayatını kaybetti. Cansız bedeni Bodrum’da sahile vuran Aylan bebek, göçmenlerin yaşadığı dramın sembolü oldu.
Aylan’ın dünyayı sarsan fotoğrafı uluslararası basında büyük tepki toplarken yardım kuruluşlarına yapılan bağışlar arttı. Ancak yapılan yardımlar ne Aylan bebeği ne de savaşta ölen diğer çocukları geri getirmeyecek…
Ne yazık ki Suriye bugün hala, zalim bir rejim ve onun destekçisi İran, Rusya ve ABD işgalinde. Suriyeliler ise, katliamlar, kayıplar, işkenceler, kan ve gözyaşı dolu 13 yıla rağmen kendi vatanlarının özgürleşmesini, zalim Baas rejimin ve destekçisi olan işgalci devletlerin ülkelerini terk etmesini bekliyor.. Aylan bebeğin ölümünden bugüne değişen hiçbir şey yok. Suriye’deki bu kriz çocukların hayatını ve geleceğe dair umutlarını zedeledi ama yok etmedi.
Türkiye’nin desteği, misafirperverliği ve kardeş eli ise, mazlum Suriye halkının umudunu hala canlı tutuyor.