Avrupa, Türkiye’nin kıtayı savunmasını kabul etmeye hazır mı?

bugün Avrupa’da Türkiye’ye yönelik yeni bir yaklaşımın doğuşuna tanıklık ediyoruz; bu yaklaşım, hem daha sıcak hem de zorunluluktan dolayı daha açık. Trump yönetimi NATO’dan çekilme tehdidini gerçekten hayata geçirir mi yoksa bu yalnızca ABD Başkanı’nın pazarlık taktiklerinden biri mi bilinmez, ancak Avrupa, ihtiyaç hâlinde kendi başının çaresine bakabileceğinden emin olmak istiyor. Ve görünüşe göre kıtanın savunması için Türkiye’nin katılımını kaçınılmaz ve hayati bir unsur olarak kabul etmekten başka bir seçeneği yok.
Mart 28, 2025
image_print

Avrupa, belki de 1990’lardaki çatışmalar, toprak bölünmeleri ve siyasi geçişlerden bu yana hiç bu kadar sıkışık bir durumda kalmamıştı.
Rusya’dan algılanan artan askerî tehdit, Ukrayna’nın dünya sahnesindeki konumunun zayıflaması ve ABD’nin Avrupa güvenliğine sağladığı kritik desteği geri çekmesi ile birlikte, NATO üyesi birçok ülkenin baskı altına alınması da eklenince, kıta güvenlik dâhil her alanda çok daha fazla kendi kendine yeterli olmaya zorlanıyor.

Trump yönetimi yalnızca Ukrayna’ya koşulsuz desteğin bırakılacağına dair sürekli sinyaller vermekle kalmadı, aynı zamanda ABD Başkanı, NATO’dan çekilme tehditlerini de defalarca dile getirdi ve bu durum ittifakta ciddi bir güvenlik boşluğu oluşacağı yönünde endişelere yol açtı.

ABD birliklerini bir kenara koyarsak, geçen yılki tahminlere göre Avrupa’daki aktif görevdeki asker sayısı 1,47 milyon civarındaydı; bu sayı, Rusya’nın ulaşmayı hedeflediği 1,5 milyonluk kuvvetle neredeyse aynı düzeydedir.

Askerî teçhizat, mühimmat, malzeme ve teknoloji açısından bakıldığında, Rus güçlerinin Baltık ülkeleri üzerinden Avrupa’ya saldırmasını caydırmak için Avrupa’nın en az 1.400 tank, 2.000 piyade savaş aracı ve 700 topçu silahına ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Bu kapasite, tahminlere göre Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık’ın kara kuvvetlerinin toplamından daha fazladır.

Üstelik, Avrupa’nın şu sıralar Ukrayna için 30.000 askerden oluşan bir güvence gücü bile oluşturmakta zorlandığı bir dönemde, kıta genelinde 300.000 yeni askerin bulunup eğitilmesi gerekecektir ki bu, askeri bir tehdidi inandırıcı biçimde püskürtebilmek için şarttır.

Genç Avrupalılar, silahlı kuvvetlere yeterli sayıda katılmıyor.

Ayrıca, hava kuvvetleri kapasitesinde bir artış da gerekecektir; bu artışın ana unsurlarından biri, insansız hava araçlarının (İHA ya da drone) geliştirilmesi ve üretimi olacaktır.

ABD herhangi bir ittifaktan, NATO dahil, çekilirse; Avrupa kıta genelinde konuşlanmış 80.000 Amerikan askerinden, onların üslerinden ve askeri yeteneklerinden, hayati öneme sahip istihbarat paylaşımından, yüz milyarlarca dolarlık finansmandan ve bazı Avrupa ülkelerinde konuşlu Amerikan nükleer silahlarından mahrum kalacaktır.

Bu sadece NATO’nun en büyük destekçisinin desteğini yitirmek anlamına gelmez; aynı zamanda hâlihazırda Avrupa güvenliği için vazgeçilmez olan bir müttefikin de kaybı anlamına gelir. Açıkça söylemek gerekirse, Avrupa Washington’un desteğinden kurtulmaya çalışırken muazzam bir görevle karşı karşıya kalacaktır.

Bu doğrultuda, Avrupalı güçlerin, ABD’siz bir NATO’da oluşacak boşluğu beş ila on yıl içinde dolduracak bir plan üzerinde çalıştıkları bildiriliyor. Yetkililer bu ay, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya ve İskandinav ülkeleri gibi devletlerin, ittifakın mali ve askeri yükünü kademeli şekilde Avrupa başkentlerine devretmeyi hedeflediğini açıkladılar.

Avrupa’nın kendi güvenlik yapısını sürdürme görevi ne kadar büyük olursa olsun, NATO altyapısının ABD olmadan da kıtaya hizmet etmeye devam edeceği öngörülüyor. Yetkililerin ifadesiyle, “NATO, Avrupa’da güvenlik iş birliği için bir yapı sağlamaktadır.”
Birleşik Krallık ve diğer Atlantik deniz güçleri kıtanın batı sınırlarını, İskandinav ülkeleri kuzeyi ve Türkiye güneydoğuyu korumaktadır.

Ancak Avrupa’nın savunma sorunlarını gerçekten ortadan kaldırabilecek olan ülke Türkiye’dir.

Şubat ayı sonunda Arnavut mevkidaşıyla Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin gelecekteki herhangi bir Avrupa savunma stratejisinin dışında tutulmaması gerektiğinde ısrar etti. Fidan, “Türkiye gibi bir askeri gücü dışarıda bırakan bir güvenlik mimarisi yaklaşımı çok gerçekçi olmayacaktır,” diyerek böyle bir stratejide Ankara’nın rolünün vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Ardından şu ifadeyi ekledi: “Eğer bir Avrupa güvenlik mimarisi işlerlik kazanacaksa, bu Türkiye olmadan mümkün olamaz.”

Türkiye, NATO’nun Avrupa bölgesindeki en büyük kara gücüne — yedekler dahil yaklaşık 800.000 asker — ve ABD’den sonra ittifakın ikinci büyük askeri gücüne sahiptir. Ayrıca binlerce savaş tankına ve Karadeniz ile İstanbul Boğazı’ndaki kritik deniz yolları üzerinde operasyonel kontrole sahiptir. Şüphesiz, Türkiye ittifakın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Son on yılda Türkiye, kendisini silah, askeri araç ve teçhizatın yanı sıra insansız hava araçlarının (İHA) da önemli bir üreticisi ve tedarikçisi hâline getirdi. Türk kuvvetleri bu sonuncusunu, yani İHA’ları, birçok bölgesel çatışmada müttefiklerinin yararına etkin biçimde kullanmıştır.

Ankara, Avrupa’nın önde gelen savunma sanayi şirketleriyle de çeşitli anlaşmalar imzaladı. Örneğin, Türk İHA üreticisi Baykar, İtalyan savunma devi Leonardo ile İHA üretimi için ortaklık kurdu; Baykar ayrıca kısa süre önce İtalyan havacılık şirketi Piaggio’ya yatırım yaparak onu satın aldı. Fransa ise geçtiğimiz ay Türkiye’ye Meteor füzelerinin satışı için bir anlaşma yaptı.

Son yıllarda, özellikle Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın merkezindeki gelişmeler bağlamında, Ankara uluslararası diplomatik nüfuzunu da ileriye taşıdı; Moskova ile Kiev arasındaki arabuluculukta öncü bir rol üstlenerek bu konumunu güçlendirdi.

Türkiye böylece, Avrupa’nın güvenliğinin geleceğinde vazgeçilmez bir bileşen hâline gelmeyi istikrarlı bir şekilde başarmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin çekilmesi durumunda oluşabilecek güvenlik boşluğuna dikkat çekerek bu hafta şu açıklamayı yaptı: “Geçtiğimiz haftalardaki hararetli tartışmalar, Türkiye olmadan Avrupa güvenliğinin mümkün olmayacağını göstermiştir.”

Erdoğan, Avrupa’nın Türkiye’ye olan ihtiyacının yalnızca güvenlik açısından değil; ekonomiden diplomasiye, ticaretten sosyal hayata kadar pek çok alanda açıkça kabul edilmeye başlandığını belirtti. “Türkiye, Avrupa ülkeleri ve AB ile ilişkilerini ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı çerçevesinde ilerletmeye hazırdır.”

Ancak Türkiye’nin Avrupa savunma sektörüne daha fazla katılımını ilerletmeye yönelik her türlü girişim, kıta için Ankara’nın önemini kabullenmekte hâlâ zorlanan bazı AB ve NATO üyesi ülkeler tarafından kaçınılmaz olarak en azından bir miktar muhalefetle karşılaşacaktır.

Örneğin Yunanistan, Fransa’ya Türkiye’ye Meteor füzelerinin satışını durdurması için lobi faaliyetleri yürütmüş ve İtalya ile yaptığı savunma anlaşmalarına karşı çıkmıştır. Muhtemelen hem aşırı sağ hem de aşırı sol, kendi ideolojik gerekçeleriyle Türkiye’nin etkisine karşı çıkmaya çalışacaktır. NATO ittifakında Türkiye’nin daha büyük bir liderlik rolü üstlenmesini baltalamaya yönelik, dış devlet aktörleri tarafından daha örtük girişimler de olabilir.

Örneğin, Rusya veya İsrail gibi ülkelerin, Türkiye’nin jeopolitik merdivenleri tırmanmasını engelleme yönünde çıkarları bulunmaktadır.

Bu değişen dengeler arasında, Avrupa ve NATO ülkelerinin, Türkiye’nin kıtanın savunma meselelerine katılımı fikrine giderek daha sıcak yaklaştığına dair işaretler görülüyor.
Örneğin Hollanda Dışişleri Bakanı Kaspar Veldkamp, bu ay yaptığı açıklamada Türkiye’nin güçlü, etkin ve deneyimli silahlı kuvvetleri sayesinde yeni bir Avrupa güvenlik altyapısına katkıda bulunabileceğini kabul etti. Türkiye’nin masada bir koltuğa sahip olmasının önemli olduğunu özellikle vurguladı.

Benzer bir bağlamda, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Mart ayı başında Londra’da düzenlenen Ukrayna güvenlik zirvesine davet edildi; bu gelişme, o dönemde birçok analist ve gözlemci için sürpriz olmuştu.

Sonuç olarak, bugün Avrupa’da Türkiye’ye yönelik yeni bir yaklaşımın doğuşuna tanıklık ediyoruz; bu yaklaşım, hem daha sıcak hem de zorunluluktan dolayı daha açık. Trump yönetimi NATO’dan çekilme tehdidini gerçekten hayata geçirir mi yoksa bu yalnızca ABD Başkanı’nın pazarlık taktiklerinden biri mi bilinmez, ancak Avrupa, ihtiyaç hâlinde kendi başının çaresine bakabileceğinden emin olmak istiyor. Ve görünüşe göre kıtanın savunması için Türkiye’nin katılımını kaçınılmaz ve hayati bir unsur olarak kabul etmekten başka bir seçeneği yok.

Kaynak: https://www.middleeastmonitor.com/20250326-is-europe-ready-to-accept-turkiyes-defence-of-the-continent/

SOSYAL MEDYA