Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleks Ve Sonu Gelmez Savaşlar

'Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleks' deyiminin isim babası ABD Başkanı Dwitght Eisenhoower idi. Eisenhower bu deyime ilk defa 17 Ocak 1961 günü Beyaz Saray’da ulusal televizyon aracılığıyla yaptığı “veda konuşması”nda yer vermişti. Eisenhoower, Amerikan halkından “Askeri-Endüstriyel Kompleks”in yıkıcı etkilerine karşı uyanık olmalarını istiyordu. Donald Trump'ta “Sonu gelmeyen savaşları bitirme sözüme sadık kalacağım” demişti. Peki nedir bu Askeri-Endüstriyel kompleks?
Kasım 19, 2024
image_print

20 Ocak 2025’de görevini Donald Trump’a devretmeyi bekleyen ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’ya verilen Amerikan menşeli uzun menzilli füze sistemlerinin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verdi. Biden’ın giderayak verdiği bu kararın Rusya-Ukrayna savaşını Avrupa sathında tırmandıracağı, NATO-Rusya savaşına yol açacağı, hatta bir dünya savaşına sürükleyebileceği tartışılıyor.

Trump seçim kampanyasında “Ukrayna-Rusya Savaşı”nı bitireceği vaadinde bulunmuştu. Trump ilk dönem ABD Başkanlığı döneminde Washington’da Cumhuriyetçiler’in düzenlediği “Muhafazakar Siyasi Eylem Konferansı”ndaysa “Biz Ortadoğu’ya son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama ışıklarını kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz. Bu çok kötü. 7 trilyon dolar harcadık ve inerken ışıklarımızı kapatmak zorundayız” diye konuşmuştu.

Trump Ocak 2021’de Başkanlık görevini Biden’a devretmeden önce yaptığı bir konuşmadaysa “Her zaman sonu gelmeyen savaşları bitirme sözüme sadık kalacağım” demişti.

ABD Başkanı Biden’ın Ukrayna’ya verilen uzun menzilli füzelerin kullanılmasına ilişkin kısıtlamaları kaldırdığına dair haberlerin yayınlanması üzerine Trump’ın büyük oğlu Donald Trump Jr ise 17 Kasım tarihli X hesabından yayınladığı mesajında şöyle diyordu:

 “Askeri Sanayi Kompleksi, babamın barış yaratma ve hayat kurtarma şansı olmadan önce Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlattıklarından emin olmak istiyor gibi görünüyor.  O trilyonları kilitlemek lazım. Böyle hayatın canı cehenneme, embesiller!”

Donald Trump Jr’ın bu sözleri “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi” olarak nitelenen büyük silah şirketleriyle Pentagon ve ABD Hükümetleri arasındaki ilişkiyi bir kez daha gündeme taşıyordu.

ABD BAŞKANI EİSENHOOWER’IN VEDA KONUŞMASI

Şimdi çok yaygın olarak kullanılan “Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleks” deyiminin isim babası ABD Başkanı Dwitght Eisenhoower idi.

Eisenhower bu deyime ilk defa 17 Ocak 1961 günü Beyaz Saray’da ulusal televizyon aracılığıyla yaptığı “veda konuşması”nda yer vermişti.

Cumhuriyetçi Parti’li Eisenhoower iki dönem süren Başkanlığını 20 Ocak 1961 günü,  Demokrat Partili halefi John Fitzgerald Kennedy(JFK)’ye devretmeye hazırlanıyordu.

Eisenhoower’ın 10 dakikadan kısa süren bu veda konuşmasında “Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleksi” hakkında sarfettiği sözler aradan 63 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ yankısını sürdürüyor. 20. yüzyılın en önemli konuşmaları arasında yer alan Eisenhoower veda konuşmasında Amerikan halkından “Askeri-Endüstriyel Kompleks”in yıkıcı etkilerine karşı uyanık olmalarını istiyordu.

Eisenhoower’ın İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki müttefik kuvvetlerin komutanlığını ve sonrasında NATO’nun ilk Başkomutanlığını yapmış eski bir asker olmasıysa bu uyarıyı çok daha etkili ve çok daha çarpıcı hale getiriyordu.

Peki Eisenhoower’ı veda konuşmasına damgasını vuran Askeri Endüstriyel Kompleksi’ne karşı Amerikalıları neden dikkatli ve uyanık olmaya çağırıyordu?

Eisenhoower İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra devasa bir boyut kazanan “Amerikan askeri sanayiisi”nin özel çıkarlar ile kamusal çıkar arasındaki ilişkiyi ilkinin lehine olacak şekilde değiştirmesinden şikâyet ediyordu.

Eisenhoower askeri sanayiinin ABD’nin federal ve eyalet yönetimleri üzerinde nüfuz kazanmasının ülkenin ve demokrasinin geleceği için tehlikeli olacağına dikkat çekiyordu.

Eisenhoower’in konuşmasındaki şu cümleler uyarının tonu hakkında yeteri kadar ipucu veriyordu:

“Barışın korunmasında hayati bir unsur da askeri kurumlarımızdır. Silahlarımız güçlü ve anında harekete geçmeye hazır olmalıdır ki hiçbir potansiyel saldırgan kendi yıkımını riske atmaya cesaret edemesin.

Dünyadaki son çatışmalarımıza kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin silah sanayisi yoktu. Amerikalı saban demiri üreticileri zamanla ve gerektiğinde kılıç da yapabiliyordu. Ancak artık ulusal savunmanın acil olarak doğaçlama yapılması riskini göze alamayız; devasa boyutlarda kalıcı bir silahlanma endüstrisi yaratmak zorunda kaldık. Buna ek olarak, üç buçuk milyon erkek ve kadın doğrudan savunma kuruluşlarında çalışmaktadır. Askeri güvenlik için her yıl tüm Birleşik Devletler şirketlerinin net gelirinden daha fazla harcama yapıyoruz.

Muazzam bir askeri kuruluş ve büyük bir silah endüstrisinin bu birlikteliği Amerikan deneyiminde yenidir. Ekonomik, siyasi ve hatta ruhsal olmak üzere toplam etki her şehirde, her eyalet meclisinde ve Federal hükümetin her ofisinde hissedilmektedir. Bu gelişmeye duyulan zorunlu ihtiyacın farkındayız. Yine de bunun ciddi sonuçlarını kavramakta başarısız olmamalıyız. Emeğimiz, kaynaklarımız ve geçim kaynaklarımız söz konusu; toplumumuzun yapısı da öyle. Askeri endüstriyel Kompleksin Hükümet konseylerinde, tevessül etse de etmese yersiz nüfuz elde etmesine karşı tetikte olmalıyız. Yanlış konumlandırılmış gücün feci bir şekilde yükselme potansiyeli mevcuttur ve devam edecektir. Bu gücün demokratik gelişimimizi ve özgürlüklerimizi tehdit edecek boyuta gelmesine izin vermemeliyiz’’

Ne var ki Eisenhoower’ın uyarısına rağmen Askeri-Endüstriyel Kompleksin Amerikan demokrasisi üzerindeki yıkıcı etkisi artarak devam etti.

Diğer bir yandan “Askeri -Endüstriyel Kompleksi” ABD’nin denizaşırı “sonu gelmez savaşları”nın bir parçası yahut sebebi oluyordu.

Halihazırda ABD’nin savunma harcamaları Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya federasyonu başta olmak üzere kendisinden sonra gelen 10 ülkenin toplam savunma harcamalarından daha fazla.

ABD’nin 2024 yılı Savunma Bütçesi yaklaşık 1 Trilyon doları buluyor. Bu rakamın 2025 yılı için daha da artması bekleniyor. 

ASKERİ HARCAMALARIN AMACI

İki okyanus tarafından çevrelenen güvenli bir coğrafyada konumlanmış bulunan ABD’nin savunma harcamalarındaki periyodik artış Amerika’da da yer yer tartışmalara yol açıyor.

 “Askeri-endüstriyel Kompleks” hakkında makaleler ve kitaplar kaleme alan bazı muhalif Amerikalı yazarlara göre “askerî harcamaların birincil amacı harcamanın kendisidir”.

Amerika Birleşik Devletlerinin savunma bütçesinden aslan payınıysa Lockheed Martin, Boeing, Northrop Grumman, General Dynamics  ve Raytheon Technologies gibi beş büyük silah şirketi alıyor. Bu beş şirket dünya silah pazarının da en büyük tedarikçileri arasında yer alıyor.

Savunucuların gözünde “Askeri Endüstriyel Kompleks için iyi olan Amerika için de iyidir”.

Dolayısıyla savunma harcamalarının artması veya azalması en fazla silah şirketlerini yakından ilgilendiriyor.

“Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleksi” büyük oranda ABD’nin savunma bütçesinin yüksek olmasından ve sürekli olarak genişleyen askeri harcamalardan besleniyor.

Askeri Endüstriyel Kompleksi’nin bileşenleri olan büyük şirketler, sadece ABD’nin askeri gücünü değil, aynı zamanda küresel güvenlik politikalarını ve dış ilişkileri de şekillendirecek ölçüde siyasi etkiye sahipler.

Savunma harcamaları sıklıkla ABD Kongresindeki kısıtlama girişimlerinden sağ kurtuluyor. Yani öngörülmüş bütçe hedeflerini aşıyor, eklerle birlikte rakamlar daha da büyüyor.

Donald Trump’ın ABD başkanı seçildiği 2016 yılında Savunma Bütçesi  610 milyar dolar idi. 2017’de 700 milyar dolar olan Savunma Bütçesi 2020 yılına gelindiğinde 732 milyar dolara çıkıyordu. Joe Biden’in ilk başkanlık yılında 753 milyar dolar olan Savunma bütçesi 2024’teyse neredeyse 900 milyar dolara yaklaştı.

Bu rakamlar Cumhuriyetçi Trump ve Demokrat Biden dönemlerinde askeri harcamaların periyodik olarak arttığını gösteriyor.

Savunma Bütçesindeki artışlarsa Asya-Pasifik bölgesindeki Çin ile stratejik ve jeopolitik rekabet, Rusya ile ilişkiler, Ukrayna Savaşı, siber güvenlik ve yapay zekâ gibi yeni nesil askeri tehditlerle gerekçelendiriliyor.

Savunma ve güvenlik tehditleri ile açıklanmasının ötesinde, askeri harcamalardaki periyodik artışlar,  Askeri-Endüstriyel Kompleksin kendi başına bir büyüme ve bu büyümeyi sürdürme amacına dönüştüğü şeklindeki eleştirilere yol açıyor. Buna göre askeri harcamaların artışı, aslında bir amacın değil, süreklilik arz eden bir özel kâr mekanizmanın parçasıdır.

Dolayısıyla ABD’nin giderek artan askeri harcamalarıyla, kalıcı nitelik kazanan “sonu gelmez savaşlar” arasında biri diğerini besleyen ve biribirinden ayrılması giderek zorlaşan bir ilişki söz konusu. Bu ilişki ABD dış politikasının askerileştirilmesini beraberinde getiriyor. Böyle bir sonuç, küresel hegemonyasını sürdürebilmesi için ABD’nin askeri üstünlüğü başka bir güce kaptırmamak konusunda son derece hırçınlaşmasına yol açıyor.

Öte yandan İsrail de “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin bileşenleri arasında yer alıyor. İsrail yeni teknoloji ürünü silahları Filistinliler ve Lübnanlılar üzerinde kullanarak bu silahların alıcı ülkelere sergilenmesinde başrol oynuyor. Bir zamanlar, ABD eski Dış İşleri bakanı Henry Kissinger İsrail’e askeri yardımların eleştirilmesi üzerine, “İsrail’e bedava verdiğimiz her tank için İsrail’in komşuları dört Amerikan tankı satın alıyor. İmparatorluk böyle işler” demişti.

ABD NEDEN BU KADAR BÜYÜK ASKERİ HARCAMALAR YAPIYOR?

1993 yılından 1997 yılına kadar ABD’nin BM Büyükelçisi olarak görev yapan Madeleine Albright, dönemin ABD Genel Kurmay Başkanı Colin Powell arasında geçen bir diyalog bu soruya açıklık getiriyor.

Powell 2003 yılında yayınlanan “Amerikan Yolculuğum(My American Journey)” başlıklı anılarında Amerikan ordusunun net bir siyasi hedefi olmadan askeri gücün kullanılmaması konusunda Madeleine Albright ile görüş ayrılığı yaşadığını anlatıyordu.

 Powell esas olarak, ABD’nin askeri güce bütün diplomatik, siyasi ve ekonomik yollar başarısız olduktan sonra başvurması gerektiğini düşünüyordu. Powell ABD’nin Vietnam’da olduğu gibi sonuç getirmeyen ve bitmez tükenmez uzun bir savaş girdabına saplanmaması konusunda kararlı bir yaklaşım geliştirmişti. Irak’ın işgalinin mimarları olan Neoconlar’la taban tabana zıt olan bu yaklaşım “Powel Doktrini” olarak da anılmaktadır.

Madeleine Albright Demokrat Partili’ydi ancak en az “Neoconlar” kadar dış politikada ve askeri güç kullanımında şahin görüşlüydü. Albright General Powel’la tartışırken “Eğer kullanamayacaksak sürekli bahsettiğiniz bu mükemmel orduya sahip olmanın ne anlamı var?” demişti. Aldığı bu cevap üzerine Powell neredeyse kriz geçirmenin eşiğine gelmişti.

Powell anılarında Madeleine Albright’ın Amerikan askerlerine “küresel bir satranç tahtasında hareket ettirilecek oyuncak askerler” muamelesi yaptığına da dikkat çekiyordu.

Madeleine Albright, Bill Clinton’ın Başkanlığı döneminde, 1997’den 2001 yılına kadar Dış İşleri Bakanlığı da yaptı.

12 Mayıs 1996’da “CBS News” kanalında Lesley Stahl tarafından sunulan “60 Dakika” programında Albrigth’e ABD ve BM yaptırımları sebebiyle hayatını kaybeden Iraklı çocuklar soruldu.

Lesley Stahl, “Yarım milyon çocuğun öldüğünü duyduk. Yani, bu Hiroşima’da ölenlerden daha fazla çocuk. Ve, biliyorsunuz, buna değer mi?” diye sordu.

Albright bu soruya” Bunun çok zor bir seçim olduğunu düşünüyorum, ancak bedelinin buna değeceğini düşünüyoruz” diye cevap vermişti.

Madeleine Albright 19 şubat 1998’de “NBC TV”de Matt Lauer tarafından sunulan “The Today Show” programında sarfettiği sözlerse Amerikan ordusuna atfettiği ideolojiyi gözler önüne seriyordu. Bu konuşmasında Albright şöyle diyordu:

“Güç kullanmamız gerekiyorsa, bunun nedeni Amerika olmamızdır; biz vazgeçilmez bir ulusuz. Dimdik ayaktayız ve diğer ülkelerden daha ileriyi görebiliyoruz ve hepimiz için tehlikenin farkındayız. Üniformalı Amerikalı kadın ve erkeklerin özgürlük, demokrasi ve Amerikan yaşam tarzı için her zaman fedakarlık yapmaya hazır olduklarını biliyorum.”

Bu sözler “Neoconlar” ile “liberal enternasyonalistler” arasında askeri güç kullanımı konusunda pek de bir fark olmadığını gösteriyordu.

ABD Başkanı Eisenhoower 1961’deki Veda Konuşmasında şunları da söylemişti:

Amerikan halkına son kez hitap ederken, çok dikkatlice bir uyarı yapıyorum: Bu ülke, dünya ABD barışını sağlamak ve güvenliğimizi korumak için, askeri sanayinin büyüklüğü ve gücüne her zaman büyük bir dikkat ve denetim göstermek zorundadır. Bu birleşmiş güç, savunma ihtiyaçlarımızı aşarak, belki de halkımızın iradesi dışında, kendi çıkarlarını savunmaya başlar. Bunun sonucunda, toplumumuzun tüm kaynakları, halkın özgür iradesinden bağımsız bir şekilde, askeri hazırlıklara ve silahlanmaya yönlendirilir. Bu, Amerika’nın geleceği için büyük bir tehlike oluşturabilir.”

Bu cümleler “askeri-endüstriyel kompleksi”nin hükümetin ve halkın kontrolünden kaçarak özerkleşebileceğine dair bir risk uyarısıydı.

Eisenhower’ın bahsettiği “askeri-endüstriyel kompleks” savaş teçhizatı üreten şirketler, ordu ve hükümetin işbirliğinden oluşan güçlü bir ağa işaret ediyordu. Bu ağ, ABD’nin küresel askeri üstünlüğünü sağlamaya yönelik olarak büyük askeri bütçelerle desteklenen bir sistemi içeriyor.

Eisenhower’a göre bu sistem, silahlanma yarışını teşvik etme, gereksiz askeri harcamalar yapma ve barışçıl dış politikalardan sapma gibi tehlikeleri bünyesinde taşıyordu.

Eisenhoower’ın veda konuşmasıyla ilgili bir diğer ilginç husus ise konuşma metninde yapılan bazı değişikliklerdi.

Konuşma metninin ilk halinde “Askeri Endüstriyel-Kongre Kompleksi”ne ABD Kongresi de eklenmiş bulunuyordu. “Kongre” bileşeni son anda Eisenhoower tarafından orijinal metinden çıkarılmıştı. Sebebiyse, 1960 seçimleri sonucunda yeni bir Kongre’nin göreve başlamış olmasıydı. Metin üzerinde çalışan araştırmacılara göre Eisenhoower yeni Kongre üzerinde bir tartışma açılmasını siyaseten uygun bulmamıştı.

Bugün birçok yazarsa “Askeri-Endüstriyel-Kongre Kompleksi”  tabirini kullanıyor. Bu tabire ulusal güvenlik ve savunmayla ilgili düşünce kuruluşlarıyla Medya’yı ekleyenler de var. Hatta “Askeri- Endüstriyel Kompleksi”nin bileşenleriyle ilgili liste daha da uzuyor.

Halihazırda ABD’nin dünyanın farklı bölgelerine dağılmış 750’den fazla askeri üssü var.  Avrupa, Asya-Pasifik, Ortadoğu ve Afrika’ya kadar yayılan askeri üslerdeki askeri personelin sayısıysa 200 bin ile 250 bin arasında değişiyor. ABD’nin Çin’e karşı yeni Soğuk Savaşı sebebiyle Asya-Pasifik’teki askeri üslerine yenileri de ekleniyor.

YAPAY ZEKA ŞİRKETLERİ DE PAY İSTİYOR

“Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleks”in yeni bir bileşeniyse yapay zeka, nükleer savunma, uzay teknolojileri ve siber güvenlik gibi yeni nesil askeri teknolojilerle bağlantılı şirketler.

Yapay zeka ve otonom sistemler askeri savunma stratejilerinde önemli yer tutuyor. Bu yeni bileşenler sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecek yıllardaki savunma bütçelerinin daha da büyümesi bekleniyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yatırım şirketleri, teknoloji şirketleri ve yapay zeka şirketleri giderek “askeri-endüstriyel kompleks” ile daha yakın ilişkiler geliştiriyor. Bu işbirlikleri, hem ekonomik çıkarlar hem de stratejik hedefler doğrultusunda şekilleniyor.

Küresel sistemdeki krizler ve giderek derinleşen belirsizlikler bir taraftan silahlanma yarışını hızlandırırken, diğer bir taraftan da bu yarıştan kaynaklı pazar kârlarından istifade etmek isteyen yatırım ve finans şirketlerini silah şirketlerine doğru yönlendiriyor.

BlackRock ve Vanguard gibi büyük yatırımcılar, Lockheed Martin, Boeing, Northrop Grumman gibi askeri endüstri devlerine yatırım yaparak bu şirketlerin büyümesini destekliyorlar.

Yapay Zeka’nın gelişimi, askeri stratejiler ve güvenlik politikaları için kritik bir alan haline geldi. Yapay zeka ve makine öğrenmesi gibi teknolojiler, özellikle insansız hava araçları, otonom kara araçları ve askeri yazılımlar gibi alanlarda hızla gelişiyor.  Google, Microsoft, Amazon ve Palantir gibi teknoloji devleriyse askeri projelerde yer alarak yapay zeka ve bulut bilişim çözümleri sunuyorlar. 

Örnek vermek gerekirse, Google’ın “Project Maven projesi”, Pentagon ile işbirliği yaparak, yapay zeka kullanarak drone görüntülerini analiz etme teknolojileri geliştiriyor. Tesla, SpaceX, ve Palantir gibi şirketler de bu alanda doğrudan veya dolaylı olarak savunma sektörlerine katkılar sunuyorlar.

Yatırım şirketleri, teknoloji firmaları ve yapay zeka şirketleri ile “askeri-endüstriyel kompleks” arasındaki bağların güçlenmesi, savunma sanayinin teknolojik yeniliklere ve büyüyen askeri harcamalara daha bağımlı hale gelmesine neden oluyor. Bu gelişme büyük silah şirketlerinin daha fazla kamu sözleşmesi kazanmasını sağlıyor.

Son seçimlerde Trump’ı destekleyen Silikon vadisi milyarderlerinden Peter Thiel’in kurucu ortağı olduğu veri yönetimi ve yazılım şirketi Palantir Technologies ABD Hükümetiyle savunma alanında iş yapıyor.

ABD’de yayınlanan “Axios” haber sitesinde 7 Ağustos 2024 tarihinde yer alan haberde “Savunma sanayinin şu anda karşılaştığı en büyük zorluk nedir? Bunu hafifletmek için ne yapılabilir?” sorusuna Palantir Technologies’in baş teknoloji sorumlusu Shyam Sankar şu cevabı veriyordu:

“Aslında en büyük zorluk hız. Hız, başlı başına bir niteliktir. Savunma Bakanlığı’nın iki katı kadar parayı iki kat daha hızlı harcaması daha iyi olurdu diye düşünüyorum ve biz zamana değer verme yeteneğimizi kaybetmiş gibiyiz. “

Daha yakın bir zamanda ABD Kongresi’ndeki “Çin’in Faaliyetlerini İzleme Komitesi”ne başkanlık yapmış olan Cumhuriyetçi eski Kongre üyesi Mike Gallagher daha sonra Palantir şirketinde üst düzey bir göreve getirilmişti.

22 ağustos 2024 tarihli Axios haber sitesine konuşan Gallagher: “Palantir’de, Batı’yı savunmada ve Amerika’nın bu dünyada iyilik için bir güç olduğu ve düşmanlarımıza karşı savunulmaya değer olduğu inancında özür dilemeyen nadir, lider bir teknoloji şirketine sahipsiniz” diyordu.

ABD Kongresi’ndeki en şahin Çin karşıtı isimler arasında yer alan Gallagher ABD’nin Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a milyarlarca dolarlık askeri yardım yapmasını destekliyordu.

13 Kasım 2024’te  yine “Axios” haber sitesine konuşan Gallagher, “Amerika’nın bu dünyada iyilik için bir güç olduğunu ve ciddi düşmanlarımız olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu düşmanlar caydırılmalı ve gerekirse bazen yok edilmelidirler” diyordu.

Eleştirmenlerse “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin giderek daha fazla özel şirketler tarafından kontrol edilmesinin, demokratik denetim eksikliklerine yol açtığını vurguluyorlar. Bu işbirliklerinin, büyüyen askeri harcamalar ve yenilikçi savaş teknolojileri aracılığıyla, hem ekonomik çıkarlar hem de stratejik hedefler doğrultusunda karşılıklı fayda sağladığı belirtiliyordu.

Keza eleştirmenler bu işbirliklerinin etik sorunlar ve toplumsal etkiler açısından önemli sonuçlar doğurduğu uyarısı da yapıyorlar.

ASKERİ -ENDÜSTRİYEL KOMPLEKS ve DIŞ DÜŞMAN

“Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleks”in varlığını devam ettirebilmesi için bir dış düşmana ihtiyacı var. Bu dış düşmanın Amerikan halkına da kabul ettirilmesi gerekiyor.

 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD için bu dış düşman “Sovyetler Birliği”ydi.

Soğuk Savaş döneminde “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi” tarihte görülmemiş ölçüde büyüdü. Kırk yıl kadar süren Soğuk Savaş bu dış düşman algısı üzerinden yürütüldü.

Sovyet Rusya odaklı bu algı ABD’deki Soğuk Savaş döneminin kültür ve edebiyat hayatına da egemen olmuştu. O kadar ki Amerikalı yazar John Updike,“Tavşan, Koş” adlı romanında bir karakterine “Soğuk Savaş, sabahları kalkman için sana bir sebep verdi. Soğuk Savaş olmadan Amerikalı olmanın ne anlamı var” dedirtiyordu.

1980’lerin sonlarına doğru ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki silah kontrolü ve diğer anlaşmaların müzakerelerinde yer alan Georgi Arkadyevich Arbatov, Kaliforniya Ünversitesi-Irvine”da düzenlenen bir toplantıda ABD’yi düşmansız bırakacak bir gizli silaha sahip olduklarını söylüyordu.

Sovyet devlet başkanlarına danışmanlık yapan ve  aynı zamanda Komünist Parti Merkez Komitesi üyesi olan Arbatov konuşmasında “Size korkunç bir şey yapacağız – sizi bir düşmandan mahrum bırakacağız” diyordu.

Arbatov’un yaptığı açıklama, rekabet edecek rakip bir süper güç kalmadığında ABD’nin karşılaştığı stratejik zorluklara işaret ediyordu.

Devasa büyüklükteki Askeri-Endüstriyel Kompleksin gücüyle gerçekleştirilen Sovyetler Birliği’ni çevreleme stratejisi ABD’ye kırk yıl boyunca bir amaç vermişti. Ancak Sovyetler Birliği’nin tek taraflı olarak Soğuk Savaş masasından ayrılması, akabinde Birliğin dağılmasıyla Amerika Birleşik Devletleri dış düşmansız kaldı.

Böylece Arbatov’un gizli silahtan ne kastettiği de anlaşılmış oluyordu.

Sovyetler Birliği’nin askeri savunma ittifakı olan “Varşova Paktı” dağılmış, ancak “NATO” Rusya’nın yeni sınırlarına doğru genişleyerek büyüyordu. Ukrayna-Rusya savaşına giden süreç daha o yıllarda başlıyordu.

Georgi Arkadyevich Arbatov’un sözkonusu açıklamayı yaptığı dönemde çarpıcı bir tespit de Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi stratejisinin mimarı olan Amerikalı diplomat George Kennan tarafından yapılıyordu.

George Kennan bu tespiti Norman Cousins’in 1987 yılında yayınlanan “The Pathology of Power(Gücün Patolojisi) başlıklı kitabına yazdığı önsözde dile getiriyordu.

Kitabın büyük bir kısmı, ABD Başkan Dwight D. Eisenhower’ın “Askeri-Endüstriyel Kompleks”le ilgili uyarılarının sonraki yönetimler boyunca ciddiye alınmamasının yol açtığı sorunlara dikkat çekiyordu.

Cousins’a göre Amerikalı vergi mükellefleri güvenlik istiyorlar, ancak silah endüstrisi hükümetteki güçlü dostlarının yardımıyla bütçeyi yukarı çekmek için dış düşman korkusunu kullanıyordu.

George Kennan ise bu kitaba yazdığı önsözde şunları söylüyordu:

“Sovyetler Birliği yarın okyanus sularına gömülse, Amerikan askeri-endüstriyel kuruluşu başka bir düşman icat edilene kadar büyük ölçüde değişmeden yoluna devam etmek zorunda kalacaktır. Aksi bir durum Amerikan ekonomisi için kabul edilemez bir şok olacaktır.”

Kennan haklıydı. Amerika düşmansız yapamıyordu. 1980’lerde bu dış düşman “yükselen Japonya” olarak gösterilmek istendiyse de maya tutmadı. Japonya ekonomik olarak yükselmiş olsa bile ABD’nin dengi bir düşman olmaktan hayli uzak görünüyordu.

Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden itibaren ABD’nin yüksek savunma harcamalarını meşru gösterecek nitelikte askeri, ekonomik ve ideolojik olarak denk bir dış düşman aranıyordu.

 2000’li yıllara gelindiğinde bu dış düşman olarak ufukta “Çin” gözüküyordu.

Amerikan müesses nizamının dayanağı olan iki partili dış politika elitleri, ABD’yi küresel sistemdeki liderliğinden etmeyi planladığı gerekçesiyle “Yükselen Çin”in “dış düşman” olduğuna karar verdiler.

ABD’nin Yeni Soğuk Savaşı’nın nesnesi olan Çin Halk Cumhuriyeti ABD’nin savunma harcamalarında artışın da en önemli gerekçesiydi.

California Üniversitesi’nde sosyoloji Profesörü olan Michael Mann, 2011’de yayınlanan ve Türkçeye “21 yüzyılda iktidar” başlığıyla çevrilen kitabında ABD’nin askeri harcamalarının kaynağınıysa şöyle açıklıyordu:  

Yabancı sermaye kendisine geldikçe ve dolar senyorajı  farkı ödedikçe  ABD bu askeri harcamayı karşılayacaktır.  Diğer türlü Amerikalılar daha fazla vergi ödemek zorunda kalırdı ki bu siyasal olarak imkansız olabilir.”

Amerika Birleşik Devletleri’nde savunma harcamalarının artmasıyla sosyal harcamalarda kısıtlamalar ve eşitsizlikte artış gözlemleniyor.

Sosyal harcamaların finansmanıyla ilgili sınırlamalar alt gelir tabakaları için eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kritik hizmetlere erişimde çok ciddi zorluklar oluşturuyor.

Kovid 19 salgını Amerikan sağlık sisteminin “Siyahiler” başta gelmek üzere daha yoksul kesimler için ne kadar çürük olduğunu göstermişti.

 Diğer bir yandan savunma harcamalarındaki artış, borçlanma ve vergi politikaları üzerinden de toplumsal eşitsizliği derinleştiror.

Emperyalist dış politikanın ve “sonu gelmez savaşlar”ın motoru olan “Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin doyurulması için savunma harcamalarının periyodik olarak artırılması sıradan Amerikalıların hayatlarını daha da zorlaştırıyor. Bu, kompleksin doyurulması için göze alınan bir bedel oluyor. Tıpkı Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta, Gazze’de, Lübnan’da hayatları söndürülen yüzbinlerce çocuk ve milyonlarca insan gibi.