Baskı ve Özgürlük Arasında
Sahel Bölgesi Devletlerinde Sivil Toplum Örgütçülüğünün Değişen Yüzü
Sahel bölgesindeki bilgi kirliliğiyle mücadele etmek ve dolaşımdaki bilgilerin bütünlüğünü geliştirmek, sivil toplum örgütlerinin daha iyi performans göstermesine yardımcı olabilir. Sahel bölgesinde, bilgi alanı bir savaş alanı haline gelmiş durumda ve STK’lar hem yanlış bilgi ve dezenformasyonun faili hem de dolaylı kurbanıdır; bu da belirli demokratik değerleri savunma ve harekete geçirme kapasitelerini baltalıyor. Uzaktaki ortak medya kuruluşları, çatışmayla ilgili tarafsız ve gerçeklere dayalı raporlar hazırlamalıdır, ancak genellikle iktidarların askerler tarafından devr alınmasının yasa dışılığına odaklanılması, Sahel bölgesi halklarına karşı derin bir sempati eksikliği yansıtmaktadır.
Lassane Ouedraogo
Ocak 2025
Giriş
Bu makale, teröre karşı uzun süreli bir mücadelenin merkez üssü olan ve yakın zamanda askeri geçiş hükümetleri idaresinde bir konfederasyon kuran üç Sahel ülkesi olan Burkina Faso, Mali ve Nijer’de sivil toplumun muhtemel geleceğini inceliyor. Geleneksel olarak, sivil toplum şu şekilde tanımlanır: “1) kamu otoritelerinden veya özel üretim ve seri üretim birimlerinden (yani şirketler ve ailelerden) nispeten bağımsız olan; 2) kendi çıkarlarını veya isteklerini savunmak veya teşvik etmek amacıyla müzakere yapabilen ve kolektif eylemlere girişebilen; 3) devlet görevlilerinin ya da özel ve seri üreticilerin yerini almaya ya da bir bütün olarak yönetimin sorumluluğunu kabul etmeye çalışmayan ve 4) karşılıklı saygıyı içeren önceden belirlenmiş ‘sivil’ kurallar çerçevesinde hareket etmeyi kabul eden, kendi kendini örgütleyen ara gruplardan oluşan bir sistem.” Stephen Orvis, sivil toplumu “devletten özerk olan ancak onun meşru varlığını tanıyan, resmi veya gayri resmi kolektif faaliyetlerin gerçekleştiği kamusal alan” olarak tanımlamaktadır. Sözde Afrika istisnacılığının tuzağına düşmeden, Afrika’daki sivil toplumculuğun ayrıcalıklarının bu geleneksel tanımın kavramsal sınırlarının ötesine uzandığını iddia etmek yanlış olmaz. Örneğin, sivil toplum, devlet yetkililerinin yerine geçmeye veya devleti yönetmeye (resmî olarak olmasa da) çalışmaktan çekinmez. Sivil toplum üyeleri, incelenen her üç ülkedeki mevcut rejimler de dâhil olmak üzere geçiş dönemi rejimleri gibi kritik zamanlar da dâhil olmak üzere, daha yüksek düzeyde yönetişimde kritik roller oynamaya çağrıldı veya kendilerini davet ettirdiler. Bu makale iki temel soruyu aydınlatmayı amaçlamaktadır. Birincisi, Sahel bölgesinde sivil toplumculuk, 1990’ların ortalarındaki demokratik değişim sürecinden bu yana nasıl bir evrim geçirmiştir? İkincisi, genç nüfus artışı, medya ve şiddet içeren aşırılık ile askeri yönetimin şekillendirdiği siyasi durum, daha canlı ve dirençli bir sivil toplum ihtimalini nasıl etkilemektedir?
Metodolojik Yaklaşım
Bu çalışma, Batı Afrika ve özellikle Sahel bölgesi ülkelerindeki (Burkina Faso, Mali ve Nijer) sivil toplumculuğu neyin oluşturduğuna daha temkinli bir yaklaşım benimsemektedir. Günümüz Sahel bölgesi, “sivil toplum” adı altında faaliyet gösteren birçok örgütlenme açısından verimli bir zemin sunmaktadır. “Sivil toplum” kavramı toplumun her köşesinde mantar gibi çoğalan sayısız çıkar grubunu kapsamaktadır. Çalışmada benimsenen bu yaklaşım; gücü kullanan veya uygulayan kurulmuş, organize olmuş farklı aktörlerin yakınsamalarını çalışmanın kapsamı alanına alma ihtimallerini açık bırakma arayışındadır. Analiz, Batı Afrika’daki sivil toplum ve siyasi hareketler, haberler ve sivil toplum söylemleri hakkındaki geniş literatürden yararlanıyor. Belgesel araştırma, üç ülkenin her birinde sivil toplum içinden ve dışından seçilmiş iki aktörle yapılan genişletilmiş nitel röportajlarla tamamlanıyor.
Sahel Bölgesinde Sivil Toplumculuğun Yeni Yüzü
Sahel bölgesinde, demokrasi yanlısı resmi bir sivil toplumun ortaya çıkışı, özü itibariyle, demokratik talepleri savunan dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarını (STK’lar) oluşturan 1990’lardaki neo-liberal demokrasinin zuhuruyla bağlantılıdır. Burkina Faso bunun en açık örneklerinden biridir. 1983 devriminden önce sivil toplum esas olarak üç temel siyasi güçten oluşuyordu: geleneksel liderlikler, Katolik Kilisesi ve sendikalar. Bu aktörler, erken dönem postkolonyal sivil toplumun temelini oluşturup resmî olarak kayıtlı sivil toplum kuruluşlarına zemin hazırladılar. Bu aktörler aynı zamanda, erken dönem postkolonyal diktatörlerin, askeri yöneticilerin ve tek parti liderlerinin düşüşüne yol açan halk hareketlerinin ön saflarında yer alarak 1990’lardaki demokratik dalgaya da zemin hazırladılar.
Nijer’de, Nijeryalı Öğrenciler Birliği (USN), Nijeryalı İşçi Sendikaları Birliği, Nijeryalı Kadınlar Derneği ve diğer gruplar tarafından düzenlenen protestolar, büyük bir siyasi krizi tetiklemiş ve Temmuz 1991’de Egemen Ulus Konferansı’nın toplanmasına yol açmıştır. Ancak bu sivil toplum örgütleri (STÖ’ler), siyasi amaçlar doğrultusunda manipülasyona da açık olmuşlardır.
Bu durum, sivil toplumculuğun neden her zaman siyasi meselelerle derinden iç içe olduğunu da kısmen açıklıyor çünkü apolitik bir statü iddiasında olsa bile sivil toplum başlangıcından itibaren her zaman siyasi olmuştur. 1990’lardan itibaren sivil toplum, bölgede vazgeçilmez bir siyasi aktör haline gelmiş ve Burkina Faso’da 2014 yılında Başkan Blaise Compaoré’nin görevden alınmasında önemli bir rol oynamıştır.
Aynı zamanda, söz konusu bu üç Sahel ülkesinin hepsinde sivil toplum, askeri liderlerle birlikte geçiş hükümetlerine doğrudan katılma geçmişine sahiptir. Sivil toplumun karar alma süreçlerine ve geçiş sonrası rejimin yönetilmesine dâhil edilmesi, iktidarı örgütlemenin yeni yollarını da beraberinde getirdi.
Sivil toplumun karar alma süreçlerine ve geçiş sonrası yönetimlere dâhil olması, güç yapılarının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Bu aynı zamanda sivil toplumculuğun, kurumlarında daha önemli bir rol oynadığı hukukun üstünlüğü ilkesinin yeni bir örgütlenmesine de işaret ediyor.
Her ne kadar sivil toplumun en çok kabul gören örgütlü biçimleri gerçekte 1990’larda ortaya çıkmış olsa da, Afrika STK’larının köklerinin daha da geriye götürülmesi mümkündür. Aslında, bu ülkelerin bağımsızlığını kazandığı 1950’li yılların başlarından ve 1960’lı yıllardan bu yana, STK’ların daha eski biçimlerini temsil eden, farklı yönelimlere sahip çeşitli dernekler mevcuttu.
Literatürde, tarihsel olarak Sahel bölgesindeki sivil toplum tarafından formüle edilen taleplerin neredeyse her zaman insan haklarını, demokrasiyi ve iyi yönetimi korumaya yönelik uluslararası normlarla uyumlu olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Hissedilen bu uyum, Afrika’da olumlu değişimin katalizörü olarak normalleşmeye katkıda bulundu. 2015 yılında, Burkina Faso’da Blaise Compaoré sonrası geçiş hükümetine karşı gerçekleştirilen darbenin ardından sivil toplum, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’na (ECOWAS) uluslararası normları desteklemesi ve darbeyi reddetmesi yönünde baskıda bulundu. ECOWAS’ın darbeyi hemen kınama konusundaki tereddüdü ve başarısızlığı, Burkina Faso’daki sivil toplum arasında pek çok şüpheye yol açtı ve gençlerin liderliğinde ortaya çıkan Burkinabe STK’larının çoğu ile bölgesel kurum arasındaki kopuşun başlangıcını oluşturdu. ECOWAS’ın bu tereddüd zamanı, aynı zamanda Sahel bölgesi genelindeki sivil toplum arasında uluslararası demokratik kurumlara olan güvenin giderek azalmasında da önemli bir dönüm noktasıydı.
Geçtiğimiz beş yıl boyunca, Sahel bölgesindeki sivil toplumun yeni tezahürlerini tanımlamak için geleneksel sivil toplumun yanı sıra “la foule” (kalabalık), “la rue” (sokak) gibi kavramlar da kullanıldı. Bu yeni aktörler geniş anlamda sivil toplumun oluşumunda ve işleyişinde belirleyici bir rol oynadı. Bu kalabalık ya da sokak gevşek bir şekilde organize olmasına karşın daha önce görülmemiş bir harekete geçirme potansiyeline sahipti.
Burkina Faso’daki Yurttaş Gözlem Dernekleri Ulusal Koordinasyonu (CNAVC) şemsiyesi altında, kamusal alana (hem fiziksel hem de sosyal medya anlamında) hâkim olan gruplardan biri de Mooré dilinde “haydi dışarı çıkalım” anlamına gelen “Wayiyan” kelimesini kendisine isim olarak belirlemiş olan gruptur. Wayiyan üyeleri, Ağustos ve Aralık 2023’te Yüzbaşı Traoré’ye karşı düzenlenen başarısız darbe girişimlerinden sonra her gece ülkenin tüm büyük şehirlerindeki kavşakları ve meydanlarını Traore’yi desteklemek için doldurdu. Bu grup, geçiş hükümetini o kadar güçlü bir şekilde desteklemiştir ki bazı gözlemciler tarafından grup, Askeri Vatansever Kurtuluş Hareketi’nin (MPSR) sivil uzantısı olarak görülmüştür. Ancak uluslararası medya ve akademisyenler, bu yapıları genellikle küçümseyici bir anlatıyla ele aldı ve bu anlatı özellikle Sahel bölgesinin istikrarsız siyasi durumu, çatışmalar ve genel belirsizlik bağlamında, onların mobilize edici gücünü besleyen ideolojiyi anlamakta başarısız oldu. Burkina Faso’daki 2022 darbesinin ardından medya yorumcuları, çeşitli şehirlerdeki kalabalıkların kendiliğinden gelişen kitlesel seferberliğin başarısını; kabileci tarafgirlik, kalabalığın ve sokağın manipülasyonuna izin veren ilkesiz bir siyasi kabilecilik biçimi olan siyasi kayırmacılığa bağladılar. Ancak “kalabalık” ve “sokak” gibi artık kategoriler, Batı Afrika Sahel bölgesinin dönüşüm sürecinde en baskın sivil toplum biçimi olarak kristalleşti. Sahel bölgesi ittifakındaki askeri rejimler bağlamında ortaya çıkan bu tür tabii sivil toplum örgütlerinin geliştirici etkisi, sivil toplumculuğun liberal demokrasinin değişmez katalizörü oldukları varsayımına meydan okumaktadır.
On yıl önce, Burkina Faso’da Blaise Compaoré’nin başarılı bir şekilde görevden alınmasına katkıda bulunan sivil toplumu oluşturan grupların çoğu bugün büyük ölçüde sessiz kalmaktadır. Burkina Faso’da, Eylül 2022’de yayımlanan bir bakanlık emri, sivil toplum kuruluşlarını (STK’lar), kamu düzenini bozabilecek ve sosyal uyumu güçlendirme çabalarını zayıflatabilecek eylemlerden kaçınmaya çağırdı. Bazı hassas dönüşüm süreçlerinde, sivil toplum örgütleri askeri rejimlerle uyumlu bir şekilde davranmıştır, buna Burkina Faso’daki Wayiyan (haydi dışarı çıkalım) ve Mali’deki Yerewolo (Değerli Evlatlar) grupları örnek teşkil etmiştir. Bazı Batılı hükümetlerin sivil toplumu destekleme çabaları artık sıklıkla Afrika’da devlet egemenliğinin ihlal edildiği iddialarıyla karşılanıyor. Sahel bölgesinde demokrasi yanlısı sivil alan giderek daha fazla daraldıkça, tabandan gelen inisiyatiflerin Sahel devletlerini yeniden demokratikleşme yoluna sokma olasılıkları belirsizliğini koruyor.
Burkina Faso, Mali ve Nijer’de erken dönemde organize olmuş sivil toplum hareketleri, 1990’larda liberal demokrasinin doğuşunda olağanüstü büyük bir rol oynamıştır. Özellikle işçi sendikaları ve öğrenci hareketleri, tek parti dönemlerinin ardından demokratik kurumların ve demokrasi yanlısı siyasi partilerin pekiştirilmesine katkıda bulundular. STK olarak değerlendirilebilecek şikâyet odaklı hareketler daha önceden de var olsa da, sivil toplumculuğun resmi olarak tanınması 1990’lı yıllarda gerçekleşti. STK’ların bu şekilde resmi olarak ortaya çıkışı, 1990’larda tek parti yönetimine son veren ve çok partili seçimlerin yolunu açan demokratik açılımın ardından geldi. Nijer’de, tıpkı Frankofon Afrika’nın büyük bir kısmında olduğu gibi, 1990’larda sivil toplum örgütlerinin yükselişi her zaman çift yönlü bir dinamiği takip etmiştir. Bir yandan, STK’lar halkın taleplerini siyasi arenaya yönlendirirken aynı zamanda seçimlerde birbirleriyle rekabet eden pek çok siyasi rakiple de etkileşime girmişlerdir. Öte yandan, bu sivil inisiyatifler, sıklıkla önemli bir bölümü yapısal uyum programları tarafından istikrarsızlaştırılmış, politik kamusal alanda kontrollerini pekiştirmek amacıyla genişlemiş bir siyasi-idari elit tarafından tercih edildiler.
Bu yeni dinamikler, hem dışsal hem de içsel olarak, demokratik uygulamaların benimsenmesine yönelik—bazen takdir edilebilir, bazen zararlı—farklı direniş biçimleri etrafında şekillenen çok sayıda akademik tartışmayı tetikledi. Sivil toplum, insan haklarının, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün savunulmasına ve katılımcı kalkınmanın desteklenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu değerler, 1990’larda sivil toplumu oluşturan yeni aktörler tarafından savunuldu. Bu aktörler bazen muhalefet partilerinin sorumluluk almakta tereddüt ettiği yerlerde devreye girerek hesap verebilirliğin gücünü teşkil ettiler.
Organize sivil toplum, yurttaşlık ve insan hakları eğitimi konusunda da önemli bir rol oynamıştır. Üstelik bu rolü, yalnızca içinde ortaya çıktığı kendi ülkesiyle sınırlı kalmadan, sınır ötesine taşımıştır. Örneğin, Burkinabe (Burkina Faso) İnsan Hakları ve Halkların Hakları Hareketi (MPDHP), Burundi, Gine-Bissau, Nijer, Senegal, Togo ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde seçim gözlemciliği yapmıştır. Ancak bugün yapı değişmiştir çünkü sivil toplum artık eskisi kadar cazip bir güç merkezi olmaktan çıkmış durumdadır.
Sahel Bölgesinde Sivil Toplumculuk Alanın Gerileyişi
Sahel İttifakı Devletlerinde sivil toplum kuruluşları (STK’lar) zorlanmaktadır. Geleneksel olarak güçlü ve iyi organize olmuş STK’lar, örneğin Burkina Faso’daki, Burkinabe (Burkina Faso) İnsan Hakları ve Halkların Hakları Hareketi (MBDHP) ve Mali’deki Malili Öğrenciler Birliği (AEEM), artık eski güçlerinin sadece bir gölgesi durumundalar. Artık eskiden sahip oldukları saygıyı görmüyorlar ve siyasi alanda “çıkarları temsil etmek, talepleri dile getirmek, hoşnutsuzluğu ifade edip politik gücü etkilemek” gibi özü itibariyle sivil toplumun görevi olan faaliyetleri ulusal çıkarlarla kesiştiğinde daha dikkatli davranmak zorundalar. 2014 yılında Blaise Compaoré’yi devirmekte/kovmakta başarılı olan Balai Citoyen (Vatandaşın Süpürgesi) gibi en yeni sosyal hareketler bile, Burkina Faso ordusunun iki kez seçilen Roch Marc Christian Kaboré’ye karşı gerçekleştirdiği darbeyi kutladı. Ocak 2022’de Balai Citoyen (Vatandaşın Süpürgesi) ulusal koordinatörü, darbeyi kınamayı reddetmiş ve onu bir tür “kurtarıcı darbe” (coup d’état salvateur) olarak nitelendirmiştir.
Yukarıdaki tanımlama çoğu Burkina Faso’lunun darbeye ilişkin genel hissini yansıtıyor olsa da, yalnızca beş yıl öncesine kadar geniş çapta kabul gören ve halk desteğine sahip olan, gerileyen bir hareketin (Vatandaşın Süpürgesi) son çırpınışlarını da yansıtmaktadır. Ancak, darbeye karşı bu “şaşırtıcı” tutum, Balai Citoyen’in genel olarak halkla uzlaşmasına izin vermediği gibi, sekiz ay sonra gerçekleşen bir sonraki darbenin liderleriyle uyumu bulmasını da kolaylaştırmadı. O halde Sahel İttifakı Devletlerinde Balai Citoyen gibi demokrasi yanlısı STK’ların gerilemesini nasıl anlamlandırabiliriz?
Yeni medya, sivil toplumun harekete geçmesi için fırsatlar yaratırken aynı zamanda söylemlerini de parçalamıştır. Başka bir deyişle, sosyal medya, sivil toplum söylemini hem çoğullaştırmaya hem de parçalamaya katkıda bulunarak, yeni bir gölge sivil toplumun ortaya çıkmasına ve söz konusu bu sivil toplumun, yeni askeri liderlerin gündemini onaylamasına olanak tanıdı. Mali’deki Yèrèwolo (Değerli Adamlar), Burkina Faso’daki Wayiyan (Haydi Dışarı Çıkalım) ve Nijer’deki M62 Hareketi (M62: Halkın Egemenliğinin ve Onurunun Korunması İçin Kutsal Birlik) bu eğilimin örneklerindendir. Geleneksel STK’ların çoğu kamusal alandaki etkilerini kaybederken, bazıları askeri yöneticilerle şaşırtıcı derecede rahat bir ilişki kurmuş ve sosyal medyayı kendilerini ve çalışmalarını tanıtmak için bir katalizör olarak kullanmıştır. Geleneksel STK’lar büyük ölçüde dış fonlara bağımlı iken, yeni oluşan bu gruplar çok daha az dış kaynağa ihtiyaç duyarak faaliyet göstermektedir.
Demokrasi göstergelerinde, Sahel bölgesinde bulunan her üç ülkedeki sivil toplum gözlemcileri, askeri yönetim idareyi devraldığından beri sivil alanın giderek daraldığı konusunda hemfikir görünüyorlar. Ancak, her üç ülkedeki aktörlerle yapılan görüşmelerden elde edilen bulgular, “daralan sivil alan” söyleminin ifade ettiğinden daha karmaşık bir tablo ortaya koyuyor.
2014’te Balai Citoyen (Vatandaşın Süpürgesi), Burkina Faso’da anayasa değişikliğini durdurmak ve Blaise Compaoré’yi devirmek için demokrasi yanlısı bir organizasyonu harekete geçirdi. Ancak on yıl sonra, hareket artık mobilizasyon gücünü kaybetmiş ve onu destekleyen ve gösterilerini kalabalıklaştıran gençlerin gözünde neredeyse tamamen önemsiz hale gelmiştir. Hareketin son dönemdeki bazı önde gelen liderleri, terörle mücadelede cephede savaşan Vatan Savunma Gönüllüleri (VDP) saflarına katılmıştır. Bu ilgi düşüşünün sebebi kısmen, Balai Citoyen’in temel ilkesini yaşatamamasından kaynaklandığı söylenebilir: yaşatılamayan bu ilke; “sayımız gücümüzdür” şeklindeki temel sloganında ifade edildiği gibi iktidara gerçeği ifade edebilecek siyasi bir tarafsızlık pozisyonunda durmaktı. Burkina Faso’nun başkenti Vagadugu’dan önemli bir bilgi kaynağının ifadesiyle: “Balayi Citoyen, sokakta “yeter artık” diyen herkesin potansiyel olarak kendi ideolojilerinin takipçileri olarak düşündü. Ancak insanlar Blaise’in gitmesini istiyordu ama Balai Citoyen, bir siyasi partiye dönüşmeye başladığında onu desteklemeye hazır değillerdi.”
Burkina Faso’da başarılı olan STK’lar, hareketlerini siyasi partiye dönüştürmeye ve siyasi arenada rekabet etmeye çalıştıklarında pek başarılı olamadılar. 2020’de, Balai Citoyen Burkina Faso’daki siyasi değişimi etkileme başarısının ardından bir siyasi parti (SENS) kurarak iktidarı ele geçirmeye çalıştı. Balayi Citoyen’in partisi olan SENS’in düçar olduğu bu başarısızlık, milyonları demokrasi savunuculuğu için harekete geçirme kapasitesinin, siyasi bir yapı olarak seçim kazanabilme kapasitesiyle eşdeğer olmadığını göstermektedir.
Bazı gözlemciler, STK’ların tarafsız kalmasını ve siyasete karışmamasını tercih etmektedir: “Pek çoğumuz, Balai Citoyen’in 2011 Mısır devriminden sonra Müslüman Kardeşler deneyiminden ders almasını istiyorduk. Yani, hemen bir parti kurmak yerine halkın siyasi olgunlaşmasına yardımcı olmaları gerekiyordu. Müslüman Kardeşler parlamento seçimlerinde sandalye de kazandı, ardından her ne kadar başkan daha sonra görevden alınmış olsa da başkanlık seçimlerini de kazandı.”
Bazı durumlarda STK’lara olan güvenin erozyona uğramasına neden olanlar, STK’ların başındaki liderlerin bizzat kendileri olmaktadır. Önemli bir bilgi kaynağı bu durumu şu şekilde ifade ediyor:
“Biz Balai Citoyen’den iki çelişkili şey istiyorduk. Hem tarafsız kalmasını hem de 2014 devrimiyle başlayan demokratik süreci desteklemesini bekliyorduk. Bence her iki amacı da gerçekleştirmeye çalıştılar ve kendilerini kaygan bir zeminde buldular. Üstelik bu işlerde, hangi kararların doğru olduğunu gösterecek bir kılavuz kitap yok. Bazı liderler paraya ve lüks bir yaşama hızlıca kendilerini kaptırdı. Açıkçası Smokey ve Samska [Balai Citoyen liderleri], çiğ süt emmiş beşerlerdi ve bu cazibeye karşı koyamadılar.”
Hareketin iki müzisyen lideri hakkında, geçiş hükümetinin oluşturulması sırasında yolsuzluğa karıştıkları ve askeri fraksiyonlarla iş birliği yaptıkları yönündeki iddialar, onların meşruiyetlerini ciddi şekilde zedelemiş ve sonrasında kitleleri harekete geçirme kapasitelerini büyük ölçüde azaltmıştır.
Genellikle, bir STK olmak ile bir siyasi partiye katılmak arasındaki çizgi oldukça incedir. Çoğu muhalefet lideri, önce STK’larda başlamış ve ardından siyasi partilere katılmıştır. Mali, Nijer ve Burkina Faso’da gerçekleşen birçok geçiş döneminde, STK liderleri kendilerini geçici hükümetlerin bir parçası olarak parlamento veya bakanlık görevlerinde bulmuştur. Bu durum, birçok geleneksel STK’nın dinamiklerini kırmıştır. Örneğin Burkina Faso’da, ülkenin en güçlü işçi sendikalarından biri olan Burkina Faso Genel İşçi Konfederasyonu (CGTB)’nun eski genel sekreteri Bassolma Bazié, geçiş hükümetinde devlet bakanı olarak görev yapmaktaydı.
Sahel’de seçimle gelen liderler de sivil toplumla çatışma yaşayabilir ve bu durum hem seçimle gelen liderler hem de sivil alan için yıpratıcı olabilir. Nijer’de, Başkan Mohamed Bazoum döneminde de benzer bir durum yaşanmıştır.
Bazoum seçimleri kazandı ama STK’ların, sivil toplum kuruluşlarının ve eğitimli insanların yoğunlaştığı Nijer’in başkenti Niamey’deki insanların gönüllerini kazanamadı. 2010’da Mamadou Tandja devrildikten sonra geçiş hükümetinde sivil toplum önemli bir oyuncuydu. Birçok sivil toplum lideri Conseil Consultatif National’a [geçici parlamentoya] katıldı. 2012’de yapılan seçimleri Issoufou kazansa da sivil toplum ile iş birliği yapmak zorunda kaldığını söyleyebiliriz. Askeri geçiş hükümetini destekleyen sivil toplum üyeleri, Issoufou yönetimi altında çeşitli görevlere atanarak ödüllendirildi ve bazıları daha sonra muhalefet saflarına katıldı.
Mali’de, Mali Ulusal İşçi Birliği (UNTM), Malili Öğrenciler Birliği (AEEM) ve işsiz genç mezunlar, 1991’de Moussa Traoré rejimini deviren isyan hareketinin temel itici gücü olmuşlardır. Bu hareketlerden, halkın hoşnutsuzluğuna dayanıp hükümete karşı denge unsuru olarak hareket eden iki demokrasi yanlısı dernek ortaya çıkmıştır: Demokratik Girişim Ulusal Komitesi (CNID) ve Mali’de Demokrasi Derneği (ADEMA).
Geçiş hükümetleri genellikle köklü sivil toplum örgütlerine şüpheyle yaklaşır, çünkü bu grupların iktidarı bozma potansiyeline sahip olduklarının farkındadırlar. Güçlü STK’lar, bir rejime karşı harekete geçtiklerinde, yeni kurulan bir yönetimin göz ardı edemeyeceği bir tehdit haline gelebilirler. Askeri otoritelerin çoğu kamu okullarından ve üniversitelerden mezundur ve Mali’deki AEEM (Malili Öğrenciler Birliği ) veya Burkina Faso’daki ANEB (Burkinalı Öğrenciler Ulusal Derneği) gibi öğrenci hareketlerinin mevcut düzeni sarsma kapasitesini iyi bilirler. Aynı zamanda, daha önceki STK’ların nasıl çalıştığının da farkındadırlar. Mali’nin başkenti Bamako’dan önemli bir kaynağın açıklamasına göre: “1990’lardan kalma hiçbir STK bugün askeri hükümetle iyi ilişkilere sahip değil. Bu da bazı STK’ların neden hala etkili olduğunu, bazılarının ise ayakta kalmakta neden zorlandığını açıklıyor. Yeni kurulan STK’lar hükümetle daha rahat çalışıyor çünkü geçmişleri, hükümete tehdit oluşturacak bir mirasa sahip değil. Öte yandan, köklü STK’ların çoğu, eğer yanlış bir adım atarlarsa hükümetin onları kapatacağından sürekli korkuyor.”
Fiziksel şartlar bağlamında değerlendirildiğinde, bölgede süregelen ve uzayıp giden çatışmalar, özellikle önemli büyük şehirlerin dışında ofisleri olan STK’ların işleyişi için büyük bir engel teşkil etmektedir. Devletin doğrudan müdahalesi olmasa bile, devam eden terör krizi STK’ların uzak bölgelerde faaliyet göstermesini ciddi şekilde zorlaştırmaktadır. Mali’den bir bilgi kaynağı hâlihazırdaki durumu şöyle ifade etmektedir: “Bazen hükümet bizi korumuyor çünkü bizden korkuyor ve çalışmalarımızın dolaylı olarak teröristlere fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Aynı zamanda, çatışmanın yaşandığı bazı bölgelere gitmek çok riskliydi. Sahada meydana gelen ihlaller hakkında doğrudan bilgiye sahip olamayınca bizim de halkın geri kalanı kadar kafamız karışık oluyor.”
Bu zorlukların yanı sıra Sahel’deki STK’lar ciddi finansman zorluklarıyla karşı karşıyadır. Sivil alanın daralması, çalışmalarını sürdürebilmek için gerekli finansal kaynakların azalmasıyla daha da kötüleşmektedir. Toplumların ihtiyacı, süregelen çatışmalar nedeniyle artarken, STK’ların mali kapasitesi giderek azalmaktadır. Örneğin, Mali’de hükümetin BM’yi ülkeden kovması ve STK’ların Mali’ye düşman olarak görülen dış bağışçılardan fon almasını yasaklaması, bu kuruluşların faaliyetlerini daha da zor duruma sokmuştur.
Sahel bölgesinde sivil toplum örgütlerinin sayısındaki olağanüstü artış, sağlıklı ve gelişen bir demokrasiye işaret ediyor gibi görünebilir. Ancak gerçekte bu durum, sivil toplumculuk alanında siyasi girişimciliğin arttığını göstermektedir. Devlet gücü ile özel alan arasında var olması gereken mesafe, devlet aktörleri, STK’lar, STÖ’ler ve medya arasındaki geçişkenlik ve bağlantılar nedeniyle giderek daralmaktadır. Bu durum sivil toplumculuk alanını, siyasi aktörlerin dolaylı yoldan siyaset yapabilecekleri bir arenaya dönüşmüştür. Burkina Faso’da 2022’de ve Mali’de 2021’de gerçekleşen darbelerin ardından, kurulacak geçiş hükümetlerinin tüzükleri üzerinde çalışmak üzere delegeler göndermeyi kabul eden STK’lar, esas niyetlerinin siyasi kazanç elde etmek olduğunu göstermiştir. Burkina Faso’da, geçiş parlamentosunda görev alabilmek için tüm delegeler birbirleriyle yarışmış ve kamu yararına ücretsiz çalışma fikrini yüksek sesle reddetmişlerdir. Benzer şekilde, Mali’de Nisan 2024’te askeri yetkililer, “siyasi nitelikte” olan STK’ların faaliyetlerini askıya almış ve birçok STK’yı kapatmışlardır. Bu askıya alma kararları, Mart ayında birkaç siyasi parti ve STK’nın anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi çağrısında bulunmasının ardından gelmiştir. Bu çağrıyı yapan ve muhalefet partileri ile sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Coordination des organisations de l’appel du 20 février 2023 pour sauver le Mali (20 Şubat 2023 Mali’yi Kurtarma Çağrısı Koordinasyonu) adlı platform, bir hükümet kararnamesi ile tamamen feshedilmiştir. Askeri yetkililer, siyasi partilerin faaliyetlerini yürütme hakkını yeniden tanımış olsalar da, STK’ların faaliyetlerine yönelik kısıtlamaları sürdürmüştür.
STK’ların çoğu, iç işleyişlerinde katı demokratik ilkelere uymakta başarısız olmaktadır. Bazı kurucular, büyük kriz zamanlarında kendilerini zayıflatacak şekilde belirli gruplarla siyasi ittifaklar kurmalarının ötesinde, ömür boyu liderliğe tutunarak gençlerin ve kadınların STK hiyerarşisi içinde ilerleme fırsatlarını yok ediyorlar. Kurucular genellikle büyük mali avantajlara sahipken, çalışanlar düşük maaşlarla yaşam mücadelesi vermektedir. Genel terör krizi ve gücün militarizasyonuyla bağlantılı mevcut mali kriz gibi krizler sırasında, bu liderler ayrıcalıklarını korumak için işten çıkarma konusunda hızlı davranıyorlar, ancak bunun sonuçlarından kendileri dışında herkesi suçluyorlar. Bir bilgi kaynağım bu durumu şu şekilde özetliyor: “İşini şeffaf ve örnek bir şekilde yürüten sivil toplum kuruluşları kimseden korkmaz çünkü hizmet verdikleri halk tarafından korunurlar. Ama eğer bir STK olarak sizin de utanılacak sırlarınız varsa, siyasetçilere yakın durup fon almaya vs. çalışıyorsanız o zaman sizi kim ciddiye alır? Onlar sizin kim olduğunuzu ve gerektiğinde kendilerinin aleyhine çalışmak için de para almaktan çekinmeyeceğinizi bilirler.” STK’ların iç işleyişinde demokrasi ve hesap verebilirliğin bulunmaması, kriz zamanlarında büyük bir engel oluşturmaktadır. Demokratik olmayan girişimleri destekleyen yeni STK’ların çoğu, eski yerleşik STK’larda deneyimi olan liderler tarafından oluşturuldular. Bu deneyimli liderler daha sonra yeni bir gündemle kendi STK’larını oluşturmak için eski yerleşik STK’lardan ayrıldılar.
Bazı STK’ların (Balai Citoyen gibi) başarılarının kısa sürmesi, taban hareketlerinden giderek kopmalarına bağlanabilir. Demokrasi yanlısı hareketler geleneksel olarak şehirli gençleri, özellikle de ilerici fikirleri destekleyen üniversite öğrencilerini kendilerine çekiyorlardı. Ancak günümüz öğrencileri, askeri rejimleri daha fazla desteklemekte, terörle mücadelede ulusal birlik çağrılarına ve Fransız neo-sömürgeciliğine karşı gerçek bağımsızlık mücadelesine daha sıcak bakmaktadır. “Eskiden diktatörler varken öğrenciler, insan hakları hareketleriyle birlikte hesap sorulmasını talep ederdi. Örneğin, Burkina Faso’da gazeteci Norbert Zongo öldürüldüğünde ya da eski Senegal Cumhurbaşkanı Macky Sall’in Senegal seçimlerini ertelemeye çalışması esnasında bunu gördük. Ama bugün, STK’lar gençlere ve onların günlük yaşamlarından çok bağışçılarına hitap ediyorlar.”
Senegal’deki Y’en a Marre (Bıkkın) ve Burkina Faso’daki Balai Citoyen (Vatandaşın Süpürgesi) gibi hareketler, rap müziğin toplumsal etkisiyle bağlantılıydı. Geleneksel olarak dengbejler, ozanlar tarafından desteklenen Batı Afrika’daki baskın müzik söylemlerinden biri, uzun süredir seçkinlerin çıkarlarına hizmet ediyordu; hatta bundan türetilen çağdaş popüler müzik bile sıklıkla elit övgüsüne odaklanıyor. Ancak pop müziğin, özellikle de rap müziğinin yükselişi, bu gelenekten önemli bir kopuşu temsil etmiştir. Çoğu rap sanatçısı, kozmopolit bir deneyime, sosyal adalet bilincine ve toplumu değiştirme arzusuna sahipti. Rap sanatçıları, şarkılarında toplumsal sorunları eleştirmeye ve hükümet politikalarını sorgulamaya başladılar. Bu müzik, özellikle şehirli gençler ve üniversite öğrencileri arasında güçlü bir yankı uyandırmıştır. Rap müziğin, gazetecilik ve üniversite kampüslerindeki aktivist gruplarla kurduğu bağlantı, Burkina Faso ve Senegal gibi ülkelerde taban hareketlerini şekillendiren ve siyasi değişimi harekete geçiren temel unsurlardan biri olmuştur.
Günümüzde, bölgede rap müziğin gerilemesi, gençlerin sivil toplumculuğa katılımı açısından ciddi bir meydan okuma oluşturmaktadır. Viral sosyal medyanın ve yanlış bilginin yayılmasından önce, rap müzik gençlerin siyasi bilincinin oluşumunda kritik bir rol oynuyordu. Toplanma alanlarında ve günlük yaşamlarında gençlere yurttaşlık sorumluluğu kazandırıyor ve demokratik değişim arzusunu besliyordu. Burkina Faso örneğinde, erken dönem rap sanatçılarının bazıları siyasete atılarak taraflı bir hale gelmiş, bazıları ise müziği tamamen bırakmıştır.
“Çok kişinin yönetimi iyi değildir, tek bir hükümdar, tek bir efendi olsun” (İlyada, II, 208)
Neo-sivil toplumculuğun—kalabalıkların ve sokakların—ortaya çıkışı, askeri rejimin güvenlik krizine nihai çözüm olarak sunulduğu karmaşık bir siyasi bağlamda gerçekleşmektedir. Güvenlik krizi etrafında şekillenen büyük anlatı, Sahel devletlerinin Batılı ortakları ve eski sömürgeci efendileriyle olan ilişkilerini ciddi şekilde sorgulamaya başlamıştır. Bu büyük anlatıda, Sahel bölgesinde terörizmin ortaya çıkışı ve kalıcılığı, etkilenen ülkelerdeki Batı askeri varlığına bağlanmaktadır.
Bu sivil toplum örgütlülüğü içinde insanlar, Batı ile yürütülen askeri ortaklıklara rağmen neden Sahel bölgesinde terörizmin on yıldır sürdüğünü sorgulamaktadır. Son zamanlarda, Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı askeri destek ile Afrika’ya sunduğu destek arasında bir karşılaştırma yapılmaktadır. Bu karşılaştırmanın vardığı sonuç, dengenin Ukrayna lehine bozulduğu yönündedir. Batı, bölgedeki şiddet yanlısı aşırı örgütlerin finansmanı ve bu örgütlere silah tedarikinde suç ortağı olarak algılandığından, iç siyasetin yönetimine daha az karışması için zorlanmaktadır. Dışarıdan bakıldığında bu anlatı abartılı görünebilir, ancak hem askeri liderler hem de sivil toplum örgütleri içinde güçlü bir destek bulmaktadır. Bu destek, kurallara dayalı uluslararası düzene yönelik yalnızca açık bir suçlamayla eşdeğer tutulmamalı; bunun yerine, söz konusu bu düzen Sahel bölgesi bağlamında giderek daha duyulmaz hale geldiği için onu daha gerçekçi hale getirmeye yönelik bir çağrı olarak algılanmalıdır.
Çoğu STK, Mali ile Fransa ve Burkina Faso ile Fransa arasındaki askeri anlaşmaların iptalini destekledi; bu iptaller, Mali’de yürütülen Fransız Barkan Operasyonu’nun 2022’de ve Burkina Faso’da sürdürülen Kılıç Operasyonu’nun 2023’te sonlandırılmasına yol açtı. Bu olaylar ve bu olayları çevreleyen tüm zayıf iletişim, neo-sivil toplum örgütleri arasında, Batılı güçlerin, dolaylı da olsa terörizme sponsorluk yoluyla, Sahel bölgesini askeri olarak yeniden ele geçirme hırsına sahip oldukları inancını güçlendirdi. Bu “yeniden sömürgeleştirme” teorisi sosyal medya propagandasını besliyor ve bir referans noktasına ihtiyaç duyan yeni nesil gençleri kendine çekiyor.
Mali’den önemli bir bilgi kaynağı bu konuda şu yorumu yapmaktadır: “Uluslararası toplum—özellikle NATO ve müttefikleri—Sahel bölgesinde tehlikeli bir siyasi satranç oyunu oynuyor. Ukrayna, Tinzaouatine’de Mali Silahlı Kuvvetleri ve Rus ortaklarına karşı gerçekleştirilen terör eylemini alkışlayarak bize bu oyunu açıkça gösterdi.” Sahel bölgesindeki askeri otoritelerin ateşli destekçileri arasında baskın olan anlatı, NATO’nun Rusya ile olan çatışmasını Sahel bölgesine taşıdığı yönündedir. Onlara göre bu durum, Avrupalı ortakların Sahel bölgesinin terörle mücadelesine yönelik desteklerinde şeffaflıktan ve iyi niyetten yoksun olduklarını kanıtlamaktadır.
Bölgede rap müziğin gerilemesi, gençlerin sivil topluma katılımı açısından ciddi bir meydan okuma oluşturmaktadır. Viral sosyal medyanın ve yanlış bilginin yayılmasından önce, rap müzik gençlerin siyasi bilincinin oluşumunda kritik bir rol oynuyordu. Buluşmalarında ve günlük yaşamlarında gençlere yurttaşlık sorumluluğu kazandırıyor ve demokratik değişim arzusunu besliyordu. Burkina Faso örneğinde, erken dönem rap sanatçılarının bazıları siyasete atılarak taraflı hale gelmiş, bazıları ise müziği tamamen bırakmıştır.
Kamusal alandaki bu sivil katılımcılığın görünümü, üç ülkedeki askeri rejimlerin desteklediği yeni egemenlik ideolojisiyle uyum içindedir. Bu ivmeyi kullanan Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar) için askeri yönetimin gelişi, umut verici bir dönem imkanı sunuyor. Geleneksel STK’ların argümanları, ortak düşman olan terörizme karşı bir anlaşmazlık ve odak eksikliğinin sembolü haline geldi. Vagadugu’dan önemli bir kaynağın ifadesiyle, “Bu nedenle ‘vatansız’ (apatride) kavramı şimdi bağlamımızda anlam kazanıyor.” “Apatride” kavramı, Burkina Faso’da, iç düşmanları, yani onurları olmayan ve vatanlarını satmaya hazır olanları ifade etmek için ortaya çıktı. Yetkililerin bu kavramı nasıl tanımladığı belirsiz olsa da, rejim destekçileri bunu, hükümet eylemlerini eleştiren açık sözlü aktivistler, gazeteciler ve STK liderlerine karşı bir etiket olarak kullanıyor.
Üç Sahel ülkesinde de, protodemokratik ideallerle egemenlikçi anlatıları harmanlayan yeni kitlesel mobilizasyon biçimleri ortaya çıktı. Burkina Faso’daki Wayiyan Hareketi (Haydi Dışarı Çıkalım Hareketi) gibi, Nijer’de M62 Hareketi (M62: Halkın Egemenliğinin ve Onurunun Korunması İçin Kutsal Birlik) ve Mali’de Yerewolo Hareketi (Değerli Evlatlar) var. Bu hareketlerin dikkat çeken bir özelliği, geniş bir kitleye hitap etmeleridir. Analistler bunların askeri rejimlerin manipülasyonları olduğunu belirtme konusunda hızlı davransa da, bu hareketlerin yalnızca kentsel merkezlerle veya eğitimli elitlerle sınırlı olmadığını not etmek önemlidir. Aksine, hem şehirlerde hem de kırsal alanlarda resmi olmayan, kayıt dışı sektörlerdeki köylüleri ve gençleri de kendine çekiyor. Sosyal medya platformları aracılığıyla yayılan, köpürtülen bu söylemler, uzun süredir devam eden terör krizinden umutsuzca bir çıkış yolu arayan bu kitlelerde iyi bir karşılık buluyor.
M62 Hareketi (M62: Halkın Egemenliğinin ve Onurunun Korunması İçin Kutsal Birlik), 15 sivil toplum kuruluşundan oluşuyor ve 3 Ağustos 2022’de, Nijer’in Fransa’dan bağımsızlığının 62. yılını kutladığı gün kurulduğu duyuruldu. Nijer’deki Fransız kuvvetlerinin varlığına ilişkin gerilimler artarken, M62 grubu, Fransa’nın yürüttüğü Barkan Operasyonu birliklerini birçok Nijerli sivili öldürmek ve Nijer’in egemenliğini baltalamakla suçlayarak derhal ülkeden çekilmeleri çağrılarını yoğunlaştırdı. Hareket ayrıca Fransa’yı Sahel bölgesini istikrarsızlaştırmakla suçladı. Bunun yanı sıra, M62 Hareketi, Ekim 2022’de yaptığı bir açıklamada vurguladığı gibi, ECOWAS’ın Fransa tarafından manipüle edildiğini öne sürdü. Liderleri Abdoulaye Seydou, ülkenin güneybatısındaki Tamou kasabasında sivillerin öldürüldüğü askeri operasyonları eleştirdiği için Nisan ayında dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Bazoum’u iktidardan uzaklaştıran ordu, hareket için doğal bir müttefik haline geldi.
Temmuz 2023’te Başkan Bazoum’a karşı düzenlenen darbenin ardından, M62 (M62: Halkın Egemenliğinin ve Onurunun Korunması İçin Kutsal Birlik), Fransız birliklerinin çekilmesi talebini daha da artırdı ve CNSP (Ulusal Anavatanı Koruma Konseyi) tarafından iktidarı ele geçirmelerinin gerekçesi olarak belirtilen finansal ve siyasi skandallara atıfta bulunarak Bazoum’un tutuklanmasını talep etti. Grup, bazı katılıcılarının Niamey’deki Fransız büyükelçiliğine saldırdığı 30 Temmuz’daki protestonun organizatörüydü. Grup, destekçilerini büyükelçiliği hedef almaya veya Nijer’deki Fransız vatandaşlarını rehin almaya teşvik ettiği iddialarını reddederken, Batılı vatandaşların tahliyesinin yabancı askeri güçlerin derhal çekilmesi koşuluna bağlı olması gerektiğini savundu.
Mali’deki Yerewolo–Debout Sur Les Ramparts (Surlarda Ayakta Duran Değerli Evlatlar) Hareketi de, egemenlik taleplerini ilerletmek için orduyu sağlam bir müttefik olarak gördü. Başlangıçta Yerewolo (Değerli Evlatlar), “On a tout compris-Wati Sera” “Herşeyi Anladık-Vakti Geldi” platformunun bir parçasıydı. Örgüt, “Ben le Cerveau” olarak da bilinen Adama Ben Diarra tarafından yönetiliyordu. Diarra, askerlerle arası bozulmadan önce Ulusal Geçiş Konseyi (CNT) üyesiydi ve ancak askerlerle arası bozuldu ve Eylül 2023’te hapse atıldı. Yerewolo, özellikle 2020’de, Fransa’nın Barkan Operasyonu kuvvetlerine ve ülkedeki uluslararası güçlere karşı sık sık düzenlediği protestolarla Mali’de geniş kabul gördü. Kuruluşundan bu yana Yerewolo, yabancı güçlerin Mali’den çekilmesi ve Mali’nin G5 Sahel’den (Burkina Faso, Chad, Mali, Mauritania and Niger) ayrılması taleplerini tutarlı bir şekilde savunan sert bir tutum sergiledi. Hareket, Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu’nu (MINUSMA), Malili halklar arasında korku, etnik bölünme ve güvensizlik yaratan bir işgal gücü olmakla suçladı. Yerewolo’nun ayırt edici bir özelliği, Rusya ile olan uyumudur. Hareket, Rusya’yı, Mali’nin Batı tarafından işgal edilmesi olarak algıladığı duruma bir alternatif olarak görüyor.
Sahel’de Dirençli Bir Sivil Toplumculuk İçin Yollar
Günümüzde, sivil toplumun beklenen rolü, Sahel bölgesindeki demokratik geçişler üzerine yapılan tartışmaların merkezinde yer alıyor. Sahel bölgesindeki bazı demokratik görüşlü sivil toplumların karşılaştığı ikilemlerden biri, sivil toplumdan gelen bu taleplerin istikrarsızlaştırma girişimi olarak algılamasına neden olmadan, daha demokratik bir yöne doğru gerçekten yönlendirmek için askeri rejimlerle nasıl hemhal olacağıdır. Benzer şekilde, bu rejimler kurdukları yeni ittifaklar ve yeni ortaklıklar lehine geleneksel Batılı ortaklarının samimiyetini sorgulayan egemenlikçi bir yörüngeyi benimsediklerinden, Batı’nın STK’lara verdiği destek, müdahale girişimi olarak süpheyle karşılanmaktadır. Bu bölüm, STK’ları desteklemek için en iyi yaklaşımların nasıl olabileceğini değerlendiriyor.
Demokrasinin temelini oluşturan önemli bir dayanak olarak, sivil toplumun yerleşmiş göründüğü söylenebilir; ancak paradoksal bir şekilde hala oluşum sürecinde. Bu oluşum süreci nedeniyle, STK’lar demokratik normlardan sapmaları desteklemek ve sürdürmek için kullanılabilecek bir çok zafiyet sunuyor. Bu yeni STK’lar askeri rejimleri desteklemek için seferberlikte daha güçlü bir rol oynamaya hazır olduklarından, onların anti-demokratik olarak köşeye sıkıştırılmaması kilit öneme sahiptir. Bunun yerine, egemenlik vizyonlarını ve bu egemenliğin daha demokratik ve özgür bir toplum içinde nasıl sağlanabileceğini anlamak için onlarla bağlantılar kurmak önemli olacaktır.
STK’ların, anın koşullarına yanıt veren uyarlanabilir stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Sahel devletlerinin hızla değişen zorlukları, dayanışma, demokrasi ve hesap verebilirlik değerlerini teşvik etmek için iş birliği yapan, kaynaklarını paylaşan ve bir arada kalan daha sorumlu STK’ları gerektiriyor. Sahel bölgesindeki STK’lar, projeleri uygularken Batılı ortaklarına karşı yalnızca referans şartlarını ve kontrol listelerini karşılamaya çalışmanın ötesine geçmelidir.
Çatışma ve onu çevreleyen rekabetçi anlatılar tarafından dikkati dağılan kitleleri bilgilendirmenin, eğitmenin ve desteklemenin yeni ve özgün yollarını bulmak için çaba göstermelidirler.
Benzer şekilde, Batılı bağışçılar da demokratik değerleri, özgürlüğü ve eşitliği teşvik eden programların başlangıcında Sahel bölgesindeki STK’ları da dahil etmelidir. Uluslararası çevrelerde, Sahel bölgesindeki STK’lar genellikle Sahel bölgesi olaylarını yalnızca otoriterlik karşıtı anlatılar ve demokrasiyi teşvik perspektifiyle ele almaya zorlanıyorlar. STK’lara bu şekilde fon sağlama yöntemi, uygulanabilme sınırlarına zaten erişmiştir. Bağışçılar, bu ülkelerin gerçekten savaş halinde olduğunu ve insanlar arasında, ifade özgürlüğü, insan hakları ve demokrasi hakkında konuşan ancak bu değerleri ve beklentileri savaşın beraberinde getirdiği sert gerçeklerle bağdaştıramayan STK’lara karşı bir yorgunluk olduğunu anlamalıdır.
Ayrıca, uluslararası bağışçılar sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar) Sahel bölgesindeki demokratik süreçlerdeki rolünü fetişleştirmemelidir. Bunun nedeni, bu bölgedeki STK’ların, askeri darbelere yol açan terörizme karşı on yıllık bir savaşla belirlenen sosyal ve siyasi dinamiklere derinden kök saldığını kabul etmenin önemli olmasıdır. Tarihsel olarak demokrasi odaklı bazı STK’lar bile durumu iyi okuyamamakta ve bu eksiklik, hem hizmet ettikleri insanların hem de yetkililerin gözünde onları zora sokan eylemlerde bulunmalarına yol açmaktadır. Bunun nedeni, STK’ların izole edilmiş varlıklar olmaması, bölgenin geniş bağlamını şekillendiren aynı toplumsal ve siyasi çıkarlardan doğal olarak etkilenmeleridir. Sonuç olarak, Sahel bölgesindeki STK’lar kendi çelişkilerini ve zayıflıklarını barındırır. Bağışçılar, STK’ların doğası gereği ilerici ve olumlu dönüşüm kapasitesine sahip olduğunu varsaymak yerine, bu karmaşıklıkları nüanslı bir anlayışla ele alarak desteklerini sağlamalıdır.
Son olarak, Sahel bölgesindeki bilgi kirliliğiyle mücadele etmek ve dolaşımdaki bilgilerin bütünlüğünü geliştirmek, sivil toplum örgütlerinin daha iyi performans göstermesine yardımcı olabilir. Sahel bölgesinde, bilgi alanı bir savaş alanı haline gelmiş durumda ve STK’lar hem yanlış bilgi ve dezenformasyonun faili hem de dolaylı kurbanıdır; bu da belirli demokratik değerleri savunma ve harekete geçirme kapasitelerini baltalıyor. Uzaktaki ortak medya kuruluşları, çatışmayla ilgili tarafsız ve gerçeklere dayalı raporlar hazırlamalıdır, ancak genellikle iktidarların askerler tarafından devr alınmasının yasa dışılığına odaklanılması, Sahel bölgesi halklarına karşı derin bir sempati eksikliği yansıtmaktadır.
Dr. Lassane Ouedraogo, Demokrasi ve Kalkınma Merkezi’nde (CDD West Africa) Araştırma Görevlisidir. Daha önce New York City’deki The New School’da AIAC Açılış Bursiyeri olarak görev yapmıştır. Burkina Faso’daki Université Libre du Burkina ve Université Joseph Ki-Zerbo’da üye öğretim üyesidir. Akademik araştırmaları ve yayınları, çağdaş Afrika medyası, siyaseti ve dinine odaklanmaktadır. Lassane, Goshen College’da iletişim alanında lisans, ABD’deki Ohio Üniversitesi’nde Uluslararası Çalışmalar alanında yüksek lisans ve İletişim alanında doktora derecelerine sahiptir.