Borç, kalkınma için önemli bir finansman kaynağıdır. Ancak borç durumu ağır bir yük haline gelirse, hatta bir ulusun egemenliğini tehdit edebilir. Bugün Afrika’daki birçok ulusun yaşadığı durum tam olarak budur. Afrika’nın maden zenginliği açısından ne kadar varlıklı olduğunu, kurumumuzda farklı Afrika ülkelerinden gelen öğrencilerimden öğrendim. Afrika, maden zenginliği bakımından çok zengin, ancak halkı çok fakir. Mevcut durumun başlıca sorumlusu eski Batılı sömürgeci güçlerdir. Sömürge baskısından kurtulmuş olmasına rağmen kıta, kalkınmak için mücadele etmeye devam ediyor ve bir borç tuzağına yakalanmış gibi görünüyor.
Kıta, doğal kaynaklar bakımından zengindir, bol miktarda enerji kaynağına sahiptir ve gıda üretimi için ideal olan tropikal bir iklime sahiptir. Afrika, dünya maden rezervlerinin yaklaşık %30‘una ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca küresel enerji dönüşümü için hayati öneme sahip birçok kritik minerali barındırmaktadır. Birleşmiş Milletler’in Dünya Ekonomik Durumu ve Beklentiler (2024) başlıklı raporuna göre, birçok Afrika ülkesinin 2025 yılında GSYİH’lerinin%30‘una kadarını borç geri ödemelerine harcayacağı belirtilmektedir.
Avustralya veya Suudi Arabistan gibi diğer maden zengini ülkelerin aksine, birçok Afrika ülkesi kronik gıda güvensizliği ile mücadele etmekte ve kalkınmakta zorlanmaktadır. Borç servisi, Afrika’nın mali kaynaklarını kalkınma hedeflerinden uzaklaştıran başlıca nedenlerden biridir. Afrika ülkelerinin %60‘ından fazlası, borç ödemelerine sağlık, eğitim ve altyapı gibi kritik sektörlerden daha fazla kaynak ayırmaktadır. Afrika’daki yirmi düşük gelirli ülke borç sıkıntısı riski altındadır. Bu ülkeler, 2023 yılı itibarıyla, çoğunluğu Dünya Bankası ve IMF gibi batılı finans kuruluşlarına olmak üzere, dış alacaklılara 685,5 milyar ABD doları borçludur. Afrika ülkeleri 2024 yılında dış borç servisine 102,6 milyar ABD doları ödemiştir. İlginç bir şekilde, Afrika ülkelerinin dış borçları, 2023 yılında toplam GSYİH’lerinin%24,5‘ine denk gelmektedir.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti (DRC) ve Nijerya, büyük ölçüde maden ihracatları ve yüksek GSYİH’leri sayesinde Afrika’nın en zengin ülkeleri olarak kabul edilmektedir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC), 24 trilyon dolar olarak tahmin edilen maden zenginliğiyle, dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer almaktadır. Ancak, Afrika ulusları dünya üzerindeki en yoksul nüfuslar arasında yer almaya devam etmektedir.
Nijerya, geniş petrol rezervleri (gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturan), tarımsal üretimi ve hızla büyüyen teknoloji sektörü sayesinde dikkat çekmektedir. Ancak federal hükümet gelirinin %96‘sını borç servisine harcamaktadır. Sadece 2023 yılının ilk dokuz ayında Nijerya hükümetinin borç servisi faturası, toplam gelirinin %66,9‘unu oluşturmuştur.
İki yüzyıl boyunca maden zenginlikleri, ormanlar ve diğer kaynakların sömürülmesinin ardından Britanya, Fransa, Belçika ve diğer Batılı sömürgeci güçler, Afrika’yı insanlık açısından tehlikeli ve yoksun bir durumda bırakmıştır. Bağımsızlık sonrasında, geri kalmışlığın üstesinden gelmek ve kalkınma için fon sağlamak amacıyla bu ülkeler, büyük ölçüde dış borca bağımlı hale gelmek zorunda kalmıştır.
Bağımsızlık sonrası dönemin önemli bir özelliği, yurtdışından alınan borçların çoğunlukla gıda ve ilaç ithalatı için değil, maden ihracatını desteklemek üzere altyapı ve sanayi üretimini finanse etmek için harcanmış olmasıdır. Maden zenginliğinin büyük bir kısmı Batılı çok uluslu şirketlere ait olmasına rağmen, ulusal hükümetler, ticaret anlaşmaları uyarınca maden ihracatını kolaylaştırmak için karayolu, demiryolu ve liman altyapısı inşa etme sorumluluğunu üstlenmek zorunda bırakılmıştır. Ancak, borçla finanse edilen yatırımların çoğu, borç yükümlülüklerini karşılamak için yeterli üretim artışı ve ihracat geliri sağlayamamıştır.
İhraç edilen madenler ile ithal edilen mamul sanayi ürünleri arasındaki fiyat dengesizliği, Batılı ülkeler lehine olan adaletsiz ticaret koşulları ve yükselen faiz oranları, son on yıllarda birçok ülkenin dış borçlarını finanse edemez hale gelmesine yol açmış ve bu da sonu gelmeyen borç krizlerine neden olmuştur.
Örneğin, Nijerya’da toplamda 159 petrol sahası ve 1481 kuyunun faaliyet gösterdiği altı petrol ihracat terminali bulunmaktadır (Nijerya Petrol Kaynakları Departmanı). Bu terminallerden ikisi Shell’e (Birleşik Krallık) aittir, diğerleri ise Mobil, Chevron, Texaco ve Agip tarafından işletilmektedir. Ancak diğer petrol üreten ülkelerin aksine, Nijerya’da vatandaşlar ucuz yakıt kullanamamaktadır.
Yakın zamanda yapılan akaryakıt zamlarına karşı Nijerya genelinde geniş çaplı protestolar düzenlenmiştir. Lagos’ta bir litre benzin, 998 Nijerya Nairası’na veya 0,6 ABD dolarına mal olmaktadır.
Afrika ülkeleri, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Çin de dahil olmak üzere çeşitli uluslararası finans kuruluşlarından borç almaktadır. Son on yılda, Batılı finans kuruluşlarına biriken borçlarını ödeyemeyen birçok Afrika ülkesi, kredi için Çin’e yönelmiştir. Çin, Afrika ülkelerine limanlar ve diğer altyapılar geliştirmeleri için büyük krediler sağlamış ve bu durum “borç tuzağı diplomasisi” endişelerini artırmıştır. Bu projeler arasında Mombasa-Nairobi Standart Hat Demiryolu ve Mombasa Limanı (Kenya), Abuja-Kadunademiryolu hattı (Nijerya), Etiyopya’daki Doğu Sanayi Bölgesi ve diğerleri bulunmaktadır.
2018 yılında Kenya’nın bu kredileri ödeyememe noktasına geldiği bildirildiğinde, Çin, Mombasa Limanı’nın mülkiyetinin kendisine devredilmesini istemiştir. Benzer şekilde, Somali’ye komşu olan küçük bir ülke olan Cibuti, aldığı krediyi ödeyemeyince, Çin, Afrika Boynuzu’nda hızla bir askeri üs inşa etmiştir. Şu anda bu üs, Çin Halk Kurtuluş Ordusu Donanması tarafından işletilmektedir. Çin’in, borç tuzağı diplomasisini kullanarak ülkeleri kaynaklarını ve egemenliklerini Çin’e devretmeye zorladığı iddia edilmektedir.
Bu şekilde, bir tarafta İngiliz, Amerikan ve Fransız madencilik çok uluslu şirketleri, diğer tarafta ise Çin yer almakta ve Afrika ülkelerini borç döngüsüne sürükleyerek mineral çıkarımında aktif rol oynamaktadır. Aralık 2024 itibarıyla, Afrika’nın toplam dış borcu 1,152 trilyon doları aşmış ve bu borç miktarı artmaya devam etmektedir.
Çıkış Yolu
Yolsuzluktan arınmış, iyi yönetişim ilkelerine dayalı bir yönetici elit ve ticaret ile borç anlaşmalarında şeffaflığın sağlanması, uygulanabilir bir alternatif olarak görünmektedir. Ancak, son altmış yıldır gözlemlendiği üzere, birçok Afrika ülkesinde iç savaşlar ve askeri darbeler düzenli olarak meydana gelmektedir.
İlginç bir şekilde, maden zengini bölgeleri kontrol eden yerel savaş ağaları, Batılı emperyalist güçlerden cephane ve zımni destek almaktadır. Örneğin, Kongo’nun 1961 yılında demokratik yollarla seçilen Devlet Başkanı Patrice Lumumba, eski sömürgeci güç Belçika tarafından, Amerika Birleşik Devletleri’nin zımni desteğiyle vahşice öldürülmüştür. Bu suikast, bağımsızlıktan kısa bir süre sonra gerçekleşmiş ve Kongo’nun maden zenginliğinin eski sömürgeci Belçika tarafından yeniden sahiplenilmesini amaçlamıştır.
Bazı Afrika ülkelerinin, doğal kaynaklar üzerinde egemenlik iddiasında bulunma çabaları kapsamında ortak bir Afrika Uluslar Birliği kurma girişimleri, memnuniyet verici bir adım olarak görülmektedir. Bu ülkeler, bir araya gelerek Batılı finans kuruluşlarına olan tüm borçların silinmesi için topluca mücadele etmelidir.
Dış borçlardan kurtulmak, Afrika’yı muhtemelen insan odaklı bir kalkınmaya yönlendirecek ve Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen İnsani Kalkınma Hedeflerine ulaşmasını sağlayacaktır.
Kaynak: https://countercurrents.org/2025/01/african-debt-cycle/