Yeni Oryantalizm: İslami Hareket Bilimciliği / Bakış 1992 Yıllığı

Aralık 30, 2024
image_print

İslam medeniyetinin çöküşü ve Batı Medeniyetinin yükseliş dönemleri boyunca hem İslam’la Batı arasında köprü, hem Batının işgal ve sömürü politikaları öncesindeki “keşif kolu” ve Batının İslam dünyasını anlama ve yönlendirme çabalarının ürünü olan Oryantalizm, yeni bir İslami uyanış dönemine yönelik yeni bir “İslam araştırmacılığı tarzında yaygınlaşmaya başladı. Geçmişte ağırlıklı olarak İslam kaynaklarına, İslam bilimlerine, İslam tarihine ve çeşitli İslam yorumlarına yönelik dışardan ve kapsamlı araştırmalar biçiminde gelişen oryantalizm, özellikle Müslüman Kardeşler hareketi, İran Devrimi ve Türki Cumhuriyetler (Sovyet müslümanları) ekseninde gelişen İslami hareketleri inceleme temelinde yeni bir tarz ve söyleme yöneldi. Geçmişte Kur’an, hadis, sünnet, mezhep vb. birçok temel İslami konuyu en az içerden bir hassasiyet derecesiyle ele alan ve oldukça derinlikli araştırmalarla birçok Müslüman alim ve aydını da etkilemeyi başaran oryantalistlerin yeni ilgi alanı, İslami uyanışın çeşitli boyutlarına yoğunlaştı.

Aslında Müslüman Kardeşler hareketinin gelişimi boyunca ABD ve Avrupa kökenli birçok kurum ve kişi gerek istihbarat amaçlı gerekse oryantalist bir çerçevede İslami gelişmeleri izlemiş ve birtakım tezlerle İslam’ın muhtemel gelişim sınırı konusunda batı açısından “iyimser” yargılara ulaşmışlardı. Ancak İran İslam devriminin batıda yarattığı şaşkınlık bu yargıları altüst etmiş ve batılıların dikkatini İslami hareketlere yöneltmelerini getirmişti. 1980li yıllar boyunca İran devrimi ve İslam dünyasına etkileri ekseninde yığınlarca kitap, tez, makale vb. yazıldı. SSCB’nin dağılışı sonucunda Orta Asya’da ortaya çıkan Türk Cumhuriyetlerindeki İslamlaşma ise ikinci Önemli dikkat noktası oldu.

ABD ve iddialı Batı Avrupa ülkeleri (İngiltere, Fransa, Almanya) birçok akademik veya sivil kurumlarını İslam’a tahsis ederek, kapsamlı ve ayrıntılı araştırmalara yöneldiler. ABD açısından daha çok CIA bağlantılı ve istihbarî bir özellik taşıyan bu araştırmalar, Avrupa için daha akademik ve teorik tahlil niteliğinde ele alınıyordu.

Gerek ABD gerekse Avrupa orjinli bu kurum ve çevreler eliyle İslam dünyasının belli başlı merkezleri farklı ölçütler ekseninde ele alınarak uzmanlık alanları oluşturuldu. Bu alanlar ekseninde İran, Mısır, Türkiye, Pakistan, Lübnan, Kuzey Afrika ve Asya’daki İslam’ın durumu, batıya yönelik muhtemel tehdit boyutları, bu ülkelerdeki başarı şansı ve modern dünyaya verdiği cevaplar titizlikle inceleniyordu.

Bu kurumların bir gelenek halinde ve bu ülkelerde düzenledikleri çeşitli panel, sempozyum ve toplantılar ise yeni oryantalizmin İslam coğrafyasında meşru ve masum bir çaba olarak kabul görmesine hizmet ediyordu. İranlı, Mısırlı, Cezayirli, Lübnanlı, Sudanlı, Pakistanlı veya Türkiyeli birçok aydın da direkt veya dolaylı kanallar vasıtasıyla “İslam uzmanlığına özendiriliyor ve elde edilen ürünler içerden bilgiler olarak bu kurumların hizmetinde değerlendiriliyordu.

Türkiye’de de 80 sonrası gelişen İslami uyanışa bağlı olarak-örneğin Mısır’a oranla yeni sayılabilecek bir İslam uzmanlığı veya İslami hareket bilimciliği de gelişmeye başladı. Akademik kariyerini ABD veya Avrupa üniversitelerinde yapmış Şerif Mardin, Nur Vergin, Nilüfer Göle gibi isimler, Türkiye’deki İslam’a ilişkin araştırmaların başını çekiyorlar.

Özellikle Şerif Mardin belirli bir entellektüel kıvamda ve kapsamlılıkta yaptığı araştırmalarıyla öteden beri halk İslam’ı, İslam siyaset ilişkisi ve Bediüzzaman Said Nursi üzerinde eserleriyle biliniyor. 1991’de yayımladığı “Modern ve Mahrem” isimli İslam’da ve radikal İslamcılıkta kadın’ konulu çalışmasıyla ünlenen B.Ü. öğretim üyesi Doç. Nilüfer Göle, Şerif Mardin çizgisinde ikinci bir İslam araştırmacısı olarak ortaya çıktı.

Önemli ölçüde batılı araştırmacılarla “paslaşarak” ve karşılıklı etkileşimle geliştirilen bu bilimsel oryantalizmin henüz aynı seviye ve kalitede değerlendirilebilecek başka örnekleri çıkmadı. Ancak daha alt düzeyde, gazetecilik veya “meraklı araştırmacılık” düzeyinde birçok yazar İslam ve İslami hareket üzerine bir şeyler yazmaya çalıştılar.

Bu düzeydeki İslam uzmanlığının görece en seçkin örneğini Gazeteci Ruşen Çakır ortaya koydu. “Ayet ve Slogan” isimli çalışmasıyla Türkiye’deki İslami grupları tanıma ve tanıtmayı amaçlayan Çakır, değişik tarihlerde çalıştığı Nokta, Tempo gibi dergilerde, Cumhuriyet Gazetesinde, Birikim, Zemin gibi aylık sol dergilerde ‘İslamcılar” üzerinde çeşitli haber-röportaj ve yorum yazılan yazmıştı. İslami harekete ilgisini “Gazetecilik merakına bağlayan Ruşen Çakır’ın bu yakın ilgisi değişik çevrelerce tepki ile karşılandı. Ancak İslam’ın ve Müslümanların tarihten çıkıp gelmiş tarih dışı yaratıklar muamelesi gördüğü bir ülkede ve özellikle de sol çevreler için Çakır’ın kitap ve yazıları görece objektif tanıtıcılığı ile olumlu işlevler de gördü. Sol basın yayın çevrelerinde İslami hareket uzmanlığı ile prim yapan Ruşen Çakır’ın yer yer bilgisinin ve kavrayış derecesinin sınırlarını zorlayan birtakım tezler geliştirme çabası da oldu. İslami hareketin tükendiği, gerilediği, radikalizmin bittiği, PKK-sol etkisinde kalındığı gibi “uzaktan” bakarak yaptığı kestirme değerlendirmeler, “içerde” bulunanların müstehzi tebessümleriyle karşılandı. Gerek Ruşen Çakır gerekse İslamcı kesimler içindeki “bilgi kaynakları”, olandan çok olmasını istedikleri veya zannettikleri birtakım verileri abartarak birçok durumda “ofsayta” düşüyorlardı. Çünkü bittiği, gerilediği, tükendiğini iddia ettikleri “radikalizm” (devrimci müslümanları ısrarla böyle niteliyorlar) kendi gelişim seyrinin tabii süreçlerini yaşıyordu ve gerçek anlamıyla henüz söyleyeceği hiçbir sözü söylemiş değildi.

Görece daha tarafsız ve iyi niyetli bir pozisyonda duran Ruşen Çakır’ın dışında, Doç. Nur Vergin, Mümtaz’er Türköne, Taha Akyol ve Gencay Şaylan gibi aydınların da İslamcılık uzmanlığı denemeleri oldu.

Sağcı bir gelenekten gelen Taha Akyol’un haricilik ve Şiilik “suçlama’sına dayalı kendi “saygın” kimliğine pek uygun düşmeyen küfürname tarzındaki kitap ve yazıları daha çok “birilerinin teşvik ve telkiniyle” yazılmış izlenimi uyandırıyordu. “Radikal İslamcılığı” Şii ve harici etkisiyle gelişmiş sunî bir akım olarak değerlendiren Akyol’un, Sünni, (hatta Hanefi) ve laik bir İslamcılıktan yana taraf olarak kaleme aldığı yazılarını, bazı Milliyetçi çevreler dışında pek ciddiye alan olmadı. Özellikle İslami kesimler haberdar dahi olmadılar.

Yine sağcı bir gelenekten gelen Mümtazer Türköne ise 1992 yılı içerisinde yayınladığı “İslamcılığın Doğuşu” adlı kitabı ve Türkiye Günlüğü dergisindeki makaleleri ile İslam’a ve İslami akımlara ilişkin “uzmanlık” hevesinin ötesinde içerden biri olma psikozunu da yansıtıyordu. 1992 sonlarına doğru Türkiye Günlüğü dergisinde yazan yazar ve akademisyenler çevresi olarak değişen Türkiye’nin sağcı- liberal -milliyetçi ideolojisini geliştirme çabasının ürünü olarak “Cedit Grubu” oluşturulmuştu ve grubun ilk toplantısı Turgut Özal’ın yönetici olarak katılımı ile yapılmıştı. Cedit grubunun İslam’a ihmal edilemez bir yer biçtiği ve gelişen ve değişen Türkiye projesinde Aydın Yalçın’ın bir parmak ilerisinde bir “İslamcılık” ve Yaşar Nuri Öztürk’ün bir parmak gerisinde bir “Müslümanlığa” yer biçilmişti. Türköne’nin “radikal İslamcı” karşıtlığı bu parmaklar arası mesafenin tam ortasında durarak şekil ve muhteva kazanıyordu.

Sosyal Demokrat kökenli Gencay Şaylan ise İslam’ı ve İslamcılığı kemalist Sosyal Demokrat camiası adına ve ağırlıklı olarak Kemalist laisizmin ufkunu zorlamayacak tarzda ele alıyordu. “İslamiyet ve siyaset” isimli kitabının bir bölümü Cumhuriyet gazetesinde yazı dizisi olarak yayınlanmış ve “İrtica yaygaraları” döneminde hayli işe yaramıştı. Gencay Şaylan ötekilere kıyasla “bu işi” daha bilgisiz ve etkisiz bir tarzda yaptığından olsa gerek kitabı, gazetede yayınlandığı zamanki güncelliğin popülaritesine erişemedi.

İslam araştırmacılığı, İslam’ın konuşulur ve tartışılır olduğu 1992 boyunca yeni hevesliler üretmeye devam etti. İlgili ilgisiz birçok kişi derme çatma bilgilerle İslam, Kuran, kadın, mezhep vb. sorunlar ekseninde araştırmalar yaptılar. Oral Çalışlar “İslam ve Cinsellik” gibi ticari kokular saçan absürd bir araştırma ile para kazanmaya çalıştı.

Rafet Ballı, Ruşen Çakır’a öykünerek bir “İslami hareketler” kitabı yazma girişiminde bulundu. Ancak İslami çevrelerden ilgi görmeyince  Sansasyonel gazetecilik maharetini Kürt sorununda göstermeyi denedi.

Hakan Aygün HBB TV si adına İslam programları yapmak için hayli ter döktü. Edindiği kırıntı bilgilerle “Şeriatın Ayak Sesleri” isimli Kemalist çevreleri ürkütmeye dönük evlere şenlik bir de kitap yazdı.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Aynı zamanda önümüzdeki yıllar boyunca bu örneklerin çoğalacağı da kestirilebiliyor. Aslında belirli bir objektiviteyi ve araştırmacılığı yansıtan bir iki örnek dışında geri kalanların çoğu ticari kaygı ve sansasyon özelliği taşıyor. Bu anlamda daha seviyesiz ve vulgarize bir İslam uzmanlığı da giderek heves duyulan bir meslek haline geliyor. Bu tür İslam uzmanlığı, bu ülkede 60lı ve 70li yıllarda- ki “Komunizm uzmanlığını” hatırlatıyor. Daha çok MİT’ten ve emniyetten alınan bilgilerle ve zorlama bir objektif hava vererek yazılan birçok “Türkiye’de Komunist hareketleri” kitabı yazılmıştı. Sol kökenli Aclan Sayılgan ve Milliyetçi Fethi Tevetoğlu’nun istihbarat kaynaklı bilgilere dayansa da ciddi bir bilgi ve belge kataloğu özelliği taşıyan kitapları hariç tutulursa, geriye kalan birçok “komünistler” kitabı, yazarlarına geçici şöhretler ve belirli kesimler içinde edinilen konumlar kazandırması dışında bir işe yaramamıştı. Bu gidişin sonu “Komünistleri tanıyalım” yollu açık ihbar yayınlarına kadar uzanmıştı.

Bunun dışında soğuk savaşın Antikomunizmi çerçevesinde yazılmış “kızıl zindanlar”, komunist Çin’den niçin kaçtım, komunistler nasıl yalan söyler vb. türden kitaplar da dönemleri içerisinde hayli etkili olabilmişlerdi. İslami hareket uzmanlığı, belirli bir entelektüel kıvam sınırını amaçlamayınca varacağı nokta da bu kez İslam’a karşı bir soğuk savaş edebiyatı olacaktır. Gelecekte artık “İslamcılar ne istiyor?” “İslami hareketlerin tarihi” vb. masum görünüşlü araştırmalar, yerini “kara tehlikenin içinden geliyorum”, “Tarikat zindanında 4 yıl”, “Din simsarları mı vatan hainleri mi” vb. tarz ve üslupta daha seviyesiz propaganda kitap, yazı dizisi ve röportajlarına da hazır olmak gerekiyor.

Yeni Oryantalizmin (Beyaz Casusluğun) Bilinen Kurum ve Faaliyetleri:

Avrupa Merkezli Oryantalizm son birkaç yıl içerisin de çeşitli ülkelerde birçok toplantılar ve seminerler düzenledi. Bilimsel araştırma görünümü altında ve yer yer Müslüman aydınların da tebliğler sunduğu bu toplantılar, asıl olarak bu İslam bilimciliğini İslam ülkelerinde meşrulaştırma amacı taşıyordu. Son yıllarda düzenlenen bu toplantılardan birkaçı şöyle:

FUBAM (Fransa):

24-26 Nisan 1991 tarihleri arasında Nilüfer Göle’nin düzenlediği ve Boğaziçi Üniversitesinde yapılan Radikal İslam/Geleneksel İslam toplantısı, Fransız oryantalisti ve le Monde yazarı Jean-Piere Thiockin 1. ölüm yıldönümünde anma amacıyla düzenlenen bu toplantıya Türkiye’den ve Fransa’dan 6 şar, SSCB, Cezayir ve Mısır’dan birer “İslambilimci” katılmıştı. Türkiye, Mısır, Cezayir, Lübnan, Filistin ve Orta Asya’daki İslami uyanış eksenli tebliğlerde Geleneksel İslam/Radikal İslam ayrılığı ve farklılığının vurgulanması ve bu ülkelerdeki radikalizm potansiyeli ve geleceği üzerinde durulması dikkat çekiciydi. Toplantıya katılan ve tebliğ sunan Beyaz Casuslardan bazıları ve konuları üzerinde yazmış oldukları kitaplar şunlar:

Gilles Kepel: Fransız ulusal bilimsel araştırmalar merkezin (F.U.B.A.M.)de araştırmacı ve Paris politik inceleme/Enstitüsünde öğretim üyesi. İlk kitabı, doğuşundan Enver Sedat’ın öldürülmesine kadar Müslüman Kardeşler hareketini inceleyen “Peygamber ve Firavun.” 1984 yılındaki bu kitaptan sonra, Fransa’daki Müslüman göçmenler üzerine yaptığı saha Çalışması olan “İslam’ın banliyöleri” isimli kitabı 1987 yılında yayımlandı. Ayrıca Yann Richard ile birlikte “Çağdaş İslam’ın aydın ve Militanları” isimli kitabın editörlüğünü de yapan Kepel’in son kitabı “Tanrının Rövanşı’ 1990’da yayımlandı. Türkçeye de çevrilen bu kitapta Kepel, Dinlerin yeniden güçlenmelerini inceliyor. Alain Rousillon: Fransız ulusal bilimsel araştırmalar merkezinde çalışan Rusillon da, Arap İslam dünyası ve Özellikle Mısır uzmanı. Müslüman Kardeşler hareketi üzerinde araştırmaları bulunuyor.

Jean-François Legrain: F.U.B.A.M.ne bağlı Kahire’deki Ekonomik, Adli, Sosyal İncelemeler ve Dökümantasyon merkezinde Araştırmacı olarak çalışıyor. Filistin ve özel olarak intifada üzerinde uzman.Oliver Roy: FUBAM’ın İran, Afganistan ve Orta Asya grubunda çalışıyor. “Afganistan’da Direniş ve İslam” konulu kitabı Yöneliş Yayınları tarafından 1989 yılında yayımlandı. Son yıllarda ise ağırlıklı olarak Özbekistan ve Tacikistan Müslümanları üzerinde yoğunlaşan çalışmaları bulunuyor. İslami hareketlerdeki son değişimleri neo-Fundemantalizm (yeni-köktencilik) kavramı ile izah etmeye çalışıyor.

TUSES:

27-28 Kasım 1992 tarihinde Sosyal Demokrat Eğilimli TUSES (Türkiye Sosyal-ekonomik- siyasal Araştırma Vakfı)nın İstanbul The Marmara Otelinde düzenlediği “İslam ve Demokrasi” paneli.

İki gün süren panele İslami camiadan Fehmi koru, Sosyal demokratlardan Altan Öymen, Sabri Soyeri gibi isimler konuşmacı olarak katıldı. Eski Maoculardan Şahin Alpay’ın yönettiği panelde İngiliz Financial Times gazetesinden David Barchard, Alman Suddeutsche Zeitung gazetesinden Rudolph Chimelli, ABD Holy Cross Colege’den Prof. John Esposito, François Burget, Udo Steinbach, Marvin Zonis, Marie Benningsen Broxup gibi isimler katıldı. Ayrıca Sudanlı Prof. Abdullahi Ahmet en Naim, İştiyak Ahmet gibi İslam dünyasından gelen bilim adamları da katıldılar. Toplantı ağırlıklı olarak, İslam, demokrasi ve laiklik arasındaki ilişkiler üze rinde yoğunlaştı. İslam’ın demokratik yollarla iktidara gelmesi ve muhalefete karşı takınacağı tutum tartışılan önemli konular arasındaydı.

Ulusal Demokrasi Vakfı

1982 yılında ABD başkanı Reagan tarafından kuruldu. Asıl görev alanı Rusya ve Doğu Avrupa. 1991’den bu yana Türki Cumhuriyetlere öncelik veriyor. Bu cumhuriyetlerde Amerika çıkarlarına yönelik araştırmalar yapıyor. Türkiye’de bu vakfın temsilcisi Yeni Forum dergisi. CIA’nın bir kurumu olarak çalışan UDV’ye ABD senatosu tarafından 84- 90 yılları arasında 152 milyon dolar aktarılmış. 77 ülke ile ilişkisi olan vakfın yeni Forum dergisine değişik tarihlerde ‘Demokrasiye katkılarından dolayı yüklü bağışlar yaptığı biliniyor. 1987 yılında 100 bin dolar, 89’da 50 bin ve 1990 da 50 bin dolar verdiği basın tarafından açıkça yazılmıştı.

UDV’nin misyonuna ilişkin olarak, 84 Şubatına kadar başkan vekilliği yapan Allen Weinstein bir gazeteye şöyle söylemişti: “Bugün yaptıklarımızın çoğu 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapılıyordu. UDV, açık operasyonların elma şekeridir.”

Bu açık operasyonların ne olduğunu ise yeni foruma aktarılan para için vakfın 1990 yıllığındaki yazılanlar daha iyi özetliyor. “Türkiye’nin Amerikalı dostları vakfına, Forum Şti.ne Türkiye’deki Demokrasi pratiği ve anlayışını güçlendirme ve İslam Dünyasının diğer bölümlerine “Türk demokrasi deneyimini” sunmada yardımcı olması için 50 bin dolar verildi.” Yeni Forum dergisi, 1950’li yıllardan beri “Devlet”in teorisyenliğini yapan Aydın Yalçın tarafından çıkarılıyor. Bütünüyle “Devlet”in sahibi ve sözcüsü konumundaki dergi, 80li yıllara kadar komunizme karşı ‘Fikir Mücadelesi” veriyordu. 1990 başlarından beridir Türki Cumhuriyetlere ağırlık verdi. Bu cumhuriyetlerde Amerikanci-laik gelişmelerin Fikrî taşeronluğunu yapmaya çalıştı. 1991 ve 92 yılları içerisinde biri Antalya’da ikincisi Bakü’de yapılan Türkî cumhuriyetler ve sorunları’ konulu sempozyumlar düzenlendi. Katı ve bağnaz bir laiklik savunucu olan dergi, Amerikan CIA kurumlarının analiz üslubuna öykünüyor.

1987-90 yılları arasında yeniden toparlanan sol örgütlere karşı yoğun istihbarat’ içerikli yayınlar yapan dergi de 1988 yılındaki ünlü ‘Bayrampaşa cezaevi firarı 15 gün önceki sayısında ihbar edilmişti. Dergide bu istihbarat yazılarını yazan ve Tuncer ismini kullanan kişi (her sayısında farklı bir isim ve soyadı kullanıyordu), daha sonra MIT ajanı olduğunu İkibine Doğru dergisine itiraf etmişti. Yeni Forum dergisi, CIA’nın akademik kurumlarının Türkçe yayın organı olarak, İslami hareket güçlendikçe daha önemli misyonlar yüklenmeye aday görünüyor. CIA’nın Türki cumhuriyetlere yönelik en yeni politika ve analizlerini öğrenmek için bu dergiyi izlemek yeterli.

Yeni oryantalizm, Avrupa ve ABD eksenli olarak iki boyuttan gelişiyor. Daha birçok kurum ve organa sahip. Özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda merkezli bu kurumların çabalarıyla ‘İslam dünyasındaki kımıldayan her yaprağı izleyen takip eden ve ‘rapor nitelikli akademik çalışmalarına konu edinen geniş bir aydınlar kuşağı gelişiyor.

Bu akımın yerli örnekleri ise daha çok bu ‘aydınlar’ın taklitçisi konumunda. Amaç ise aynı: Yükselen yeni düşmanı-İslami hareketleri- yenebilmek için en iyi bir şekilde tanımak.

Bakış’92 Yıllığı– Dünyada ve Türkiye’de 1992

SOSYAL MEDYA