Amerikalı Yahudiler Filistin Anlatılarını nasıl Tekelleştiriyor

Siyasi etki ile medya sahipliğinin kesişimi, yalnızca etki alanının genişliği açısından değil; aynı zamanda kültürel ve siyasi ana akıma ne kadar sorunsuz biçimde karıştığı ve yabancı çıkarları iç konsensüs gibi gösterdiği bakımından da kaygı vericidir. Siyasi güç ile İsrail’i önceleyen sermayenin birleşmesi, Amerikan medyasını ideolojik uyumun bir aracına dönüştürmüştür. Şimdi, İsrail’i önceleyen Fox News ile Ellison’ın anlatıyı tekelleştiren genişleyen medya imparatorluğu birleştiğinde, Amerika sonunda kendi “İsrail-Pravda”sına kavuşacaktır.
Ekim 28, 2025
image_print

Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’le ilişkilerinin doğası, mantık ve sağduyuyla bağdaşmaz. Bu ilişki, örgütlü etki, manipülasyon, finansal güç ve medya kontrolünün kollarına dolanmış, parazitik bir biçimde tek taraflı fayda sağlayan bir ilişkidir. İsrail, Amerika’nın güvenliğine, stratejik değerine veya ekonomisine elle tutulur hiçbir katkı sunmazken, Washington dış politikasını ve ahlaki pusulasını hâlâ İsrail ekseninde şekillendirmeye devam etmektedir. Bu öylesine saçma bir durumdur ki, neredeyse sihir gibi.

Bu, yalnızca Kongre salonlarıyla sınırlı kalmayıp, dezenformasyon düzeninin dokusuna kadar sızan, İsrail’i önceleyen bir ajandanın yön verdiği bir ilişkidir. Amerikalıların düşünme biçimini ve dünyayı algılayışını yeniden kurguluyor: yasama organları, haber merkezleri, algoritmalar ve ücretli “etkileyiciler” aracılığıyla — birer birer. Bu doğrultuda, Amerikan medya ve eğlence endüstrileri, ülkenin siyasi manzarasını ve Amerikan kültürünü şekillendirmede temel araçlar olarak hizmet vermektedir. Oracle CEO’su Safra Catz, 2015 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak’a gönderdiği bir e-postada bu niyeti açıkça dile getirerek şöyle yazmıştır: “İsrail’e duyulan sevgi ve saygıyı Amerikan kültürüne yerleştirmemiz gerektiğine inanıyoruz.”

Bir on yıl sonra, bu vizyon olgunlaşıyor. İsrail’i önceleyen Oracle kurucusu Larry Ellison, artık büyük şov dünyası stüdyolarını ve haber kuruluşlarını satın almaya hazırlanıyor. Oğlu David Ellison, Skydance–Paramount birleşmesiyle Paramount ve CBS’nin başına geçti. Bu sırada baba Ellison ise Warner Bros.’u, onun film stüdyolarını ve CNN’i satın almak üzere görüşmeler yürütüyor.

Büyük bir medya sahibi ve siyasi kampanyalarda etkili bir figür olarak Ellison’ın, İsrail hükümeti yetkilileriyle koordinasyon içinde çalıştığına dair belgelenmiş bir geçmişi var. Bunun kanıtı, kısa süre önce Drop Site News ve Responsible Statecraft tarafından yayımlanan hacklenmiş e-postalarda ortaya çıktı. 2015 yılında yapılan bir e-posta yazışmasında, o dönem İsrail’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi olan Ron Prosor, Ellison’a Senatör Marco Rubio’nun “onun denetiminden geçip geçmediğini” sordu. Ellison, Rubio’nun “İsrail için harika bir dost olacağını” garanti etti ve ardından Rubio’nun başkanlık ön seçim kampanyasına 5 milyon dolar bağışta bulundu. Rubio, Ellison’ın denetimini bir Amerikan vatanseveri olarak değil, İsrail için geçti.

İsrail’i önceleyen milyarderlerin sahipliğinde, Amerikan medya kuruluşları kamuoyunu şekillendirmekle görevli embedded (içeriden yerleştirilmiş) Siyonist kadrolar için adeta bir döner kapıya dönüşmüş durumda. Buna örnek olarak The Free Press’in kurucusu ve CBS News’in yeni genel yayın yönetmeni Bari Weiss gösterilebilir. Weiss, platformunu Gazze’deki İsrail kaynaklı soykırımı ve açlık kampanyasını aklamak için kullanan “İsrail’in ateşli bir destekçisi” olarak tanımlanıyor. Şimdi bu söylemleri marjinal bir mecradan alıp ülkenin önde gelen haber kuruluşlarından birine taşıyor.

Ellison ve Trump’ın seçim kampanyasına 100 milyon dolar bağışlayan Miriam Adelson gibi diğer İsrail’i önceleyen bağışçılar tek bir amaca odaklanmış durumda: Washington’da İsrail’in çıkarlarını en iyi kim temsil edebilir? Kendini “Amerika Önce” başkanı olarak tanıtan Trump bile bunu kabul ederek İsrail Knesset’ine, en büyük bağışçısı Adelson’ın Amerika’dan çok İsrail’i sevdiğini söylemiştir.

Geleneksel medyaya ek olarak, sosyal medya da İsrail’i önceleyen güç simsarları için son etki alanı haline gelmiştir. TikTok, İsrail’i önceleyen yatırımcıların sahip olmadığı veya kontrol etmediği ilk büyük platform olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle TikTok, muhtemelen İsrail tarafından yönetilen algoritmanın dışında kalan tek büyük sosyal medya mecrası olmuştur. Bu bağlamda, İsrailli yetkililer ile İsrail’i önceleyen Yahudi Amerikalı siyasetçiler ve medya yorumcularının, TikTok’un kapatılması ya da mesajlaşmasının kontrol altına alınması yönündeki çabalara gerekçe oluşturmak için “veri güvenliği riskleri” iddialarını artırmaları tesadüf değildir.

TikTok’u satın alma girişiminin başını, İsrail’i önceleyen Ellison ve Murdoch ailelerinden başkası çekmiyor. Medya, teknoloji ve siyaset alanlarına uzanan etkileriyle tanınan bu İsrail’i önceleyen milyarderler, aynı kişilerdir. TikTok tartışması, veri güvenliğiyle pek ilgili değildir; mesele tamamen İsrail’in anlatı güvenliğidir. Asıl kaygı, Çin’in Amerikan verilerine erişimi değil; İsrail’i önceleyen aktörlerin TikTok’un algoritmasını ve içerik akışını manipüle edememesidir. İronik bir biçimde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bile planlanan TikTok devralımını alkışlayarak bunu “şu anda devam eden en önemli satın alma” olarak nitelendirmiştir. Bir grup İsrailli “dijital savaşçı”ya (digital warriors) seslenen Netanyahu şöyle dedi: “Silahlar zamanla değişir; en etkili olanlar artık sosyal medyada.”

Haber odasının çok ötesine uzanan sonuçlar söz konusu. Responsible Statecraft tarafından yürütülen bir soruşturma, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Amerikalı sosyal medya “etkileyicilerine”, herhangi bir ifşada bulunmaksızın İsrail yanlısı içerikler yaymaları karşılığında gönderi başına 7.000 dolara kadar ödeme yaptığını ortaya koydu. Başka bir deyişle, Amerika Birleşik Devletleri’nin bilgi alanı, açıklanmamış yabancı propaganda tarafından sistematik biçimde sızdırılıyor.

Tanık olduğumuz şey yalnızca rıza üretimi değil; hakikatin, şirketleşmiş ve parayla yürütülen bir sömürgeleştirilmesidir. Ellison’ın imparatorluğu bu platformları kontrol ederken, Weiss gibiler haber odasını kontrol ederken ve İsrail bakanlıkları içerik akışını finanse ederken, Amerikan zihni tasarlanmış bir illüzyonun kurbanı olmaktadır. Bu yalnızca medyada bir önyargı meselesi değildir. “Ana akım gazetecilik” kisvesi altına gizlenmiş kurumsallaşmış propagandadır.

Voltaire bir keresinde şöyle yazmıştı: “Sana saçmalıklara inandırabilenler, sana zulümler de yaptırabilir.” On yıllardır İsrail ve onun destekçileri Amerikalıları şu saçmalıklara inandırdı: dinin Avrupalılara Orta Doğu’da atalara dayalı haklar bahşettiği, nükleer silah sahibi bir işgalcinin mağdur olduğu ve soykırımın “meşru müdafaa” olduğu.

Amerikan demokrasisinin gerçek sınavı savaş alanlarında değil; yürütme ve yasama organlarımız üzerindeki AIPAC ve İsrail’i önceleyen etkinin, kurgulanmış haberlerin ve en tehlikelisi, üniversitelerimizde akademik özgürlüğü bastırmaya yönelik sinsi çabaların karşısında, Amerikan zihninin sömürgeleştirilmesini durdurma iradesinde yatmaktadır.

Siyasi etki ile medya sahipliğinin kesişimi, yalnızca etki alanının genişliği açısından değil; aynı zamanda kültürel ve siyasi ana akıma ne kadar sorunsuz biçimde karıştığı ve yabancı çıkarları iç konsensüs gibi gösterdiği bakımından da kaygı vericidir. Siyasi güç ile İsrail’i önceleyen sermayenin birleşmesi, Amerikan medyasını ideolojik uyumun bir aracına dönüştürmüştür. Şimdi, İsrail’i önceleyen Fox News ile Ellison’ın anlatıyı tekelleştiren genişleyen medya imparatorluğu birleştiğinde, Amerika sonunda kendi “İsrail-Pravda”sına kavuşacaktır.

* Jamal Kanj, Children of Catastrophe: Journey from a Palestinian Refugee Camp to America (Felaketin Çocukları: Bir Filistin Mülteci Kampından Amerika’ya Yolculuk) ve diğer kitapların yazarıdır. Ulusal ve uluslararası yorumlarda Arap dünyası konularında düzenli olarak yazmaktadır.

Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/10/27/how-israel-first-jewish-americans-plan-to-re-monopolize-the-narratives-on-palestine/

SOSYAL MEDYA