BM 80 Yaşında: Mutsuz Bir Yıldönümü

BM bütçesinin yaklaşık dörtte birini sağlayan Amerika Birleşik Devletleri için, örgütün kusurları özellikle can sıkıcıdır. Geçmişte bu durum, Cumhuriyetçi ve Demokratik yönetimlerin reform çağrısında bulunmasına, diplomatik baskı uygulamasına ve zaman zaman fonları kesmesine yol açardı. Artık öyle değil.
Ekim 28, 2025
image_print

Birleşmiş Milletler, önemini korumak istiyorsa, küresel politika belirleyicisi olmaktan ziyade, çatışma çözümüne yönelik bir forum olma yönündeki asli amacına daha fazla odaklanmalıdır.

24 Ekim’de Birleşmiş Milletler 80. yıldönümünü kutluyor. Ancak birçok üye ülke için bu 80 yaşındaki küresel yapı, maliyetli bir verimsizlik ve önemsizlik sürecine sürüklenmektedir. Beklendiği üzere, bunun yol açtığı mali kısıtlamalar Genel Sekreter Antonio Guterres’i 2026 bütçesi ve personelinde küçülmeye gitmeye, yeniden yapılanma ve kapsamlı kesintiler önermeye yöneltmiştir.

Temel sorun, Başkan Donald Trump’ın geçen ay BM’de yaptığı konuşmada şu sözlerle özetlendi: “Birleşmiş Milletlerin amacı nedir?”

BM Şartı, kuruluşun amaçlarını şöyle tanımlar: uluslararası barış ve güvenliği korumak için kolektif önlemler almak; eşit haklar ve kendi kaderini tayin hakkına dayalı olarak ülkeler arasında dostane ilişkileri teşvik etmek; uluslararası sorunların çözümüne yönelik işbirliği çabalarını desteklemek; insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı teşvik etmek; ve bu ortak hedefleri ele almak üzere bir forum işlevi görmek.

Ne yazık ki BM, kurucularının yüce hedeflerine ulaşamamıştır.

1945’ten bu yana yüzlerce savaş ve önemli çatışma yaşanmıştır. Ancak BM Güvenlik Konseyi, yalnızca iki kez askerî güç kullanımına yetki vermiştir: 1950’de Güney Kore’yi savunmak ve 1990’da Irak’ı Kuveyt’ten çekilmeye zorlamak için. Barış gücü askerlerinin konuşlandırılması ya da BM dışı askerî operasyonlara onay verilmesi gibi daha sınırlı eylemler bazı başarılar getirmiştir—Fildişi Sahili örneğinde olduğu gibi—ancak Ruanda’daki soykırımda olduğu gibi trajik başarısızlıklar da yaşanmıştır. Güney Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi yerlerdeki misyonlar onlarca yıldır sürmekte, milyarlarca dolara mal olmakta ancak kalıcı istikrar sağlamaktan uzak kalmaktadır.

En çarpıcısı ise, BM, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi büyük krizlerde büyük ölçüde etkisiz kalmaktadır. Nitekim Gazze’de aktif biçimde zararlı bir rol oynamış, terörü ödüllendirmiş ve normal kurallarla desteklenemeyecek bir durumda kıtlık ilan edebilmek için standartları çarpıtmıştır. Özellikle son on yılların en önemli barış anlaşmalarından biri—Gazze’deki çatışmayı sona erdiren ve Hamas tarafından rehin alınan İsrailli sivillerin geri getirilmesini sağlayan anlaşma—BM çabalarının doğrudan reddiydi. Genel Sekreter’in ateşkes müzakereleri sürecine büyük ölçüde dahil olmamış olmasının bir nedeni var.

BM’nin insan hakları konusundaki sicili de aynı şekilde yetersizdir. Son on yılda, BM Genel Kurulu, Amerika Birleşik Devletleri’ni İran veya Kuzey Kore’den daha fazla kınamıştır. İsrail ise, diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla kınamaya uğramıştır. Benzer şekilde, BM İnsan Hakları Konseyi de eleştirilerini orantısız biçimde İsrail’e yöneltirken, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini düzenli olarak ihlal eden Çin, Küba, Suudi Arabistan gibi birçok hükümeti hiçbir zaman kınamamıştır.

Sorunun temelinde yatan unsurlardan biri, Freedom House’a göre, BM üyelerinin çoğunluğunun ya “kısmen özgür” ya da “özgür olmayan” ülkelerden oluşmasıdır. Otoriter hükümetler, adil bir denetimden kaçmak için BM’yi defalarca birbirlerini koruma aracı olarak kullanmıştır. Geçen hafta bile, BM Genel Kurulu, Angola, Mısır, Irak, Pakistan ve Vietnam’daki baskıcı hükümetleri İnsan Hakları Konseyi’ne seçmiştir. Günün sonunda, BM üyelerini yansıtır ve çoğu üye, BM Şartı ne derse desin, kendi kaderini tayin hakkına ve özgürlüğe düşük bir değer atfetmektedir.

Yolsuzluktan cinsel suistimale kadar uzanan skandallar da BM’yi sarsmış ve güveni zedelemiştir. Kuruluşun en değerli çabaları arasında sayılan insani yardım faaliyetleri bile, suistimal, etkisizlik ve teröristlerle işbirliği nedeniyle lekelenmiştir.

Amerikalıların yüzde 63’ünün Gallup’a, BM’nin çözmek üzere kurulduğu sorunlarla başa çıkmakta başarısız olduğunu söylemesi şaşırtıcı değildir.

BM bütçesinin yaklaşık dörtte birini sağlayan Amerika Birleşik Devletleri için, örgütün kusurları özellikle can sıkıcıdır. Geçmişte bu durum, Cumhuriyetçi ve Demokratik yönetimlerin reform çağrısında bulunmasına, diplomatik baskı uygulamasına ve zaman zaman fonları kesmesine yol açardı. Artık öyle değil.

Başkan Trump döneminde, BM daha çatışmacı bir yaklaşımla karşı karşıya kalmıştır. Trump, Filistinli mülteciler örgütü UNRWA, Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), İnsan Hakları Konseyi, BM Nüfus Fonu, iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmiş, bu kuruluşlara yaptırım uygulamış ya da fonlarını kesmiştir. Yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’nin diğer kuruluş ve anlaşmalardan da çekilip çekilmemesi gerektiğini belirlemek üzere bir inceleme yürütmektedir.

Bazıları ABD’nin BM’den tamamen ayrılabileceğini öne sürmektedir; ancak bu olasılık düşüktür. BM’nin özellikle teknik kurumları faydalı olmaya devam etmektedir—örneğin, nükleer programların denetlenmesinde hayati öneme sahip Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ya da uluslararası hava taşımacılığı için güvenlik standartları ve prosedürleri belirleyen Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü gibi. Güvenlik açısından bakıldığında, ABD, yalnızca Amerikalılara zarar verebilecek kararları veto edebilmek için bile BM Güvenlik Konseyi’nde kalmalıdır. Tüm kusurlarına rağmen BM, uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde hâlen faydalı bir forumdur.

Bu pratik faaliyetler, BM’nin en görünür savunucuları tarafından en az takdir edilenler arasında yer alsa da, Amerikan bakış açısından en faydalı olanlardır.

Örgütün en büyük savunucuları, BM’nin giderek genişleyen ve genellikle sol eğilimli bir gündem üzerinde küresel uzlaşı sağlamak için bir araç olmasını istemektedir. Genel Sekreter Antonio Guterres’in Gelecek İçin Pakt başlıklı vizyonu da bu yöndeydi: büyük çaplı bir kalkınma yardımı teşviki, artırılmış iklim finansmanı, yanlış bilgi ve dezenformasyonun hükümetlerce sansürlenmesi, yapay zekâ, çevre sorunları, otonom silahlar ve diğer konulara dair yeni kurallar ve anlaşmalar çağrısında bulunuyordu.

Bunun karşısında ise, BM’nin uluslararası barışı korumak ve çatışmaları önlemek gibi “temel amaçlarına” dönmesi gerektiğini savunan Başkan Trump yer almaktadır.

80 yılın ardından Birleşmiş Milletler bir dönüm noktasındadır. Eski BM Genel Sekreteri Dag Hammarskjöld, “Birleşmiş Milletler bizi cennete götürmek için değil, cehennemden kurtarmak için kuruldu,” demişti. BM, bu alçakgönüllülüğünü kaybetmiştir. Geleceği olacaksa, Amerika’nın reform çağrısını kabul etmeli, temel görevlerine yeniden odaklanmalı ve kendini şımartan, gerçekleştirilemez ütopik gündeminden vazgeçmelidir.

*Yazar Hakkında: Brett D. Schaefer

Brett D. Schaefer, Amerikan Girişim Enstitüsü’nde (AEI) kıdemli araştırmacı olarak görev yapmaktadır ve çok taraflı anlaşmalar, barışı koruma, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlar üzerine yoğunlaşmaktadır. AEI’ye katılmadan önce, Heritage Vakfı’nda Uluslararası Düzenleme İşleri alanında Jay Kingham Kıdemli Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. Daha önce, Birleşmiş Milletler Katkı Komitesi üyesi ve Birleşik Devletler Barış Enstitüsü’nün BM Görev Gücü uzmanı olarak görev almıştır. Schaefer ayrıca Savunma Bakanlığı’nda Uluslararası Ceza Mahkemesi politikası asistanı olarak da çalışmıştır.

Kaynak: https://nationalinterest.org/feature/the-un-at-80-an-unhappy-anniversary

SOSYAL MEDYA