Eylül 2025 sonunda Fas sokakları, ülke tarihinin son yıllardaki en büyük gençlik protestolarına tanıklık ediyor. “Gen Z 212” etiketiyle örgütlenen binlerce genç, günlük sıkıntılarının yanı sıra, kökleşmiş yapısal sorunların da birikmiş öfkesini haykırıyor. Bu hareket, Fas monarşisinin modernleşme vaadi ile gerçek yaşam arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Fas’ta ekonomik güç, uzun süredir doğrudan kralın ve kraliyet ailesinin denetiminde. Tarımdan bankacılığa, gayrimenkulden enerjiye kadar pek çok stratejik sektör, hanedanın şirket imparatorluğu üzerinden kontrol ediliyor. Bu durum, halkta “ülke bizim değil, kraliyet ailesinin özel mülkü” algısını pekiştiriyor. Krizin faturası ise sürekli olarak “kukla hükümetlere” kesiliyor. Kral’ın halkın öfkesini yatıştırmak için dönem dönem başbakanları görevden alması, artık halkın gazını almaya yetmiyor. Gelen hükümetlerde krallık yönetimi ne derse onu yaptıkları için yapısal sorunlar aynen kalıyor.
2011’de Arap Baharı Fas’a 20 Şubat Hareketi’yle gelince, Kral VI. Muhammed hızlıca adım attı. Anayasa değişikliği sözü verdi, Temmuz 2011’de referandum yaptı, hükümete bir miktar yetki devretti. Amazigh dili resmi statü kazandı; yargı denetimi ve sayıştayın rolünün güçlendirileceği söylendi; sübvansiyonlar artırıldı. Güvenlik güçleri düşük yoğunlukta ama sürekli müdahale etti.
Bu hamleler; kralın dini meşruiyeti (Emîrü’l-Mü’minîn), Saray’ın devlet kaynaklarını dağıtma gücü, muhalefetin dağınık yapısı ve 1990’lardan beri süren “kademeli açılım” algısıyla birleşince, sokaktaki enerji büyük ölçüde sisteme çekildi. 2011 sonrası PJD (Fas Adalet ve Kalkınma Partisi) sandıkta öne çıkarıldı ama sarayın çizdiği çerçevede kaldı; böylece “denetimli çoğulculuk” görüntüsü oluştu.
Özetle; hızlı anayasal jestler, seçici “sisteme katma” ve sübvansiyon-güvenlik karışımı sayesinde Fas, Arap Baharı’nı yönetilebilir bir hoşnutsuzluğa dönüştürdü. Ancak eşitsizlikler ve bölgesel kırılganlıklar çözülemedi ve bugün Gen Z dalgasının zeminini oluşturdu.
Gençlerin en büyük tepkilerinden biri, devletin yatırım öncelikleri. Yıllardır hastane ve okul inşa etmek yerine milyarlarca dirhem stadyumlara harcandı. 2030 Dünya Kupası hazırlıkları çerçevesinde tek bir şehirde 3 stadyum inşa edilip yeni spor kompleksleri yükselirken, Agadir’deki bir kamu hastanesinde birkaç gün içinde sekiz kadının sezaryen sırasında hayatını kaybetmesi, toplumsal öfkenin fitilini ateşledi. Protestolarda yankılanan en güçlü sloganlardan biri bu gerçeği özetliyor:
“Stadyumlar var, hastaneler nerede?”
2023’teki yıkıcı deprem, Fas’ın sosyal kırılganlığını gözler önüne serdi. Aradan iki yıl geçmesine rağmen on binlerce aile hâlâ geçici çadırlarda, sağlıksız koşullarda yaşıyor. Ne kalıcı konut ne de altyapı yatırımları hız kazandı. Kraliyet ailesi deprem sonrası büyük yardım kampanyaları ilan etse de, sahadaki tablo çok farklı. Bu durum, genç kuşakta “devlet bizi kaderimize terk etti” duygusunu besledi.
Fas gençliği arasında işsizlik oranları %30’ları aşmış durumda. Üniversite mezunları bile uzun süre iş bulamıyor. Çaresizlik içinde pek çoğu Avrupa’ya veya Körfez ülkelerine kaçmaya çalışıyor. Gençlerin gözünde ülke artık gelecek vadeden bir vatan değil, terk edilmesi gereken bir çıkmaz. Bu tabloyu ağırlaştıran bir başka unsur da Fas’ın dışarıda kazandığı olumsuz imaj: Avrupa ve Körfez ülkelerinde “seks ve uyuşturucu cenneti” olarak anılması, gençlerin ulusal aidiyet duygusunu daha da zayıflatıyor.
Kral VI. Muhammed’in İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi, toplumsal muhalefetin bir başka önemli cephesini oluşturuyor. Filistin meselesi Fas halkının vicdanında derin bir yer tutarken, sarayın Tel Aviv ile kurduğu yakın ilişkiler tepki çekiyor. Protesto sloganlarında “Gazze’ye ölüm, Rabat’a utanç” gibi ifadeler öne çıkıyor. Bu, Gen Z kuşağının yalnızca iç meselelerde değil, dış politikada da radikal bir sorgulama içinde olduğunu gösteriyor.
Monarşi, yapısal başarısızlıkların faturasını sürekli hükümetlere yükleyerek sorumluluktan kaçıyor. Ancak gençler artık bu oyunu görüyor. Başbakan değişiklikleri, kabine revizyonları ya da popülist açıklamalar, sistemin köklü çelişkilerini gizleyemiyor. Gen Z kuşağının öfkesi, yalnızca işsizliğe ya da eğitime değil, bizzat bu “sorumluluktan kaçış rejimine” yönelmiş durumda.
Fas’taki son protestolar, sadece ekonomik sıkıntıların değil, rejimin meşruiyet krizinin de habercisi. Eğer kral ve çevresi, sağlık, eğitim ve istihdam konularında ciddi reformlara gitmezse, bu hareket daha geniş ve kalıcı bir toplumsal dönüşüme evrilebilir. Gençlerin sesi, artık görmezden gelinecek bir fısıltı değil, ülke siyasetini belirleyen bir dalga. Üstelik dünkü protestolarda krallık güçlerinin halka ateş açması ve can kayıpları sokaktaki öfkeyi büyütmekten başka bir işe yaramayacak. Bu hareket kısa vadede belki bastırılabilir, fakat Fas monarşisi için asıl risk, bu öfkenin birikerek ülkenin siyasal istikrarını orta vadede temelden sarsması. Halkını refah içinde yaşatamayan bir monarşinin 21. Yüzyılda yaşayabilme şansı sizce var mı?