Dün Doha, Yarın İstanbul: Sıradaki Hedef Türkiye Olabilir mi?

İsrail’in Katar’da Hamas’a saldırma konusundaki bu istekliliği göz önüne alındığında, Tel Aviv’in bu eşi benzeri görülmemiş saldırıyı, bir başka ABD müttefiki ve NATO üyesi olan Türkiye’deki Hamas mensuplarına yönelik, sonuçları daha ağır olabilecek yeni bir saldırıyla takip etmesi ihtimal dahilindedir.
Eylül 19, 2025
image_print

İsrail’in, ABD’nin örtülü desteğiyle gerçekleştirdiği Doha’ya yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısı, Tel Aviv’in nişan aldığı sıradaki hedefin Türkiye olabileceğine dair endişeleri artırdı.

İsrail’in Katar’ın Doha kentinde Hamas’ın siyasi liderliğine yönelik suikast girişimi, şimdiye dek Katar’ın ABD müttefiki olarak sahip olduğu statünün ve Gazze savaşındaki resmî arabulucu rolünün böyle bir saldırıya karşı kalkan oluşturduğuna inanan Körfez bölgesini sarstı.

İsrail’in Katar’da Hamas’a saldırma konusundaki bu istekliliği göz önüne alındığında, Tel Aviv’in bu eşi benzeri görülmemiş saldırıyı, bir başka ABD müttefiki ve NATO üyesi olan Türkiye’deki Hamas mensuplarına yönelik, sonuçları daha ağır olabilecek yeni bir saldırıyla takip etmesi ihtimal dahilindedir.

Analistler, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’de ofisleri bulunan ve bağış toplamasına izin verilen bu gruba yönelik sözlü ve maddi desteğini sürdürdüğüne işaret ederek, bu ihtimali şimdiden göz ardı etmedi.

Bir zamanlar dostane olan İsrail-Türkiye ilişkileri, özellikle mevcut Gazze savaşının Ekim 2023’te başlamasından bu yana, tarihin en düşük seviyesinde.

İsrail gazetesi Haaretz’te yakın tarihli bir başyazıda şöyle denildi: “Erdoğan, Hamas’ı defalarca terör örgütü olarak değil, meşru bir direniş hareketi olarak nitelendirdi.”

“Bu durum, Türkiye’yi İsrail’i eleştiren diğer hükümetlerden ayırıyor: Örneğin Hamas’a diplomatik gerekçelerle ev sahipliği yaptığını iddia eden Katar’ın aksine, Ankara Hamas’a hem siyasi koruma hem de operasyonlar için pratik altyapı sunuyor.”

İsrail’in Doha’ya saldırısından bir hafta önce, iç istihbarat servisi Shin Bet, Batı Şeria’da patlayıcı yüklü insansız hava araçları kullanarak aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’i suikastle hedef almayı planlayan bir Hamas hücresini çökerttiğini iddia etti.

Ayrıca Shin Bet, söz konusu Hamas hücresinin “Ben Gvir’e yönelik bir suikast saldırısı gerçekleştirme niyetiyle” Türkiye’de bir karargâh işlettiğine inandığını belirtti. Türkiye, bu iddia edilen komployla herhangi bir ilgisi olduğunu reddetti.

Risk istihbarat şirketi RANE’de küresel güvenlik analisti olarak görev yapan Freddy Khoueiry, mevcut İsrail yönetiminin “güvenlik odaklı bir duruş” benimsediğini ve bu çerçevede, bölgedeki Hamas liderlerine yönelik “yüksek riskli operasyonlar” yürütmeye giderek daha istekli hâle geldiğini belirtti.

Khoueiry, The New Arab’a verdiği demeçte, “İsrail istihbaratı Türkiye’de uygun hedefler belirlemesi hâlinde, önemli siyasi ve güvenlik risklerine rağmen bir operasyon gerçekleştirmeyi düşünebilir” dedi.

Her ne kadar iki ülke yakın müttefik olsa da ve Ankara Körfez ülkesine asker ve F-16 savaş uçakları konuşlandırmış olsa da, Türkiye Katar’a kıyasla çok daha büyük bir ülke ve NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip.

Ankara, 9 Eylül’de İsrail’in Doha’ya saldırdığını öğrendiğinde, haziran ayında İsrail’in İran’a karşı gerçekleştirdiği eşi benzeri görülmemiş 12 günlük hava harekâtında yaptığı gibi, Irak ve Suriye sınırları yakınındaki hava devriyelerini güçlendirmek üzere ek savaş uçakları sevk etti.

Haziran’daki savaş sırasında, İsrail savaş uçakları İran’daki hedeflere ulaşmak için Suriye ve Irak hava sahasını defalarca geçti. Ancak Katar saldırısında, İsrail’e ait F-15 ve gizli F-35 uçakları, Suudi Arabistan üzerinden Kızıldeniz’den Doha’ya havadan fırlatılan balistik füzeler ateşledi.

Khoueiry, “Savaş uçaklarına ve uzun menzilli hassas füzelere dayanan Doha saldırısından farklı olarak, Türk topraklarında gerçekleştirilecek herhangi bir İsrail operasyonu büyük olasılıkla gizli bir suikast girişimi şeklini alacaktır” dedi.

“Böylesi bir yaklaşım, açık bir hava saldırısına kıyasla görece daha az tırmanma riski taşır; zira Türkiye, muhtemel tehditlere karşı hava savunmasını güçlendirmek üzere önlemler almış durumda ve bu da gizli seçeneği daha uygulanabilir bir yol hâline getiriyor.”

Eğer durum buysa, İstanbul’u sık sık ziyaret eden Hamas üyelerine yönelik varsayımsal bir İsrail suikastı, salı günü Doha’ya yapılan açık hava saldırısından ziyade, 2010 yılında Dubai’de Mahmoud al-Mabhouh’a yönelik gizli suikastı andıracaktır.

İlk vaka şüphesiz İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad’ın işiydi. İkinci vakada ise İsrail, sorumluluğu açıkça üstlendi ve hatta ilk saldırıdan sağ kurtulan liderlere yönelik ilave saldırılar gerçekleştireceğine dair imada bulundu.

Ancak İsrail, Türkiye’deki üst düzey Hamas üyelerini suikastla hedef almanın, onları Katar’da bombalamaktan çok daha riskli olabileceğini fark edebilir.

Khoueiry, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye topraklarında İsrail’in askeri eylemlerine tahammül göstermesi olası değildir” dedi. Analist, “Eğer bir hava saldırısı gerçekleşirse – özellikle de Türk vatandaşlarının hayatını kaybetmesine neden olursa – doğrudan Türk misillemesi olasılığı göz ardı edilemez; bu misilleme müttefikler aracılığıyla ya da doğrudan diplomatik yollarla da olabilir” diye ekledi.

“İsrail’in, Türkiye içinde Hamas figürlerini hedef alma yönündeki herhangi bir girişimi, ister gizli yollarla ister açık askeri eylemlerle olsun, daha geniş stratejik sonuçlar doğuracaktır.”

İsrail ile Türkiye, Hamas ve Gazze’deki savaş konusunda temel düzeyde bir anlaşmazlık içinde olsalar da, aralarındaki muhtemel bir çatışma noktası göz ardı edilemez ve bu nokta, aralarında yer alan bir ülkedir.

Joshua Landis, Oklahoma Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi ve Farzaneh Ailesi İran ve Basra Körfezi Çalışmaları Merkezi Direktörü, TNA’ya verdiği demeçte, “İsrail ve Türkiye, Suriye’de daha fazla çatışmaya doğru ilerliyor. Politikaları taban tabana zıt” dedi.

Landis, İsrail’in, aralık ayında Suriye diktatörü Beşar Esad’ı deviren ve daha önce silahlı bir İslamcı savaşçı olan Ahmed Şara’nın başkanlığındaki Suriye’nin yeni hükümetine güvenmediğini belirtti. Örneğin, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, mart ayında Şara’yı “El Kaide okulundan bir cihatçı terörist” olarak nitelendirdi.

Türkiye, ağustos ayında imzalanan bir savunma anlaşması kapsamında, Suriye’nin yeni ordusuna eğitim ve teknik destek sağlamaya başladı.

Landis, “İsrailli liderler, Türkiye’nin Suriye ordusunu eğitip güçlendirerek kendilerini bir çatışmanın içine sürüklediğini ısrarla savunuyorlar. Türkiye, Şaraa’nın başlıca destekçisi ve müttefikidir” dedi. “Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtlere tanınan özerkliği ve onların başlıca silahlı gücü olan SDG’yi (SDF) ortadan kaldırma amacıyla Suriye ordusunu yeniden inşa etmeyi umuyor” diye ekledi.

“Türk yetkililer, İsrail’i Suriye’nin ve genel olarak Orta Doğu ülkelerinin egemenliğini hiçe sayan bir saldırgan olarak görüyor. İsrail ise Kürt ve Dürzi azınlıkları, Şam’ın gücünü sınırlama çabalarında önemli müttefikler olarak görüyor.”

RANE’den Khoueiry, İsrail’in Türkiye içindeki Hamas üyelerini hedef alma yönündeki herhangi bir girişiminin, İsrail ile Türkiye arasında Suriye’de var olan “kırılgan çatışma önleme düzenlemelerinin” aşınmasına yol açabileceği konusunda uyarıda bulundu.

“Ankara, böyle bir olayı egemenliğinin ihlali ve Suriye’deki kendi kırmızı çizgilerine bir meydan okuma olarak görecek ve bu da askeri duruşunu sertleştirmesine neden olacaktır” dedi. Khoueiry, “Bu, İsrail’in hava üstünlüğüne doğrudan meydan okumak amacıyla, daha gelişmiş Türk varlıklarının Suriye topraklarına daha hızlı bir şekilde konuşlandırılmasını da içerebilir” diye ekledi.

“Buna karşılık, tesadüfi çatışmalar veya kasıtlı fakat hesaplı tırmandırıcı hamlelerin – örneğin uçak düşürme girişimlerinin – olasılığı belirgin şekilde artacaktır,” dedi. “Böyle bir olay kontrol altına alınsa bile, en azından geçici bir ikili kriz tetikleyecek ve daha geniş bölgesel yankılar yaratacaktır.”

Son aylarda, Azerbaycan, İsrail ve Türk orduları arasında bir çatışmayı önlemek amacıyla çatışma yönetimi (deconfliction) görüşmelerine aracılık etti.

Doğrulanmamış haberlere göre, iki ordu arasındaki gerginlik hâlâ devam ediyor; ağustos ayı sonunda İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam yakınlarındaki bir üste düzenlediği bir komando baskınıyla Türk casusluk cihazlarını imha ettiği bildirildi.

Daha yakın bir tarihte, Doha saldırısından önceki gece, İsrail Suriye’nin merkezindeki Humus vilayetini bombaladı ve Türk yapımı hava savunma füzelerinin bulunduğu bir depoyu hedef aldığı bildirildi. Türk savunma bakanlığı daha sonra, İsrail’in Suriye’de kendisine ait herhangi bir askerî varlığı hedef aldığına dair iddiaları yalanladı.

Landis, “İsrail, Türkiye’ye Suriye’nin hava savunma ve askerî kapasitesini yeniden inşa etmemesi yönündeki uyarısını yerine getireceğini açıkça ortaya koyuyor” dedi.

Orta Doğu Çalışmaları Direktörü, İsrail’in Türkiye’deki Hamas’ı hedef alabileceğine inandığını belirterek, İsrail’in Hamas liderlerini nerede olurlarsa olsunlar “avlayacağına” dair söz verdiğini hatırlattı.

Landis, “İsrail’in daha büyük bir stratejik hedefi, ABD’yi Türkiye liderliğinden uzaklaştırmaktır” dedi. “Türk topraklarında Hamas liderlerine saldırmak, bu hedefe ulaşmak için en uygun taktik olabilir” diye ekledi.

“Washington’un, İsrail’in Doha’ya yönelik saldırısına verdiği destek, İsrail’i Türkiye’deki Hamas liderlerine saldırmaya cesaretlendirecek önemli bir emsal teşkil ediyor.”

* Paul Iddon, Irak Kürdistanı’nın Erbil kentinde yaşayan ve Orta Doğu meseleleri hakkında yazan serbest gazetecidir.

Kaynak: https://www.newarab.com/analysis/after-israel-targets-hamas-qatar-could-turkey-be-next

SOSYAL MEDYA