Azerbaycan-Rusya Krizi Ve Türkiye

Azerbaycan ve Rusya arasındaki siyasi krizde de gözler Türkiye’ye çevrilmiş ve Türkiye’nin Putin ve Aliyev’i bir araya getirerek bu krizi çözebilecek yegâne güç olduğu ifade edilmiştir. Aliyev ve Erdoğan’ın arasındaki ilişkinin adeta bir kardeşlik hukuku olduğu; bununla birlikte Erdoğan’ın Putin’le de iyi ilişkilerini sürdürdüğü göz önünde bulundurulduğunda krizin çözüm merciinin de Türkiye olması elbette kaçınılmazdır. Ancak, Rusya’nın Azerbaycan’a karşı yürütmüş olduğu politikadan Azerbaycan halkı ve Aliyev ne kadar rahatsızsa aynı şekilde Türkiye ve Erdoğan’da bu politikadan son derece rahatsızdır.
Temmuz 5, 2025
image_print

Azerbaycan-Rusya Krizinin Politik Sebepleri, Muhtemel Sonuçları ve Türkiye’nin Önemi

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından eski sömürgeleri üzerindeki hâkimiyetini devam ettirmek için her yolu deneyen Rusya, 30 yıldan fazla zamandır hem Kafkasya’da hem de Türkistan’da nüfuz mücadelesini sürdürüyor. Rusya’nın bu politikası zaman zaman bölge ülkeleri ile Rusya arasında ciddi gerilimlere de sebep oluyor. Söz konusu siyasi gerilimlerin en yenisi Azerbaycan ve Rusya arasında başladı ve hali hazırda devam ediyor. Aslında iki ülke arasındaki bu krizin esas sebeplerini son yıllarda yaşanan ve bölge dengelerini adeta ters yüz ederek Rusya’yı her geçen gün daha da pasif bir konuma iten hadiseler silsilesinde aramak gerekiyor. Bu minvalde ilk aklımıza gelenler: Türk cumhuriyetlerinin Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında bir araya gelmesi, bütün Türkistan coğrafyasında AB, ABD ve Çin gibi küresel aktörlerin daha fazla görünür olması ve Azerbaycan’ın 30 yıllık işgale son vererek Ermenistan karşısında mutlak bir zafer kazanmasıdır. Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sonunda “Barış Gücü” olarak bölgeye yerleşmeye çalışan Rus ordusunun bunu başaramaması ve bütün bunların üzerine daha düne kadar Rusya’nın bölgedeki uydu devleti olarak kabul edilen Ermenistan’ın Putin’e adeta rest çekerek kendi iradesiyle hareket etmeye başlaması Rusya için elbette kolay hazmedilecek gelişmeler değildir. Ancak, istese de istemese de Putin’in bu hakikatleri bir an evvel kabullenmesinde ve dünyaya bu hakikatler çerçevesinde bakmasında fayda olduğu görülüyor.

Türk Dünyası ve Rusya İlişkilerinin Yakın Tarihteki Kırılmaları

            Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve beş Türk cumhuriyetinin bağımsızlığını ilan etmesi sadece Türk dünyası açısından değil, dünya dengeleri açısından da önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Bölge ülkelerinin 1991 yılındaki bağımsızlıklarından bu yana dış politikadaki tavır ve tutumları müşahede edildiğinde görülecektir ki Rusya ile olan ilişkileri en üst seviyelerde olmaya devam etmiştir. İlişkilerin kopması, bağımsızlığını kazanan devletlerin Rusya’ya tamamen sırt dönmesi söz konusu olmamıştır. Ancak, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Rusya, “eski günleri hatırlayarak” bağımsızlığını kazanmış bu devletlere karşı zaman zaman kabul edilemeyecek bazı çıkışlarda bulunmaya, onlara karşı mütehakkimane bir tavır takınmaya devam etmiştir. Rusya’nın bu politikası, devletlerarasındaki ilişkilerde inişli çıkışlı bir siyasi grafiği önümüze koysa da genel tabloya bakıldığında Rusya’nın söz konusu devletlerle ilişkilerini görece istikrarlı bir şekilde sürdürdüğünü; ekonomi, ticaret ve kültürel hayatın paylaşılması konuları başta olmak üzere pek çok alanda iyi ilişkilerini devam ettirdiğini söylememiz mümkündür.

Esasına bakıldığında Rusya, bu siyasi krizleri daha çok Türkistan coğrafyasındaki Türk cumhuriyetleri ile yaşamaktadır. Bu bölgedeki devletlerle Rusya’nın arasındaki ihtilaflara bakıldığında alfabe konusu başı çekmektedir. Bilindiği gibi, Azerbaycan’ın aksine Türkistan coğrafyasında var olan Türk cumhuriyetleri Latin Alfabesi yerine Kril Alfabesi kullanmaktadırlar. Günümüzde ise Türk dünyası bir bütün halinde Latin Alfabesi kullanma kararı almıştır. Ancak bu kararın uygulanması noktasında Rusya’nın ciddi itirazları söz konusudur. Bu itirazlara rağmen bölge devletlerinin Latin Alfabesine geçiş noktasında ortaya koydukları çaba takdire şayan olmakla beraber ne zaman neticeye kavuşacağı bilinmezliğini korumaktadır. Kazakistan’da sürekli ertelenen Latin Alfabesine geçiş süreci, Kırgızistan’da hiç başlamamış konusu dahi geçtiğinde iki ülke arasında soğuk rüzgârların esmesi kaçınılmaz olmuştur. Azerbaycan dâhil bütün Türk cumhuriyetlerinden Rusya’ya çalışmak için gidenlerin sayısı milyonları bulmakta ve bu da Rusya’nın eline güçlü bir koz daha vermektedir. Tüm bunlara rağmen Rusya’nın uluslararası hukukun bütün kurallarını ayaklar altına alarak, kendi ülkesel sınırlarına toprak katmak amacıyla başka bir ülkeyi işgal etmesini Türk cumhuriyetleri onaylamamıştır. Birleşmiş Milletler çatısı altında yapılan oylamalarda Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi gerektiği gündeme geldiğinde Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan çekimser kalmıştır. Türkmenistan tarafsızlık statüsü gereği oylamalara katılmazken, Azerbaycan ise bilinmeyen bir sebeple oylamalara katılmamıştır. Peki, bugün ne oldu da Azerbaycan ve Rusya yakın tarihlerinde ilk kez bu kadar ciddi bir siyasi kırılma ile karşı karşıyalar? Büyükelçilerin çağrılması, karşılıklı notaların verilmesi, kültür merkezlerinin kapatılması, Azerbaycan’da Rusça eğitime son verilmesi gibi konuların gündeme gelmesi ne anlama geliyor? Kriz giderek daha da tırmanır ve iki ülke karşılıklı adımlarla krizi kalıcı hale getirirler mi yoksa yakın zamanda bir geri adım atma durumu ya da yumuşama olur mu?

Azerbaycan ve Rusya İlişkilerinin Yakın Tarihteki Kırılmaları

Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a karşı takındığı saldırgan tavır, daha sonrasında Ukrayna’da da kendisini göstermiş ve resmi olarak Ukrayna toprağı olan Kırım 2014 yılında düzmece bir referandumla sözde ilhak, gerçekte ise işgal edilerek Rusya’ya bağlanmıştır. Moskova’nın Orta Doğu’daki ileri karakolu konumunda bulunan Suriye’de, Suriye iç savaşına müdahalesi ve Esad’a karşı kayıtsız şartsız desteği de Rusya’nın bölgesel ve küresel anlamda kendi gücünü test ettiği sahalar olarak karşımıza çıkmıştı. Gelinen noktada, Suriye’de kaybeden, Ukrayna’da kazanamayan, Ermenistan’ı elinden kaçıran bir Rusya ile karşı karşıyayız. Ermenistan’ın Türkiye ile ilişki kurmaya başlaması, Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sonrasında hâlâ imzalanamayan barış anlaşmasının bir an evvel hayata geçirilmesi noktasında Ermenistan’ın talepkâr olması Rusya’yı ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Sadece Azerbaycan ve Nahçivan arasında bir yol olmanın çok ötesinde bir öneme sahip olan ve Türk dünyasının kara bağlantısını kesintisiz bir şekilde sağlayacak Zengezur Koridorunun açılması konusunda da Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan’ın diyaloğa açık olduğu Türkiye ziyaretinde net bir şekilde görülmüştür. Paşinyan’ın daha önce Ermenistan topraklarından geçecek bir koridora sıcak bakmadığı, bunun yerine giriş ve çıkışının Ermenistan tarafından kontrol edildiği bir otoyol bağlantısını önerdiği biliniyordu. Ancak, Azerbaycan, Türkiye ve Türk dünyası açısından kontrolün Ermenistan’a ya da Rusya’ya bırakıldığı bir koridor kabul edilebilir olmaktan çok uzak olduğu için Paşinyan’ın bu önerisi kabul görmüyor.

Azerbaycan ve Rusya arasında başlayan bu siyasi krizin görünen sebebi Rusya’nın ülkesinde yaşayan Azerbaycan kökenli vatandaşlara karşı başlatmış olduğu sistematik işkencelerdir. Gözaltına alınan Azerbaycan Türklerinin işkence sonucunda hayatlarını kaybetmesi ve cenazelerin Azerbaycan’a teslim edildikten sonra işkencenin otopsi raporlarında da sabit olması Azerbaycan yetkililerini Rusya’ya karşı harekete geçirmiştir. Aliyev yönetimi yasa dışı finans kaynağı kullanarak habercilik yaptıkları gerekçesiyle Rusya’nın haber ajansı Sputnik’in Bakü’deki bürosuna operasyon düzenleyerek ajansın iki yöneticisini gözaltına almıştır. Ayrıca birçok Rusya vatandaşı uyuşturucu başta olmak üzere yasa dışı bazı suçlamalardan gözaltına alınarak mahkemeye sevk edildi. Rusya ile ilişkili bütün programları süresiz iptal eden Azerbaycan’ın bu tavrı doğrudan Moskova’ya bir mesaj niteliğinde ve misilleme olarak hayata geçirildi. Şu ana kadar iki ülke arasındaki tansiyonu düşürecek hiçbir açıklama ya da politika değişikliği söz konusu değilken, Rusya’nın açıkça işlediği cinayetler sonrasında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Aliyev’i arayarak taziyede bulunması Putin yönetimini daha da rahatsız etmiş ve bir anlamda krizin derinleşme sebeplerinden birisi olarak kayıtlara geçmiştir.

Azerbaycan ve Rusya arasındaki gerginlik aslında aylar öncesinden görünür olmaya başlamıştı. Bu konudaki en açık olay 25 Aralık 2024 günü Azerbaycan Hava Yollarına ait yolcu uçağının Rus füzeleri tarafından vurulması ve üstüne Rusya’da bulunan herhangi bir havalimanına inmesine izin verilmemesi oldu. Hazar’ı geçerek Kazakistan’ın Aktau şehrine iniş yapmak zorunda kalan uçaktaki 38 kişi yaşamını yitirmişti. Bu olay sonrası Putin üç gün beklemiş ve üç günün sonunda Aliyev’i arayarak üzüntüsünü dile getirmişti. Uçağın yanlışlıkla mı yoksa kasıtlı bir şekilde mi vurulduğuna dair yapılan tartışmalar iki ülke arasındaki krizin iyice tırmanmasıyla yeniden alevlenen bir tartışma konusu oldu. Azerbaycan, bu konuda yeni belgeler ve ses kayıtları açıklayarak söz konusu yolcu uçağının kasten vurulduğunu yineledi. Ancak, Rus yetkililer böyle bir şeyi kabul etmedikleri için Azerbaycan’ın tazminat ve sorumluları cezalandırma talebine de olumlu bir cevap vermiyor. 38 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuya yaklaşımı ve Rusya’nın olayı adeta hafife alarak geçirmek istemesi Azerbaycan kamuoyunda ciddi bir tepkiye sebep olmuştu.

Bölgede Rusya aleyhine yaşanan bütün gelişmeler ve uçak düşürülmesi hadisesi sonrasında Rusya’daki Zafer Günü kutlamalarına davet edilen İlham Aliyev önce daveti kabul etmiş daha sonrasında ise programa sadece iki gün kala katılmayacağını bildirmişti. Rusya’nın İkinci Dünya Savaşındaki zaferinin 80. Yılını kutladığı geçit töreninde Türkistan’daki Türk cumhuriyetlerinin tamamı hazır bulunurken Çin Devlet Başkanı da baş konuk olarak taltif edildi. Aliyev, Moskova’da Zafer Günü etkinliklerinin olduğu 9 Mayıs gününü Karabağ’da işgalden azad edilen toprakları ziyaret ederek geçirdi. Aliyev’in Rusya için büyük önem taşıyan bu etkinliğe katılmayarak Karabağ’da poz vermesi şüphesiz ki iki ülke arasındaki siyasi krizin bir yansıması olarak kabul edilebilir ve doğrudan bununla ilişkilendirilebilir. Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki Aliyev söz konusu bu geçiş törenine ve kutlamalara en son 2015 yılında katılmıştır. Buradan hareketle, Aliyev’in Moskova’ya gitmemesini doğrudan Rusya’ya ve Putin’e bir tepki olarak değerlendirmemiz ve bütünüyle iki ülke arasında yaşanan son siyasi gerilime bağlamamız eksik bir yorum olarak kalacaktır.

Sonuç ve Türkiye’nin Önemi

Karabağ Savaşı sonrasında bugün önümüzdeki tablo son derece nettir: Ermenistan yenilgiyi kabul etmiş, işgal ettiği topraklardan çekilmek zorunda kalmış ve barış anlaşması ile birlikte de bu toprakların Azerbaycan toprağı olduğunu kabul etmekten başka çaresinin olmadığını idrak etmiştir. Ermenistan’ın, Azerbaycan karşısında yenilgiyi kabul etmesi, Rusya tarafından başından beri kabul edilememiş, Azerbaycan ve Türkiye başta olmak üzere Rusya’nın müsaade etmediği herhangi bir ülke ile ilişki içinde olmasını kendisi için tehdit olarak görmüştür. Bu sebeple Rusya, ısrarla askerlerini “Barış Gücü” olarak bölgede tutmaya çalışmış, bu sayede sadece Azerbaycan’ı değil Ermenistan’ı da kontrol altında tutmayı ve Erivan yönetimi üzerindeki siyasi nüfuzunu sürdürmeyi hedeflemiştir. Ancak, Ermenistan kendi güvenliğini kendisinin sağlayacağını söyleyerek Rus askerlerinin bölgeyi terk etmesini istemiştir. Bölgede her anlamda gücünü kaybeden ve olaylara müdahale şansını her geçen gün daha da kaybeden Rusya, İkinci Karabağ Savaşındaki yenilgisine rağmen yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Paşinyan ile ilişkilerini tekrar tesis edememiştir. Bu sebeple Rusya, geçtiğimiz günlerde Ermeni Kilisesi üzerinden başlattığı hareketle Paşinyan yönetimine darbe yapmayı planlamış ancak bunda da başarılı olamamış ve darbe çağrısında bulunan Başpiskopos tutuklanmıştır.

Azerbaycan-Rusya krizinde tansiyonun en yüksek olduğu şu zaman diliminde Azerbaycan basının adeta tek bir ses olduğunu ve Rusya’ya karşı tepkilerini ortaya koyduğunu söylememiz mümkündür. Azerbaycan halkı ve yönetimi bu süreçte Rusya’ya bağımsız bir devlet olduklarını ve hem iç işlerini hem de dış işlerini kendi istekleri istikametinde şekillendireceklerini söylemektedir. Rusya’yı zora sokan ve daha da saldırgan hale getiren ise Azerbaycan’ın ortaya koyduğu tavrın neredeyse aynısının Ermenistan tarafından da gösterilmesidir. Bu süreçte Ermenistan da Rusya’yı uyarmakta ve Ermenistan’ın bağımsız bir devlet olarak kendi politikasını belirleme iradesine sahip olduğunu söylemektedir. Bu doğrultuda Ermenistan Devlet Başkanı Paşinyan’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaret önemlidir. Ziyaretin detaylarına dair elimizde fazlaca malumat olmasa da ziyaretin olumlu bir havada gerçekleştiği ve Paşinyan’ın Azerbaycan ile bir barış anlaşması imzalanması konusuna her zamankinden daha fazla sıcak olduğu görülmektedir. Ayrıca Ermenistan’ın topraklarından geçmesi sebebiyle kabul etmeye yanaşmadığı Zengezur Koridoru hakkında da Paşinyan’ın kanaatlerinin değişmesi çok da zor değildir. Zengezur Koridorunun Ermenistan tarafından da onaylanması halinde bölgedeki bir diğer aktör olan İran’dan gelecek tepkilere ve misillemelere karşı da hem Azerbaycan hem de Türk dünyası teyakkuzda olmalıdır. Bilindiği gibi İran, Zengazur ile oluşacak bir koridoru istemeyerek kendi toprakları üzerinden oluşturulacak alternatif bir güzergâhı dayatmaya çalışmaktadır.

İkinci Karabağ Savaşı esnasında Azerbaycan’ın yanında kayıtsız şartsız yer alan Türkiye, Zengezur Koridorunun açılması konusunda da Azerbaycan ile birlikte siyasi anlamda bir mücadeleye devam etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan’ın arasındaki ikili ilişkilerin somut bir başarı ile yani zaferle taçlanması diğer Türk cumhuriyetleri nezdinde de büyük bir motivasyon sağlamıştır. Türk cumhuriyetlerinin birlikte hareket ettiğinde pek çok problemi halledebilecek ortak iradeyi oluşturabilecek potansiyeli ve imkânı vardır. Bilhassa Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada siyasi ve askeri anlamda daha güçlü bir şekilde varlık göstermesi bölgede yaşanan her gelişmede ibrenin Türkiye’yi göstermesi ile neticelenmektedir. Paşinyan’ın Türkiye’ye gelmesi ve Zengezur başta olmak üzere pek çok konuda Türkiye’nin görüşlerine göre hareket etmek zorunda kalması bunun en bariz örneklerindendir.

Azerbaycan ve Rusya arasındaki siyasi krizde de gözler Türkiye’ye çevrilmiş ve Türkiye’nin Putin ve Aliyev’i bir araya getirerek bu krizi çözebilecek yegâne güç olduğu ifade edilmiştir. Aliyev ve Erdoğan’ın arasındaki ilişkinin adeta bir kardeşlik hukuku olduğu; bununla birlikte Erdoğan’ın Putin’le de iyi ilişkilerini sürdürdüğü göz önünde bulundurulduğunda krizin çözüm merciinin de Türkiye olması elbette kaçınılmazdır. Ancak, Rusya’nın Azerbaycan’a karşı yürütmüş olduğu politikadan Azerbaycan halkı ve Aliyev ne kadar rahatsızsa aynı şekilde Türkiye ve Erdoğan’da bu politikadan son derece rahatsızdır. Netice olarak Aliyev’den böyle bir teklif gelmediği sürece Erdoğan’ın arabuluculuğa soyunma ihtimali söz konusu değildir. Aliyev’in böyle bir teklifte bulunmasının şartları ise gayet açık ve nettir. Rusya uzun süredir devam ettirdiği mütehakkim tavrından vazgeçerek Azerbaycan’ın iç ve dış işlerine karışmaya son vermeli ve uçak düşürme hadisesi sonrasında Azerbaycan’ın dile getirdiği talepler eksiksiz yerine getirilmelidir. Nitekim Azerbaycan ve Rusya arasındaki bu siyasi krizin esas sebebi Azerbaycan halkının sosyal şuuraltında var olan tam bağımsız bir devlet ve Ruslardan ayrı bir milli kimlik olduklarının artık kabul edilmesi gerektiğinin açık ifadesidir. Aliyev yönetimi haklının bu isteği doğrultusunda hareket etmeye devam etmelidir. Rusya’ya rağmen Karabağ’ın azad edilmesi, Rusya’ya rağmen Türkiye’nin ve diğer Türk cumhuriyetlerinin Ukrayna işgalini meşru görmemeleri ve Rusya’ya rağmen Türk cumhuriyetlerinin bir çatı altında buluşması nasıl mümkün olduysa şimdi de Rusya’ya rağmen Zengezur Koridoru açılacak ve Azerbaycan-Ermenistan arasında barış anlaşması imzalanacaktır. Barış anlaşmasının imzalanması konusunda Azerbaycan’ın en önemli şartının Ermenistan anayasasının değiştirilmesi olduğu unutulmamalı ve bu şart mutlaka Ermenistan tarafından yerine getirilmelidr. Bilindiği gibi Ermenistan anayasasında hem Türkiye’den hem de Azerbaycan’dan toprak talepleri söz konusudur. Azerbaycan, bu asılsız iddia ve talepler Ermenistan anayasasında yer aldıkça barış anlaşmasının gerçek barışı tesis eden bir anlaşma olmayacağını ve bu maddeler anayasada durmaya devam ettikçe barış ikliminin oluşamayacağını her fırsatta dile getirmiştir. Paşinyan, ülkesindeki darbe teşebbüslerini bertaraf edip, Rusya’yı ülkesinden uzaklaştırmış ve aynı zamanda Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerini tarihte hiç olmadığı kadar üst bir seviyeye taşımıştır. Tam da bu tarihi kırılma noktasında anayasayı değiştirip, barış anlaşmasının önünü açmalı, Zengezur Koridoru ile birlikte de ülkesinin 30 yıllık içe kapanmışlığına son vermelidir.

Osman Kepenek

Osman KEPENEK, çalışmalarını ağırlıklı olarak Türk dış politikası, Türk siyasal hayatı ve milliyetçilik konularında sürdürmektedir. 2013 yılından bu yana Akademik Araştırma Enstitüsü Başkanlığı görevini yürütmekte, aynı zamanda halen Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde doktora çalışmalarına devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA