Belirli bilgi türleri önemlidir, ancak insanlar baskın fikirleri sorgulayıp daha iyi teoriler arama özgürlüğüne sahip olduğunda bu bilgi gerçekten gelişir.
Felsefeci Nicholas Murray Butler bir keresinde esprili bir şekilde şöyle demiştir: “Uzman, gittikçe daha az şey hakkında daha fazla bilgi sahibi olan ve sonunda hiçbir şey hakkında her şeyi bilen kişidir.”
Bu ifadede bir gerçeklik payı olsa da, uzmanlığın modern dünyamızı şekillendirdiği inkâr edilemez. Uzmanlar olmasaydı, bugün sıradan kabul ettiğimiz tıbbi atılımlar, teknolojik yenilikler gibi pek çok ilerleme gerçekleşemezdi. Onların derin bilgileri ve becerileri, insanlığın ilerlemesini sağlar.
Yine de “uzman” terimi son yıllarda bazı olumsuz çağrışmalar kazandı. Son beş yılda, yanlış bilgi ve kamu politikaları üzerine yürütülen hararetli tartışmalar, karmaşık meselelerde kimin söz hakkına sahip olması gerektiği sorusunu gündeme getirdi. Yalnızca uzmanlar mı konuşmalı, yoksa bu durum daha geniş bir tartışma ortamını bastırır mı?
İnsanlık, birçok alandaki uzmana çok şey borçlu olsa da, onların görüşlerine körü körüne güvenmek riskli olabilir.
Tarih, ana akım uzman görüşlerinin zaman zaman kamuoyu tartışmaları ve çeşitli bakış açıları sayesinde çürütüldüğünü göstermektedir. Galileo Galilei’yi ve o dönemin uzmanlarının, Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğüne dair gözlemlerini yüksek sesle reddetmelerini düşünün. Bu nedenle, uzmanlık paha biçilmez olsa da, ona aşırı güven duymak toplumsal gelişmeyi engelleyebilir.
En kötü durumda ise, bu özgür bir toplum için tehlike teşkil eder.
Uzmanlık ve Erdemleri
Uzmanlık, dünya ekonomisinin büyümesinde önemli bir rol oynamıştır. Modern ekonominin kurucusu Adam Smith, iş bölümünün topluma fayda sağladığını çok önceden göstermiştir. Üretim döngüsünün her adımını tek bir kişinin yapması yerine, her adımı o alanda uzmanlaşmış birine bırakmak, saatlik verimliliği artırabilir. Henry Ford, hareketli montaj hattını tanıtırken bu kavramı kullanmıştır.
Neredeyse tüm ekonomimiz, akademik anlamda olmasa bile pratik anlamda uzmanların çalışmalarına dayanmaktadır. Uzmanlaşma, fırsat maliyetleri düştükçe herkesin zamanını serbest bırakır. Mal ve hizmetlerin karmaşıklığının giderek arttığı bir dünyada uzmanlaşma çok daha kritik bir rol oynamaktadır. Tamiri gereken bozuk bir arabayı düşünün. Onu tamir edebilmek için yeterli uzmanlık bilgisi ve beceriyi edinmek aylarınızı alabilir. Bunun yerine, arabanızı bu konuda halihazırda uzmanlaşmış birine teslim etmek çok daha kolaydır. Bir tamirci, deyim yerindeyse araba tamirinde uzmandır.
Aynı durum tıp gibi insan bilimleri için de geçerlidir. Vücudumuz hakkında sahip olduğumuz tüm bilgiler göz önüne alındığında, bir doktora gitmeyi tercih etmek ve onun tıp eğitimi ile aldığı yetkinlik belgeleri sayesinde güvenilir olacağını ummak gerekli olabilir. Uzman bir doktor, bu bilgileri hem uygulayabilir hem de bilimsel anlayışımızı ileriye taşıyabilir. Meslekleri tamamen farklı olan bireylerin tüm tıp bilgisini öğrenmeye ve güncel tutmaya ne zamanı ne de yeterli bilgisi olacağı için, bir uzmana güvenirler. Bu anlamda uzmanlık, önemli bir rol oynar ve medeniyetimizin yaşadığı refah artışına başlıca katkıda bulunur.
Uzmanlığın Tehlikeleri
Bununla birlikte, uzmanlaşmanın artması ve bilginin sınırlanması karanlık bir yön de taşır. Uzmanlaşmanın tüm faydalarına rağmen, bu ancak ilerlemenin tartışma, deneme-yanılma ve akran değerlendirmesiyle yönlendirildiği “fikirlerin serbest piyasası”nda gelişebilir. Mekanikçi örneğinde olduğu gibi, uzmanlık elde edilen sonuçlara göre değerlendirilebilir.
Ancak bir mekanikçi ya da tesisatçı kendisini nadiren “uzman” olarak tanımlar. Bilgi ne kadar uzmanlaşırsa, o kadar parçalanmış hâle gelir. Daha soyut ve teorik alanlarda çalışan kişiler kendilerini “uzman” olarak tanımlama eğilimindedir.
Konular motorlar ve borulardan daha karmaşık hâle gelirken, insanlık daha felsefi ya da teorik kavramların içine dalar. Bir alan ne kadar karmaşık, uzmanlaşmış ve teorik olarak derinleşmişse, yankı odasına dönüşme riski de o kadar artar. Bazen bir uzmanlık alanı öylesine karmaşık olabilir ki, alan dışındaki hiç kimse bu alanın bulgularının önemini ölçemez.
Kendi Kendini Besleyen Bir Makine Olarak Uzmanlık
Uzmanlık o kadar ayrıntılı ve karmaşık hâle geldiğinde, alan dışındaki neredeyse hiç kimse yapılan işin mantıklı olup olmadığını değerlendiremez. Uzmanlık, bir yankı odasında kendi kendini haklı çıkaran bir yapıya dönüşebilir.
Sabine Hossenfelder — akademiyi bırakıp ilgi alanlarını araştırmak üzere bir YouTube kanalı açarak kamuoyunda tanınan eski bir fizikçi — fiziğin belirli alanlarına karşı oldukça eleştirel bir tutum geliştirdi, çünkü bu alanlardaki çalışmaların gerçek dünyada herhangi bir değeri olmadığını savunuyor. Endişelerinden bazılarını bir keresinde Nature Physics dergisinde yayımladığı bir makaleyle dile getirdi.
Bir YouTube videosunda, alanda çalışan başka bir fizikçiden bir e-posta aldığını açıkladı. Bu fizikçi, Hossenfelder’den bu tür soruları gündeme getirmemesini rica etmişti, çünkü üniversiteler bu konuya harcanan paranın sonuç getirmediğine karar verirse, o alanda çalışan uzmanlar işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirlerdi. Bu durum oldukça spesifik olsa da, uzmanların diğer uzmanların çalışmalarını sorgulamaması gerektiğini savunmalarının doğurduğu tehlikelerden birini ortaya koymaktadır. Dahası, bu çalışmaların karmaşıklığı, onları uzman olmayanların eleştirilerinden koruyan bir kalkan görevi görmektedir.
Beklenildiği üzere, Hossenfelder akademik çevresinden yoğun eleştiriler aldı; çünkü bazı kişilerin muhtemelen “ömürlük çalışması” olarak gördüğü şeylerin gerekliliğini sorguluyordu. Onun durumu, birisi uzmanların çalışmalarını — kendisi de bir uzman olsa bile — sorguladığında, anında bir tepkiyle karşılaştığını açıkça ortaya koyuyor.
Ancak en azından bir tartışma var. Daha endişe verici olan ise, uzmanların hükümet otoriteleriyle iş birliği yaparak bu tartışmayı bastırmaya çalışmalarıdır. Böyle durumlarda, uzmanlığa güvenmek tehlikeli bir hâl alabilir.
Uzmanlık ve Hükümetin Simbiyozunun Tehlikesi
Tarihte, sözde uzmanlığın felaketle sonuçlandığı en karanlık örneklerden biri Trofim Lysenko’nun hikâyesidir. Ukraynalı bir köylünün oğlu olan Lysenko, genetik biliminin bulgularını tamamen reddeden ilkel bir teoriye sahipti. Ancak Komünist Parti ile olan bağları ve Mendel genetiğini “burjuva teorisi” olarak nitelendirmesi sayesinde Sovyet tarımının merkezi figürü hâline geldi.
Teorisi, 1932-1933 yıllarında yedi milyon insanın ölümüne neden olan kıtlığı daha da derinleştirmesine rağmen, Sovyetler Birliği’nde baskın görüş olmaya devam etti. Onun görüşlerine yönelik eleştiriler bastırıldı.
Ancak Stalin’in ölümünden sonra, Lysenko sessizce Politbüro’dan uzaklaştırıldı ve önemsizliğe terk edildi. Bulgularının çoğunun manipüle edildiği ve uydurulduğu ortaya çıktı. Teorilerini sessizce eleştirenler olsa da, bu görüşler hükümet gücüyle desteklendikleri için on yıllar boyunca egemenliğini sürdürdü.
Lysenko’nun durumu oldukça aşırı bir örnek olsa da, hükümetler gerekli gördüğünde tartışmanın terk edilmesinin ne kadar ileriye gidebileceğini göstermektedir. Daha yakın tarihli örnekler arasında, COVID-19 pandemisine verilen tepkileri eleştiren kişilerin internette gölge yasaklamaya maruz kalmaları, medyada itibarsızlaştırılmaları ve akademik tartışmalardan dışlanmaları yer almaktadır.
En ünlü epidemiyologlardan biri olan John Ioannidis, yalnızca hükümetlerin uyguladığı önlemlere karşı çıktığı ve COVID-19’un ölüm oranının iddia edilenden daha düşük olduğunu savunduğu için medya, politikacılar ve meslektaşları tarafından saldırıya uğradı.
Eleştirisi tamamen bilimsel temellere dayansa da, çok kısa sürede “sağcı” olmakla suçlandı ve çalışmaları bilim dışı olarak damgalandı.
Sonuç: Uzmanlar Harikadır, Ancak Kamuoyunun Sorgulaması ve Tartışması Gereklidir
Fikirler ve uzman görüşleri, özgür bir kamuoyu tartışması olduğu sürece tehlikeli değildir. Özgür bir toplumda, bu tür fikirler açıkça tartışılabilir, kabul edilebilir ya da reddedilebilir. Ancak tartışma ve söylem bastırıldığında, uzmanlık bir tür despotizme dönüşebilir.
Hiç kimsenin “uzmanları sorgulamasına” izin verilmediğinde, fikirlerin serbest piyasası körelir ve aslında daha fazla bilgi edinmemiz engellenmiş olur. Tarih bize bir rehber olacaksa, dezenformasyonun birincil kaynakları genellikle hükümetlerin politikalarını meşrulaştırmak için öne sürdüğü uzmanlardır. Halkın politikaları sorgulamaması adına, eleştirenlerin sesleri bastırılmış ve dışlanmıştır.
Sonuç olarak, uzmanlığın birçok olumlu yönü olmakla birlikte bazı potansiyel olumsuzlukları da vardır. Uzmanlık, insanlığın ilerlemesinin başlıca kaynaklarından biridir — ama bu, iddiaların sorgulanabildiği ve tartışılabildiği sürece geçerlidir. Bilgi, insanlar baskın fikirleri sorgulayıp daha iyi teoriler arayabildiklerinde gelişir. Ve eğer tartışmaya izin verilmez ya da tartışma bastırılırsa, bu baskın görüşte derin kusurlar olduğu ve eleştiriye dayanamayacağı anlamına gelir.
İşte o zaman, uzmanlık yalnızca bir otoriteye başvuru hâline gelir. En kötü ihtimalle, despotizme zemin hazırlar.
*Fabian Wintersberger, eğitimli bir ekonomisttir ve Avusturya’da bir bölgesel bankada faiz oranları üzerine işlem yapan bir trader olarak görev yapmaktadır. Haftalık bülteni The Weekly Wintersberger aracılığıyla, Avusturya geleneğine dayanan finansal piyasalar ve ekonomik olaylar üzerine analizler sunmaktadır.
Kaynak: https://thedailyeconomy.org/article/the-benefits-of-expertise-and-its-limitations/