Çin’in BM’ye Sessiz Kuşatması

BM, Avrupa’nın savaş enkazından yükseldi ve temelini liberal ideallerden aldı. Ancak şimdi, Pekin’in değerlerini meşrulaştıracak şekilde yeniden biçimlendiriliyor ve bu durum, AB’nin demokrasiyi savunma ya da despotları hesap vermeye zorlama yeteneğini baltalıyor. Biz ise Çin’in küresel nüfuzumuzu aşındırmasına göz yumduk ve Avrupa’yı, şekillendirilmesinde katkı sunduğu dünyada kenara itilmiş bir seyirciye dönüştürdük.
Mayıs 15, 2025
image_print

 Rusya’ya Takıntılı Batı’yı Kurnazca Kontrol Altına Alan STK Ordusu

 

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’i Moskova’daki Zafer Günü geçit töreninde hayal edin: Putin’in yanında alaycı bir gülümsemeyle duran onur konuğu.

Bu, geçen Cuma gerçekleşti. Ve bu sıradan bir tören değildi; Batı’ya açıkça meydan okumaktı.

Rusya’yı izole etmeye takıntılı hale gelerek, Çin’i küresel satranç ustası rolüne yükseltiyoruz — pazarlarda, teknolojide ve savaş alanlarında Avrupa ve Amerika’ya meydan okumaya hazırlanan bir süper güç. Ve aslında Çin’e satranç tahtasını teslim ettiğimiz yer BM’dir.

Pekin’in stratejisi cerrahi bir hassasiyetle yürütülüyor. BM’nin İnsan Hakları Konseyi’nden Ekonomik ve Sosyal Konsey’e kadar, Çin sadece diplomatlarıyla değil; bağımsız sesler gibi görünen STK’lar aracılığıyla da bir ele geçirme operasyonu yürütüyor.

Bu STK’lar samimi aktivistler değil; aksine, ÇKP’nin kuklaları. Çoğu zaman devlet destekli düşünce kuruluşlarıyla bağlantılılar ve finansman kaynakları belirsiz. Ancak, “Uygur soykırımı” demeden BM danışmanlık statüsünü elde etme konusunda olağanüstü bir ustalığa sahipler.

Bu STK’lar, BM süreçlerini Tibet’teki “ilerleme” ya da Sincan’daki “istikrar” hakkında hazırladıkları raporlarla adeta boğuyor. Bu, yalnızca hacimle kazanılan bir anlatı savaşı. Bu arada, Pekin’in ihlallerini ortaya çıkarmaya cesaret eden gerçek STK’lar ise bürokrasinin içinde kayboluyor.

Avrupa, ifade özgürlüğüne bağlılığıyla bu konuda daha duyarlı olmalıydı. Ancak diplomatlarımız, Cenevre’de onlarla espresso yudumlarken, New York’ta kokteyllerini yudumluyorlar.

Daha da çirkinleşiyor. Bu STK’lar sadece konuşmakla kalmıyor; sindiriyorlar. BM etkinliklerinde Tibetli aktivistler, Uygur savunucuları, Hong Konglu demokratlar ve Falun Gong üyeleri alenen aşağılanıyor, karalanıyor, fotoğraflanıyor ve hatta fiziksel müdahaleye maruz kalıyorlar.

Bu, savunuculuk değil; BM’nin ikiyüzlü tarafsızlığına bürünmüş, devlet destekli bir zorbalık. Biz Rusya ile bağlarımızı koparırken, Çin’in STK’ları herkesin gözü önünde muhalif sesleri susturuyor ve tam da Avrupa’nın savunduğunu iddia ettiği sivil özgürlükleri aşındırıyor.

BM, tarafsız bir arena olarak kurulmuştu; ancak açık kapı politikası, Pekin’in Truva atına kapıları sonuna kadar açıyor. Sistem, gerçek STK’ları ÇKP’nin paravanlarından ayırt edemiyor ya da etmek istemiyor. Böylece devlet ile taban arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor ve Batı’nın şeffaf savunuculuk ideali eziliyor. Moskova gibi başka yerlere odaklanarak, etrafımızı saran ejderhayı görmezden geliyoruz.

Pekin, küresel oyun kitabını yeniden yazıyor. STK’ları, kitlesel gözetim ve baskının yüzünü aklayan çarpık bir insan hakları vizyonunu yaymak için kullanıyor. Sincan’daki kamplara yönelik eleştirileri veya Hong Kong’daki demokrasinin boğulmasını egemenliğe saldırı olarak çerçevelendiriyorlar. Bu söylem, Xi’nin “insanlık için ortak gelecek topluluğu” sloganıyla süslenmiş — otoriterliğin parlak dergi kapağına sarılmış hali.

Artık BM kurumlarının başında Çin vatandaşları bulunurken, bu anlatı kök salıyor ve sistemin içine işliyor. Tesadüfen değil, bilinçli bir şekilde Avrupa’nın sesini giderek daha fazla bastırıyor.

Bu durum, Avrupa’yı can evinden vuruyor. Enerji sıkıntıları, göç sorunları ve Rusya’nın gölgesiyle zaten boğuşan kıtamız, şimdi daha sinsi bir düşmanla karşı karşıya: Çin, yalnızca pazarlarımızı doldurmakla kalmıyor, aynı zamanda bizim inşa ettiğimiz kurumların içine de sızıyor.

BM, Avrupa’nın savaş enkazından yükseldi ve temelini liberal ideallerden aldı. Ancak şimdi, Pekin’in değerlerini meşrulaştıracak şekilde yeniden biçimlendiriliyor ve bu durum, AB’nin demokrasiyi savunma ya da despotları hesap vermeye zorlama yeteneğini baltalıyor. Biz ise Çin’in küresel nüfuzumuzu aşındırmasına göz yumduk ve Avrupa’yı, şekillendirilmesinde katkı sunduğu dünyada kenara itilmiş bir seyirciye dönüştürdük.

Peki, bu felç hali neden? BM’nin uzlaşı odaklı mekanizması, Çin’in aşırı titiz kampanyasına karşı koyabilecek durumda değil. Çok sayıda Avrupa ülkesi – burada Yunanistan’ın limanlarını ya da Macaristan’ın demiryollarını düşünün – Çin ile yaptığı ticaret ya da altyapı anlaşmaları nedeniyle Pekin’i kızdırmak istemiyor.

ÇKP bağlantılı STK’ların ilişkileri ortaya çıkarıldığında bile ispat yükü sorumlulara değil, ihbarcılara düşüyor. Bu, tamamen kurgulanmış bir oyun ve Avrupa’nın elinde artık hiçbir koz kalmadı.

Bu, pençeli bir yumuşak güç ve zor bela manşetlere çıkıyor. Biz Ukrayna’nın ya da Nord Stream’in kaderini tartışırken, Pekin bürokrasi yoluyla BM’yi ele geçiriyor. Bu, kurumsal bir ele geçirme operasyonu ve tam da bizim bunu ele almakla uğraşmadığımız için başarılı oluyor.

Avrupa uyanmalı. STK finansmanı konusunda sıkı bir denetim, BM akreditasyon kurallarında daha katı düzenlemeler ve Çin’in ilerleyişine karşı koyacak bir demokrasi koalisyonuna ihtiyacımız var.

Xi’nin Moskova ziyareti, Avrupa için bir uyandırma çağrısı olmalı. Rusya’yı kenara iterek sadece bir rakibi izole etmiyoruz; aynı zamanda Çin’in Batı’nın asıl düşmanı haline gelmesinin önünü açıyoruz — fikirlerden silahlara kadar her cephede bize meydan okuyan bir süper güç. BM, onun sahası ve STK ordusu da bu yolu döşüyor.

Eğer Avrupa harekete geçmezse, şartları Brüksel ya da Washington’un değil Pekin’in belirlediği bir dünyaya uyanacağız.

Ve bu, pişman olacağımız bir dünya olacak.

Kaynak: https://brusselssignal.eu/2025/05/chinas-silent-siege-of-the-un-how-its-ngo-army-hijacked-and-outsmarted-a-west-obsessed-with-russia/