Şeyhü’l-Etibba Hazım Paşa’nın hatıratı hacmen küçük olsa da ses getirici muhteva ve mahiyeti haizdir. Paşa, Cemil Topuzlu ile aynı tarihlerde Paris’te ihtisas yapmıştır.
O dönemler cerrah tabiri bir takım köşebaşı aktarları tımarcılara verildiği için kendisi Cemil ve Cemal Beylerle birlikte hareket ederek bunun değiştirilmesi ve “Medecin operatuer” tevsim edilmeleri için ricada bulunmuş, neticede künyelerine operatör yazılması kabul edilmiştir.
Paşanın başından geçen bir hadise ise hayli hazindir. Abdülhamid’in Mabeyncisi Hacı Ali Bey birgün kendisini gece vakti telaşla çağırtır. Mabeyncinin iki oğlunun da difteri olduğunu anlar. Paşa, lazım gelen ilaçları verir. Dönüşte hastahaneye uğrayarak kendisini dezenfekte ettirir.
Ancak paşa eve geldiğinde 3 yaşındaki oğlu “babacığım” diyerek boynuna sarılır. Paşa zamanında refleksle kendini geri çekemez ve çocuğa mikrobu bulaştırır. Çocuk yatağa düşer ve kısa süre sonra da ölür. Paşa başkasının çocuğunu kurtarıp kendi çocuğunu ölüme mahkum etmiştir.
Şimdi gelelim esas tanıklık/hatıra/iddiaya…Abdülhamid’in damadı, Zekiye Sultan’ın kocası Nureddin Paşa namlı bir çapkındır. Kamelya adlı dilber bir metresi vardır. Fakat Hazım Paşa, brigün bu dilberin birdenbire öldüğünü duyar.
Nureddin Paşa, kısa bir süre sonra bu defa Saraydaki İtalyan operetinin sopranosuna gönlünü kaptırır. Yeni metresine Akaretler’de bir ev tutar. Fakat ne tesadüftür ki bu metresin de billûr sesi ebediyen susar. Zabıta, mesele Saraya dayandığı için işi örtbas eder.
Ancak İtalyan sopranonun dayısı Maryano işin peşini bırakmaz, Saraya müracaat eder, katilin eşkâlini bildiğini, şüphelilerin kendisine gösterilmesini ister. Tesadüf bu defa İtalyan sopranonun dayısı Maryano’ya isabet eder. O da ömür boyu sus(turul)muştur.
Bir gece hastahane neferlerinden biri telaşla Hazım Paşa’nın evine gelerek bir cinayet olduğunu, kendisinin acele beklendiğini söyler. Paşa Gümüşsuyu Hastahanesi’ne geldiğinde Maryano’nun 14 yerden vurulduğunu, iç organların parça parça olduğunu görür. Etraf kan gölüne dönmüştür.
Paşa, Maryano’nun yaşayabilmesi için tüm gayreti gösterir, Beyoğlu savcısı da ifadesini almaya çalışır ama muvaffak olamazlar; yaralı ölür. Ertesi günü İtalyanlar gömmek için Maryano’nun cesedini/cenazesini alıp götürmüşlerdir. Fakat garabet bundan sonra başlar.
Cinayetin ikinci günü hastahanenin önünde Saraydan bir araba durur. İçinden inen iki zat hemen hekimlerin odasını boşalttırıp Hazım Paşa’yı çağırırlar ve başlarlar isticvaba(sorguya). Maryano’ya niçin kan şırınga edip de yaşatılmadığı ısrarla sorulur. Paşa tıbbî izahı yapar.
Sorgucular, Maryano’nun ölüp ölmediğini net şekilde öğrenmek istiyorlardır. Paşa başta tereddüde düşse de bir sorgucunun işaretinden aslında Saray tarafından Maryano’nun öldüğünün istendiğini anlar, rahatlar ve daha uzun, ikna edici izahlar yapar.
Meğerse mesele şuymuş: Saraya verilen bir jurnalde İtalyanların Maryano’yu almaya geldiklerinde onun yaşadığı, bedenin sıcak olduğu, İtalyanların da ona kan şırınga ederek iyileştirdiği yazılıymış.Saray da bunu öğrenmek istiyormuş.Abdülhamid’in bu damadı çapkından ziyade pislikti.
Maalesef Saray, damatlar yüzünden bu kabil müşküle, muhataraya ve menfîliklere maruz kalmıştır. Damad Ferid de Sarayın tarihe gömülmesini tacil eden müstekreh ve meymenetsiz biri idi. Padişah da olsanız damadın iyisini seçemeyebiliyorsunuz. Damat deyip geçmemek lazım.