“Ağladıkça gülmek geldi içimden
Gülünce ağlamalar aktı yüreğimden…”
Ahmed Arif
Sırrı Süreyya Önder…
Bazı insanlar, aramızdan sadece bedenen ayrılmaz. Onlar gittiklerinde, çok şey eksilir, bir vicdan susar. Sırrı’nın vedası da öyle. Bir insanı değil, bir umudu uğurladık.
Kalemiyle güldüren, sözüyle düşündüren, siyasetiyle barışa yol açmaya çalışan biriydi. Ama en çok da yüreğiyle dokunurdu insana. Hem çok yakınımızdaydı hem de hep biraz uzakta, kendi iç dünyasının derinliğinde.
Aynı şehrin farklı sokaklarında büyüdük. O dönemin koşulları nedeniyle olsa gerek, yollarımız kesişmedi. Ama taşra, hele o yılların taşrası, bırakın birbirini tanımayı, herkesin bir düzeyde hısım-akraba olduğu yıllardı.
Adını, hikâyesini, hatta suskunluğunu bilirdim. Gerçek anlamda tanışmamız ise ülkenin en çetin yüklerinden birini omuzlamaya çalışırken oldu.
“Çözüm Süreci” başladı. Silahların sustuğu, kelimelerin yeniden duyulur hale geldiği bir dönemde, yollarımız gerçekten birleşti. O günler hem dostluğun hem de yol arkadaşlığının başlangıcıydı.
Sırrı, derinliği olan bir insandı. Mizahla örttüğü yer, aslında kalbinin en kırılgan köşesiydi. Onun her gülümsemesi biraz hüzün, her şakası biraz acı taşırdı.
Sözleri, yaşadığı acılardan süzülerek gelirdi. “İnadına barış” dediğinde, bu yalnızca bir slogan değildi, yaşanmışlığın içinden kopup gelen bir haykırıştı.
Sıklıkla, “Barış bir kelime değil, bir duruştur” ifadesiyle pozisyonunu açıklardı.
Meclis sıralarında konuşurken sesi asla yükselmezdi; ama söyledikleri hep içimize işlerdi. Çünkü o, insanlara değil, bozulan düzene itiraz ederdi.
Siyasetteki duruşu üzerinden, dengeleyici biri olmanın önemini hatırlattı.
Öfkesinde bile sevgi olurdu. Kızmazdı insanlara; ama çok üzülürdü, küserdi. En çok da insanın kendini inkâr etmesine ve varlık amacını unutmasına.
Sinemayla konuştu, sokakla konuştu, edebiyatla nefes aldı.
“Beynelmilel”de darbenin karanlığına bir umut türküsü bıraktı.
Hayatı da biraz böyleydi, baskının içinden mizahla direnmek, umudu hep diri tutmak.
Sırrı, sadece bir siyasetçi değildi. Vicdan ile bu toprakların ilişkisi biraz karmaşık olsa da bu toprakların en güçlü vicdanlılarından biriydi.
Söylediği sözler sadece bir fikir veya düşünce değil, halkın yüreğindekinin ifadesiydi.
Onu kaybetmek; bir insanı, bir arkadaşı, bir yol arkadaşını yitirmekten fazlası.
Barış için çabalayan hakiki seslerinden birinin artık konuşmayacak olması.
Doğru, bu memlekette vicdanlılar hep yalnız bırakıldı. Hep yanlış anlaşıldı. Hep eksik anlatıldı.
Ama Sırrı bu noktada farklılaştı. Hakkında illeri geri konuşanlar çıkabilir. Ama hastalandığı ilk andan itibaren farklı kesimlerce gösterilen sevgi çok kıymetli. Çünkü onu yalnız değil, hep birlikte uğurluyoruz.
Bu ülkenin gerçek potansiyelini görebilen nadir insanlardandı. Kimin için konuştuğu belliydi, herkes için. Kimin için sustuğu da.
Şimdi geriye kalan, yalnızca bir boşluk değil, aynı zamanda ağır bir sorumluluk.
Onun inancını, vicdanını taşımaya devam etmek, gelecek nesillere aktarmak ve eksik bıraktığı cümleleri tamamlamaya çalışmak…
Türkiye’ye bıraktığı mirası sürdürmek.
Mesela;
Kendi mahallesinden çıkmadan başka mahalleler ile diyalog kurabilme ve mahalleler arası etkileşimi, iletişimi, diyaloğu sağlaması…
Çözüme, siyasete, silahların bırakılmasına, yarım yüzyıllık sorunun çözülmesine yaptığı katkı…
Sıkılmış yumrukları açtırma yeteneği…
Güle güle Sırrı…
Güle güle, bu toprakların vicdanla konuşan hafızası. Mizahın yetmediği yerde cesaretin konuştu.
Umarım, geride kalanlar senin gülüşünü taşıyacak kadar cesur olur…
Hakkını helal et…