Neden Büyük Şehirlerde Yaşamak İçin Yaratılmadık

Çözüm, şehirleri tamamen terk etmekten ziyade, kentsel yaşamı evrimsel ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde yeniden yapılandırmak olabilir. Kentsel planlamacılar, insanların gelişebilmesi için gerekli olan sosyal bağları güçlendirmeye yardımcı olabilecek yürünebilir mahalleler, ortak alanlar ve sosyal altyapı oluşturmayı giderek daha fazla önemseyerek, toplumu merkezine alan şehirler tasarlamaya odaklanmaktadırlar.
Nisan 28, 2025
image_print

Kentsel büyümenin evrimsel köklerimizle çatışması.

İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde, küçük ve sıkı bağlı gruplar halinde yaşadık. Genellikle 25 ila 150 kişiden oluşan bu aile temelli topluluklar, hayatta kalmanın ve sosyal etkileşimin belkemiğini oluşturuyordu. Antropolojik araştırmalar, Homo Sapiens’in bu koşullar altında evrimleştiğini ve kişisel ilişkilere, güvene ve iş birliğine büyük ölçüde bağımlı olduğunu gösteriyor. Tarımın ortaya çıkması ve şehirlerin oluşumuyla birlikte, toplumlar büyüdükçe evrimsel yapımızın asla tam olarak başa çıkamayacağı yeni zorluklar ortaya çıktı.

İnsanlar temelde sosyal varlıklardır; ancak sosyalleşme yapımız küçük gruplar için evrimleşmiştir. Burnside, Brown ve Burger’e (Burnside, Brown, & Burger, 2012) göre, insan makroekolojisi (human macroecology), sosyal stratejilerimizin modern şehirlerin kalabalık ve karmaşık ortamlarında değil, küçük ve dağınık topluluklarda hayatta kalmayı optimize edecek şekilde şekillendiğini göstermektedir.

Küçük Topluluklar: Evrimsel Avantaj

Küçük topluluklar önemli avantajlar sunar. Bu ortamlarda bireyler, güçlü akrabalık bağlarından, yüksek düzeyde iş birliğinden ve anında karşılıklı yardımlaşmadan yararlanır. Küçük bir grupta yaşamak, sosyal rollerin açık bir şekilde tanımlandığı ve bireylerin grup kararlarını doğrudan etkilediği anlamına gelir. Bu durum, derin bir aidiyet ve amaç duygusunu teşvik eder. Buna karşılık, büyük şehirler soyut yönetim sistemlerini, anonim etkileşimleri ve hiyerarşik yapıları gerekli kılar; bu da yabancılaşma duygularını tetikleyebilir.

Kentsel inovasyonun harikalarına rağmen, büyük şehirlere geçiş önemli dezavantajlar da getirmiştir. Kentleşme, yakın sosyal bağların kaybıyla mücadele eden bireylerde anksiyete ve depresyon gibi zihinsel sağlık sorunlarının artmasıyla ilişkilendirilmiştir (Johnson & Munshi-South, 2017). Büyük şehirler ayrıca sosyal eşitsizlikleri şiddetlendirebilir ve zenginlik ile yoksulluk arasında keskin kontrastlara yol açabilir. Massey, modern kentsel ortamların genellikle yoğunlaşmış zenginlik ve yoksullukla karakterize olduğunu ve bunun topluluk uyumunu daha da parçaladığını belirtmektedir (Massey, 1996).

Aile yapıları da kentsel baskılar nedeniyle önemli dönüşümler geçirmiştir. Brockerhoff, büyük şehirlerdeki göçmen ailelerin, toplumsal destek yapılarının zayıflaması nedeniyle çocukların hayatta kalma oranlarının genellikle daha düşük olduğunu tartışmaktadır (Brockerhoff, 1995). Benzer şekilde Gore, ekonomik baskılar nedeniyle aile üyelerinin iş veya eğitim için dağınık yaşamaya zorlanmasıyla kentleşmenin genellikle aile bağlarını zayıflattığını bulmuştur (Gore, 1990).

Kentleşme: Fırsatların Ötesindeki Maliyetler

Modern kentsel yaşamın sıkıntılarına çare olarak kırsal yaşamı veya küçük kasaba hayatını romantize etmek cazip gelebilir. Küçük kasabalar, atalara dayalı toplulukların sosyal dinamiklerini genellikle daha yakından yansıtır ve anlamlı sosyal bağlar kurmak ve topluluk katılımı için daha fazla fırsat sunar. Davis, insan kentleşmesinin erken aşamalarında şehirlerin, herkesin birbirini tanıdığı genişlemiş köylerden biraz daha fazlası olduğunu belirtir (Davis, 2015). Bu ortamlar, insanların gelişip serpilmek üzere evrimleştiği türde sosyal etkileşimleri desteklemiştir.

Ancak kentleşmenin sorunlarını çözmek, sadece küçük bir kasabaya taşınmakla mümkün değildir. Kent merkezleri, sağlık hizmetlerine, eğitime, kültürel deneyimlere ve istihdam fırsatlarına erişim gibi muazzam avantajlar sunar. Peng, Chen ve Cheng’in (Peng, Chen, & Cheng, 2011) tartıştığı gibi, dezavantajlarına rağmen kentleşme, birçok insanın yaşam standartlarını tartışmasız bir şekilde yükseltmiştir.

Bu nedenle çözüm, şehirleri tamamen terk etmekten ziyade, kentsel yaşamı evrimsel ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde yeniden yapılandırmak olabilir. Kentsel planlamacılar, insanların gelişebilmesi için gerekli olan sosyal bağları güçlendirmeye yardımcı olabilecek yürünebilir mahalleler, ortak alanlar ve sosyal altyapı oluşturmayı giderek daha fazla önemseyerek, toplumu merkezine alan şehirler tasarlamaya odaklanmaktadırlar.

İleriye Dönük Yeni Bir Yol

Evrimsel geçmişimiz ile kentsel günümüz arasındaki gerilimin ortadan kalkması pek olası değildir. Ancak, biyolojik ve sosyal köklerimizi anlamak, modernliğin avantajlarını özlem duyduğumuz derin sosyal bağlılıkla harmanlayarak daha iyi bir yol çizmemize yardımcı olabilir.

Kaynakça

Brockerhoff, M. (1995). Child survival in big cities: The disadvantages of migrants. Social Science & Medicine, 40(10), 1371–1383.
Burnside, W. R., Brown, J. H., & Burger, O. (2012). Human macroecology: Linking pattern and process in big-picture human ecology. Biological Reviews, 87(1), 194–208.
Davis, K. (1955). The urbanization of the human population. Scientific American, 213(3), 41–53.
Gore, M. S. (1990). Urbanization and family change. Bombay, India: Popular Prakashan.
Johnson, M. T. J., & Munshi-South, J. (2017). Evolution of life in urban environments. Science, 358(6363), eaam8327.
Massey, D. S. (1996). The age of extremes: Concentrated affluence and poverty in the twenty-first century. Demography, 33(4), 395–412.
Peng, X., Chen, X., & Cheng, Y. (2011). Urbanization and its consequences. In Encyclopedia of Life Support Systems (EOLSS). Oxford, United Kingdom: EOLSS Publishers.

*Sam Goldstein, Ph.D., Nöroloji Öğrenme ve Davranış Merkezi’nin (Neurology Learning and Behavior Center) Klinik Direktörü ve Utah Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde (University of Utah School of Medicine) öğretim üyesidir. Goldstein, düzinelerce kitap, bölüm ve hakemli araştırma makalesinin yazarıdır. Goldstein, Journal of Attention Disorders dergisinin baş editörü (Editor-in-Chief) ve Encyclopedia of Child Development dergisinin eş baş editörü (Co-Editor-in-Chief) olarak görev yapmıştır. Robert Brooks ile birlikte, Tenacity in Children (Çocuklarda Sebatkârlık) ve Raising Resilient Children With Autism Spectrum Disorders: Strategies for Maximizing Their Strengths, Coping With Adversity, and Developing a Social Mindset (Otizm Spektrum Bozukluklarına Sahip Çocuklarda Dayanıklılığı Geliştirmek: Güçlü Yönleri Maksimize Etme, Zorluklarla Başa Çıkma ve Sosyal Bir Zihniyet Geliştirme Stratejileri) gibi birçok kitabın ortak yazarlığını yapmıştır.

Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/raising-resilient-children/202504/why-we-were-never-meant-to-live-in-large-cities