Trump’ın Çin Politikası
New York Times yazarı Thomas L. Friedman, Çin’e yaptığı bir ziyaretten, yapay genel zekâyı (AGI) düzenlemek ve sınırlandırmak üzere iş birliğinin, ABD-Çin ilişkilerinde en acil ve en çok ihmal edilen mesele olduğuna ikna olarak döndü. “İki ülkenin birbirlerine güvenerek iş birliği yapmalarını istemenin ne kadar saçma gelebileceğinin tamamen farkında” olmakla birlikte, bu yeni ortaya çıkan süper zeki bilgisayarlar üzerinde “küresel bir güven ve yönetişim mimarisi inşa etmek” için iş birliği şart. Aksi takdirde, bu sistemler ve onların yaratacağı robotlar bizi geride bırakacak—ticaret, savaş, iş gücü ve daha pek çok alanda öngörülemez sonuçlarla.
Peki, Friedman’ın bu ateşli çağrısına kulak verilecek mi? Pek olası değil; ABD-Sovyet silahlanma yarışında da görüldüğü üzere, geride kalan ülke farkı kapatmak için elinden gelen her şeyi yaparken, önde olan ülke de önde kalmak için her şeyi yapacaktır.
ABD-Çin ilişkileri, Obama döneminin sonundan bu yana aşağı yönlü bir seyir izliyor. Bu düşüş, Trump’ın ilk döneminde, onun gümrük vergisi savaşı ve üst düzey danışmanlarının anti-komünist, Çin karşıtı düşünceleri sayesinde hız kazandı.
Biden, Trump’ın gümrük vergilerini yalnızca devam ettirmekle kalmadı, aynı zamanda genişletti; yüksek teknoloji ihracatı ve yatırımlarının engellenmesini özellikle vurguladı. Biden’ın danışmanları, Çin’le angajmana öncelik verilmesini açıkça reddetti. Ve şimdi Trump’ın gümrük vergisi savaşları ile buna eşlik eden ideolojik yaygarası intikam duygusuyla geri dönmüş durumda. Çinliler, Trump’a kazan-kazan temelli küreselleşme üzerinden sesleniyorlar, ancak bu çağrılar sağır kulaklara çarpıyor.
Trump’ın Çin politikasının özü, Çin’i izole etmeye yönelik bir strateji içinde ticaret ve diğer avantajların peşine düşmektir. Bunu başarmanın somut yollarından biri de, Ukrayna savaşı konusunda tek taraflı bir şekilde Rusya yanlısı bir tutum alarak Rusya’ya yakınlaşmaktır.
Trump, Vladimir Putin’le yalnızca savaşı “çözüme kavuşturacak” değil, aynı zamanda ABD-Rusya ilişkilerini tümden yeniden başlatacak bir anlaşma yapma peşinde. Bu hamle, ABD’nin hem Avrupa hem de Ukrayna güvenliğindeki rolünü ciddi biçimde azaltmayı hedefliyor. Böylece, Çin’le ticarette üstünlük kurmaya odaklanmak muhtemelen daha kolay hale gelecektir.
Ancak şu anda “ters-Nixon stratejisi” olarak anılan bu oyunu oynamak, Çin’i kendi safına çekme açısından pek olası görünmüyor. Hatta bu durum, Çin-Rusya ilişkilerini daha da sağlamlaştırabilir. Mitch McConnell bile, Rusya ile daha iyi ilişkiler uğruna Ukrayna’nın gözden çıkarılmasının, ABD’nin Asya’daki ve ötesindeki müttefikleri nezdinde güvenilirliğini zedeleyeceği uyarısında bulundu.
Tayvan Diken Üstünde
Trump’ın stratejisi Tayvan’ı da etkiliyor. Trump, Tayvan’ın güvenliğine danışmanlarından daha az önem verdiğini ima eden çeşitli açıklamalarda bulundu.
Çin kulak kesilmiş durumda. Bu onun pazarlık pozisyonu—Çin ve Tayvan’dan ne kadar taviz koparabileceğine bağlı olarak bu pozisyon güçlenip zayıflıyor.
Trump’ın danışmanları Çin’in Tayvan’ı işgal etme ihtimaline göre hazırlık yapıyor—hafta sonunda basına sızan ve işgal senaryosuna ABD savaş planlamasında en üst önceliği veren Pentagon’un gizli rehber belgesine dikkat çekmek gerekir—ve bu nedenle Tayvan’a yönelik askeri yardımlara para akıtmaya ve Doğu Asya’ya yeniden konuşlanmaya devam etmek istiyorlar. Buna karşılık Trump’ın öncelikleri ise Tayvan’ın gelişmiş çip üretimine erişim sağlamak ve ABD’nin savunma desteğini azaltmak. Trump’ın Tayvan’a destek verme karşılığında istediği bedel, Tayvan’ın savunma harcamalarını artırması ve Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketi’nin (TSMC), ABD’de bir fabrika kurma yönündeki uzun süredir devam eden taahhüdünü yerine getirmesidir.
En azından kâğıt üzerinde her ikisini de elde etmiş durumda. Tayvan Devlet Başkanı, savunma harcamalarında büyük bir artış yapılacağını açıkladı ve TSMC’nin başkanı da, şirketin ABD’deki yeni fabrika yatırım taahhüdünü 100 milyar dolar artırdı (toplamda 165 milyar dolara çıkararak, Tayvan dışındaki en büyük yatırımını oluşturdu).
Tayvanlıların, Trump’ın Çin’le yapacağı bir ticaret anlaşmasının kurbanı olmaktan endişe ettikleri açık. Yapabilecekleri tek şey, Tayvan’ın ABD için önemini artırmak—ve bu önem demokrasi gibi değerlere değil, paraya göre ölçülecek.
Çin, Trump’ı Tanıyor
7 Kasım 2024 tarihinde Xi Jinping, başkan seçilen Trump’a gönderdiği kutlama mesajında şunları söyledi:
“İstikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde gelişen bir Çin-ABD ilişkisi, iki ülkenin ortak çıkarlarına ve uluslararası toplumun beklentilerine uygundur. Umarım iki taraf da karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama ve kazan-kazan iş birliği ilkelerine bağlı kalır, diyalog kanallarını güçlendirir, farklılıklar üzerindeki kontrolü artırır, karşılıklı fayda sağlayan iş birliğini genişletir ve yeni dönemde her iki ülke için refah ve dünya için faydalarla doğru bir şekilde geçinme yolunda ilerler.”
O zamandan bu yana Xi ve diğer üst düzey Çinli yetkililer, Çin’in özellikle ticari ilişkiler alanında daha az değil, daha fazla iş birliği istediğini defalarca dile getirdiler. Ancak artık Trump ve ekibinin yüce ilkelerle, kazan-kazan iş birlikleriyle ya da ortak zemin arayışlarıyla ilgilenmediğini mutlaka biliyor olmalılar.
Proje 2025 (Project 2025) el kitabını okumadılar mı? Trump’ın The Art of the Deal (Anlaşma Sanatı) kitabına henüz aşina olmadılar mı; hani şu, kazanmanın her şey olduğu ve oraya ulaşmanın yolunun da doğrudan şahdamarına saldırmak olduğu kitap? Xi ile Putin arasında son dönemde sergilenen kalıcı dostluk mesajlarına bakılırsa, Pekin bu soruların cevabını biliyor ve kararını vermiş görünüyor.
Tom Friedman’ın AGI konusunda ABD-Çin iş birliği çağrısına dönecek olursak: ABD-Çin ilişkilerinde oyun hâlâ sıfır toplamlı rekabet üzerine kurulu olduğu ve karşılıklı çıkar alanlarında bile iş birliği sağlamak bu kadar zor olduğu sürece, AGI’nin tehlike ve potansiyelinin iki hükümeti bir araya getirme ihtimali—iklim değişikliği ya da pandemi araştırmalarında olduğu gibi—son derece zayıf kalacaktır.
Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/04/03/embrace-russia-contain-china/