Sudan’da Kim, Neden Savaşıyor?

Önümüzdeki Nisan ayında üçüncü yılına girecek olan Sudan’daki savaş, “iki general arasındaki iktidar mücadelesi” şeklindeki dar bir bakış açısıyla değerlendirilmemeli, Sudan’ın bulunduğu coğrafya itibariyle Afrika’da “yeni dengelerin” kurulmasına sebebiyet verecek bir değişimi beraberinde getireceği göz ardı edilmemelidir. Kökenleri tarihin derinlerine uzanan Sudan’daki krizin, bölge halklarının buluşacağı “ortak bir zemin” oluşuncaya değin, şekil değiştirerek devam etmesi kuvvetle muhtemel gözükmektedir.
Mart 5, 2025
image_print

SUDAN ve MESELENİN ÖZÜ

Yerel Sudan lehçesinde “açılmayacak bir biçimde birbirine dolanan yumak, kimsenin istifade edemeyeceği karışıklık” anlamına gelen “lakhbata” kelimesi, bugün Sudan’ın siyasi, askeri ve etnik durumunu anlatmak için neredeyse yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, 15 Nisan 2023’te Sudan’da başlayan savaşı anlayabilmek isteyen bir zihin, kolaycı bir okuma ve tüm gelişmeleri “dışarıya” bağlayan dar bir paradigmadan ziyade, öncelikle halihazırdaki savaşın yalnızca bir “sonuç” olduğunu kavramalıdır. Bu minvalde bir yaklaşım, bağımsızlığından bu yana üçüncü bir iç savaşı yaşayan Sudan’ın, aynı toplumsal fay hatları etrafında şekillenen ancak şiddeti farklılık gösteren sürekli bir “siyasi deprem” hali içerisinde olduğunu gözler önüne serecektir. Devam eden savaşın tarafları, kaydettikleri ilerlemeler, çatışma bölgeleri ve sürekli güncellenen askeri haritalar, söz konusu fay hatları dikkate alınmadığında, zemini olmayan ve zamanın ruhunu yansıtmayan bir “analiz rabarbasına” sebebiyet verecektir. Aşağıda, “Sudan’da ne oluyor?” veya “Sudan’da ne olacak?” soruları yerine “Sudan’da ne olmuştu?” sorusunun cevabını arayacak ve Sudan’da her şeyi başlatan “yasak meyvenin” ne olduğunu bulmaya gayret edeceğiz.

Tarihi Arka Plan

Sudan’ı da içerisine alan geniş Mısır havzasının, 639 yılında Amr ibn As (ra) tarafından fethedilmesiyle birlikte Hicaz bölgesinden gelen Arap kabileleri, Sudan’da varlık göstermeye başladı ve 12. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Sudan’ın bugünkü karmaşık demografik yapısı neredeyse oluşmuştu. Hicaz’dan göç eden Arap etnisitesinin bir kısmı Nil Nehri’ni takip ederek Kuzey’e doğru ilerledi ve daha çok tarıma yoğunlaştı. Nil Nehri’nin sağladığı avantajlar, bu kabilelerin görece bir refah elde etmesini ve Mısır’a yakınlığıyla birlikte güçlü ittifaklar oluşturmasına neden oldu. Kuzey’e doğru ilerlemek yerine, Sudan’ın batısını ve büyük oranda Darfur’u tercih eden kabileler, daha çok hayvancılığa yoğunlaştı. Kuzey’in aksine Afrika kökenli etnik yapıların hakim olduğu Darfur, söz konusu Arap kabilelerinin varlığını pekiştirmek için hem devamlı bir mücadele içerisinde olmasına hem de mevcut Afrika halklarıyla yapılan evlilikler nedeniyle daha “melez” bir yapıya bürünmesine neden oldu. Tarihin serencamı içerisinde, her ne kadar Sudan’a hükmeden imparatorluklar, devletler veya askeri yönetimler farklılık gösterse de Sudan toplumu içerisinde sabit kalan şu üç sınıf her zaman belirgin çizgilerle etkisini gösterdi; Kuzey Sudan Arap Etnisitesi, Darfur merkezli Batı Sudan Arap Etnisitesi ve Afrika kökenli halklar. Sudan’da dönem dönem,  Afrika kökenli isyanların bastırılmasında Batı ve Kuzey’in birlikte strateji yürüttüğü görülse de, el Beşir rejiminin düşmesiyle birlikte kökenler arası çizgiler daha da belirginleşmiş ve “eski hesaplar” yeniden gündeme gelmiştir.

Günümüzde, ikinci yılını dolduran Sudan’daki savaşın taraflarına bakıldığında, özellikle Hızlı Destek Kuvvetleri tarafında geliştirilen söylemler ve politikaların ardındaki “itici unsurun” bahsi geçen “tarihi arka planın” izlerini barındırdığı görülecektir. Çoğunluğu ve ana omurgasını Darfur’daki Arap varlığının oluşturduğu Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) liderliğindeki “Hızlı Destek Kuvvetleri(HDK)” taraftarları, “yönetme sırasının” kendilerine geldiğini açıkça ifade etmekte, savaşın ilk dönemlerinde başkent Hartum’da büyük ölçüde kontrolü sağlayan HDK milisleri bu gelişmeyi “yüzyıllar sonra bir ilk” olarak nitelendirmektedirler. Öte yandan, al Burhan liderliğindeki Port Sudan yönetimi ve Sudan Silahlı Kuvvetlerinin, merkezi hükümet otoritesini sağlamak amacıyla attığı adımlar “karşı taraf” için bir propaganda malzemesi haline getirilmeye devam etmektedir. Port Sudan yönetiminin, sadece Sudan Silahlı Kuvvetlerinin kontrolündeki bölgelerde geçerli olan “yeni para birimleri” meydana getirmesi, Sudan Milli Eğitim Bakanlığı’nın savaş süresinde gerçekleştirdiği sınavların sadece ordunun hakimiyetini koruduğu bölgelerde uygulanması gibi gelişmeler, Hemedti liderliğindeki HDK ve yayın organları tarafından “Sudan’ın zaten bölündüğü” şeklinde lanse edilmektedir.

Özellikle 2013 sonrası süreçte devrik başkan el Beşir’in “oğlum” veya “himayemdedir” şeklinde kendisinden övgüyle bahsettiği Hemedti’nin, 2025 yılından itibaren Darfur merkezli “ayrı bir devlet tesis” etme noktasına nasıl geldiği geniş bir konu olmakla birlikte başka bir yazımızda ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

“Gönülsüz” Bir İstiklal ve “56 Devleti” Söylemi

Değişen İngiliz dış siyasetiyle birlikte, yerel aktörlerin etkisini artırdığı Sudan’da İsmail el Ezheri, 1953’teki seçimleri kazanarak Sudan’ın ilk başbakanı oldu. Başbakan olduktan sonra Mısır’la birleşme yönünde politikalar yürüten el Ezheri, bu stratejinin bir “iç savaşa” dönüşebileceği endişesiyle bundan vazgeçti ve 1 Ocak 1956 tarihinde Sudan bağımsızlığını ilan etti. Bu tarihten itibaren, iktidar mücadelesinin adeta bir “rutin” haline geldiği Sudan, 1989 yılındaki el Beşir darbesine değin kimi zaman başarılı kimi zaman sonuç vermeyen 9 askeri darbeye şahit oldu. Bulunduğu coğrafyanın köklü tarihine nazaran, görece “genç” bir devlet olan Sudan’ın yakın tarihine bakıldığında, toprağın bağımsızlığını ilan ettiği ancak farklı etnik kökenlerden müteşekkil halkların kendisini “bağımsız” olarak kabullenmediği müşahade edilecektir. Şöyle ki; benimsediği ideoloji farketmeksizin merkezi yönetime karşı yapılan isyan girişimlerinde aynı söylemin tekrarlandığı görülür: “56 Devletini reddediyoruz.” Sudan’ın ikiye bölünmesi ve Güney Sudan’ın bağımsızlığını elde ettiği süreçte, isyanın temel gerekçesi “56 devletinin Güney halklarına gerekli eşitliği” sağlamadığıydı. Aynı söylem, 2018 yılında el Beşir rejimine karşı yürütülen protestolarda “56 devletinin temellerinin demokrasi ihtimalini barındırmadığı” şeklinde vurgulandı. 2025 yılına gelindiğinde ise ironik bir biçimde Hemedti’ye bağlı milislerin veya uluslararası düzeyde Hemedti’yi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’ni temsil eden siyasi oluşumların aynı söylemi farklı bir biçimde tekrarladıkları görülecektir: “Darfur ve Kurdufan halklarını tarih boyu mahrum bırakan 56 devletini kabul etmiyoruz.”

Sudan ve Silahlı Hareketler “Geleneği”

1955 yılında Güney Sudanlılardan oluşan “Ekvator Kolordusu’nun” başlattığı isyan, modern Sudan tarihinin “etnik köken” temelli ilk isyan girişimi olarak kaydedilmiştir. Yine Güney halkları temelli “Any-Ana Hareketi”, teşkilatlanma, finans kaynakları ve yapısının bağımsızlığı itibariyle Sudan’daki ilk silahlı hareket olma özelliğini taşır. 2024 yılının Kasım ayında yayınlanan raporlara göre ise Sudan’da 100’den fazla silahlı hareketin bulunduğu belirtilmektedir. Başlangıçta, her biri kendi bölgelerindeki “mahrumiyeti” ve bölge halklarının güvenliğini sağlama gerekçesiyle ortaya çıkan silahlı hareketler, zamanla kendi içlerinde de bölünmeler yaşamıştır. Merkezi hükümet ile yaşanan mücadelenin yanı sıra, silahlı hareketler arasındaki rekabet, üstün olmak adına her türlü desteğin meşru sayıldığı bir anlayışa neden olmuştur. Bunun sonucunda ise mevcut silahlı hareketler, Sudan’da çıkar hedefleri bulunan uluslararası aktörler için en “kestirme” yol olmaya devam etmektedir. Güney Sudan’ın bağımsızlığını elde etmesinde en büyük rolü oynayan ve bugün ülkenin hakim unsuru olma özelliğini taşıyan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM), ana hedef olan “bağımsız devlet tesisi” bakımından, Sudan’daki mevcut silahlı hareketlerin bilinçaltında keskin bir şekilde hala yer almaktadır.

2003 yılında başlayan Darfur krizi ise, 150 binden fazla Sudanlının hayatını kaybettiği, 14 milyon insanı göç etmeye zorlayan bugünkü savaşın temellerini atmıştır. Darfur Bölgesinde kurulan en köklü “silahlı hareket” olma özelliğini taşıyan Abdulvahid Nur liderliğindeki “Sudan Kurtuluş Hareketi’nin” el Beşir rejimine karşı başlattığı ayaklanma kısa sürede bölgeye yayılmış, Sudan’ın batısını kapsayan Darfur’da,  Afrika kökenli birçok silahlı hareketin meydana gelmesinin önü açılmıştır. İlginç bir ayrıntı olarak, Abdulvahid Nur liderliğindeki “Sudan Kurtuluş Hareketi”, İsrail’de temsilciği bulunan tek silahlı harekettir. El Beşir döneminde, İsrail büyükelçiliğinin Sudan’da açılması için yoğun faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi/ Nur Kanadı üyeleri, -orduda yer almak şartıyla- İsrail’de barınma hakkına sahiptir. “Devletin laik bir yapıda olmasını” vazgeçilmez bir şart olarak öne süren hareket, savaş öncesi veya devam eden savaş döneminde dahi al Burhan yönetiminin müzakere çağrılarına hiçbir surette yanaşmamaktadır.

2025 yılına gelindiğinde, kontrolü altındaki bölgelerde “alternatif bir hükümet” tesis etme girişiminde bulunan Hızlı Destek Kuvvetleri lideri Hemedti’nin yükselişi ise Darfur kriziyle birlikte başlamıştır. Afrika kökenli isyan dalgasına karşı, el Beşir rejiminin desteklediği Arap kökenli kabileler “Sınır Muhafızları” çatısı altında birleşti. İsyan bastırma konusundaki becerileriyle öne çıkan Hemedti, Arap kabileleri arasında saygınlığını artırarak dönemin merkezi hükümeti için, Darfur bölgesi özelinde en önemli figürlerden biri haline geldi. 2013 yılında ise bölgedeki “Arap varlığı” bizzat Ömer el Beşir’in kararıyla  “Hızlı Destek Kuvvetleri” adı altında rejime bağlı kurumsal bir yapıya büründü ve Hemedti bu kurumun başına getirildi. İsyan bastırma gerekçesiyle, bölgedeki nüfuzunu günden güne artıdan Hemedti liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri, Darfur’daki altın madenleri üzerinde sağladığı hakimiyetle birlikte, 2017 yılına gelindiğinde finansal açıdan çoktan “bağımsızlığını” ilan etmişti. El Beşir rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan 2019 devrimi sürecinde ise, Hemedti’nin demokrasi adına halk devrimini desteklediğini açıklamasıyla birlikte Kuzey-Batı Arapları ittifakının sonuna gelinmiş oldu. Yeni dönemde ise Hemedti, Askeri Geçiş Konseyi başkanı Abdulfettah al Burhan’ın yardımcılığı görevini üstlenerek, devlet içerisindeki nüfuzunun zirve noktasına ulaştı.

El Beşir Dönemi Sonrası Meydana Gelen “Zıtlar İttifakı”

Ömer el Beşir’in rejiminin devrilmesi sonrası yönetime geçen Askeri Geçiş Konseyi’in en önemli gündem maddeleri “demokrasiye geçiş” ve farklı etnik kökenlerden meydana gelen silahlı hareketlerin Sudan ordusuna entegre edilerek “ulusal bir ordunun” meydana getirilmesiydi. Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Abdulfettah el Burhan’ın aldığı kararla Haziran 2019’da “Silahlı Hareketlerle Müzakere Komitesi” kuruldu. 3 Ekim 2020’de imzalan Juba Anlaşmasıyla birlikte, Askeri Geçiş Hükümeti ve Sudan’ın çeşitli eyaletlerinde etkili olan silahlı hareketler arasında barış sağlandı. Juba Barışı sonrası Sudan’da iktidar, Hemedti liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri, Silahlı Hareketler ve Sudan Silahlı Kuvvetleri arasında paylaşılan “kolektif” bir idari yapılanmaya dönüştü. Nisan 2023’te başlayan ve ikinci yılını dolduracak olan savaşa kadar olan süreçte Sudan, tarihindeki en ilginç siyasi deneyimlerinden birine şahit oldu. Darfur’da, Hemedti ve dolayısıyla dönemin merkezi yönetimine karşı uzun yıllar silahlı mücadele yürüten silahlı hareketlerden, Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri Jibril İbrahim Maliye Bakanlığı’na, Sudan Kurtuluş Hareketi/ Manawi Kanadı lideri Mini Arko Manawi ise Darfur Bölgesi valiliğine getirildi. Güney Sudan’ın bölünmesiyle sonuçlanan dönemde, Sudan Silahlı Kuvvetleriyle çatışma içerisinde olan Güney kökenli “Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey Kanadı” lideri Malik Agar ise Askeri Geçiş Konseyi üyesi oldu ve hareketinin etkin olduğu Mavi Nil Eyaleti’nin idari yapılanmasında söz sahibi haline geldi. Kuruldukları dönemden itibaren marjinal olarak kabul edilen ancak yeni dönemde yönetimde yer alarak meşruiyet elde eden silahlı hareketler için “işler iyiye” giderken, Hemedti yönetimindeki Hızlı Destek Kuvvetleri, Sudan Silahlı Kuvvetleri çatısı altında varlığını sürdürmeyi reddetti ve mevcut askeri hükümetin kendisini yok etmeye yönelik hazırlıklar içerisinde olduğu gerekçesiyle, 15 Nisan 2023’te başlayan savaşın fitilini ateşledi. Esasen, savaşın başlangıcında 100 binden fazla milis gücü ve -hava kuvvetleri haricinde- neredeyse Sudan ordusuyla eşit askeri imkanlara sahip Hızlı Destek Kuvvetleri’nin “bağımsız bir yapı olma hususundaki” bu tavrı, Sudan’da devam eden savaşın en önemli nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç veya Mütevazı Bir “Manifesto”

Önümüzdeki Nisan ayında üçüncü yılına girecek olan Sudan’daki savaş, “iki general arasındaki iktidar mücadelesi” şeklindeki dar bir bakış açısıyla değerlendirilmemeli, Sudan’ın bulunduğu coğrafya itibariyle Afrika’da “yeni dengelerin” kurulmasına sebebiyet verecek bir değişimi beraberinde getireceği göz ardı edilmemelidir. Kökenleri tarihin derinlerine uzanan Sudan’daki krizin, bölge halklarının buluşacağı “ortak bir zemin” oluşuncaya değin, şekil değiştirerek devam etmesi kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Devletler bazında hayati rol oynayan “uluslararası ilişkilerde”, milletler için paha biçilmez “uluslararası ibretler” saklıdır. Bu veçheyle bakıldığında Sudan, içerisindeki farklılıklara odaklanan bir toplumun, “dış müdahaleye” ne denli açık bir hale geldiğinin, yaklaşan tehlikeye karşı bir bütün olarak varlık gösteremeyen bir ülkeye “uluslararası arenada” merhamet edilmeyeceğin acı bir örneğini yansıtmaktadır.

Her şey bir kenara koyulduğunda, “zulme karşı alerjisi” olan her vicdan, Sudan’daki trajedi hususunda en azından “farkındalık” sahibi olmaya gayret etmelidir. Fırtınanın ne yönden estiği, kaydettiği hasarın boyutu ve bize olan uzaklığı ne olursa olsun, devrilen her ağacın “bizim meselemiz” olduğunu kavramak mecburiyetindeyiz. Zira, hedeflenen şeyin “ormanın tamamı” olduğunu anladığımızda belki de “geç kalmış” olacağız.

Mehmet Esad

Mehmet Esat: 1995 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. 2017-2021 yılları arasında İHH Sudan Ofisinde genel müdür yardımcılığı ve Türk öğrencilere yönelik Arapça eğitim programının koordinatörlüğünü üstlendi. Savaş öncesi dönemde, Türkiye Sudan Büyükelçiliği bünyesindeki Sudan Türk Talebe Birliği başkanıydı. Arapça eğitimi ve tercüme alanındaki çalışmalarına devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA