AB’nin Kuralları Gevşetme Hamlesinin Karanlık Yüzü

AB kuralsızlaştırma gündemini devam ettirirse en değerli varlıklarından birini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Yapıla gelen etkili düzenlemeler yıllardır ekonomik ve sosyal ilerlemeyi destekledi ve bloğun küresel etkisini güçlendirdi. Büyük çaplı kuralsızlaştırma, AB'nin Avrupalıları koruma becerisini sekteye uğratan ve kural koyucu olarak geriye kalan güvenilirliğini de ciddi şekilde zayıflatan, kendi kendine oluşan bir fiyaskoya dönüşebilir.
Şubat 21, 2025
image_print

Son iki yıldır, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, en önemli yasama başarısı olan Avrupa Yeşil Mutabakatı’ndan giderek kendisini uzaklaştırıyor. Bunun yerine, AB’nin başat bir küresel standart belirleyici olarak rolünü zayıflatma riski taşıyan geniş kapsamlı bir serbestleşme hamlesi başlattı.

Avrupa Birliği’nin Amerika’nın izinden gitmesi ve piyasanın büyüsünü açığa çıkarmak için kendi adımlarını atmasıyla Atlantik’te kuralsızlaştırma rüzgârları esiyor. İlk bakışta, bu değişim ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün doğrudan bir sonucu gibi görünebilir. Ancak bu yorum, işin içinde olan daha derin yapısal dinamikleri göz ardı etmektedir.

2023’ün başlarından bu yana, çiftçilerin yaygın protestoları ve bazı AB liderlerinin “kuralcılığa bir mola verelim” çağrıları arasında, Ursula von der Leyen, kendisinin en önemli yasama başarısı olan Avrupa Yeşil Mutabakatı’ndan kendisini giderek uzaklaştırdı. Bu geri adım birçok kişiyi şaşırttı, ancak bu geri çekilme nihayetinde ona ikinci bir başkalık dönemi kazanma fırsatı sundu.

Bu arada, von der Leyen tarafından görevlendirilen eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin AB ekonomisinin durumuna ilişkin raporu, bloğun rekabet edebilirlik sorunlarının çoğunun “tutarsız ve kısıtlayıcı düzenlemelerden” kaynaklandığı fikrini güçlendirdi. Bu rapor doğrultusunda von der Leyen, “düzenleyici ortamı basitleştirerek”, “hız ve esnekliği destekleyerek” AB’nin idari yükünü büyük ölçüde azaltmayı amaçlayan bir yol haritası olarak Rekabet Edebilirlik Pusulasını uygulamaya soktu.

Bu vaatler aslında yeni değil. 2002 gibi erken bir tarihte Komisyon, bürokrasiyi ortadan kaldırıp tüm yeni girişimleri sıkı etki değerlendirmesine tabi tutarak ekonomik büyümeyi teşvik etmeye çalıştı. İşin ironik tarafı, şu anda eleştiri oklarının hedefinde olan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın hükümleri de benzer değerlendirmelerden geçmiş ve onaylanmıştı.

Ancak yeni olan, Komisyonun tartışmalı ve şeffaf olmayan bir yasama mekanizması olarak torba kanunu kullanıp deregülasyon gündemini ilerletme kararıdır.

Torba yasa kanunları, birbirleriyle ilgisi olmayan birçok düzenlemeyi tek ve kapsamlı bir yasa tasarısında birleştirerek, genellikle kamuoyunun katılımı olmadan hızla yasalaştırılır. Bu yaklaşım, her yasanın tek bir konuya odaklanması gerektiği yönündeki uzun süredir benimsenen yasama ilkesini ihlal ediyor. Bu ilke o kadar temel bir prensiptir ki, Roma hukuku bile bu tür yasaları lex satura (“karma yasa”) olarak adlandırıp yasaklamıştı.

AB, tarihsel olarak torba yasa usulünü nadiren kullanmış ve bu usule genellikle tüketici koruması ve finansal denetim gibi alanlardaki eski düzenleyici çerçeveleri modernize etmek için başvurmuştur. Buna karşılık, Komisyon’un önerdiği Sadeleştirme Torba Yasa Paketi, henüz tam olarak uygulanmamış, yakın zamanda yürürlüğe giren politikaların kapsamlı ve sistematik bir revizyonunu temsil ediyor.

Merakla beklenen teklifin tam taslağı 26 Şubat’a kadar açıklanmayacak. Ancak bu teklifin, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi, Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi ve AB’nin sürdürülebilir finans tasnifi gibi son iki yılda yürürlüğe giren yasalar da dahil olmak üzere, önemli mevzuatları hükümsüz kılması bekleniyor.

Bu eşi benzeri görülmemiş geriye sarma girişimi, sürdürülebilir kalkınma için titizlikle müzakere edilmiş düzenleyici çerçevenin, anlamlı sonuçlar doğurmadan önce fiilen ortadan kaldırılması anlamına gelecektir. Ancak diğer sektörleri kapsayan yeni torba yasa paketleri de yolda; bu torba yasa paketleri finansal düzenlemeleri, vergilendirmeyi ve kamu alımlarını etkileyecektir.

Daha genel anlamda, AB’nin torba yasa tasarılarını ayrıcalıklı yasama yöntemi olarak benimsemesi, Avrupa Komisyonu’nun düzenleyici yaklaşımında, hem işletmelerin güvendiği yasal öngörülebilirliği hem de yeşil ve dijital geçişlere yönelik yatırımları çekmek için gereken yasal kesinliği tehdit eden temel bir değişime işaret ediyor.

Tasarruf ve Yatırım Birliği girişiminin öngördüğü gibi, işletmelerin özel finansmana erişimini kolaylaştırmak yerine, Komisyon’un kuralsızlaştırma hamlesi, AB’nin sermaye çekme ve rekabet gücünü güçlendirme konusunda umutsuz olduğu bir dönemde yatırımcıların güvenini ve düzenleyici istikrarı baltalayabilir. Hâlihazırda artan politika belirsizliği dolayısıyla bocalayan Avrupa’nın yeşil yatırımları, 2024’te %6,5 oranında azaldı.

Dahası, Komisyon’un alışılmadık politika oluşturma yaklaşımı, büyük olasılıkla, “basitleştirilmiş” kuralların yorumlanması ve bunların yasallığı konusunda maliyetli bir hukuki mücadele dalgasını tetikleyecektir. Daha da kötüsü, Komisyonun temel işlevlerinden birini yerine getirme becerisi olan AB ekonomisini düzenlemek ve Avrupa vatandaşlarına refah ve güvenlik sağlayacak sosyal politikaları şekillendirme kabiliyetlerini sınırlayabilir.

Geleceğin tarihçileri, Komisyon’un torba yasayı benimsemesini, Avrupa’nın politika oluşturma sürecinin kayıp on yılındaki belirleyici an olarak görebilirler. Kapsayıcı, ileriye dönük bir düzenleyici çerçeve oluşturmak için harcanan beş yılı, ayrıcalıklı bir azınlığın isteğiyle, söz konusu bu çerçevenin, sistematik olarak ortadan kaldırılması için harcanacak bir beş yıl takip edecektir.

AB kuralsızlaştırma gündemini devam ettirirse en değerli varlıklarından birini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Yapıla gelen etkili düzenlemeler yıllardır ekonomik ve sosyal ilerlemeyi destekledi ve bloğun küresel etkisini güçlendirdi. Büyük çaplı kuralsızlaştırma, AB’nin Avrupalıları koruma becerisini sekteye uğratan ve kural koyucu olarak geriye kalan güvenilirliğini de ciddi şekilde zayıflatan, kendi kendine oluşan bir fiyaskoya dönüşebilir.

AB’nin basitleştirme çabası – gelecek torba yasa tasarılarında da somutlaşacağı gibi – Avrupa’nın rekabet gücünü artırmayı amaçlıyor, ancak “Brüksel etkisi”ni aşındırarak bunun tam tersi bir etki yaratması kaçınılmazdır. Blok şimdi çok zor bir seçimle karşı karşıya: Ya küresel standartları belirlemeye devam edecek ya da düzenleyici omurgasını parçalayıp dünya sahnesindeki etkisini azaltarak, tüm AB yapısının dayandığı hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı dramatik bir şekilde zayıflatacaktır.

 

Alberto Alemanno;  Paris’te (Paris İleri İşletme Araştırmaları Okulu’nda) AB Hukuku Profesörü, hâlihazırda Harvard Üniversitesi Ash Demokrasi ve Yenilik Merkezi’nde Demokrasi Araştırmacısı olarak görev yapmaktadır ve 2024’ten bu yana Project Syndicate için yazmaktadır.

 

Kaynak: https://www.project-syndicate.org/commentary/deregulatory-drive-could-undermine-european-competitiveness-by-alberto-alemanno-2025-02

 

SOSYAL MEDYA