Bu yıl tektonik jeopolitik gelişmelerin eksik olmadığı bir yıl oldu: uzun süredir tarafsız kalan İsveç’in NATO’ya girişi, Ukrayna güçlerinin Rusya’nın Kursk bölgesine girmesi, İsrail’in İran ve Lübnan’a saldırıları, Donald Trump’ın seçilmesi, Suriye’de Beşar Esad rejiminin düşmesi ve Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilan ettikten kısa bir süre sonra görevden alınması.
Bu yıl aynı zamanda, sürekli gelişen yapay zekadan dünyanın giderek bloklara bölünmesine ve iklim değişikliğinin artan tehdidine (2024 kayıtlara geçen en sıcak yıl olarak sıralanıyor) kadar daha az önemli olmayan uzun vadeli eğilimlerin devamına da tanık oldu. Deyim yerindeyse, özellikle gelecek hakkında tahminde bulunmak zordur. Ancak önümüzdeki yıl hakkında biraz fikir edinmek için bu hafta CFR’nin bir grup üyesiyle bir araya gelerek 2025 yılında nelere dikkat edeceklerini sordum.
Orta Doğu manşetleri domine etmeye hazır görünüyor. Esad sonrası Suriye farklı muhalif grupları birleştirebilecek mi? Yoksa bu kez İslamcılar tarafından yönetilen başarısız bir devlet olarak mı kalacak? Suriye’nin kaderi sadece ülkenin yirmi üç milyonluk nüfusunun geleceğini belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda yakın komşuları üzerinde de önemli bir etkiye sahip olacak: Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan ve İsrail.
İran’a gelince, 2025 yılı ülkenin gerçek bir nükleer kapasite geliştirmek için yarıştığı yıl mı olacak? Bir yandan, şimdiki gibi kriz dönemlerinde Tahran provokasyonlardan kaçınma eğiliminde olduğundan, özellikle Avrupa yaptırımları geri gelmeden önce ABD ile müzakere arayışına girebilir. Öte yandan, İran’ın başlıca vekillerinin (Hamas ve Hizbullah) gerilemesine, başlıca müşteri devletinin (Suriye) kaybına, füze kabiliyetinin (İsrail, ABD ve diğer ortaklarının savunmalarına karşı) acizliğine ve hava savunmasının (İsrail’in son saldırılarıyla) tahrip edilmesine tanık olduğu göz önüne alındığında, rejim nihai caydırıcılığı geliştirmek için her zamankinden daha fazla teşvik edilebilir.
Bir de İsrail faktörü var: İsrailli liderler, Gazze’deki savaşı sona erdirmek ve ülkelerinin İran ve Hizbullah ile olan çatışmalarını hafifletmek için dışarıdan gelen ricalara karşı koyduktan sonra güvenle doldular. Coşku ve cesaretle İran’ın nükleer programına saldırıp onu yıllarca geriye götürecek yılın bu olduğuna karar verebilirler.
2025 yılı bir başka savaş bölgesi olan Ukrayna için ne vaat ediyor? Trump oradaki çatışmayı sona erdirme sözü verdi, ancak gerçek şu ki Ukrayna ve Rusya’nın çözüm vizyonları çılgınca farklılık gösteriyor ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ciddi müzakerelere pek ilgi göstermedi.
Çatışma sona ermek yerine 2025 yılında daha da tırmanabilir. Bu hafta Ukraynalı bir ajan Moskova’da yüksek rütbeli bir Rus generale suikast düzenledi ve daha önce Putin Kiev’deki “karar alma merkezlerini” yeni bir balistik füzeyle hedef almakla tehdit etti. Ancak önümüzdeki yıl boyunca Putin muhtemelen artan iç sorunlarla karşı karşıya kalacak. Rusya Merkez Bankası’nın 2024’te yüzde 3,5 ila 4 olan ekonomik büyümeyi 2025’te yüzde 0,5 ila 1,5 olarak tahmin etmesi, savaş dönemindeki patlamanın sona ermiş olabileceğini gösteriyor.
Bununla bağlantılı bir soru da Çin’in “sınır tanımayan” ortağı Rusya’yı destekleme konusunda ne kadar ileri gitmeye hazır olduğudur. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Putin’in Ukrayna’daki savaşını dışarıdan pek onaylamadığını gösterdi – aksine Çin, Rusya’ya hayati askeri teknoloji ve destek sağlıyor – ancak 2025, her biri Trump ile anlaşma yapmaya çalıştıkça ve uyumları üzerindeki kısıtlamalar daha belirgin hale geldikçe, iki revizyonist güç arasında gün ışığı şeritleri görmeye başladığımız yıl olabilir.
Çin Tayvan ile meşgul olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Çin son on yılların en büyük deniz askeri tatbikatını gerçekleştirdi. Yaklaşık doksan geminin katıldığı tatbikat, Pekin’in adayı abluka altına alma ve ABD müttefiklerinin yardıma gelmesini engelleme gücüne sahip olduğu mesajını vermek için tasarlanmış gibi görünüyordu.
Trump’ın dönüşü Tayvan için iki yönlü bir etki yaratıyor. Seçilmiş başkan bir yandan ABD’nin Pekin ile rekabetini keskinleştirme sözü verdi. Diğer yandan ise demokratik adaya hiç yakınlık duymuyor gibi görünüyor ve kendi görüşüne göre ABD’nin zararına yarı iletken bir güç merkezi haline gelme başarısını eleştiriyor. Başkan Joe Biden, bir Çin işgali bağlamında Tayvan’ı savunmaya gelmeyi düşündü; Trump ise bunun yerine Çin’e gümrük vergisi koyabileceğini söyledi.
Şu anda dünyadaki en büyük insani kriz Sudan’da 2023 baharından bu yana devam eden iç savaş. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan da dahil olmak üzere dış güçlerin çatışmaya müdahil olmaya devam etmesi nedeniyle krizin 2025 yılında daha da kötüleşmesi bekleniyor.
Kıtanın başka yerlerinde, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Ruanda arasında kaynayan çatışmayı, Nijerya’nın kuzeyindeki kronik İslamcı isyanı, Güney Afrika’nın G-20 başkanlığını ve Fildişi Sahili, Tanzanya ve Kamerun’da 2025 yılında yapılması beklenen potansiyel olarak istikrarsız seçimleri izlemeye değer olacaktır.
Hâlihazırda zorla yerinden edilmiş yirmi milyon göçmeni kabul etmekte zorlanan Latin Amerika ülkeleri, Nicolas Maduro’nun 2024 seçim sonuçlarına meydan okuyarak başkanlığı sürdürmesi nedeniyle Venezuela’dan yeni bir göçe hazırlanıyor.
Bu jeopolitik zeminde endişe verici bazı ekonomik eğilimler de var: Trump ile ABD Merkez Bankası arasındaki potansiyel gerilim, gümrük vergilerinin ve misillemelerin Çin’in yanı sıra ABD’nin müttefikleri ve ortakları üzerindeki etkisi, ABD açıklarının ve borçlarının sürdürülemez yörüngesi. Ve tüm bu eğilimler, piyasaların “mükemmellik için fiyatlandırıldığı”, yani önümüzdeki yıl hakkında en iyisini varsaydıkları bir zamanda artıyor.
Bu endişelerden bazıları, ayın başlarında CFR’nin CEO Liderlik Çemberi kapsamında bir araya geldiğim yirmi beş iş liderinden oluşan bir grup tarafından da paylaşıldı. Gümrük tarifeleri, Fed ile olası bir çatışma ve Çin ile artan jeopolitik rekabet konusunda endişelerini dile getirdiler. Ayrıca ABD göçmenlik politikasında işgücü havuzunu daraltabilecek değişiklikler konusunda da tedirginliklerini dile getirdiler.
Ancak genel olarak, CEO’lar ABD ekonomisi konusunda oldukça iyimserdi ve Trump yönetimi altında daha az düzenleme ve antitröst uygulamasından bahsetmeksizin güçlü büyümenin, düşük işsizliğin, düşen faiz oranlarının ve daha düşük enerji maliyetlerinin devam etmesini bekliyorlardı.
İş dünyası liderleri arasındaki bir başka iyimserlik kaynağı da ABD’nin başta yapay zekaolmak üzere en son teknolojilerdeki avantajı. Yeni yönetimin yapay zekanın sorumlu bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve inovasyonu teşvik etmek arasında doğru dengeyi kuracağını umuyorlar.
Elbette, eğer geçmiş geçmişte kaldıysa, önümüzdeki yıl kimsenin tahmin edemeyeceği sürprizlerle -bazıları iyi, bazıları kötü- dolu olacak. 2025’te eski klişe kesinlikle geçerli olacak: beklenmeyeni bekleyin.
*Michael Froman Dış İlişkiler Konseyi’nin başkanıdır.
Kaynak: https://www.cfr.org/article/what-were-watching-around-globe-2025
Çeviri: Yavuz Aslan