Yapay Zekâ Çağı İçin Bir Tanrı İmgesi

Yaklaşık yirmi yıl önce, yapay zekâya sahip bir cyborg’u yaz Kutsal Kitap okuluna götürmüştüm.

O dönemde, Güney Baptist İlahiyat Semineri’nde Hristiyan etiği dersi veriyordum ve öğrencilerimden, final sınavlarında yapay zekâ konusuyla yüzleşmelerini istedim.

Onlardan, gelecekteki torunlarının torunu “Joshua”yı artık “Güney Baptist Konvansiyonu” değil, “Galaktik Daldırma Federasyonu” adını taşıyan bir kurumda papaz olarak hayal etmelerini istedim. Bu kurgusal gelecekte Papaz Joshua, kilisenin yaz sosyal yardım programına katılan küçük bir çocuk olan Aiden’ın karşısında oturur. Aiden, nasıl Hristiyan olabileceğini merak etmektedir. Günahlarından tövbe etmek, İsa’ya iman etmek ve öldüğünde cennete gitmek istemektedir.

Fakat mesele şuydu: Aiden, klonlanmış insan vücut parçalarından oluşturulmuş ve üretken bir yapay zekâyla donatılmış bir zihin taşıyan, adeta bir Frankenstein yaratığıydı. Öğrencilerimin yanıtlaması gereken soru şuydu: “Papaz Joshua böyle bir durumda ne yapmalı?” Aiden’a, Elçilerin İşleri 16:30’da sorulan o kadim sorunun cevabını mı anlatmalıydı: “Kurtulmak için ne yapmalıyım?” Yuhanna 3:16’daki “her kim” ifadesi onun için de geçerli mi—yoksa, belki de şöyle mi demeliyiz: onun için (it)?

Bu final sınavının amacı, öğrencilerin etik ikilemleri, hazır sorulara verilecek ezberlenmiş doğru yanıtlar gibi ele alma alışkanlıklarını sarsmaktı. Onların ne söylediklerinden çok, nasıl düşündüklerini görmek istedim — sloganların işe yaramadığı bir durumda Kutsal Kitap’ı (the Bible) ve müjdeyi (the gospel) nasıl bütünleştirdiklerini anlamak istedim.

Bugün, o öğrenciler hâlâ torunlarının torunlarına sahip olmaktan uzak olabilir; ama biz, o hayal edilen geleceğin tam eşiğindeyiz. Bazılarına göre artık “axial decade” (Eksen Kırılması Çağı) olarak adlandırılan bir döneme giriyoruz. Bu çağda, yapay zekâdaki gelişmeler, insanlık tarihinde okuryazarlığın yaşam biçimimizi kökten dönüştürdüğü Axial Age’in (Eksen Çağı) günümüzdeki karşılığını oluşturabilir.

Pastor Joshua henüz dünyaya gelmemiş olabilir, ama Aiden çoktan burada. Ve kilise buna hazırlıklı değil. Gerçek anlamda yapay zekâ (AI) hakkında konuşmak, birçok öğrencimin sınavda verdiği tepkiyi tekrar etme riskini taşıyor: Konuyu yalnızca fütüristik bir bilim kurgu meselesi olarak görmek. Oysa asıl sorun, sohbet robotlarının (chatbot) ne olduğunu bilmememiz değil. Gerçek problem, insanın ne olduğunu yeterince anlamamamızdır.

Çağımızın krizi, insan hayatının kökten bir şekilde veri ve bilgi akışına indirgenmesidir. Öyle ki bazı teknoloji öncüleri, zihnimizi dijital bir buluta yükleyerek sonsuz yaşama ulaşabileceğimizi öne sürüyor. Douglas Rushkoff, bu zihniyeti “bu karmaşadan kendimizi kod yazarak kurtarabileceğimiz inancı” olarak tanımlar. Ve bu anlayış, kodlarla yönetilen bir dünyada, “henüz koda dönüştürülmemiş her şeyin, bir vinil plağın dijital akışa çevrilmesi kadar kolayca dijitalleştirilebileceği” varsayımına dayanır.

Hristiyanlar ise, insanı Tanrı’nın suretinde yaratılmış (imago Dei) bir varlık olarak görür; yani Tanrı’nın sureti ve benzerliğinde (image and likeness of God) yaratıldığına inanırlar (Yaratılış 1:27). Ancak ne yazık ki, modern Hristiyanlar bu farklı bakışı çoğu zaman çevremizdeki dünyanın kullandığı kadar mekanik ve teknik bir dille ifade etmektedir.

Genellikle hangi “parçamızın” Tanrı’nın suretini taşıdığını belirlemeye çalışırız. Örneğin, diğer hayvanlardan farklı olarak ahlaki sorumluluk taşıdığımızı söyleriz — ki bu doğrudur; ancak Kutsal Kitap, evrende başka ahlaki sorumluluğa sahip varlıkların da bulunduğunu bildirir (1. Korintliler 6:3). Ya da insanın ilişki kurma yeteneğine dikkat çekeriz — bu da doğrudur; ama insanlar bir sohbet robotuna (chatbot) âşık olduğunda bu açıklama ne kadar yeterli olur?

Belki de en tartışmalı yaklaşım, imago Dei’yi yani Tanrı’nın suretini, akıl yürütme, düşünme ve mantık kurma yetimizle özdeşleştirmemizdir. Oysa zekâ hiçbir zaman yalnızca insanlara ait bir nitelik olmamıştır. Aden Bahçesi’ndeki Yılan, “kurnaz” ya da “hilekâr” olarak betimlenir (Yaratılış 3:1; 2. Korintliler 11:3); elçi Pavlus da Şeytan’ın “hilelerinden” söz eder (Efesliler 6:11).

Buna rağmen, Yaratılış’tan sonra Kutsal Kitap, Tanrı’nın sureti (image of God) kavramını ta Yeni Ahit’e kadar açık biçimde tanımlamaz. Ve orada da bu suret ne “ne” olduğu ne de “nasıl” olduğu üzerinden değil, “kim” olduğu üzerinden açıklanır.

Pavlus, İsa’nın “görünmez Tanrı’nın sureti” (image of the invisible God) olduğunu yazar (Koloseliler 1:15). Enkarnasyon (Incarnation), yani Tanrı’nın beden alması, İsa’nın bizimle aynı et ve kana, aynı acıya ve aynı yaratılmışlığa ortak olarak, bizi ölümün gücünden kurtarması anlamına gelir (İbraniler 2:14–15).

Tüm yaratılış, bir bakıma, insanlığı Tanrı’nın egemenliğini yansıtan bir varlık olarak tanımak üzere yaratılmıştır (Romalılar 8:19). Ve bu tanıma, etten ve kemikten var olan İsa’nın kişiliğinde gerçekleşir. Balıkların ve ekmeklerin moleküler yapıları bile O’na itaat eder ve çoğalır. İsa, son derece kişisel bir ifadeyle rüzgâr ve dalgalara “Sakin olun! Sessiz kalın!” der — ve onlar O’na itaat eder (Markos 4:39).

Pavlus, yaratılışın Tanrı’nın “görünmez niteliklerini” (invisible attributes) açığa çıkardığını söyler (Romalılar 1:20); bu, Tanrı’nın sureti anlayışını yansıtan bir görüştür. Buradaki mesele, dünyanın düzeninden felsefi bir iz sürerek Tanrı’ya ulaşmak değildir. Kutsal Kitap, bu vahyin insanlara “açık olduğunu, çünkü Tanrı’nın onlara gösterdiğini” söyler (ayet 19). Varlığımızın bir parçası, evrenin görkemi ve gizemiyle rezonansa girecek şekilde yaratılmıştır; öyle ki bu rezonans, görünene bakarak onun ötesindeki bir şeyi —daha doğrusu birini— fark etmemizi sağlar.

Yapay zekâ çağında kilise, insan olmanın ölçülebilir ya da tartılabilir özelliklerle tanımlanamayacağını kabul etmelidir. Hayatın, indirilemeyen, yüklenemeyen ve teknik yollarla manipüle edilemeyen bir gizemi olduğunu anlamamız gerekiyor. Akıllı makinelerin çağında, bunu fark etmek bile iyi bir başlangıçtır.

Dünya, her zaman insan yaşamının anlamını sormuştur. Ancak artık, insan olmanın ne anlama geldiğini sormaya hazırlanıyor. Bu da hepimiz için bir final sınavı sorusudur.

Bir robot bu soruya bir cevap verebilir, ama bu yeterli olmaz. Biz bir Kişi’yi işaret etmeliyiz. Ve yapay zekâ çağında — tıpkı her çağda olduğu gibi — bu, kurtuluş için yeterince garip olacaktır.

 

*Russell Moore, Christianity Today dergisinin genel yayın yönetmenidir.

 Bu makale, Christianity Today dergisinin Temmuz/Ağustos 2025 sayısında “Yapay Zekâ Çağı İçin Farklı Bir Tanrı İmgesi” (A Different Image of God for an Era of AI) başlığıyla yayımlanmıştır.

 

Kaynak: https://www.christianitytoday.com/2025/07/image-god-ai-era-artificial-intelligence-russell-moore/