Yahudilik Nedir?- 2 / Hammurabi-Hz.İbrahim, Babil-Asur ve Musa
2-Hammurabi-Hz.İbrahim, Babil-Asur ve Musa
Tüm zamanlar için geçerli ikinci büyük tarihsel travmatik olay, mö.1250’lerde Hint-İran kavimlerinin-Elam’lar- istilasıyla Asur’un yıkılmasıdır. Asur (Ur’un yani Bağdat civarındaki asıl ilk şehrin-ülkenin yukarısındaki şehir-ülke demektir), Dicle kıyısındaki Ninova-Musul’dur. Tufan sonrası ikinci büyük uygarlık olan Agade-Akad-Ad ve devamı Semud-Medayin’den sonra kurucusu Hammurabi yani (Hz. İbrahim) olan üçüncü büyük uygarlık Babil-Asur’dur.(Batı İran-Basra-Bağdat-Musul-Diyarbakır-Halep-Şam-Urfa- Antakya-Filistin havzası) İlk kanun, düzen ve barış devletini oluşturduğu için lakabı Adaletin/rahmetin/barışın ülkesinin babası (Ebu Ur rahm-) olarak tanımlanan Hammurabi-Hz.İbrahim, Babil, Asur, Mari, Elam, Uruk, Nippur, Medayin, Halep, Şam gibi dönemin tüm şehir devletlerini toparlayıp iç savaşlara son vermiş ve uzun süren bir barış dönemini başlatmıştır. Mö. 1300’lerde Hint-İrani kökenli güçlerin istilası sonrası Babil-Asur, Harran, Urfa (Ur-ruha) ve sonra Ur Şalem(Kudüs-İllios) ve Mısır-(Mıs-ur-yeni şehir) doğru yayılarak adeta yeniden doğmuştur. Bütün bu dönem boyunca yani İsmail- İshak- Yakup- Yusuf- Zekerya zamanlarında henüz Yahudi bir topluluk yoktur. (aslında Arap denilen toplulukların da İbrahim ve İsmail’le hiç bir alakaları yoktur. Arap toplulukları da bölgeye Hindistan ve Afrika’dan gelmiş farklı kabilelerdir. Bu başka bir yazı konusudur)
İbrahim sonrası Irak’ı işgal edip Babil-Bağdat- ve Asur-Musul’u ele geçiren Feridun-Firavun önderliğindeki Hint-İrani kavimler (tarihte Elam-Alimu olarak geçer.), Asur-Babil’lileri esir almış ve işte Musa olarak bilinen Mose (su’dan gelen oğul demektir), bu esarete isyan ederek Asur bakiyesi toplulukları Halep-Hatay-Lübnan-Kudüs-bugünkü Mısır hattı boyunca hicret ettirmiş ve sonra dönerek İşgalci güçlerle savaşmıştır. (Akad-Asur kurucu kralı Sargon’un kişisel hikayesi de tabletlerde Dicle nehrine bırakılmış bir çocuk olarak geçer.) Bu olay, tarihte mö.1250’deki Kadeş savaşı, mitolojide Truva savaşı olarak anlatılır. (Truva, Troy-Lübnan Trablus veya Sur şehridir, Çanakkale’deki Truva, Alman hazine avcısı Schlieman’ın uydurmasıdır. O tarihte batı Anadolu’da ne ticaret yapacak kadar nüfus ne de büyük liman yapma ihtiyacı yoktur. uygarlık Lübnan havzasındaki büyük Troy savaşı sonrası Asur-Ninova/İonya dağıldıktan sonra bu bölgelere gelmiştir.) Yine bu savaş, Tevrat ve Kuran’da Musa’nın hikayesi -exodus-büyük çıkış olarak anlatılır ve hepsi aynı olaydır. İran kökenli – Firdevsi gibi tarihi İran gözüyle masallaştırıp kayda geçmiş olan- Homeros’un, İran’ı gizleyerek yazdığı İlyada ve Odessa destanı, bu büyük travmatik dönemi anlatır ama başka isim ve belirsiz mekanarla.. (Homeros’un İlyada’sı-İllya-İllyos, kudüs’ün asıl adıdır. El’in yani tanrının kenti demektir. Troy savaşı sonrası barış burada yapıldığı için kutsanmış ve Ur Şalem-barış şehri adını almıştır. Odessa ise Urfa’dır.)
Modern arkeoloji bu savaşı Kadeş savaşı olarak kayda geçmiştir. Kadeş’te aslında Kudüs’tür. Ama savaşın tarafları olarak Hititlerle Mısır’lıları kaydetmişlerdir. Oysa Hitit ve Mısır, Asurya’nın eyaletleridir, müttefiktir ve ortak düşmanları, İran-Hint istilacılardır.
Tevratta işte bu büyük dünya savaşının kahramanları olarak geçen Firavun, Feridun’dur, İran kralıdır. Musa ise bir isim değil, oğul demektir ve tarihte Ramses-Ra Mose olarak geçen ve büyük çarpıtmayla İran’ı gizleyip Mısır kralı olarak kaydedilen gerçek bir kahramandır. Hiçbir antik mısır kaydında kral ünvanı veya kişi ismi olarak Firavun (ingilizce Perohe) geçmez. Ama Tevratın bu yalanını, modern materyalist arkeologlar bile hala tekrar eder. İran – acem yalanlarının bu en büyük çarpıtması, bu büyük tarihsel kırılma savaşında İran’ı gizleyip Musa’yı da firavun yapmıştır. Musa ise belirsiz bir efsane kişi olarak hayali bir kişiliğe dönüşmüş ve sonradan Yahudiliğin kurucu peygamberi olarak yeniden üretilmiştir. Arkeologlar da hala antik Mısır kalıntılarında elinde Asa olan RaMose heykellerine firavun III.Ramses deyip, hayali Musa’nın izini de Kızıldeniz veya Sina çölünde bulmaya uğraşmaktadırlar!
Ra mose, Rab oğlu gibi bir ifadedir. Bugün Abdullah, Abdurrahman, Nurullah, Feyzullah gibi tanrı veya kutsal kişilerle bağ kurulan bir isimlendirmedir. Ramses, İran istilasından halkı kurtarıp hicret etmiş, İran-Elam kralı Feridun-Ferrohen ise ordusuyla takip ederken Fırat veya Asi nehrinde boğulmuştur. RaMose, Suriye-Lübnan havzasında 20 yıl süren savaşlar sonucunda Asur’u Mısır’a taşımış ve bilinen Antik Mısır’ı yeniden kurmuştur. Antik kayıtlarda Mısır kurucu tanrısı olarak geçen Osuris, Asuris-Asurlu demektir. İsis ise muhtemelen Musa’dır. Yüzyıllar sonra İskender’in, daha sonra Romalıların ve en son Yavuz sultan Selimle Osmanlıların fetihleri, işte bu ilk büyük savaşın tekrarıdır.
Asur’un bu ilk parçalanması, sonraki tarihsel akışın en önemli olayıdır. benzetme yapacak olursak Asur, antik tarihin ilk küresel imparatorluğu yani İngiltere-ABD’sidir. Ve aynı anglo-sakson imparatorluk gibi, Asur, hem devlet, siyaset, bilim, mimari, din, sanat, teknoloji, ticaret alanlarında öncü, yaratıcı ve organize edici bir güç ve hem de zirveye çıkınca çürüyüp sömürü, soykırım, katliam, baskı ve şiddeti organize kullanan ilk zalim devlettir. Kuran’daki Musa anlatısı, işte bu Asur’u anlatır ve kurtardığı Asurluların-ki 12 veya 10 büyük kabile-kavim olarak geçer- hem inanmış, mazlum ve masum özelliklerini hem de şımarık, nankör, zalim, dönek, menfaatçi yönlerini de ibret olarak anlatır. Buzağı hikayesi ise, Asur’la ticaret için gelip yerleşmiş Hintlilerin Asurluları mülteciyken bile nasıl manipüle ettiklerini anlatır. Samiri, samaryalı yani Iraklıdır ve o dönem Irak (Uruk), Hintli tüccarlarla doludur. İhtimal ki, bu tüccarların bir kısmı Ramoses’in peşine takılmıştır. Bunların kalıntıları hala bugünkü Nablus’ta-Samiriler ismiyle-yaşamaktadır.
Musa’nın çıkış hikayesi, Tevratın aksine Mısır’dan-Sina/Kızıldenizden Filistin’e doğru değil, Tam aksine Ninova-Asurya’dan Harran-Urfa-Hatay-Lübnan üzerinden Kudüs ve Mısır’a doğrudur. Bir türlü izi bulunamayan Musa ve firavunun boğulduğu deniz ise, muhtemelen ya Mari civarındaki Fırat veya Antakya- Asi nehridir. Turi Sina, anti Lübnan dağıdır ve Tuva vadisi, Troy-Sur veya Trablusşam’dır. Yanlış yerde yanlış izler aranırsa asla bulunamayacaktır!
Asur’un bu travmatik parçalanması sonrası, bütün bölgeye dağılan halklar, nesiller sonra bu olayı gittikleri bölgelerde hikaye, efsane, masal, mit ve dinsel efsaneler olarak farklı şekillerde anlatmış, hafızalarda yaşatmıştır. Ninovalı İonnes-Yunus, Ege bölgesi ve adalara dağılan 12 büyük Asur kabilesinin köklerini unutturmamak için kurulan okulların öncüsüdür. Yunan felsefesi diye kayda geçmiş olan bu medeniyet birikimi Asur-Babil-Mısır mirasıdır ve 12 yunan kolonisi olarak bilinen Ege şehirleri, aslında 12 İsrailoğlu -Asuri kabilesi -İonnes-İon-Yunan kabilesidir. Antik Mısır ise, zaten o savaştan kaçan Musa -Ramses ‘in eseridir.
Asur’un işgali, halkının sürgünü ve on yıllarca süren bu büyük savaşın ortasında bölgede var olan büyük deprem fayları kırılmış ve şiddetli depremlerle bir çok şehir yok olmuştur. Kuran’da helak olarak anlatılan şehirlerin yok oluş hikayelerinin çoğu aslında işte bu ilk dünya savaşı sırasındaki depremlerdir. Bu büyük depremler, 2011 yılından bugüne süren Suriye işgali ve yine 2023 Şubatında tarihsel Asurya havzasındaki 11 şehirde gerçekleşen 6 şubat depremleri ile birlikte düşünülürse, tarihin ironik tekrarıyla birlikte bahsettiğimiz ilk Asur hikayesi daha iyi anlaşılır. Ki, bölgedeki asıl büyük fay hattı olan Hatay-İskenderiye ve Hatay-Eriha hatları da henüz kırılmadı. Yine Musa hikayesindeki büyük felaketler de aynı cinnet ortamının sonucunda ortaya çıkan hastalıklar, böcek istilaları, kıtlık ve benzeri olaylardır. İşte mö. 1250 – mö.1220 yılları arasında süren bu büyük savaş, felaket ve depremler, tarihte bilinen ilk büyük dünya savaşı ve felaketi olarak bütün zamanlar için geçerli sonuçlar üretmiştir. Öyle ki, bu savaş sonrası mö.1200-mö.900’lü hatta 700’lü yıllar arası hala karanlık çağ olarak geçer çünkü bütün nüfus kırılmış, uygarlık adeta yok olmuş, kalanlar dağılmış ve geriye hiç bir iz kalmamıştır. 20. yüzyılın ilk yarısındaki aslında benzer bir savaş olan 1. ve 2. dünya savaşlarının yarattığı tahribat ve sonrasında bütün dünyayı yeniden şekillendiren etkisi gibi, bu olay da neredeyse sonrasındaki tarihi 2 bin yıl boyunca etkilemiştir. Bütün bu büyük felaket yüzyıllarında da henüz Yahudi diye bir halk-millet-inanç topluluğu yoktur. (Tabi bugünkü kimlikleriyle hiçbir modern kavim de yoktur. Kavimler ortalama bin yılda bir yeniden şekillenir ve dil, din, vatanları değişir.)
(Devam edecek)