Walden Bello ile Küreselleşme Sonrası Dönem Üzerine
ABD öncülüğündeki kapitalist küreselleşme dönemi sona eriyor gibi görünüyor. Filipinli akademisyen ve aktivist Walden Bello’ya göre, dünya çapında güç ve kaynakların daha eşit dağıldığı yeni bir düzen kurmanın zamanı geldi.
Walden Bello ile Röportaj
Bunlar siyasi açıdan kafa karıştırıcı zamanlar. On yıllar boyunca “alternatif küreselleşmeciler”, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü’nün direktiflerine direndiler. ABD öncülüğündeki küresel kapitalizmin bu kurumları altında, devletler ithalat tarifelerini kaldırmak ve piyasalarını yabancı şirketlere açmak zorunda kaldılar. Etkin bir sanayi politikasına izin yoktu ve dışarıdan dayatılan “yapısal uyum programları” Küresel Güney’de yıkıma neden oldu. Küresel rekabet yüzünden yerel üreticiler iş yapamaz hâle gelirken milyonlarca insan işini kaybetti.
Çelişki: Daha önce küreselleşmenin baş aktörü olan ABD hükümeti, şimdi bu kurumları bizzat ortadan kaldırmakla meşgul. Hem Amerikan hem de Avrupa liderlikleri yeni engeller koyarken ve özellikle Asya güçleri tarafından üstünlükleri tehdit edilirken, kapitalist küreselleşme fikri artık milenyumun başındaki gibi baskın bir konumda değil. Öyleyse, Trumpçı sağ küreselleştirme eleştirisini eski sosyalist savunucularından çalmış mı oldu?
Filipinli aktivist ve entelektüel Walden Bello, bu eleştiriler arasında temel farklılıklar olduğunu ısrarla vurguluyor. Onun ve Küresel Güney’den meslektaşlarının geliştirdiği “küreselleşmeden çıkış” (deglobalization) fikri, eşitsizliği ve sömürüyü azaltacak, adalete dayalı ekonomiler yaratmakla ilgiliydi. Bu yaklaşım, kesinlikle en güçlü ülkeleri korumayı ve onlara fayda sağlamayı amaçlamıyordu.
1945’te Filipinler’de doğan Bello, 1960’ların sonlarında Princeton Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi aldı ve burada doktorasını tamamladı. Aynı dönemde Vietnam Savaşı karşıtı hareketle tanıştı. Canavarın karnında Amerikan emperyalizmiyle yüzleşen Bello, Maoist çizgideki Filipinler Komünist Partisi’nin (CPP) üyesi oldu ve ülkesinde ABD destekli diktatör Ferdinand Marcos’a karşı mücadele etti.
Bello’nun öğrendiği en önemli derslerden biri, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kurumların ABD emperyalizminin sürdürülmesinde hayati roller oynadıklarıydı. Marcos’un iktidarda kalmasına yardım eden kurum, en büyük finansörü ABD olan Dünya Bankası’ydı. Bello ve yoldaşları, Dünya Bankası’nın Washington, DC’deki merkezine gerçekleştirdikleri ustaca sızmalar sayesinde, Marcos diktatörlüğüne sağlanan mali destekle ilgili altı bin sayfalık ifşa edici belgeye ulaştılar.
1980’lerin sonunda, Marcos’un devrilmesinin ardından Bello, CPP’ye veda etti ve entelektüel perspektifini tüm Küresel Güney’i kapsayacak şekilde genişletti. Focus on the Global South adlı düşünce kuruluşunun kurucularından biri olarak, Washington Uzlaşısı’nın liberalleşme, deregülasyon (kuralsızlaştırma) ve özelleştirme politikalarına karşı çıkan en etkili aktivist-entelektüellerden biri hâline geldi. Yirmi beş kitabı da içeren yayınlarıyla Bello, kapitalist dünya düzenine karşı direnişe entelektüel yakıt sağladı ve neoliberalizmin “geriye kalan tek ideoloji” olarak meşruluğunu sarsmaya katkıda bulundu. Bu nedenle yazar ve aktivist Naomi Klein, Bello’yu “dünyanın önde gelen mantıklı devrimcisi” olarak tanımladı.
Bello’ya göre, ABD küresel hegemonyasının dağılması, dünya çapında güç ve kaynakların daha eşit dağıldığı yeni bir siyaset için fırsatlar sunuyor. Jacobin dergisinden Teun Dominicus ile küresel neoliberalizmin çöküşü, aşırı sağın yükselişi ve sosyalistlerin “yeni normale” nasıl karşı koyabileceği üzerine konuştu.
Teun Dominicus: Neoliberal küresel ekonominin çöküşü karşısında, Avrupa’daki liberaller ve sosyal demokratlar çoğunlukla bu süreci yavaşlatmaya çalışmakla meşguller. “Normale dönüş” için yalvarıyorlar, ancak “normal” siyaset ve ekonominin zaten sorunun kendisi olduğunu görmüyorlar. Neden insanları, doğayı ve gezegeni sömürmeyen yeni bir ekonomik düzen için mücadele edecek fikirlerden ve dilden bu kadar yoksunlar?
Walden Bello: Neoliberalizmin temel önermelerine, yani her şeyi dar bir verimlilik ya da birim maliyetlerin düşürülmesi açısından değerlendirmeye boyun eğdikleri konusunda kesinlikle haklısınız.
Neoliberalizm, teorik düzeyde bireyleri birbirinden gerçekten kopardı. Ve [bu liberaller], insan varlığının ve insan ilişkilerinin yalnızca verimlilik ölçütüyle değerlendirilemeyeceğinin farkında değiller. Bu yüzden neoliberalizme karşı çok büyük bir tepki var, çünkü insanlar yalnızca bireylerin toplamından ibaret değildir.
[Geride kalan insanlar] artık daha büyük bir şeyin parçası olduklarını hissetmiyorlar ve sağ kanat gelip onları ele geçirdi. Ancak bu, kan ve ten rengine dayanan yozlaşmış bir topluluk anlayışı. . . . İnsanlar dışlandıklarını hissediyor. Kin, sağın yükselişini besliyor. Bu nedenle, topluluk fikrini onlardan geri almalıyız, ama bunu dayanışmaya ve ilerici değerlere dayalı bir şekilde yapmalıyız.
Teun Dominicus: ABD hegemonyası şu anda ne durumda?
Walden Bello: Amerika Birleşik Devletleri’nde, yurtdışındaki müdahil politikalara sınır getirilmesini isteyen büyük bir izolasyonist blok var. Elbette Trump son derece dengesiz ve zikzaklı bir siyaset izliyor. Ama sonunda, ABD artık ekonomik ve askerî hegemonyasını sürdürecek kaynaklara sahip olmadığı için, ülkenin geri çekilmesi gerektiği yönündeki bu özel hissiyata yanıt vermek zorunda kalacağını düşünüyorum. Şu anda bulunduğumuz nokta bu.
Bunu çok yakından izlememiz gerekiyor çünkü ABD’nin giderek “etki alanlarına dayalı” bir yaklaşımı benimsediği görülüyor. Burada Doğu Avrupa, Rusya’nın etki alanı olarak değerlendiriliyor. Batı Avrupa ise kendi hâline bırakılmış durumda. Afrika, artık ABD siyasi elitlerinin çıkarları açısından marjinal bir konumda. Orta Doğu’da ise ABD esasen İsrail’i destekliyor ve daha fazla kapsamlı müdahale istemiyor. Güney Asya ise Çin’in etki alanı olarak görülüyor; gerçi Trump ile [Hindistan Başbakanı Narendra] Modi ideolojik müttefikler. . . .
Doğru, Kamala Harris ile Donald Trump arasındaki mücadele, ABD’nin iç meselelerine dair zıt “vizyonlar” barındırıyor olabilir; ama ben şu soruyu soruyorum: Bu durum, kutsal demokratik retorikle örtülmüş aynı neoliberal Wall Street/Silikon Vadisi politikalarının mı devamı, yoksa neoliberalizm ve liberal demokrasinin başarısızlıklarından beslenen isyancı bir faşizm mi? Faşizmin en iyi müttefiki, radikal biçimde eşitsizliği artıran bir ekonomik düzeni yöneten ve bunu yaparken de kutsal bir biçimde “faşizme karşı en iyi savunma biziz” diyen liberal-demokratik elittir.
Teun Dominicus: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) bütçe kesintileri, dünya genelinde sağlık sistemlerinde büyük bir krize yol açtı. AIDS’le mücadeleye yönelik büyük ölçekli programlar durduruluyor. Tıp dergisi The Lancet’te yayımlanan son araştırmalar, bu bütçe kesintilerinin 2030 yılına kadar on dört milyon ek ölüme yol açma riski taşıdığını öngörüyor. Bu insani felaketi önlemek için devreye girebilecek başka kurumlar görüyor musunuz, örneğin Küresel Güney’den?
Walden Bello: ABD’nin Küresel Güney’deki sağlık sistemlerine yaptığı yardımın azaldığının farkındayım, bu yüzden Trump ve Elon Musk USAID’i lağvettiler. Bizim tepkimiz ise şu yöndeydi: Yanlış kurumları lağvettiler. Yoksulluğu yaratanlar Dünya Bankası, IMF ve çeşitli bölgesel kalkınma bankalarıydı; asıl lağvedilmesi gerekenler onlardı.
Teun Dominicus: Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) hakkındaki görüşünüz nedir? Uzun yıllar boyunca yalnızca Küresel Güney’den siyasetçiler yargılandı, Batılı liderler ise UCM tarafından hiçbir zaman sorumlu tutulmadı. Bu durum, eleştirmenlerin mahkemeyi “yeni sömürgecilik” ile suçlamasına yol açtı.
Walden Bello: Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım ve suç politikalarının sona erdirilmesi için son derece önemli kurumlardır. Avrupa ülkeleri ve Küresel Güney ülkeleri bu kurumların kuruluşunda kilit roller oynamışlardır. Ancak son zamanlarda, zengin ülkeler bu kurumların denetimleri dışına çıkmasından giderek daha fazla endişe duymaya başladılar ve Küresel Güney ülkeleri bu kurumları küresel adalet için birer platforma dönüştürüyor.
Bunu, Amerika Birleşik Devletleri’nin UCM’ye katılmayı reddetmesinde açıkça görebilirsiniz. Ayrıca, İsrail’in Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanmasına da karşı çıkıyor. Bu nedenle, bu kurumların küresel adaletin sağlanmasında çok önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyorum.
Teun Dominicus: BRICS ülkeleri, Küresel Güney’in devam eden borç krizlerinin sona erdirilmesinde bir rol oynayabilir mi?
Walden Bello: Çin, borçlu ülkelerle ilişkilerinde zaten önemli bir rol üstlenmiş durumda. Gelişmekte olan ülkelerin borç krizinde büyük payı olan IMF ve Batılı ülkeler, Çin’i Küresel Güney için ortak bir cepheye katılmaya ikna etmeye çalışıyor. Bu program esasen eski politikaları sürdürecek ve söz konusu ülkelere fahiş faizler ödetmeye devam edecekti. Çin bunu reddetti. Hatta, Çin Küresel Güney’deki pek çok ülkenin borçlarını şimdiden affetti. Ve şunu açıkça ifade etti: “Zorlayıcı çok taraflı bir cephenin parçası olmak istemiyoruz.” Çin borçları ikili düzlemde ele alıyor. Bu nedenle Çin, şu anda gerçekten dünyanın en büyük kalkınma bankası konumunda.
Özellikle Orta Doğu’da, büyük egemen servet fonlarına sahip birçok ülke var; bu ülkeler Küresel Güney’deki pek çok ülkenin borç yükünü hafifletme sürecine katılabilir. Burada her zaman bir potansiyel mevcut. Bu ülkelerle Küresel Güney arasında nasıl bir ilişki biçimi kurulacak? Bu zamanla görülecek. Ancak borçların affedildiği yeni ilişkilerin kurulmasının imkânsız olduğunu söylemiyorum.
BRICS ülkeleri olsun ya da olmasın, Batı ve Kuzey’den gelen kalkınma finansmanı artık ölü bir mesele. Haziran ayında düzenlenen iki Birleşmiş Milletler kalkınma finansmanı konferansına Amerika Birleşik Devletleri’nin katılmadığını gördük. Yani, onlarla görüşmeyi sürdürmek istiyorsak, temelde Küresel Kuzey’in istikrarsızlığına bağımlıyız. Küresel Güney, kalkınma fonlarını ve iklim finansmanını başka yerlerden temin etmek zorunda. [Küresel Kuzey’den gelen finansman] şu anda çıkmaz sokakta.
Katkıda Bulunanlar
* Walden Bello, hâlen Binghamton Üniversitesi’nde ders veren, dünya çapında tanınmış bir akademisyen ve aktivisttir. Son kitapları CounterRevolution: The Global Rise of the Far Right (Karşı Devrim: Aşırı Sağın Küresel Yükselişi) ve Paper Dragons: China and the Next Crash (Kâğıttan Ejderhalar: Çin ve Bir Sonraki Çöküş) adlı eserlerdir.
* Teun Dominicus, serbest gazeteci ve Jacobin Netherlands dergisinin yardımcı editörüdür.
Kaynak: https://jacobin.com/2025/09/bello-neoliberalism-global-south-trump/