Victor Jara’yı Bilen, Dedehan Hasan’ı Görmezden Gelen Müzik Yazımı

Türkistan’ın büyük ozanı Dedehan Hasan

Müzik-muhalefet, müzik-karşı siyaset ya da müzik ve enti-emperyalizm gibi konulara ilişkin verili bir literatür söz konusu. Türkiye’de bu meseleler ile ilgili hemen bütün metinlerde Victor Jara’dan, Bob Dylan’a uzanan sol, sosyalist ve hatta Pete Seeger bahsi açılırsa komünist sulara ulaştığımız bir külliyat açılır önümüze. Kuşkusuz dünyada kapitalizm ve onun büyük temsilcisi Amerika’nın emperyalist hegemonyasına yönelik müzikal itirazlar aradığımızda bu isimlerin ne denli önemli ve işlevsel olduğu tartışma götürmez. Ancak ben bu konuya ilişkin görme biçiminin tek yanlı olduğunu ve görmekten çok bize nasıl göreceğimizi dikte eden bir bakış açısından bahis açılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ilgili müzik literatüründe Amerikan emperyalizmine dair oldukça veri okunurken nedense Sovyet Rusya ya da Çin Komünist Partisi’nin biçimlendirdiği emperyalizme direnen müzisyenleri hiç bulamıyoruz.

Dolayısı ile Türkiye’de müzik yazımının bu meseleler bağlamında oldukça yanlı ve hatta bilgiyi örten bir akla sahip olduğunu iddia etmek mümkün. Mesela 1990’larda toprakları Ruslar tarafından işgal edilen ve buna karşı direnen arkadaşlarını cephe cephe gezerek direniş şarkıları ile motive etmeye çalışan Çeçen müzisyen İmam Alim Sultan ya da aynı gerekçelerle büyük Türkistan coğrafyasında halkının maruz kaldığı eziyetleri dile getiren Dedehan Hasan’ı göremeyiz bu “literatür”de. Neden?

O da Jara gibi ülkesi için mücadele etti

Şili’de, sosyalist kimliğe sahip sanatçı Victor Jara’nın sanatsal olarak en verimli çağlarını geçirdiği 1970’lerin başında Türkistan’ın Özbekistan diyarında Dedehan Hasan mesela tıpkı onun gibi işgal edilen ülkesi için direniş şarkıları söylüyor, mücadele şiirleri yazıyordu. Jara’nın bir kimlik ve elinde tuttuğu gitarının bir parçası olarak taşıdığı sosyalizm ideolojisine sahip Sovyetlerce işgal edilen bu Orta Asya topraklarında, atalarının özgürce gökyüzüne bakmanın bahtiyarlığını yaşadığı günleri hatırlayıp, halkının bu duyarlılığı hiç kaybetmemesi için türküler havalandıran Dedehan Hasan tıpkı Jara ve ABD kuklası rejimlere muhalif olan diğer Güney Amerikalı sanatçılar gibi kendi ülkesinde yasaklamalar, polis takibi, baskılar, hapishaneler ve işkenceler gördü. Jara davasında ne kadar samimi ise Dedehan Hasan da ülkesine, toprağına ve insanına o kadar kalpten duygularla aşık bir direniş şarkıcısı olarak anılmayı hak eden saygın bir ses. Bu yüzden, eğer emperyalizm karşıtlığı üzerinden bir yüce sanatsal öykü anlatacaksak bunun bir tarafında Victor Jara’dan bahsederken, diğer tarafında da Dedehan Hasan’ın mücadelesini önemseyerek tarihe not düşmek gerekli.

Türkiye’de Şilili sosyalist sanatçı Victor Jara üzerine kitap okunabilirken,
Türkistan’da sosyalizm baskısına, işgaline direnen Dedehan Hasan ile ilgili
hiçbir şey bulunmaması garip değil mi?

 

1941’de, Orta Asya topraklarının en kadim şehirlerinden Fergana’nın bir köyünde doğdu Dedehan Hasan. Babası daha o iki yaşında iken Sovyet ordusunda Almanlara karşı, kendi ülkesini de işgal eden Rusları savunurken şehit düşer. Gerisini tahmin etmek güç değil. Yetim bir çocuk olarak fakirlik içerisinde geçirilen zorlu yıllarla boğulmuş bir hayat. Üniversitede gazetecilik eğitimi alan Hasan mezun olduktan sonra bir müddet gazetecilik yapar. Öğrencilik zamanlarından itibaren atalarının topraklarında çağlar boyu söylenegelen öyküleri, kahramanlıkları anlatan şiirler yazmaya başlayan ve o yıllardan itibaren Sovyet gizli servisi KGB’ce takibe alınan, rejim karşıtı olarak hakkında dosyalar tutulan Dedehan Hasan kısa zamanda ülkesinin edebi çevrelerinde önemli bir isim olarak öne çıkar.

Sosyalist olmayı reddeden bir sanatçı

Ülkesinde sosyalist rejime övücü şiirler yazan, şarkılar söyleyen yerli işbirlikçi yazar, şair ve sanatçılar gibi ideolojinin nesnesine indirgenmiş ve araçsallaşmış bir aydın olmayı daha başından reddedip, yaşayacağı bütün zorlukları göze alarak yolunda yılmadan yürüyen Hasan’ı bütün Özbekistan’a tanıtan ilk şarkısı “Leyla”, Orta Asya’dan Balkanlara o büyük anlatının parçasından başka bir avaz değildir aslında. Neşet Ertaş’ın “Leyla”sı ne kadar bizimse Hasan’ın “Leyla”sı da o kadar bize aşinader diyebiliriz. O topraklardan Anadolu’ya kadar bütün bir coğrafyayı besleyen söylemin ana membaı Hoca Ahmet Yesevi’nin Hikmetleri’ni besteleyerek modern zamanlarda bu kadim bilgiyi yeniden güncelleyen sanatçının aynı zamanda 1965 yılında işgalci Sovyetler tarafından rejim muhalifi olduğu ve “vatan” şiirleri yazdığı, halkını uyanışa çağırdığı için vurularak şehit edilen şair Süleyman Çolpan’ın, kitaplarının basılması yasak olmasına karşın şiirlerini besteleyerek tarihe not düşmesinin simgesel anlamının büyük olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Bu arada Çolpan’ın “Güzel Türkistan” isimli şiirine Dedehan Hasan tarafından yapılan bestenin Hasan Sağındık tarafından 1990 yılındaki “Yusuf Yüzlüler” isimli ilk kasetinde modern bir altyapı üzerine okunduğunu ve dinleyicisi tarafından çok sevildiğini hatırlatalım.

Avrupa’da ötekileştirilen Tunuslu çocuklar için şarkı

Dedehan Hasan’ın sesini Türkiye ilk kez 1991 yılında Giz Ajans tarafından yayınlanan “Kıyam Kıvılcımları/Türkistan Marşları” adlı kaset sayesinde duydu. Ülkemize okumak amacıyla gelen Türkistanlı öğrenciler tarafından getirilip çoğaltılan bu kaset benim arşivimin de en kıymetli parçaları arasında (Gerçi kasette yer alan eserlerin “marş” olarak tanımlanamayacağını belirtmek isterim). Stüdyo Metropol’de yayınlanacak hale getirilen ve Dedehan Hasan’ın türkülerinden, şarkılarından evvel Ahmet Mercan tarafından kaleme alınmış bir giriş metniyle başlayan kasetin ülkemizde “Türk Dünyası müzikleri” adı altında ortaya konan çalışmalara ilham veren ürünlerin başında geldiğini söyleyebiliriz.

Saygın edebi ve sanatçı kişiliği yanı sıra yayınlamış olduğu şiir kitapları, kasetleri ve politik kimliği ile Türkistan coğrafyasının yaşayan en önemli isimlerinden birisi olan Dedehan Hasan’ı değerlendirirken siyasal milliyetçiliğin muhtelif tonlarını aşan, ülkesi ve atalarının toprakları için emperyalist güçlere karşı direniş şarkıları söyleyen öncü bir sanatçı demek daha doğru olur. Ki bunun en büyük ispatı kendi topraklarından çok uzaklarda Tunuslu bir çocuğun Avrupa’da maruz kaldığı milliyetçi tutumla ötekileştirilmesini anlattığı “Tunuslu Bala” şarkısını yapmasıdır.