Veysel’in Mezarı Başında Bağlamasını Kıran Sanatçı

1973 yılında yayınlanan bir Hey dergisinde Türk Pop Müziğimizin kendine mahsus isimlerinden Fikret Kızılok’un Aşık Veysel’in mezarı başında çekilen bir fotoğrafına rastlıyoruz. Veysel 21 Mart’ta, gelmiş bulunduğu yalan dünyada gözle görülecek bir şey olmadığını, şekil bulduğu büyük tasavvuf denizinden öğrenip sadece türkülerini söyleyerek, zamanı geldiğinde sonsuzluk alemine göçmüştür. Peki, Galatasaray Lisesi’nde, sonra Kabataş Erkek Lisesi’nde eğitimini almış, oradan İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun olmuş, modern eğitim tedrisatından geçmiş ve Batılı bir enstrüman gitarı çalıp söyleyen kentli bir gencin, 1973 yılında, okuma yazması bile olmayan bu ümmi aşık’ın cenazesinde ne işi vardır. Bununla da kalmıyor öykü. Kızılok, yanında getirmiş olduğu bağlamasını Veysel’in mezarı başında kırıyor.

Veysel telif kabul etmez

Fikret Kızılok-Aşık Veysel ilişkisi, Kızılok’un Veysel’in bir türküsünü plağa okuma düşüncesiyle başlıyor aslında. Dönemin magazin gazetecilerinden Arda Uskan ile atlayıp, Veysel’in köyünün yolunu tutarlar beraberce. Uskan’ın popüler müzik tarihimiz açısından öncü bir dergi olan Hey’in kurucuları arasında yer aldığının da belirtelim. Kızılok ve Uskan, Aşık Veysel’in evinde iki gün kalırlar. İçinde biçimlendiği Alevi-Bektaşi tasavvufunun Veysel’e bahşettiği temel öğreti gereği dünya ile kalıcı ilişki kurma noktasındaki meseleyi çoktan aşmış olan Veysel, Fikret Kızılok’un vermek istediği telif ücretini de nazik biçimde reddeder dolayısıyla. Veysel’den almış olduğu “Yumma Gözün Kör Gibi” ve “Yağmur Olsam” şiirlerine türkü formunda yaptığı ve Sayan Plak’tan çıkan çalışması ile Kızılok 1970 yılının Altın Plak ödülüne layık görülür. Ve haftalarca müzik lestelerinde kaldı.

Fikret Kızılok’un, Aşık Veysel’in bizzat köyüne giderek kendisinden aldığı şiirlerine yapmış olduğu türkü formundaki esrelerin bulunduğu ve Altın Plak Ödülüne (1970) layık görüldüğü çalışması

Kızılok, Veysel’in köyünde birkaç ay yaşıyor

Arda Uskan ile bu zayeretinden sonra da Kızılok tek başına gidiyor Sivrialan’a. Hatta bu ziyaretinde yoğun kar yağışı ve yolların kapanması sebebiyle birkaç ay köyde kalıyor. Kuşkusuz bu kalışın da bir sırrı, sebebi olmalı. Muhtemelen bizatihi Veysel’de temsiliyet bulan ve Türk tasavvufu ile iç içe geçen bu âşıklık geleneğinin “hal” boyutunu orada tecrübe eden ve hayata ilişkin sadelik, yalınlık, yalan dünyanın fazlalıklarını atmak, çoğa tamah etmemek, yaratılana dair koşulsuz sevgi gibi insan-ı kamil olmaya doğru biçimlenen yolculuğu orada tecrübe eden Kızılok’un da artık İstanbul’a dönerken başka bir evren ve eşya algısıyla döndüğünü iddia edebiliriz. Kaldı ki Kızılok’un belli bir tarihten itibaren popüler kültür ve popüler müziğin kurgulandığı çevreye ilişkin mesafesi, kapitalist döngüye yönelik eleştirel mevzisi, tanınmak ve şöhret olma duygusu karşısında uzak durmayı yeğlemesi, görünür olan ve akıp gitmekte olan hayatın heyulasına kapılmadan daha erdemli bir duruşu içselleştiren algılayışı zaten bunu destekliyor. 1980 sonrası bu karşı sanat anlayışı çerçevesinde Ortaçgil ile şekillendirmaya çalıştıkları Çekirdek Sanat Evi’ini de böyle değerlendirmek gerekli.

Veysel’in 1973 yılında yalan dünyayı terk-i diyar eylemesinin Kızılok’ta derin etkiler bıraktığı kesin. Kızılok’un Veysel ile kurduğu ilişki bir müzik alışverişini aşan bir bilgiyi kapsadığı olduğu muhakkak. Yoksa ülkenin kurucu elitlerinin çocuklarının ancak gidebildiği seçkin kolejlerde modern bir pedagojik tedrisattan geçmiş bir gencin 1973’ün koşullarında merkezden çok uzak bir Orta Anadolu köyünde okuma yazma bilmeyen, nota bilmeyen, modern dünyanın biliminden uzak, o yıllarda gitara göre mesela iptidai(!) bir enstrüman olarak algılanan bağlamasıyla çalıp söyleyen bir adamın dizinin dibine kilometrelerce yol kat ederek ulaşmasını başka nasıl açıklamak gerekli ki. Veysel’in cenazesine katılan tek sanatçı olan Fikret Kızılok’un orada yaptığı konuşmanın içeriği zaten kendisinin bu ümmi ustadan nasıl etkilendiğini gösteriyor: “Büyük bir ozanı kaybettik. Çok üzgünüm. İlk defa kendisinden bağlama çalmayı öğrenmiştim. Bana işinin ustalığını anlatmıştı. Kendisine karşı büyük ustalığından dolayı sonsuz şükran borcum var. İlk altın plağımı yine onun sözleriyle aldım. Bu Aşık Veysel’in köyüne beşinci gelişim. Büyük dostun, büyük ustanın, büyük insanın eksikliğini hissetmemek imkansız. En büyük üzüntüm cenaze töreninin ancak sonuna yetişebilmiş olmaktır. Aşık Baba’yı gömülmeden bir kere daha görmek isterdim. Kısmet bu kadarmış. Şimdiki mutluluğum onun ayak bastığı topraklara bir kere daha ulaşmış olmamdır. Toprağı bol olsun. Onun evinde misafir kalmış, masasına oturmak şerefine ulaşmıştım. Hiç unutamadığım günlerdir. İlk gittiğimde çok gençtim. Konuşmalarını pek anlıyamıyordum. Derinliğine varamıyordum aşığın. Seneler geçtikçe sözlerini daha iyi kavramaya başladım. Yüceliği, erişilmezliği, üstün insan vasıfları ile Veysel Baba bir dahi idi” (Hey, 1973).

Fikret Kızılok, 1970 yılında ustası Veysel’den alıp okuduğu “Yumma Gözün Kör Gibi” ve “Yağmur Olsam” isimli şarkılarının yer aldığı çalışmaya verilen Altın Plak Ödülünü Sivas/Sivrialan Köyünde Veysel’e sunarken.

 

Veysel’in ölümü üzerine birkaç yıl müzkten uzak durur

Konuşmasının devamında Kızılok, Veysel’in bağlamasından etkilenip onun bire bir ölçülerine göre yaptırdığı kendi bağlamasını diziyle kırarak Veysel’in mezarının üzerine bırakır. Çünkü Kızılok için ustası ölmüştür. “Ustamın parmaklarına değen bu sazın da toprak olması gerekir” der kırarken. Netice itibariyle hepimiz topraktan geldik, oraya döneceğiz. Aşık Veysel’in vefatını takip eden birkaç yıl boyunca Fikret Kızılok müzik ile arasına mesafe koyar. 1975 yılına kadar. O yıl, Veysel’i doğuran Anadolu toprağına yüzünü bir daha dönerek bazı şehirleri kapsayan turnaya çıkar ve devamında ise Mahzuni’nin “Biz Yanarız” ve Veysel’in “Sen Bir Ceylan Olsan” türküsünü yorumladığı plağını yayınlar.

Aşık Veysel okuduğu türkülerle sadece Fikret Kızılok ve onunla beraber içerisinde yer aldığı Anadolu Pop, Anadolu Rock külliyatını ortaya koyan diğer isimleri etkilemekle kalmaz. Özellikle Batı dışı kültürlerin müzikal birikimlerine ilgi duyan kimi dünya sanatçılarının da Veysel’in müziği karşısında etkilenmekten kendilerini alamadıklarını söylemek mümkün.

Bunlardan birisi de Joe Satriani. Gitarist Satriani 2008 yılında yayınladığı “Professor Satchafunkilus and the Musterion of Rock” isimli albümünde Aşık Veysel’e şarkı ithaf eder mesela. Bu etki kuşkusuz sadece müzikal bir ilham değil, Veysel’i de içerisine alan tasavvuf bilgisinin biçimlendirdiği Anadolu kültürüdür.

Aşık Veysel, kendi topraklarında bir çok sanatçıya yol gösterici etki yaptığı gibi Batılı bir gitarist olan Joa Satriani’ye de ilham vermiştir.