Üç Nesil Futbol

“Pele is good, Maradona better, George Best” diye bir söz dizimi var futbol literatüründe. Okullarımızda öğretilen temel İngilizce seviyesinin, bu cümleyi tercüme edebilecek yeteneği kapsadığını düşününce, İngiliz futbolcu George Best’in soyadından istifade edilerek bulunmuş olan bu orijinal cümleye çok kimsenin bigâne kalamayacağını düşünüyorum. Fakat cümlenin mahiyetine birçok kimsenin şerh düşeceğine adım gibi eminim. Ben şahsen “Best” soyadını taşımasa da Maradona’yı daima listenin en tepesinde muhafaza ederim. George Best’in soyadının bu sıralamayı yapanlarda bir avantaja kapı araladığı kuşkusuz. Fakat bu tür sıralamalar kelime oyunlarıyla yapılmıyor malum. Öyle olsaydı Adem Büyük, Türk futbol tarihinin en büyük futbolcusu olurdu. Peki Türk futbolunun en büyük ya da en iyi futbolcusu kim? Bu soruya vereceğimiz cevabı şekillendirecek saikler var. Öncelik, taraftarı olduğunuz takımın futbolcusundadır. Galatasaraylıysanız Metin Oktay, Fenerbahçeliyseniz Can Bartu, Beşiktaşlı iseniz Hakkı Yeten diyebilirsiniz pekâlâ. Ya da yurt dışında oynamış olmak kriterini ele alıp “Baba Hakkı’yı liste dışında tutup iki seçeneğe indirebilirsiniz cevabı. Sonrasında Lazio’nun mu, Palermo’nun mu daha iyi takım olduğu kriterine başvurabilirsiniz. Ama yine de Lazio forması terleten Can Bartu’nun mu, Palermo forması terleten Metin Oktay’ın mı Türk futbolunda “en büyük” olduğuna karar verirken döner dolaşır taraftarı olduğunuz takıma gelirsiniz. Objektif kriterlere dayanarak seçimin kolay kolay yapılamayacağı bir saha olduğunu baştan kabul edelim en iyiyi bulma işinin.

Futbolun icadından bu yana, insan biraz da ontolojisi gereği sürekli futbolcu kıyaslamalarıyla meşgul olmuştur. Hatta iş o kadar abartılmıştır ki, sadece aynı dönem oynayan futbolcuların kıyası meşru iken, farklı dönemlerde oynayan futbolcular bile kendi aralarında bir kıyasa tutulmuştur. Benim çocukluğumdan beri en çok duyduğum kıyaslama Pele ile Maradona arasında yapılandı. Bizim nesil Pele’yi bizzat seyretmeyen ama Pele’yi tanıyan bir nesildi. Biz Maradona ile büyüdük. Onu statta çıplak gözle seyretme şansımız olmasa da televizyon ekranlarından doğrudan doğruya takip edebildik. Dolayısıyla yetmişli yılların sonunda doğanlar için futbol bizzat Maradona demekti. Pele’nin gollerini ve maç özetlerini sonradan seyretmiş olmamıza rağmen bile Maradona’nın oyun zekâsı bizi bizden alıyordu. En azından beni benden alıyordu. Onun, Napoli’yi tarihinde ilk defa şampiyon yapması hatta iki yıl üst üste şampiyon yapması, bir futbolcunun bir takıma ne kadar sirayet edebileceğinin de işareti şüphesiz. Napoli o dönem elbette iyi bir kadro kurmuştu fakat Maradona olmasaydı, o kadro şampiyonluğa ulaşabilir miydi, işte orası biraz şüpheli. Tıpkı 1986’daki, Valdanolu, Burruchagalı, Passarellalı, Batistalı Arjantin’in, Kupa’ya Maradona olmadan uzanıp uzanamayacağının şüpheli olması gibi… Pele mi Maradona mı sorusu, ikisinin farklı dönemlerin futbol anlayışlarına yaslandığı için benim açımdan teknik anlamda arızalı bir soru olsa da illa cevap hakkımı kullanmam istense elbette Maradona oluyordu cevap. 50’lerin ve 60’ların nahif ve yavaş futbolundan sonra biraz daha hareketlenen ve sertlik dozu yükselen oyunda Maradona’yı, Pele’nin önünde yazmak, Pele’nin ikili mücadelenin daha öne çıktığı, günümüz deyimiyle temaslı oyunun ön planda olduğu futbolda ne yapıp ne yapamayacağını kestirememekten mi kaynaklanıyor? Belki de…

Futbolcu kıyaslamalarının modası hiç geçmeyecek bir şey olduğunu, ufak bir sokak futbolu gözleminden sonra da anlayabiliriz tabii. Sokakta futbol oynayan çocukları bugünler itibariyle ağırlıklı olarak 2010 sonrası doğan çocuklar oluşturuyor. Hepsi de Pele ve Maradona ismini duymuş olsalar da ikisinin de futboluna birebir aşina değiller. Onlar gözlerini Ronaldo ve Messi ile açtılar. Gerek Ronaldo gerek Messi, futbol hayatlarının sonuna yaklaşsalar da şimdilerin genç neslinin gözünde idol olarak belirledikleri iki süper kahraman. Zaman zaman liselerde futbol üzerine yaptığım söyleşilerde, liseli gençlerin muhakkak sorduğu “hocam Ronaldocu musunuz, Messici mi?” sorusundan da anlaşılacağı üzere, ikisi de futbolu bırakana kadar, kendi tarikatlarının şeyhi olarak gündem olmaya devam edecekler dünya futbolunda. Her ne kadar aynı dönemde top koşturan futbolcuların kıyaslanmasının doğru olacağını söylesem de futbol tarihinin en iyisini bulmaya yönelik sorulan “Pele mi, Maradona mı, Messi mi?” sorusuna şahit olmuyor değiliz. Futbolun günden güne değiştiği, kendince bir gelişim gösterdiği, antrenman tekniklerinden tutun da malzeme tedariğine kadar birçok hususun futbolun en değerli ögesi olduğu oyunda böyle bir soru sormak belirli bir haksızlığı da içinde taşıyor. Pele’nin oynadığı 60’lı yıllar ile Messi’nin oynadığı 2010’lu yılların futbol görgüsü ve futbol anlayışı üzerinden en iyiyi seçmek bence büyük haksızlık. Belki günün birinde yapay zekâ, Pele’yi 2000li yılların futbolunda oynatır, Maradona’yı 60’lı yılların futbolunda oynatır, Messi’yi de 80’li yılların futbolunda oynatır da buradan bir sonuca varırız. Fakat yine de sonuç istatistiklerle değil futbolseverlerin gönlünde yatan aslanla belirlenecektir.

Futbolcu kıyaslamaları zaten cevabı net olmayan, bir veriye ya da istatistiğe bağlı olmayan sonuçlar içermez mi?     Yazının girişinde Pele-Maradona kıyaslamasında Maradona’dan yana olduğumu söylemiştim. Yazının bu bölümünde de Ronaldo-Messi kıyaslamasında Messi’den yana olduğumu söyleyebilirim. Futbol görgüm ve futbol anlayışım çerçevesinde şekillenen bu tercihlerimde, Maradona ve Messi’nin, Pele ve Ronaldo’dan iyi futbolcu olduğunu hiçbir istatistikle, hiçbir veriyle ispat edemem neticede. Futbol zaten böyle bir şey. Nesnel değil öznel.

Girişte bahsettiğimiz George Best, bana göre İngiliz futbolunun en iyisi fakat bu onu, Pele ve Maradona ile kıyasa kadar götürür mü derseniz… Pardon öznel demiştik bu tercihe. O yüzden susuyorum. Peki Türk futbolu… Metin Oktay mı, Can Bartu mu? Ya da başka birisi mi? Öznel demiştik değil mi, burada da susuyorum. Maradona ve Messi’de açık oy açık tasnif yöntemiyle rengimi belli etmemde, bu iki Arjantinlinin kollektif futbola katkısının (Ömer Üründül’ün kulakları çınlasın) yadsınamaz payı olmalı mutlaka.

Eskiler, “renkler ve zevkler tartışılmaz” der. Bu kalıptaki zevkler kısmına oyun zevklerimiz de dâhil oluyor ve herkes kendi oyun zevki neticesinde en iyi futbolcuyu seçiyor. Son olarak, dönen tartışmalardan ve tercihlerden hareketle şöyle bir terkibe başvursam, isabet kaydetmiş olurum sanırım. Peleci babaların Maradonacı oğullarının Messici çocukları…