Türkiye Suriye’de ne yaptı?

ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye hakkındaki sözleri sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde şaşırtıcı etki yarattı:

“Kimse gerçekten kazananın kim olduğunu bilmiyor ama bence Türkiye kazandı. Erdoğan çok zeki ve sert bir adam Esad bir kasaptı. Çocuklara neler yaptığını gördük... Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde”. 

Trump bu sözleri söylediğinde Suriye’den yeni dönmüştüm. Neredeyse tüm şehirleri dolaşmış ve ardından devrimin yeni lideri AhmetŞaraa (Golani) ile röportaj yapmıştım. Katıldığım televizyon yayınlarında ve sosyal medya hesaplarımda “Suriye’de bir devlet aklı var, o akıl ne ABD, ne İsrail, ne İngiltere. O devlet aklının sahada Türkiye olduğunu gördüm.” demiştim.

Fakat Suriye’de Türkiye ne yaptı, nasıl bu kadar etkin oldu, bunun detaylarını pek kimse konuşmadı.

SURİYE İÇ SAVAŞININ EN BÜYÜK MAĞDURU, ANAHTAR ÜLKE OLDU

Suriye iç savaşının en büyük zarar göreni Türkiye oldu. 13 yıl boyunca hiç durmadan göç aldı ve ülkedeki Suriyeli göçmen sayısı 3.5 Milyonu geçti. Esed rejimine bağlı paramilitergruplar ve Muhaberatın saha elamanları Türkiye’de bir çok bombalı eylemler yaptı ve çok sayıda insan hayatını kaybetti.

İran ve Esed sempatizanları yıllarca Erdoğan iktidarını yıpratıcı yayınlar yaptı. Suriyeli göçmenler nedeniyle birçok şehirde ciddi gösteriler, tartışmalar ve kavgalar çıktı. Son yerel seçimlerde muhalefet partileri göçmen karşıtlığı üzerinde kampanya yaptılar ve Erdoğan’ın partisi ciddi oy kaybetti, belediyeleri muhalefete geçti.

Tüm bunlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan göçmenleri Suriye’ye zorla gönderme taleplerini reddetti, onlara sahip çıktı ve geri adım atmadı.

Fakat daha kritik bir şey yaptı ve bu gözlerden kaçtı: Erdoğan Suriye muhalefetine ve Suriye içine yatırım yapmaya devam etti.

TÜRKİYE SURİYE İÇİNE YATIRIM YAPTI

Türkiye sınırlarından gelen PKK/YPG saldırılarına yönelik birkaç defa sınır ötesi operasyon yaptı ve orada güvenli bölgeler oluşturdu. Astana ve Soçi anlaşmalarıyla Jerablus, Azez, Afrin, El Bab gibi şehirlerde muhaliflerin bir yönetim kurmasına, güvenliği sağlamasına ve ekonomik döngü oluşturmasına yardım etti.

Bu şehirlerde orta öğretim ve üniversite binaları inşa etti. Suriyelilerin eğitim, sağlık, belediye, güvenlik gibi kamu hizmetlerini alması için sistemler kurdu, destek verdi.

Örneğin EL Bab şehrinin yollarını Gaziantep belediyesi yaptı, sağlık tesislerini Sağlık Bakanlığı kurdu. Türkiye’deki birçok sivil toplum örgütü buralarda yardım çalışmaları yaptı, kültürel ve eğitim faaliyetleri yürüttü.

Türkiye ile Kuzey Suriye’nin ekonomik ve sosyal ilişkilerine esnek bir zemin hazırladı. Bu nedenle o bölgede iletişim, ulaşım, gıda, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçlar için gerekli tüm malzemelerin Türkiye’den temin edilmesine izin verildi.

Türkiye Kuzey Suriye şehirlerinin güvenliğinin sağlanması için ayrıca bir proje yürüttü. Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) kurulmasına, askeri eğitim almasına ve silah teminine destek verdi. Şehirlerde polis teşkilatları kurdurdu ve koordinatörler aracılığı ile burada güvenliğin sağlanmasına destek oldu.

Özgür Suriye Ordusu bir süre sonra birkaç milyon insanın yaşadığı binlerce kilometre karelik alanı kontrol etti. 17 Kasım’da Esed’e karşı harekat başladığında Özgür Suriye Ordusu da Kuzey’de YPG/PKK’nın elindeki yerleri almaya başladı.

KRTİK KONU İDLİP’TE HTŞ İLE İLİŞKİLER

Halep 2016’da Esed rejimine teslim edilip, çok büyük bir göç dalgası Türkiye’ye doğru aktığında Suriye içindeydim. İdlip kırsalında kurulan çadırları, derme çatma yapıları görmüştüm. O zaman İdlib adı duyulmayan küçük bir yerdi. Ancak Halep ve çevresinden öylesine büyük bir göç aldı ki bir anda o küçük yer bir milyon insanın yaşadığı şehir haline geldi. Bu yetmedi, 2017’de Hama’dan, 2018’de Şam’dan ve Dera’dan kitlesel göçler oldu ve İdlib’e yerleşti. BM raporların göre bugün İdlib nüfusu 4.1 Milyona ulaştı.

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) İdlip’te önceden beri vardı. Ancak Hizbullah, Esed rejimi ve Rusya’nın Halep, Hama, Şam ve Dera’da onlara yönelik saldırıları sonucu tüm askeri varlığını İdlip’e çekti. Böylece orada büyük bir güç oluşturdu.

Türkiye Astana ve Soçi anlaşmaları uyarınca İdlip’te garantör devlet konumunda olduğu için burayla ilişkiler kurdu. Ancak İdlip’te Suriye Milli Ordusu unsurları ile HTŞ içindeki bazı gruplar çatıştı. Türkiye El Nusra örgütünün devamı olarak gördüğü HTŞ’yi bu nedenle terör örgütü listesine aldı.

Fakat İdlip’teki garantör devlet konumu ve içeride bulunan Özgür Suriye Ordusu unsurları nedeniyle İdlip’in yönetimiyle ilişki kurmak zorunda kaldı ve HTŞ’nin dönüşümü böylece başladı.

HTŞ RADİKALİZMDEN NASIL UZAKLAŞTI VE NASIL DÖNÜŞTÜ?

İdlip, Şam rejimi ve Rusya’nın sık sık bombaladığı, abluka uyguladığı bir yerdi. Bu nedenle HTŞ’nin 4 Milyonluk şehrin ayakta kalması için Türkiyeye yakınlaşmaktan başka çaresi kalmadı. Türkiye HTŞ içindeki yabancı unsurların kendisine saldırması ve SMO ile çatışması nedeniyle bu yabancı unsurların HTŞ içinden temizlenmesini ve örgütün merkezileşmesini istedi.

HTŞ lideri Golani pragmatist bakış açısıyla bu önerilere sıcak baktı ve yabancı militanların, aşırı uçlardaki kişilerin HTŞ içinden tasfiyesini sağladı. Kimi zaman çatışmalar oldu, kimi zaman bu kişileri tutukladı.

HTŞ elinde tuttuğu İdlib’in kamu ve sosyal yönetimi için Türkiye ile yoğun bir ilişkiye bu dönemde girdi. Türkiye’nin buradaki ana motivasyonu Esed rejiminin saldırıları sonucu İdlib’ten başlayacak yeni bir göç dalgasını engellemekti. Ancak zaman içinde HTŞ’nindeğişim ve dönüşümünü gördükçe ilişkilerini daha da arttırdı.

En büyük etki ekonomik döngüde sağlandı. Türkiye üzerinden elektrik hatları döşendi ve bu sayede birçok sistem çalışmaya başladı. Abonelikler bankalar üzerinde ödeme yapacak şekilde kuruldu ve böylece bankacılık sektörü canlandı.

Yozlaşmış Esed rejiminin savaş fırsatçılığı ile artan gıda, giyim, ev eşyası gibi ihtiyaçları İdlip’te daha ucuza temin edilince Lazkiye ve Tartus’tan buraya alışveriş yapmaya gelenler bile oldu.

Türkiye Azez, Jerablus ve Aferin’de yaptığı kamu hizmetleri desteğini İdlib’e de verdi ve böylece şehir sosyoekonomik olarak kalkındı. Bu da bir cazibe merkezi olmasını sağladı.

HTŞ’nin aşırılıkları gün geçtikçe törpülendi. Kadınların araç kullanması yasakken bu kalktı, her türlü eğitim almaları sağlandı, insanlar üzerinde baskı kurulmadı. Bu, Suriye içinde duyuldu ve HTŞ’ye karşı ön yargıları kısmen kırdı.

Tüm dünyada terör örgütü diye dışlanan, korkunç gösterilen örgüt, Türkiye’den gördüğü bu destek sayesinde değişti ve dönüştü. Golani bu süreçte aşırı sert askeri bir figürken bu etkileşimle daha sivil ve daha makul bir yere geldi.

Türkiye’nin HTŞ’yi dönüştürme çabası böylece başarıya ulaştı.

HTŞ’NİN HEDEFİNDE ŞAM YOKTU

Çatışmasızlık sürecinde dünyanın unuttuğu Suriye’de bu gelişmeler yaşanıyordu. Öte yandan son iki yılda Ukrayna, Gazze ve Lübnan savaşlarıyla bölgedeki jeopolitik dengeler bir anda değişti. 2015’te Suriye iç savaşına dahil olan ve bir anda dengeleri değiştiren üç aktör son iki yılda çok yıprandı ve güç kaybetti. Rusya Ukrayna’da, Hizbullah Lübnan’da ve İran da İsrail ile girdiği kavgada büyük yaralar aldı ve Suriye sahasında güç kaybetti. Sahanın bir anda boşalması üzerine YPG boşlukları doldurma girişiminde bulundu ama tam başarılı olamadı.

HTŞ bu boşluktan faydalanmak için İdlip kırsalında ve Halep çevresinde gözüne kestirdiği yerleri almak için hazırlık yaptı. Türkiye buralara yapılacak harekatları ertelemesi için HTŞ’yi ikna etti. Lübnan savaşı bitince de Suriye sahasındaki harekatlar başladı.

HTŞ hiçbir zaman Şam’ı, hatta Halep’in tamamını alabileceğini düşünmedi. Ancak sahaya inince Esed rejiminin çürüdüğünü, Hizbullah, İran milisleri ve Rusya’nın savaşacak gücünün olmadığını görünce ilerlemeye karar verdi.

Halep’i kolayca alınca Hama’ya yöneldi. Orası da kolayca düşünce Humus’a hareket etti. HTŞ burada durmayı ve Esed ile pazarlık yapmayı planlıyordu. Ancak Dera bölgesinde Ürdün/ABD’nin desteklediği gurupların Şam kırsalına girdiğini öğrendiğinde tüm güçlerininŞam’a gitmesi emrini verdi Golani.

Şam 8 Aralık 2024’de ele geçirildi, 61 yıllık Baas rejimi çöktü, Esed ülkeden kaçtı.

DEVLET YÖNETME TECRÜBELERİ YOK DESTEK ALIYORLAR

HTŞ’li bir yönetici “sanki rüyadayız, Şam’ı aldığımıza inanamıyoruz” demişti bana. Golani ile röportaj yaparken, nasıl bu kadar kolay aldınız her yeri?” diye sordum: “Rejim o kadar zulüm etti ki halkımıza, adeta bizim gelmemizi bekliyorlardı” diye cevap verdi.

Aslında sahada değişen jeopolitik durum tüm açılardan rejimin aleyhine, HTŞ’nin lehine gelişmişti ve çürüyen sistem kolay bir darbeyle yıkıldı.

HTŞ İdlip’te kamu yönetimi konusunda bir tecrübe edinmişti ve iç savaştaki tüm yanlışlardan ders çıkarmayı da kısmen başarmıştı. Halep’te iki günde hayat normale döndü ve kimseden intikam alınmadı. Bu da Şam’daki direnişi zayıflattı.

Tüm bunlara rağmen HTŞ devleti yönetecek bir tecrübeye, bilgiye ve insan kadrosuna sahip değil. Bu yüzden Türkiye bu konuda da destek verdi. Uluslararası kamuoyuna yapılan açıklamalar HTŞ’nin korkulacak bir terör örgütü olmadığı algısını güçlendirdi. Atılan adımlar iyi hesaplandı ve bir kaos oluşmasının önüne geçildi. Şam’da hayatın 3 günde normale dönmesini şaşkınlık içinde gördüm. Kasyun dağında pikniğe gidildi, eski Şam çarşılarında ticaret bir anda eski haline döndü. Karneyle ekmek ve benzin dağıtılırken bunlar bir anda kalktı.

YENİ DEVLET NASIL OLACAK?

Çok etnik kimliğin, farklı inanç ve dinlerin olduğu bir Suriye’nin nasıl bir yönetim yapısına sahip olacağı en önemli sorun. Irak, Lübnan, Libya, Afganistan örnekleri çok acı tecrübeler olarak dururken, benzer bir kaotik yapının ortaya çıkmaması için Türkiye çok ısrarlı bir tutum sergiledi. Zira o kaosta yine en çok zararı Suriye ile 900 Km sınırı ve 4 Milyona yakın Suriyeli göçmeni olan Türkiye görecekti.

HTŞ üç önemli ilkesini açıkladı.

1. Suriye toprakları tek bir bütün olarak yönetilecek, federasyon olmayacak.

2. Tüm silahlı gruplar Savunma Bakanlığının bir parçası olacak, silah bırakacak.

3. Suriye’deki tüm etnik ve dini kesimler yönetimin bir parçası olacak. Kimsenin yaşamına müdahale edilmeyecek.

Bu ilkeler birçok devleti rahatlattığı gibi, içeride kaos çıkma ihtimalini de engelledi. “Şeriat devleti, bir gurubun tekelinde yönetim, baskıcı yeni bir rejim bekleyenlerin her geçen gün umutlarının kaybolmasının nedeni bu ilk açıklanan ilkeler ve ona uyulması oldu.

Ancak her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmesin bu yazdıklarım. Suriye’nin siyasi, sosyal ve fiziki olarak yeniden inşası süreci öyle kolay olmayacaktır. Önümüzdeki birkaç ay çok kritik dönem.

Suriye halkı çatışmadan, kavgadan yorulmuş, çok acı çekmiş bir millet. Bu yüzden herkesin mutlu olacağı bir yönetimin, sistemin ve yapının kurulması için dua ediyorlar. Tüm ülkelerin de buna destek vermesi gerekir