Trump’tan İran’a Ültimatom: Tahran’a Son Uyarı mı?

Donald Trump, 7 Mart’ta FOX Business kanalında yayımlanan Maria Bartiromo’nun programında, İran lideri Ali Hamaney’e bir mektup gönderdiğini açıklamış ve bu mektupta Tahran’ın, Washington ile nükleer program konusunda bir anlaşma yapması ya da ABD ile askeri olarak yüzleşmesi gerektiği yönünde uyarıldığını belirtmiştir. Tahran yönetimine, Birleşik Arap Emirlikleri aracılığıyla gecikmeli olarak 12 Mart’ta ulaştırıldığı anlaşılan bu mektuba, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi önümüzdeki günlerde yanıt verileceğini açıklamıştır. Axios’un ABD’li yetkililere dayandırdığı haberlere göre, Trump’ın mektubu hem bir teklif hem de bir ültimatom niteliği taşımaktadır. ABD Başkanı, İran ile yeni bir nükleer anlaşma için doğrudan müzakerelere başlanmasını istediğini, ancak bu sürecin açık uçlu olmayacağını ve anlaşmanın iki ay içinde sağlanması gerektiğini vurgulamıştır. Aksi takdirde ABD’nin –ve muhtemelen İsrail’in– İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir askerî müdahaleyi değerlendirmeye alacağı ima edilmiştir. Mektubun dili “sert” olarak tanımlanmış, Washington’un sabrının sınırlı olduğu mesajı açık bir biçimde iletilmiştir. Ayetullah Hamaney ise Trump’ın mektubunu “aldatmaca” olarak nitelendirmiş ve asıl amacın İran’ı suçlu konumuna düşürmek olduğunu ifade etmiştir. Hamaney, ABD’nin önceki anlaşmalara uymadığını hatırlatarak, baskı ve tehdit altında müzakereye girmenin mümkün olmadığını vurgulamıştır.

İran’a Çok Yönlü Baskı

Çin ve Rusya’nın Tepkisi

Öte yandan, Rusya ve Çin’in, İran’a yönelik olası bir ABD-İsrail müdahalesine karşı açık bir duruş sergilemesi, mevcut krizin yalnızca bölgesel düzeyde sınırlı kalmayıp, küresel bir güvenlik meselesine dönüşme olasılığını artırmaktadır. Bu yönelim, özellikle İran, Çin ve Rusya’nın katılımıyla düzenlenen “Güvenlik Kuşağı 2025” adlı ortak askerî tatbikat sonrasında yeni bir diplomatik düzlemde daha belirgin hâle gelmiştir. Nitekim 14 Mart’ta Pekin’de gerçekleştirilen üçlü zirvede, Moskova ve Pekin yönetimleri, İran’ın barışçıl nükleer enerji üretme hakkını güçlü biçimde savunarak, Washington’un tek taraflı müdahaleci tutumuna karşı net bir uyarıda bulunmuştur. Söz konusu zirve, yalnızca Tahran’a verilen sembolik bir destek olmanın ötesinde, ABD’nin bölgesel politikalarına karşı geliştirilen stratejik denge arayışının açık bir yansıması niteliğindedir.