Rusya’nın Ekonomik Açmazları Trump’a Ukrayna Müzakerelerinde Önemli Bir Koz Veriyor. Ama Bunu Kullanacak mı?
Putin hükümeti, enflasyonu varoluşsal bir tehdit olarak değerlendiriyor. Ancak Trump’ın Çin’e olan yoğun ilgisi, ABD’nin Rusya’nın zayıflıklarından faydalanmasını engelleyebilir.
Rus ekonomisi, Ukrayna’daki savaşın etkileri nedeniyle ciddi bir baskı altında. Bu durum, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’a, savaşı sona erdirmek için daha agresif yaptırımlar ve enerji politikaları yoluyla önemli bir müzakere aracı sunuyor.
Asıl soru şu: Yeni ABD yönetimi bu baskıyı uygulamaya istekli olacak mı, yoksa Trump, Pekin’i izole etmenin bir yolu olarak Moskova ile dostane ilişkiler kurmaya fazla mı hevesli?
Dünyanın En Sıkı Para Politikası?
Moskova’nın karşı karşıya olduğu ekonomik zorlukların en açık göstergesi, Rusya Merkez Bankası’nın şu anda dünyanın en sıkı para politikası olarak tanımlanabilecek bir politikayı uyguluyor olmasıdır.
Türkiye Merkez Bankası’nın %47,5’lik politika faiz oranı, Rusya’nın %21’lik oranına kıyasla çok daha yüksek görünüyor. Ancak bir para politikasının kısıtlayıcılığını en iyi şekilde ölçmenin yolu, ‘gerçek’ ya da enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranını dikkate almaktır.
Türkiye’de enflasyon şu anda %45’in biraz altında seyrettiği için, Türkiye’nin ‘gerçek’ politika faiz oranı yaklaşık %2,5 civarındadır. Buna karşılık, Rusya’daki enflasyon yaklaşık %9 seviyesinde, bu da Rusya’nın gerçek politika faiz oranını %10’un üzerine çıkarır ki bu, her standartta son derece yüksek bir orandır. Günümüzde sadece Brezilya’nın enflasyona göre düzeltilmiş politika faizi, %6’nın biraz üzerinde bir oranla Rusya’nınkine yaklaşmaktadır.
Bu analiz, beklenen enflasyon oranı dikkate alındığında farklı sonuçlar verebilir, ancak temel nokta değişmez: Rusya’nın para politikası, küresel standartlara göre olağanüstü sıkıdır. Peki, Rusya Merkez Bankası neden faiz oranlarını bu kadar yüksek tutmak zorunda? Başlıca iki neden var: aşırı ısınan bir ekonomi ve dolar kıtlığı.
Rusya’nın savaş ekonomisi, savunma harcamalarındaki artış ve Rus sivillerin savaşın tüm maliyetlerini hissetmesini engellemeye yönelik yoğun çabalar sayesinde potansiyelinden çok daha hızlı büyüyor.
2025 bütçe taslağına göre, savunma ve iç güvenliğe yönelik doğrudan harcamalardaki artış, bu yıl tüm hükümet harcamalarının %43’ünü oluşturacak. Ancak emekli maaşları ve kamu tarafından finanse edilen altyapı gibi diğer harcama türlerinde de keskin bir artış görülüyor. Buna ek olarak, devlet destekli krediler ekonomiye büyük miktarda ucuz kredi sağlanmasını destekleyerek ekonomik faaliyetleri daha da artırdı.
Bu arada, Putin’in 2022’den bu yana savaş çabalarına yaklaşık 500.000 asker eklemesi ve aynı anda büyük ölçüde genç ve vasıflı olan insan sermayesinin ülke dışına kaçışı nedeniyle Rusya’daki iş gücü arzı ciddi şekilde kısıtlanmış durumda. Tüm bunlar, iş gücünü daraltan demografik değişimlerin yarattığı bir arka planda gerçekleşiyor.
Bunun sonucu olarak, iş gücüne yönelik aşırı bir talep oluşmuş ve bu da sürdürülemez derecede yüksek ücret artışlarına yol açmıştır. Geçtiğimiz yılın büyük bir bölümünde ücret artışı %20’ye yakın bir seviyede seyretmiş, bu oran son 15 yıldır görülmemiş bir düzeye ulaşmıştır ve Merkez Bankası’nın %4’lük enflasyon hedefi için büyük bir zorluk teşkil etmektedir.
Ve Putin, uzun zamandır enflasyonu meşruiyeti için varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü için, Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina’ya para politikasını sıkılaştırması ve enflasyonu dizginlemesi konusunda geniş bir özgürlük tanıdı.
Düşen Konvertibl Döviz Girişleri
Ancak ekonomik aşırı ısınma, Nabiullina’nın endişelenmesi gereken tek enflasyon kaynağı değil. Rusya’nın ödemeler dengesi de, ihracat karşılığında aldığı para birimlerine savaşın etkisi nedeniyle bir risk kaynağı haline gelmiş durumda.
IMF verilerine göre, gelişmiş ekonomilere –sabit para birimleriyle ödeme yapan ülkelere– yapılan Rusya ihracatı, 2022 başlarında toplamın %50’sinin üzerindeyken, 2024 sonlarında %10 seviyelerine düştü. Dolar bazında bu, Rusya’nın konvertibl para birimleri cinsinden gelirinin 2022 başlarında yılda yaklaşık 300 milyar dolardan şu anda 60 milyar doların altına düştüğü anlamına geliyor.
Bu arada, konvertibl para birimleriyle ödeme yapmayan ülkelerle ticaret ise keskin bir şekilde arttı. Rusya Merkez Bankası, geçen yılın başlarında veri yayınlamayı bırakmadan önce, Rusya’nın ticaretinin neredeyse üçte birinin renminbi ile yapıldığını bildirdi. Bu da, Rusya’nın Çin ile yaptığı ticaretin hiçbir şekilde dolar üretmediğini gösteriyor.
Rusya’nın ihracatı, şu anda Moskova’nın ikinci en büyük ticaret ortağı olan Hindistan’a da dolar getirmiyor. Rusya Başbakan Yardımcısı Denis Manturov’a göre, Rusya’nın Hindistan ile yaptığı ticaretin yaklaşık %90’ı ya rupi ya da ruble üzerinden gerçekleşiyor.
Konvertibl döviz girişlerindeki çöküş, ekonominin aşırı ısınmasının neden olduğu enflasyonla birlikte, Rusya’daki döviz piyasasında ciddi bir tahribata yol açtı. Ruble, son 12 ayda dolar karşısında %20’nin üzerinde değer kaybetti.
Ve rublenin dış değerindeki bu kayıp, Nabiullina’nın faiz oranlarını bu kadar yüksek seviyelere çıkarma kararının en büyük itici gücüdür: Rusya’nın enflasyona göre düzeltilmiş politika faizi, rublenin dolar kurunu çok yakından takip ediyor.
Bu kadar yüksek faiz oranlarının sonucu, ekonominin yavaşlaması –belki de çok keskin bir şekilde yavaşlaması– olacaktır. Bu nedenle Putin, keskin bir ikilemle karşı karşıya: Merkez Bankası’nın enflasyonu düşük tutma çabasını desteklemek için bir durgunluk riskini göze almak mı, yoksa ekonomiyi canlı tutup enflasyonun yükselmesine izin vermek mi?
Bu ikilem, Trump’ın göreve başlayacak yönetimine önemli bir koz sunuyor. ABD, Rusya’nın dövize erişimini kısıtlayarak ruble üzerindeki baskıyı artırabilir ve Putin’in tercihlerini daha acı verici hale getirebilir.
Bariz bir seçenek, ABD’nin, Moskova’nın G7’nin petrol fiyat sınırını aşmasına yardımcı olan Rusya’nın “gölge” tanker filosuna yönelik yaptırımları sıkılaştırması olacaktır. Şu ana kadar ABD, yalnızca 39 tankere yaptırım uygulamışken, Birleşik Krallık bu sayıyı 73’e çıkarmış durumda.
Buna ek olarak, Trump’ın petrol arzını artırma taahhüdü, hızlı bir şekilde gerçekleşirse, Rusya üzerinde kayda değer bir zarar verici etki yaratabilir.
Piyasa, petrol fiyatlarının 2025 yılında düşeceğini öngörmüş durumda ve Trump bu düşüşü hızla gerçeğe dönüştürmek için harekete geçerse, Moskova’nın endişelenmesi için nedenleri olacaktır. Bunun bir göstergesi, Trump’ın Hazine Bakanı adayı Scott Bessent’in de desteklediği gibi, yönetimin günlük 3 milyon varil petrol üretimini ne kadar hızlı artırmayı hedefleyeceği olacaktır.
Mesele, Trump’ın Putin üzerinde baskı kurma kabiliyeti değil; bunu yapmaya olan istekliliğidir. Trump’ın büyük stratejik hedefi, Rusya’yı Çin’den “ayırmak” – 1970’lerde Nixon’ın Çin’i SSCB’den uzaklaştırma çabasının adeta bir negatif fotoğrafı – olduğu için, Rus ekonomisi üzerindeki baskıyı artırma arzusu sınırlı olabilir.
Dolayısıyla Ukrayna’nın geleceği büyük ölçüde, Trump’ın Rusya’ya baskı yapma kararlılığının, Çin ile rekabette üstün gelme isteğiyle ne kadar sınırlandığına bağlıdır. Yeni yönetim bu durumu dikkatle değerlendirmelidir: Putin, Kiev’e artan silah sevkiyatından çok, enflasyondan korkuyor olabilir. Ukrayna’ya ilişkin müzakerelerde ABD’nin ekonomik gücünü kullanamaması, Pekin tarafından bir zayıflık işareti olarak görülebilir.