‘Trump 2.0’ Korkusu

İngiltere’nin eski Başbakanlarından Gordon Brown 7 aralık 2023’te “The Guardian” gazetesinde yayınlanan “İşte Trump 2.0’ın getirecekleri: ABD’de cehalet ve intikam, dünya düzeni için kaos” başlıklı yazısı Trump’ın 2024’te başkan seçilme ihtimalinden kaygı duyanların hislerine tercüman oluyordu. Gordon’un yazısından bazı pasajlar şu şekildeydi:

– “Trump bu dönemde kendisini nelerin beklediğini ya da “bağımsız bir Amerika” için “son savaşım” dediği şeyin ön izlemesini bize çoktan verdi. Bu kez Heritage Foundation gibi aşırı Sağcı düşünce kuruluşları kendisine, devlet dairelerinin radikal bir şekilde yeniden şekillendirilmesini ve gücün yürütme organında toplanmasını öneren Project 2025 gibi, ilk günden itibaren uygulayabileceği ayrıntılı politika oyun kitapları veriyor.”

-“Trump “derin devleti” yok etmeye yönelik komplo teorisi siyasetine giriştiğinde, gerçekte kastettiği şey, Başkanlık Kararnamesi ile yöneteceği ve mümkün olan yerlerde bağımsız federal kurumların altını oyacağı, böylece iki buçuk asırdır Amerikan Anayasasının merkezinde yer alan denge ve denetleme mekanizmalarını yok edeceğidir. Artık Amerika’da hukukun üstünlüğü ve demokrasinin hüküm sürdüğünü, oy verme işleminin müdahale ve gözdağından uzak olduğunu ya da iktidarın hesap verebilir olduğunu söyleyemeyeceğiz. “Tepedeki şehir” idealini ve ABD’nin dünyanın taklit edeceği bir model olduğu liberal kurallara dayalı düzeni tamamen ortadan kaldıracaktır.”

-“Trump’ın “Önce ve Sadece Amerika” vizyonu, yalıtılmış ve izolasyonist bir Amerika’ya ve sıfır toplamlı siyasetin “bize karşı onlar” dünyasına karanlık bir çağrıdır. Trump, ulusların rakiplerini yok etmek için -kendisinin bir emlak müteahhidi olarak yaptığı gibi- rekabet ettiği ve dolayısıyla ABD’nin ancak diğerleri kaybettiğinde kazanabileceği bir dünya tasavvur ediyor.”

-“Ve ABD’nin NATO’ya verdiği, bir ülkeye yapılan saldırıyı tüm ülkelere yapılmış sayma taahhüdünden cayma tehdidinde bulunduğu için – Ukrayna’ya verilen Amerikan silahları için Avrupa’nın ABD’ye ödeme yapmasını istiyor – Avrupa Konseyi, Stratejik Pusula adlı belgeyle, Başkan Macron’un ABD’den “stratejik özerklik” olarak adlandırdığı şeyi tartışmaya başladı bile.”

-“İklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğunu düşünen ve her yerde petrol ve doğalgaz sondajı yapmak ve yakmak isteyen adamın dört yıl daha görevde kalması, İklim krizi için geri dönüşü olmayan bir noktayı da tehdit edecektir.”

-“Genel olarak, daha korumacı ve çok kutuplu bir dünyaya geçişi hızlandıracak ve Dünya Bankası, IMF ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilme planıyla uluslararası işbirliği girişimleri paramparça olacaktır. Tek kutuplu bir dönemde çok taraflı hareket etme eğiliminde olan ABD, çok kutuplu bir dönemde tek taraflı hareket edecektir.”

Sözkonusu yazısında Brown, Trump’ın neo-merkantilist ekonomik gündeminin Amerika’nın hem müttefikleri, hem de düşmanları için daha da geniş sonuçları olacağını vurguluyordu. Trump’ın ilk icraatının ithal ürünlere Yüzde 10’luk bir gümrük vergisi getireceğini belirten Brown,  bu vergilerin ABD’nin tüm müttefikleriyle ticari ilişkilerini yok edeceğini ve bu süreçte küresel çapta daha büyük bir ekonomik gerilemeye yol açacağını öne sürüyordu.

Trump Az Farkla Kaybederse!

Trump karşıtlarının en büyük korkusu, Trump’ın çok az bir farkla seçimi kaybetmesi. Trump’ın 2020 seçimlerinin çalındığına dair söylemine inanan Trumpçı gruplar 6 Ocak 2021’de ABD Kongresi’nin işgal etmişti.  Trump, Cumhuriyetçi Eyalet yönetimlerinden de seçimleri meşru kabul etmemelerini istemişti. Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Senato Başkanı olarak seçim sonuçlarını onaylamasına ise çok öfkelenmişti. Kongre işgalcileri de Meclis’te “Mike Pence’i asın” diye bağırmıştılar.  Seçim sonuçlarını meşru gören Cumhuriyetçi Vekiller, Senatörler taciz edilmiştiler. Cumhuriyetçi Parti’nin şimdi çok daha Trumpçı olduğunu belirtmeliyiz.

Seçim sonuçlarıyla ilgili prosedürlerin yerine getirilmesine rağmen Trump seçimlerin çalındığı iddiasını sürdürdü. Cumhuriyetçi seçmenlerin çoğunluğu da Trump’ın iddiasını benimsiyor.

Demokratların 2024’te az farkla seçimleri kazanması durumunda Trump’ın sonuçları kabul etmeme ihtimali hayli yüksek görülüyor. 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçiler “Temsilciler Meclisi”nde çoğunluklarını korurlar ise durumun daha da vehamet kazanacağından korkuluyor. Çünkü Trump’ın Temsilciler Meclisi ve Senato’daki Cumhuriyetçiler üzerinde önceki döneme kıyasla çok daha fazla etkili olması bekleniyor. Keza Cumhuriyetçiler tarafından yönetilen eyaletlerde de Trump’ın nüfuzunun daha artacağı söyleniyor.  Eyalet yönetimlerinin seçim sonuçlarının kabul edilmesine dair yasal mekanizmalarda çok önemli bir rol oynadıklarını hatırlatalım.

Trump kaybetmesi ve Temsilciler Meclisi Başkanlığına bir Cumhuriyetçinin seçilmesi durumunda seçim sonuçları onaylanmayabilir. Meclis Başkanı ve Meclis çoğunluğu Demokratlar yakın farkla oy veren eyaletlerden gelen Seçim Kurulu sonuçlarını onaylamayı reddederse ve böylece hiçbir adayın “Seçici Kurul” çoğunluğunu alamaması gibi bir durum gerçekleşirse siyasi bir kriz kaçınılmaz. Şimdiki Meclis Başkanı Michael Johnson dahil, mevcut Cumhuriyetçi Vekillerin çoğu 2020 seçimlerinin sonucunu meşru görmemişti.  Bu yüzden 2024’te benzer bir durumun yaşanmasından endişe ediliyor. Siyasi analizciler Cumhuriyetçiler’in seçimlerinin sonuçlarıyla ilgili yasal prosedürleri akamete uğratabilecekleri birçok senaryoya dikkat çekiyorlar. Dolasıyla Kasım seçimleri Amerika’nın geleceğine ilişkin bir kader anına işaret ediyor.

ABD dışardaki “sonu gelmez savaşlar”ı sözde ‘demokratik’ temelde “yeni ulus inşası”nın gereği olarak niteliyor. Ancak ABD’nin Afganistan ve Irak başta olmak üzere işgal ettiği ülkelerin hiçbirinde böyle bir şey gerçekleşmedi. Sonuç olarak söylemek gerekirse işgaller, müdahaleler ABD’nin “yıkıcı” bir güç olduğunun ancak “nizam kurucu” olmadığını gösteriyor.

Daha da ilginci, iç savaş tartışmalarında gözler önüne serildiği gibi, ABD’nin kendi evinde “ulus” ve “demokrasi” çok ciddi şekilde tartışılıyor. Soru şudur: Vatandaşlarının birbirilerini tehdit olarak gördüğü, ayrı istikametlere baktığı, kurumlara duyulan güvenin ziyadesiyle zayıfladığı Amerika, kendi içindeki sorunları çözebilecek bir siyasî maharet gösterebilecek mi?