Suriye ve Müslüman Kardeşler’in Geleceği
8 Aralık 2024’te Suriye muhalefetinin başlattığı askeri operasyon, Esed rejiminin yıkılması, Suriye’nin özgürlüğüne kavuşması ile sonuçlanmıştır. Bu dönüşüm ve değişim süreci altmış yıllık otoriter düzenin sona ermesini sağlarken aynı zamanda yeni bir sürecin önünü açmıştır. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın önderliğinde başlayan bu dönem, yalnızca rejim değişikliği değil, aynı zamanda devlet inşasının yeniden tanımlandığı bir aşama olarak görülüyor. Bu bağlamda Müslüman Kardeşler’in geleceği hem iç politikada hem de bölgesel dengelerde belirleyici bir tartışma haline gelmiştir.
İç Dinamikler
Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki varlığı, yaklaşık yarım yüzyıldır sürgün, baskı ve yasaklı olma koşullarında şekillenmiştir. Hareket ilk olarak 1945’te Mustafa Sıbai’nin Genel Murakıbı seçilmesi ile başlamış ve zaman içerisinde evirilmiştir. 2011’de başlayan devrim sürecinde Suriye Ulusal Koalisyonu’nun da bir parçası olan Suriye İhvanı gerek halk tabanı ile gerekse de Şam Uleması ile paralel bir çizgide bir siyaset gütmüştür. Buna rağmen Mısır İhvanı’ndaki sorunlara benzer şekilde Suriye İhvanı içerisinde de kadroların yaşlanması, üyelerinin çoğunun altmış yaşın üzerine çıkması genç nesillerin siyasete katılımı engellenmiştir. Öte yandan Esed rejim yıllardır, sistematik biçimde sürdürdüğü karalama propagandası İhvan’ı “iç düşman” olarak kodlamış, böylelikle hareketin toplumsal tabanı ciddi biçimde aşınmıştır. Örgütün siyasi hafızası sürse de toplumsal karşılığının zayıflaması, zamanın ruhuna ayak uyduramayan kadroların devamlılığı gibi sorunlar İhvan’ı güncel siyasetten uzak bir profil olarak görülmesine yol açmıştır. Suriye İhvanı’nın bu halinin yanında Ulusal Koalisyon’dan yerel meclislere; silahlı gruplardan siyasi oluşumlara kadar pek çok muhalif yapı kendini feshederek yeni düzene entegre olması da hareketin önüne yeni bir denklem getirmiştir. Bu anlamda Suriye’deki rejim sonrası yeni devlet inşası sürecine katkı sağlamak adına ‘kendilerini feda eden’ bu oluşumlardan biri de Suriye Müslüman Kardeşleri olabilir. Hareketin lideri ve kurucusu İsam el-Attar çizgisinin önemli takipçisi olan ve halihazırda Ahmed Şara’nın basın danışmanı olan Ahmet Muvaffak Zeydan’ın Katar merkezli el-Cezire için 22 Ağustos 2025 tarihinde kaleme aldığı yazıda hareketin Suriye’de kendini feshetme zamanının geldiğini dile getirmiştir. Zeydan’ın yazısından birkaç gün sonra Ahmet Şara’nın İhvan veya herhangi bir grupla ilgisi olmadığına yaptığı açıklamalar da BAE merkezli Sky News gibi kanallardan servis edilmiştir.
Zeydan’a göre hareketin devamlılığını sürdürmesi muhalif unsurlar için bir çekim noktası oluşturarak devlet inşasında kırılganlık yaratma riski taşıyabilir. Bundan ötürü Suriye’de İhvan’ın feshedilmesi kararı devrimin karşı devrime dönüşmemesi, istikrarın sağlanması ve muhalif güçlerin tek çatı altında birleşip devlet inşası sürecine katkı sağlamaları açısından kritiktir. Dolayısıyla Zeydan, ülkenin konsolidasyonu için böylesi bir kritik konjonktürde Suriye İhvanı’nın feshini elzem görmektedir. Nitekim İhvan’ın Suriye sathında hareketliliğini sürdürmesi iç ayrışmalara yol açabilir ve özellikle diasporanın ve gençlerin devlet inşasına katılımını engelleyebilir.
Öte yandan tarihsel deneyimler de benzer bir yolu işaret etmektedir. Suriye’de 1958’de Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulurken İhvan, Cemal Abdunnasır’ın şartlarını kabul ederek kendini feshetmişti. Irak’ta 1960’larda, Katar’da farklı dönemlerde benzer adımlar atıldı. Kuzey Afrika’da ise isim değişiklikleriyle örgüt yeni formatlarda varlığını sürdürdü. Türkiye’de de Milli Görüş’ü güncel paradigmaya uyarlayarak yeni bir form üreten Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğinde İhvan geleneğini dönüştürme, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin doğuşunu mümkün kıldı. Sudan’da Hasan Turabi ve Tunus’ta Raşid Gannuşi de benzer şekilde örgütsel kalıpları aşarak yeni siyasal alanlar açtılar. Bu örnekler, değişime direnç yerine uyumun daha verimli sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bu anlamda Suriye’deki İhvan’ın da pragmatik bir yönelimi tercih etmesi öngörülmektedir.
Bölgesel Konjonktür
İhvan’ın feshi tartışması yalnızca içsel zaaflarla değil, bölgesel güç dengeleriyle de doğrudan bağlantılıdır. Arap Baharı sonrasında Körfez ülkelerinde hız kazanan İhvan karşıtı dalga ve özellikle de Mısır örneğindeki gibi karşı devrim siyasetinin İslami hareketleri köşeye sıkıştırması, bugün Suriye’ye de yansımaktadır. Suudi Arabistan, İhvan ile Selefiliğin demc edilmiş hali olan Sahve hareketini tasfiye etmesi, Hamas üzerine baskı kurması ve İhvan’ı ulusal güvenlik tehdidi olarak tanımlaması Suriye İhvanı’na da doğrudan yansımıştır. Öte yandan Ortadoğu’da seküler bir bölgesel düzen tahayyülü için karşı devrim süreçlerini imar ve finanse eden Birleşik Arap Emirlikleri de benzer şekilde İhvan’ı marjinalize etmiş, bu noktada İsrail gibi soykırımcı bir aktörle iş birliği yapmıştır. Bu bağlamda Suriye İhvanı’nın Körfez merkezli siyasi kültüre ve bölgesel düzen tahayyülüne baş kaldırması şimdilik, yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda yeniden inşa süreci için bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifade ile Suriye İhvanı ve Ahmet Şara liderliğindeki yeni Şam yönetiminin finansal, siyasi ve askerî açıdan Suudi Arabistan, BAE ve İsrail merkezli bölgesel düzen projesine karşı çıkması karşı devrim sürecinin mezkûr aktörler tarafından başlatılması, dolayısıyla Mısır senaryosunun tekrar tezahür etmesine neden olabilir. Bundan ötürü Cumhurbaşkanı Şara’nın “din temelli ve milliyetçi siyaset Ortadoğu’da başarısız oldu” açıklaması -Şara’nın geçmiş tecrübesi göz önünde bulundurulduğunda- siyasi bir manevra olarak görülebilir. Diğer bir ifade ile Ahmet Şara’nın bu ifadeleri rejimin suistimali nedeniyle harap olan Suriye’nin güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Şam yönetimi Suriye’yi kalkındıracak, güçlendirecek projelere odaklanmakta; bu sebepten ötürü bölgenin en önemli sermaye odağı olan Körfez ülkelerinin ‘ulusal güvenlik’ tehdidi olarak gördüğü kırmızı çizgilerden kaçınmaktadır. Bu anlamda Suriye yönetimi ülke ekonomisinin güçlendirilmesini öncelemekte, Körfez ülkeleri ile yakınlaşmayı tercih etmektedir. Ülkenin yeniden inşası için milyarlarca dolarlık finansmana ihtiyaç duyulmakta; bu desteğin ana aktörleri Riyad ve Abu Dabi’dir. Dolayısıyla İhvan gibi ideolojik hareketlerin tasfiyesi veya kendi kendilerini feshetme kararı almaları, Suriye’nin kalkınması için gereken finansman akışı ve yeni yönetimin diplomatik meşruiyetin ön koşulu olarak belirmektedir.
Sonuç olarak Müslüman Kardeşler’in Suriye’de feshi, hareketin topyekûn ilga edilmesinden ziyade Suriye’deki yeni devletin inşasına katkı sunma adına öne çıkan bir gelişme olmuştur. Hareketin iç dinamiklerindeki zayıflıklar, toplumsal meşruiyet kaybı, yaşlanan kadrolar ve rejim propagandasının mirası da hareketi mevcut düzene uyum sağlayama noktasında zayıflamaktadır. Bölgesel düzeyde ise Körfez’in tasarladığı siyasal düzende İslami hareketlere yer verilmiyor oluşuna karşılık Suriye’nin finansal destek ihtiyacı ve yeni jeopolitik dengeler, İhvan’ın tasfiyesini daha olası hale getirmiştir. Son olarak tarihsel örnekler, fesih kararlarının çoğu zaman yeni siyasal formatların doğmasına zemin hazırladığını göstermektedir. Bu nedenle bugün mesele, İhvan’ın geçmişin gölgesinde kalıp kalmaması değil; yeni Suriye’nin geleceğine katkı sağlayacak şekilde dönüşüp dönüşememesidir.