Stoacılık ve Yalnızlık Teknolojisi
2010’ların başlarında, Silikon Vadisi çevresinde bir Stoacılık canlanması başladı. Bu canlanma, Covid-19 pandemisi boyunca da devam etti. Stoacılık’ın çağdaş yorumcuları, kitaplar, podcast’ler ve sosyal medya aracılığıyla hâlâ geniş kitlelere ulaşmayı sürdürüyor. Teknoloji odaklı dar bir çevrede başlayan Stoacılığa yönelik ilgi canlanması artık tamamen ana akım haline geldi. “Broicism” diye bir şey var. Gerek finans gerekse fitness alanında #kazançlara bu kadar kendimizi adamışken, en sade antik felsefelerden birine olan bu modern ilgi biraz şaşırtıcıdır.
Peki neden Stoacılık ve neden şimdi? Güncel olaylara işaret etmek kolaydır: Aşırı iç kutuplaşma, jeopolitik huzursuzluk, iklim felaketleri ve ekonomik belirsizlikler. Pek çok kişinin, zor zamanların yol açtığı duygusal yükten kurtulmak için bir yöntemi memnuniyetle karşılaması şaşırtıcı değildir. Yine de, zor zamanlar Stoacılığın yükselişini tam olarak açıklamaz. Zamanlar her daim zordur.
Daha iyi bir yanıt için, içinde bulunduğumuz bu Stoacı dönemin, akıllı telefonların ve sosyal medyanın Amerikan yaşamında yaygın hale geldiği zamana denk geldiğini dikkate almak öğretici olacaktır.
Stoacılık, bu teknolojilerin teşvik ettiği sosyal izolasyonla başa çıkmak için son derece uygun bir felsefedir. Sıkı bağlarla birbirine bağlı geniş ailelerin, kilise toplantılarının ya da köy meydanlarının olduğu analog dünyaya kısa vadede geri dönmüyoruz. Giderek artan bir biçimde, tek kişilik hanelerde yaşıyoruz. Kendimizle ve telefonlarımızla yalnız kalmanın yükünü yönetmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. Stoacılığın bu konuda söyleyecekleri var.
Stoacılar, zenginlik, statü, popülerlik ve sağlıklı olmak gibi arzu edilen şeylerin tatmini garanti etmediğini öğretmişlerdir. Aynı şekilde, bu şeylerin yokluğunun da mutsuzluğu garanti etmediğini öğretmişlerdir. Tatminin sırrı, derler, karakterinizdedir. Eğer mutsuzsanız, sorun içinde bulunduğunuz koşullar değil, sizsiniz. Nereye giderseniz gidin, kendinizi de yanınızda götürürsünüz. Ve eğer bu kişi iyi bir arkadaş değilse, her zaman bir şeyleri kaçırıyor gibi hissedeceksiniz.
Stoacılara göre, iyi bir arkadaş olabilecek türde bir karakter, erdemle olgunlaştırılmış karakterdir. Sahip olunmaya değer tüm erdemler arasında Stoacılar, bazen “Dört Temel Erdem” olarak anılan dört tanesine odaklanmışlardır: Sağduyu, itidal, cesaret ve adalet. Bu erdemlere sahip olmak, hayatın güzel ama geçici şeylerinden keyif almayı kolaylaştırır. Sahip olduklarınızla yetinecek ve aşırıya kaçmayacaksınız. İşler zorlaştığında, korku ya da umutsuzluk içinde kaçmayacaksınız. Modern Stoacı canlanma, bu erdem vurgusunu korumaktadır, ancak adalet erdemi bir ölçüde geri planda bırakılmakta; diğer erdemler ise iddialı #hayat hedeflerinize ulaşmak için gereken genel karakter özelliği olan sıradan bir tür öz disipline indirgenmektedir.
Kısa bir süre önce, Stoacılığa ilgi duyan bir arkadaşımla özellikle eski Roma ethos’unun modern canlanmasını tartışmak üzere akşam yemeğinde buluştum. Arkadaşım, Stoacılığın modern yorumcularından birine ait bir kitap getirmişti. Ryan Holiday’nin Discipline is Destiny (Disiplin Kaderdir) adlı kitabı, konuşurken masanın üzerinde duruyordu. Genç bir garson yanımıza yaklaştı. “O kitabı çok seviyorum!” dedi. “Neden?” diye sordu arkadaşım. Cevap, kitap kadar sönüktü: “Hedeflerim var ve bu kitap onları gerçekleştirmem için bana ilham veriyor.”
Modern canlanma yanlıları, Stoacı erdemlerin ustasının, teknolojik aracılı bir hayatın sunduğu tüm fayda ve uyarıcılardan dikkat dağınıklığı, zorlanma ya da sosyal izolasyon yaşamadan yararlanabileceğini vaat ediyor. Boş ofis binalarının, dizüstü bilgisayarlı kafelerin ve tek kişilik hanelerin bulunduğu bir toplumda, yalnız Stoacı usta, yalnızlığın huzursuzluğu ya da dehşeti olmaksızın sessizliğin ve düzenin tadını çıkarabilir. Tam anlamıyla bir “influencer”, ama hiçbir etkilenme yok. Kasvet olmadan doomscrolling (karamsar biçimde haber akışına gömülme). Kripto portföyünüz yükselip düşerken, en sevdiğiniz RPG’de zorlu engellerle karşılaşırken, YouTube videonuz ne kadar izlenme alırsa alsın ya da TikTok egzersiz videonuz kaç beğeni toplarsa toplasın, ne fazla sevinip ne de fazla dertlenecek; yolunuza devam etme disiplinini göstereceksiniz. Bu sizde var.
Bu neo-Stoacı görüşün mantığı şudur: Kendi çıkarlarınızı öz disiplinli bir şekilde takip ettiğiniz sürece, geriye kalan hiçbir şey gerçekten önemli değildir. Stoacıların sıkça söylediği gibi, iyi karakter dışında her şey sadece kayıtsızdır. Bazı kayıtsız şeyler, diğerlerinden daha tercih edilebilir olabilir; fakat hepsi kayıtsızdır.
Stoacı filozof Epiktetos, El Kitabı’nda öğrencilerine en yakın ilişkilerini eş ya da evlat olarak değil, sadece birer insan olarak düşünmelerini tavsiye eder: “Çocuğunuzu ya da eşinizi öptüğünüzde, bir insanı öptüğünüzü kendinize söyleyin; böylece onlar öldüğünde üzülmezsiniz.” Başkalarına fazla anlam yüklememelisiniz; tıpkı leziz bir kabuklu deniz hayvanına ya da mantara fazla anlam yüklememeniz gerektiği gibi: “Size sevgili bir eş ya da çocuk verilmişse, onlar da kabuklu deniz hayvanları ya da trüf mantarı gibidir, kendi yollarında gayet iyidirler.” Marcus Aurelius, arkadaşları ve aile üyelerinin kendisine sunduğu dersleri ve hediyeleri zarafetle kabul etmiştir; ancak Meditasyonlar adlı eseri, belirli bireylere değil, insanlığa yönelik genel bir sevgiye daha çok odaklanır. Ve en sosyal Stoacı olan Seneca bile, dostlukların iyi olabileceğini, ancak samimi dostlukların kendi kendine yeterliliğe engel oluşturduğunu ve bu nedenle kaçınılması gerektiğini kabul etmiştir.
İnsanlardan ve kontrol edemedikleri şeylerden uzak durmayı öğrenmiş Stoacılar, her ne olursa olsun memnun olmalıdırlar: Zenginlikte ya da yoksullukta, hastalıkta ya da sağlıkta, kaybedilemeyecek tek iyi şeye —kendinize— ölüm sizi ayırana dek, çözülmez biçimde bağlısınız.
Son Roma filozoflarından biri olan Boethius, Stoacılığın bazı yönlerini takdir etmekle birlikte, onun eksikliklerini de sezmişti. Başyapıtı olan Felsefenin Tesellisi adlı eserinde, erdemli bir yaşamın, hayatın iniş çıkışlarından etkilenmemeyi sağladığını kabul eder. Ancak der ki, erdem tek başına sizi gerçekten mutlu edemez. Arzularımız, sadece acıdan özgür olmayı ifade eden olumsuz bir durumun ötesine uzanır. Biz olumlu bir şey isteriz: Mutluluk. Gelip geçici bir neşe hâli değil (çünkü o gelir ve geçer), derin bir sevinç, esenlik, Boethius’un deyimiyle “saadet.” Bu ele geçmesi zor, olumlu durum, kendine bağlı bir yaşamda bulunamaz. Onu bulmak için, kendimizin dışına çıkmamız gerekir.
Kişilik, izolasyon içinde gelişemeyen bir yaşam biçimidir. Diğer insanlarla olan ilişkilerimiz, Stoacıların iddia ettiği gibi “kayıtsız” değildir. Boethius, dostluğun “en kutsal değer” olduğunu yazmıştır. Bu elbette diğer insanlarla dostluğu kapsar, ancak varsa ilahi olanla dostluğu da içine alır. Daha yakın dönemli bir filozofun esprili bir şekilde ifade ettiği gibi, “Gerçek yaşamın tamamı karşılaşmalardan ibarettir.” Kendinize ne kadar iyi bir arkadaş olursanız olun, kendiniz için yeterli değilsinizdir. Bu nedenle Boethius’un yenilenmiş Stoacılığı, modern yaşamın izole edici güçlerinin yönüne karşı bir duruş sergiler.
Boethius, Stoacılığı, mutluluk umudumuzu bağladığımız, kontrolümüz dışındaki kişisel olmayan şeylerden —zenginlik ve maddi mülkiyet, duyusal hazlar, sosyal prestij ve onurlar— kendimizi koparmaya yönelik yapıbozumcu bir program olarak desteklemiştir. Bu şeyler alternatiflerine göre ne kadar tercih edilir olursa olsun, bizi mutlu edemezler ve bunun iki nedeni vardır: her zaman daha fazlasını istememize yol açarlar ve onlardan aldığımız haz, yalnızca kendi eylemlerimize değil, değişken talihimize de bağlıdır.
Ancak, bu “talih mallarının” bizi mutlu edemeyeceğini fark etmek başka, mutluluğu bu şeylerde aramayan türden bir insan olmak bambaşkadır. (Benzetmek gerekirse, sigara içmenin zararlı olduğunu bilmek başka, sigara bağımlılığını kırmak başka bir şeydir.) Stoacıların talih mallarına olan bağımlılığı kırmak için önerdiği yöntem, bir hatırlama pratiğidir: Ne olduğumuza dair gerçeği ve talih mallarının sahte vaatlerini düzenli olarak zihnimizde tutmamız gerekir — bu nedenle Stoacı yazılar çoğunlukla özdeyiş niteliğindedir: Felsefi analizden çok meditasyona uygun bilgelik parçacıkları. Bu şekilde düzenli olarak hatırlama pratiği yapan biri, arzuyu ortadan kaldıracak ve huzur sağlayacak olan ascesis’i (disiplinli içsel arınma) gerçekleştirmeyi daha kolay bulur.
Ancak Boethius için huzur bir amaç değil, bir araçtır. O, bizi gerçekten mutlu edebilecek şeylere bağlanmamızı öneren yapıcı bir program sunarak Stoacılığın ötesine geçer. Sadece kendimiz kadar asil olan şeyler —kişiler— bağlanmaya değerdir. Bizim ne olduğumuz, tüm filozofların öğrettiği gibi yalnızca “akıl sahibi ölümlü hayvan” değildir; başkalarıyla ve Tanrı’yla birlik içinde olmak üzere yaratılmış sosyal bir varlığızdır. Boethius, tüm insan eylemlerinin —yalnızca örtük biçimde olsa bile— kendini aşmayı, kendi dışına çıkmayı ve başkalarının iyiliğinde kendi iyiliğini bulmayı amaçladığını öğretir.
Boethius hapishanede çürürken, erdemli ve mutlu aile üyelerinin düşüncesi ona gerçek bir teselli verdi: Onların iyiliği, onun iyiliğiydi. Ancak onun nihai tesellisi, Tanrı’yla birleşme umuduydu; bu birleşmeyle ölümlü hayvan, ilahiliğin bir parçası olur ve böylece Tanrı’nın kutsandığı gibi kutsanır: Tanrı’nın iyiliği, onun iyiliği olur.
Stoacı bilge, huzur uğruna hatırlamaya dayalı bir ascesis (içsel arınma) teşvik ederken, Boethius’un takipçisi, bu en yüce iyiliklere —insan yaşamının en iyi şekilde geliştiği kişilerarası iyiliklere— sevgi yönelimini sağlayabilmek için huzuru bir ön koşul olarak görür. Boethius bu nedenle bizi yalnızca acıdan kurtulmaya odaklanmak yerine daha yüksek bir hedef koymaya davet eder; gerçek hayattaki birliktelikte bulunabilecek hakiki mutluluğu hedeflemeye çağırır. Burada kısa vadeli bir risk vardır: Kayıp, hayal kırıklığı, ihanet, boş hayaller; ancak daha büyük bir ödül de vardır: Dostluk, sevgi, sevinç.
Kitle toplumu bu riski üstlenmeye giderek daha isteksiz görünüyor. Bu riski almadığımızda, aslında en yeni teknolojilerin ideal tüketicileri, topluluk yaşamına gitgide daha düşman olan yapılı ortamların razı sakinleri olmayı kabul ettiğimizi de fark etmeliyiz. Stoacılığın temel ilkelerinden biri, dünyada olan her şeyin olması gerektiği için olduğudur. Bizim yapabileceğimiz tek şey, bu kadere karşı verdiğimiz tepkileri kontrol etmek; onun bizi ezmesine izin vermemektir.
Bu kadercilik kozmik olabilir; ama belki de nihayetinde yalnızca ekonomik bir kaderciliktir. Apple’ı, Meta’yı, Google’ı ya da OpenAI’yi sosyal dünyamızı yeniden tasarlamaktan alıkoyamayız; o hâlde yapabileceğimiz en iyi şey, atomize edilmiş benliklerimize bırakılan gerçek iradeyi kullanmak için gerekli olan erdemleri geliştirmektir. Belki de Stoacılığın yeniden canlanması sadece bir pazarlama stratejisidir. Daha iyisini yapabiliriz. Boethius bize yardımcı olabilir.
* Thomas M. Ward, Teksas Üniversitesi Austin kampüsündeki Sivil Liderlik Okulu’nda felsefe doçentidir ve After Stoicism (2024) adlı kitabın yazarıdır.
Kaynak: https://lawliberty.org/stoicism-and-the-technology-of-loneliness/