Sovyet Yahudileri: Konformizm, Muhalefet ve Göç Arasında

Larissa Remennick – Bar Ilan Univer Üniversitesi

Jewish Culture and History – Ocak’2025

ÇEVİRİ ve TAKDİM: Cengiz Sözübek

“Sovyet Yahudileri mi? Bu bizim işimiz değil, Başkan Nixon!”

2010 yılında açıklanan Beyaz Saray kayıtlarından birisinde, ABD Başkanı Nixon’la konuşan tiz bir ses duyuluyordu. Kendisi de bir Alman yahudisi olan ve ailesini Nazi kamplarında kaybeden bu isim, Sovyetler’deki yahudilerin İsrail’e göçü konusunda Nixon’dan SSCB’ye baskı yapmasını isteyen İsrail Başbakanı Golda Meir’in bu talebi için şöyle diyecekti:

“Sovyetler Birliği’nden Yahudilerin göçü, Amerikan dış politikasının bir hedefi değildir. Sovyetler Birliği’nde Yahudileri gaz odalarına koyarlarsa, bu Amerika’nın sorunu değildir. Belki insani bir sorundur.”

Nixon’un Ulusal Güvenlik Danışmanı olan bu isim, ucu açılmadık komplo teorilerinin vazgeçilmezi Henry Kissinger’dı. Yaklaşık kırk yıl sonra Putin için “O’nu anlamak istiyorsanız Kavgam’ı değil, Dostoyevski’yi okuyun” diyecek olan Henry Kissenger’ın Sovyet yahudilerini adeta aşağılaması, düz bir mantıkla ABD’nin SSCB ve Çin’le yumuşama diplomasisi olarak değerlendirildi.

Kissenger’ın SSCB, Rusya ve Putin merakını bir tarafa bırakırsak; Sovyetler’deki yahudi nüfusu göçünün büyük ölçüde yaklaşık yarım yüzyıl kadar gecikmeyle ancak SSCB yıkıldıktan sonra gerçekleşmesi, komplo teorisi kategorisine girebilecek bir çok soruyu beraberinde getiriyor.

Bugün İsrail nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturduğu Putin tarafından da dillendirilen Sovyet Yahudilerinin Sovyetler’den göçü hikâyesi; ilk kez İsrail’in kurulduğu 1948 yılında gündeme gelse de büyük ölçüde Stalin’in politikalarıyla adeta eziliyor, Kruşçev ara döneminde toparlanarak 1967’deki 6 Gün Savaşları’nda İsrail’ın galibiyetiyle birlikte artık ete kemiğe bürünen bir proje olmaya başlıyor. 1970’lerde uçak kaçırma gibi eylemlere kadar varacak şekilde sahaya inen bu Yahudi Göçü hareketi o yıllarda –çoğunluğu ABD’ye giderek- kısmi başarı sağlasa da, ancak SSCB’nin yıkılmasından sonra esas büyük nüfusun büyük ölçüde İsrail’e gitmesi sağlanıyor. Tüm diğer faktörlerden bağımsız, Rusya en güçsüz olduğu anda bu göç gerçekleşiyor.

Sovyet Yahudilerinin SSCB ve Doğu Bloku ülkelerindeki son yüzyıllık serencamı, İsrail’in savaş ve istihbarat birimlerindeki şahin kanadın önemli kısmını oluşturmaları gerçeğiyle birlikte okunabilir.

Lariss Remennick tam da bu göçün bir çocuğu akademisyen olarak Sovyet Yahudilerini inceliyor. Satır aralarına yerleştirilmiş Yahudi kibri kimi zaman kendisinin de değindiği Yuri Slezkine’nin “Yahudi Yüzyılı” kitabındaki gibi “tarihin sonu, tek gerçek yahudilik” boyutlarında kendisini gösterse de, makale bir dönemin teknik bir incelemesi olarak bir çok önemli bilgi ihtiva ediyor.

Rusya sosyal medyasında “nasıl da bu günleri görmüş” diye kehanet vidyoları dolaşan bir başka Sovyet Yahudisi Jirinovski yıllar önce “İsrail’deki yahudilerin önemli bir bölümü Rusya’ya göçecek” demişti.

Zaten İsrail için gidişat da kendileri için en hayırlısı da bu göçün ancak insan içine çıkamayacakları topraklarda yer alan Rusya’daki özerk Yahudi vilayetinde olabileceğini gösteriyor: Sibirya’dan sonra Japonya’dan önce..

Sovyet Yahudileri: Konformizm, Muhalefet ve Göç Arasında

Larissa Remennick – Bar Ilan Univer Üniversitesi

ÖZET

Bu makale, devlet sosyalizminin son 30 yılında Sovyet Yahudilerinin sosyo-tarihsel portresini, Sovyet Yahudi kimliğini şekillendiren siyasi ve sosyal güçleri, asimilasyon sürecinin itici güçlerini ve Rusça konuşan Yahudiler ile yüksek Rus kültürü arasındaki güçlü bağları ele almaktadır. Bu arka plan, 1970’lerde ve 1990’larda Sovyet Yahudilerinin iki kitlesel göç dalgasının oluşumunu açıklamaya yardımcı olmaktadır. İkinci bölüm, evrensel insan hakları gündemi ile SSCB’de Yahudilerin yeniden canlanması ve göç hakkı için verilen etnik-ulusal mücadele arasında bölünmüş muhalif hareket içinde Sovyet Yahudilerinin rolünü aydınlatmaktadır.

Bu makale, geç sosyalizm döneminde ve özellikle son 50 yılı aşkın süredir yaşanan kitlesel göç dalgalarının ardından, (eski) Sovyet Yahudilerinin kimlik ve yaşam tarzındaki değişim üzerine araştırmalar yapan bir sosyolog tarafından yazılmıştır. Çalışmamda, İsrail ve Batı’ya yerleşen göçmenlerin sonraki nesillerinde Rus/Sovyet Yahudi kimliğinin sürekliliği ve değişimini inceliyorum. Bu özel sayıya katkım, Rusça konuşan Yahudilerin sosyo-demografik portresini, Sovyet rejimi ile ilişkilerini – tarihsel olarak ve özellikle “geç sosyalizm” döneminde – geniş hatlarıyla çiziyor ve yıkıcı ve muhalif Yahudi aktivizminin temel ifadelerini tasvir ediyor. Ampirik kaynaklarım arasında, komünizm altında Yahudi yaşamı ve hareketine ilişkin yayımlanmış sosyal araştırmalar ve anılar yer almaktadır, ancak aynı zamanda, SSCB’nin çöküşünden kısa bir süre önce İsrail’e göç eden “son Sovyet kuşağı”na mensup bir Yahudi sosyal bilimci olarak kendi yaşam deneyimlerime de dayanmaktayım. Bu nedenle, bu yazı zaman zaman özneldir ve arşiv belgelerinden ziyade uzman görüşlerine dayanmaktadır; bu tarz, sosyal bilimlerde meşru kabul edilen bir üslup. Sonuçta, ben de anlatılan olayların bir katılımcı gözlemcisiyim ve bu olaylar hakkında kendi görüşlerimi belirtme hakkına sahibim.

Yazılı tarih boyunca, Yahudiler “ticaret diasporası” olarak ekonomik rollerini yansıtan, en çok dilli ve çok kültürlü etnik-dini grup olmuştur. Okuryazar, hareketli ve hızlı öğrenen, aynı zamanda nefret ve ayrımcılığın hedefi olan Yahudiler, sıklıkla ikamet ettikleri ülkelerde sosyal değişimin aracıları haline gelmiştir. Yuri Slezkine’nin The Jewish Century (Yahudi Yüzyılı) adlı eserinde örneklendiği gibi, Yahudi halkının modern medeniyette genel olarak ve Rus tarihinde özel olarak rolünü ele alan tarihsel çalışmalar, Yahudilerin etkileyici uyum potansiyelini ve sosyal hareketliliğini kanıtlamaktadır. Slezkine, bu özellikleri Yahudi halkının zaman ve mekanlar boyunca temel ortak özelliği olarak değerlendirmektedir. Eski Sovyet Yahudilerinin modern Yahudi deneyiminin küresel haritasındaki özel yeri nedir ve komünizm altında yaşam, onların kolektif kimliğini, uyum ve hareketlilik biçimlerini nasıl şekillendirdi? Yahudiler, Sovyet rejimine muhalefet ve itirazlarını dile getiren farklı gruplarda neden orantısız bir şekilde temsil ediliyordu? Aşağıda, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nden kitlesel Yahudi göçünün başlamasından önceki son otuz yıllık devlet sosyalizmine odaklanarak bu sorulara değineceğim.

Demografik ve sosyal profil

1917-1922 yıllarında Sovyet iktidarının kurulmasıyla, eski Rus İmparatorluğu’nun Yahudi nüfusu hızlı bir sekülerleşme, kentleşme ve benzeri görülmemiş bir sosyal hareketlilik süreci yaşadı. Bolşevik Devrimi ile İkinci Dünya Savaşı arasında Yahudiler, yüksek öğrenimdeki hızlı artış oranlarını yansıtarak, genç Sovyet Cumhuriyeti’nin siyaset, sanayi, bilim ve kültür alanlarında en önde gelen etnik azınlık haline geldi. Çoğu Yahudi inancını ve geleneksel yaşam tarzını isteyerek terk ettiğinden, asimile olmuş bu Yahudi kesim artık dini endogamiye (iç evliliği, belirli bir kabile grubu içi yapılan evlilikleri ifade eden “endogami” kelimesine atıf yapılıyor – çn) bağlı değildi. Kentsel yaşama ve “enternasyonalizm” ruhuna entegrasyonlarını yansıtan Yahudiler, arzu edilen evlilik partnerleri haline geldi ve Yahudi olmayanlarla yapılan karışık evliliklerin oranı bir nesilden diğerine hızla arttı. 1994 yılında, Rusya’daki Yahudi erkeklerin yüzde 63’ü ve Yahudi kadınların yüzde 44’ü Yahudi olmayanlarla evliydi ve 2010 yılında yapılan Rus nüfus sayımına göre (bu verilerin en son toplandığı tarih), bu rakamlar sırasıyla yüzde 72 ve yüzde 54’e ulaştı. Görünüşe göre, Sovyet Yahudi erkekleri kadınlara göre daha fazla dış evliliğe meyilliydi. Sonuç olarak, kısmi Yahudilerin oranı bir nesilden diğerine artarken, “çekirdek Yahudiler”in (iki ebeveyni de Yahudi olanlar) oranı azalmıştır. Rusya Federasyonu’nda “genişletilmiş Yahudi nüfusu” (kısmi Yahudiler ve Yahudi olmayan eşleri dahil) ile çekirdek nüfus arasındaki oran 1970’lerin sonunda 1,5 iken, 1994’te 1,8’e yükselmiş ve 2010 Rus nüfus sayımında 2,5’i aşmıştır. Yahudi kökenli en genç Rus nesillerinde, ebeveynlerinin ikisi de Yahudi olanların oranı %25’in altındadır ve çoğunluğun bir Yahudi büyükbabası veya büyükannesi vardır. Sovyet ve Sovyet sonrası Yahudilerin demografik düşüşü dört ana faktörle açıklanmaktadır: karma evlilikler, düşük doğurganlık, yaşlı nüfus yapısı ve hızlanan göç. Mark Tolts, 1989 ile 2002 yılları arasında Rusya’nın çekirdek Yahudi nüfusunun %55 oranında azaldığını tahmin etmiştir; bu azalmanın yaklaşık %42’si negatif nüfus dengesi (yani ölümlerin doğumları aşması) ve %58’i göçten kaynaklanmıştır. 2010 yılına kadar, kalan Yahudilerin çoğu (tahmini 157.000) Rusya’da yaşıyordu (1989’da 551.000), Ukrayna’da 80.000’den az kalmıştı ve diğer tüm eski cumhuriyetlerde toplamda yaklaşık 45.000 çekirdek Yahudi yaşıyordu.

Avrupa kökenli (Aşkenazi) Sovyet Yahudileri, SSCB ve Sovyet Bloku’nun en kentleşmiş etnik grup olmuştur: %95’inden fazlası şehirlerde, çoğunlukla başkentlerde ve büyük metropollerde yaşıyordu (Rusya Federasyonu’nda Yahudilerin %54’ü Moskova ve Leningrad/St. Petersburg’da yaşıyordu). Savaş öncesi Yahudilerin taşradan büyük şehirlere kitlesel göçünün yanı sıra, bu durum Nazi işgali sırasında eski Pale’de geleneksel Yiddishkeit‘in kitlesel katliamını da yansıtmaktadır. 1920’lerden beri Yahudiler en eğitimli etnik azınlık olmuştur ve yarısından fazlası yüksek öğrenim görmüştür. Daha yakın zamanda doğan nesillerde, akademik dereceye sahip Yahudilerin oranı %60’ı aşmış ve %90’ı beyaz yakalı mesleklerde çalışmaktadır. Moskova, Leningrad, Kiev, Minsk, Odessa, Riga, Taşkent, Novosibirsk ve birkaç diğer mega kentte büyüyen Yahudiler, taşra’daki akranlarına kıyasla ileri düzey okullarda eğitim alma, çeşitli edebiyat eserleri okuma ve çeşitli kültürel mekanlarda yeteneklerini geliştirme fırsatına sahipti. Kültürel ve eğitim kaynaklarının orantısız bir şekilde yoğunlaşması nedeniyle Moskova ve Leningrad, bilim, teknik, tıp, eğitim, sanat ve hukuk gibi çeşitli mesleklerde temsil edilen çok yönlü Yahudi profesyonel ve entelektüel elitlerin yetiştiği birer yuva haline geldi. 1989’da yapılan son Sovyet nüfus sayımına göre, Moskova ve St. Petersburg’da üniversite eğitimi veya eşdeğeri eğitim almış Yahudi yetişkinlerin oranı %60,4 ve %55,2 iken, taşra Rus Yahudileri arasında bu oran sadece %45 idi. Rusya’nın küçük şehir ve kasabalarındaki Yahudiler ile Ukrayna ve Beyaz Rusya’daki Yahudilerin çoğunluğu, genellikle sanatsal/beşeri/bilimsel veya serbest mesleklerden ziyade, vasıflı endüstriyel ve teknik/hizmet mesleklerinde çalışıyordu.

Yerleşim bölgelerindeki ataları ve İsrail ve bazı diaspora ülkelerindeki kardeşlerinin aksine, Sovyet Yahudileri genellikle çevrelerindeki çoğunluğa göre daha az çocuk sahibiydiler. Komünizm sonrası yıllarda, toplam doğurganlık oranları daha da düştü: 1980’lerin sonunda 1,5 olan çocuk sayısı, 1994’te 0,8’e geriledi; bu rakamlar, Rusya’nın genel nüfusunda sırasıyla 1,9 ve 1,25 idi. SSCB’nin Slav bölgelerindeki düşük doğurganlık normları ve çoğu vatandaşın mütevazı yaşam standartlarının yanı sıra, Yahudiler çocuklarının yetiştirilmesine büyük önem verdikleri ve her çocuğa büyük yatırım yaptıkları için çocuk sayısını sınırladılar. Yahudiler arasında onlarca yıldır süren düşük doğurganlık ve nispeten yüksek yaşam beklentisi, yaş piramidinin tersine dönmesine ve hızlı yaşlanma sürecine işaret etti. Sovyetler kökenli Yahudi nüfusu, tüm diaspora Yahudi toplulukları arasında en yaşlı nüfustur: bugün “çekirdek” Rus Yahudilerinin ortalama yaşı 60’ı aşmaktadır.

Yukarıda belirtildiği gibi, göç, 1970’lerin başından itibaren Sovyet ve Sovyet sonrası Yahudilerin sayısını önemli ölçüde azalttı. 1968 ile 1980 yılları arasında SSCB’den ayrılan ilk göç dalgasında yaklaşık 270.000 kişi vardı; bunların yaklaşık 150.000’i İsrail’e, 120.000’i ise çoğunlukla ABD olmak üzere Batı’ya göç etti. 1980’lerin sonunda çökmekte olan Sovyet imparatorluğunun kapıları yeniden açıldığında, Yahudiler yine göçün öncüsü oldular; dış vatanları olan diğer azınlıklar (Almanlar, Yunanlar, Türkler ve Finliler) de kısa sürede onların izinden gitti. 1987 ile 1990 yılları arasında İsrail vizesi ile SSCB’den ayrılanların çoğu (yaklaşık yüzde 85) mülteci statüsüyle ABD’ye geldi (toplam sayıları 235.000 olarak tahmin edilmektedir). 1989’un sonunda, Amerikan hükümeti Sovyet Yahudilerine yönelik mülteci politikasını değiştirerek, kota ve giriş koşullarını büyük ölçüde daralttı. Aynı zamanda, Yahudi Ajansı (Sochnut) Sovyetlerin büyük şehirlerinden İsrail’e direkt uçuşlar başlattı ve geçmişte göçmen akımının ikiye ayrıldığı Viyana’daki geçiş kampını kapattı. 1990’ların başından itibaren, bu eşzamanlı değişiklikler, SSCB/FSU’dan ayrılan Yahudi göçmenlerin çoğunu İsrail’e yönlendirdi. 1989 ile 2002 yılları arasında 1,6 milyondan fazla eski Sovyet vatandaşı “Yahudi bileti” ile göç etti.

1989’dan sonra en çok göç alan dört ülke İsrail, ABD, Almanya ve Kanada oldu; daha küçük gruplar Avustralya, Yeni Zelanda ve birkaç Avrupa ülkesine yerleşti. Demograflar, SSCB/FSU’da doğan 1,6 milyon Yahudinin yaklaşık yarısının İsrail’de, yaklaşık %20’sinin FSU’da, geri kalanının ise Kuzey Amerika ve Almanya’da yaşadığını, birkaç yüzde birinin ise diğer ülkelerde yaşadığını tahmin etmektedir. Bu göçün ardından, Rusya’nın Yahudi nüfusu 1989’daki büyüklüğünün %25’ine, tüm eski Sovyet (şimdi egemen) devletlerde ise %20’nin altına düştü. 2000’lerin başından bu yana, Rusça konuşan Yahudilerin göçü yılda 10-15 bine geriledi. Geri kalan Yahudiler ya göç etmek için çok yaşlı ya da Rus toplumuna tamamen asimile olmuşlardır; çoğu piyasa ekonomisi altında ekonomik başarıya ulaşmış ve rahat bir yaşam sürmektedir. Putin’in Ukrayna’daki savaşı, Yahudi mültecilerin ve siyasi göçmenlerin çıkışını artırmış ve 2023 sonuna kadar yaklaşık 100.000 kişi (çoğu Rusya’dan) İsrail’e göç etmiştir. Her halükarda, eski Sovyet Yahudilerinin göç potansiyeli büyük ölçüde tükenmiştir.

Sovyet Yahudi Kimliği, dayatılan ve algılanan

Yahudi demografisinin ardındaki sosyal bağlam ve Rus-Yahudi kimliğini şekillendiren, içindeki muhalefet ve göç eğilimleri ile birlikte, bu kimliği şekillendiren güçlere dönelim. Sovyet döneminde Yahudilik bir tercih meselesi değildi; çoğu Yahudi toplumla kaynaşmayı tercih ediyordu, ancak her zaman diğerlerinden ayrı tutuluyordu. 1930’ların ortalarından itibaren, tüm Sovyet vatandaşlarının iç pasaportlarında (ana kimlik belgesi) “milliyet” (etnik köken) bilgisi yer alıyordu. Bu pasaportlarda, normatif vatandaşlar arasında Yahudilerin “sosyal engelli” olduğunu açıkça belirten meşhur beşinci paragraf bulunuyordu. 16 yaşında, herkese ebeveynlerinin etnik kökeni atanıyordu; karma evlilikten doğanlar etnik kimliklerini seçebiliyordu. Böylece, iki Yahudi ebeveynden doğan bir kişi, resmi olarak Yahudi olarak topluma giriyordu. Karma kökenli gençler arasında çoğu, önyargı ve eğitim engellerinden kaçınmak için Rus, Ukraynalı vb. olarak kayıt yaptırıyordu, ancak daha sonra göç etmek isteyenlerin çoğu kısmen Yahudi olduklarını açıklıyordu. Pasaport ve diğer belgelerdeki (tıbbi ve okul kayıtları dahil) “milliyetleri”nin yanı sıra, Yahudiler Slav olmayan soyadları ve Izrailevich veya Abramovich gibi tipik patronimikleriyle, ayrıca fiziksel özellikleri ve tavırlarıyla kolayca tanınırlardı. Bu nedenle, belgelerinde ne yazarsa yazsın, Yahudiler Slav çoğunluğun içinde göze çarpıyordu. Üzücü bir Yahudi fıkrasının son cümlesinde de söylendiği gibi, “Pasaportuna değil, yüzüne vururlar.”

Devrimden sonraki ilk yirmi yıl boyunca, genç Sovyet cumhuriyeti Yahudilerin nispeten yüksek mesleki ve idari becerilerine ve siyasi sadakatine ihtiyaç duyduğu için, Yahudiler ayrıcalıklı bir azınlık grubu haline geldi. Slezkine kitabında gösterdiği gibi, Rus Yahudileri, ideoloji ve siyasi rejim olarak komünizm/sosyalizmle uzun süreli bir ilişki içindeydiler ve bu, hem kendileri hem de ülke için yıkıcı sonuçlar doğurdu. 1930’ların sonlarına gelindiğinde, devlet Ruslar ve diğer Slavlar arasından yeterli sayıda kadro yetiştirmişti; hükümetin, akademik ve kültürel elitlerin tepesinde Yahudilerin yüksek oranda temsil edilmesi bir sorun haline geldi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Kremlin’in planladığı ve NKVD/KGB’nin merkezi parti basınıyla işbirliği içinde yürüttüğü antisemitik komplolar ve karalama kampanyalarının yükseliş ve düşüş dalgaları, Yahudilerin eğitim ve ekonomik hareketliliğini kısıtlamak için bir mekanizma işlevi gördü. Kuşkusuz, Sovyet yetkililerin Rus şovenizmi, tüm Slav olmayan azınlıkların (örneğin etnik Almanlar, Tatarlar, Orta Asya ve Kafkas ulusları) sosyal hareketliliğini kısıtladı. Ancak Yahudilere karşı hoşgörüsüzlük her zaman ön planda oldu, bu da onların kozmopolit eğilimlerini ve olası göçlerini yansıtarak Yahudileri güvenilmez, her zaman bir beşinci kol olarak gördü. SSCB’de kendilerine ait belirli bir toprakları olmayan (Uzak Doğu’daki başarısız Birobidjan projesi dışında), ancak Batı’da ve 1948’den sonra İsrail Devleti’nde gelişen bir diaspora ile Sovyet Yahudileri, Parti’nin etnik politikasına uymayan bir tür ekstraterritorial statüye sahipti. Yüksek öğrenime olan eğilimleri nedeniyle, kamu hizmetlerinde ve çeşitli mesleklerde Ruslar ve diğer “titulary uluslar” (örneğin Ukrayna’daki Ukraynalılar) ile rekabet ettiler ve liyakatin önemli olduğu durumlarda genellikle rekabeti kazandılar. 1960’ların sonlarında, kısa ömürlü siyasi Çözülme’nin sona ermesi ve Yahudi göçünün ilk dalgasının başlamasıyla, Sovyet kurumları yüksek öğrenimde ve prestijli kariyerlerde Yahudilerin orantısız varlığını artık tolere edemez hale geldi. Yahudilikleri etnik-dini köklerinden uzun süredir kopmuş olsa da, içsel “etik engel” Sovyet toplumunda başarıya ulaşma hırslarını bastırıyordu.

Yahudilerin Sovyet sosyalizmi altında hızlı hareket kabiliyetinin bedeli, Yahudi kültürünün neredeyse tamamen yok edilmesi oldu. Yahudi öğretmenler, mühendisler, doktorlar ve sanatçılar, topluma dahil olmak ve başarılı olmak için Yahudiliğini önemsiz göstermeye veya gizlemeye mecbur kaldılar. 1950’lerin başlarında, Yahudi kültürel ve dini kurumları sistemi yok edildi. Büyük Sovyet şehirlerinde Yahudi kökenli profesyoneller ve memurlar Yidişçe konuşmuyordu ve Yahudi gelenekleri hakkında çok az şey biliyordu. Aşkenaz Yahudi kültürünün kalıntıları, eski Pale (Ukrayna, Belarus, Moldova ve Baltık devletlerinin bazı bölgeleri) eyalet kasabalarında hayatta kaldı, ancak taşıyıcıları yaşlanıp ölürken yavaş yavaş yok oldu. 70 yıllık sosyalizm döneminde zorla uygulanan sekülerleşmeyle Yahudiler, dini bir mezhep olmaktan çıkıp etnik bir azınlık haline geldi. Yahudi kimliği, tamamen bürokratik yollarla (ebeveynlerin etnik kökeni ve nüfus kaydı) tanımlanıyordu ve Yahudi inancı veya dini uygulamalarla doğrudan bağlantısı kaybolmuştu. Aynı zamanda Yahudiler, tüm etnik azınlıklar arasında en Ruslaşmış gruptu: 1989’daki son Sovyet nüfus sayımında, Yahudilerin yüzde 90’ından fazlası ana dili olarak Rusça’yı belirtirken (diğer etnik gruplarda bu oran yüzde 30-60 idi), sadece yüzde 7’si Yidiş’i belirtti.

Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasındaki evliliklerin yaygınlaşmasıyla, yarı Yahudi ve çeyrek Yahudi sayıları zamanla arttı. Yahudiliğin anne soyundan gelen dini tanımının aksine, Sovyet karma ailelerde, çocukların kimliği için genellikle babanın etnik kökeni daha önemliydi. Bu nedenle, baba tarafından yarı Yahudi olanlar, Yahudi patronimik (Rusya’da mevcut soyisimlerde, kişinin babasının isminin sonuna “oğlu” eklenerek oluşan kelime de bulunmaktadır. Bu eklemenin, Rusya’daki yahudiler için “İsrailoğlu, İbrahimoğlu” şeklinde olmasına işaret ediliyor – çn) ve soyadları nedeniyle hem psikolojik hem de resmi olarak Yahudi olarak tanımlanmaya daha yatkındı. Ancak, yarı Yahudilerin çoğu Rus olarak ya da “enternasyonalist” olarak büyüdü ve sadece çok az bir kısmı daha sonraki yaşamlarında Yahudi kimliklerini keşfetti. Karışık ailelerde, Yahudi kadınların Slav eşleri, Yahudi kadınların Slav eşlerine göre daha sık Yahudi yaşam tarzını ve çocuk yetiştirme tarzını benimsedi. Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasındaki evliliklerin çoğunda, baskın cinsiyet normlarını yansıtarak uyum sağlayan taraf kadınlardı. Bu Slav kadınların çoğu, kocalarının peşinden isteyerek İsrail’e gitti ve burada azınlık statüsüne girdi; bazıları Yahudi devletinde vatandaşlıklarını normalleştirmek için din değiştirme-giyur (din değiştirmekten ziyade, Yahudi kültürünü benimsemek olarak tanımlanabilir. Annesi yahudi olmayan birisinin yahudi milletine dahil olması mümkün değildir. – çn) sürecinden geçti. Bir ailenin Yahudi geleneksel yaşam tarzının izlerini sürdürüp sürdürmediği, yaşadıkları şehrin büyüklüğü, gelenekleri taşıyan Yahudi yaşlılarla birlikte yaşayıp yaşamadıkları, orta kuşağın eğitim ve meslekleri ile de belirleniyordu. Genellikle eğitimli kentli profesyoneller, Sovyet çevresindeki küçük kasabalarda yaşayan ve daha az eğitimli meslektaşlarına göre Yahudi yaşam tarzından daha uzaktı – Batı Ukrayna, Belarus, Moldova ve Kafkasya. Her halükarda, tüm Yahudi gelenekleri (Pesah bayramında Matzoth yemek veya Yahudi Yeni Yılı’nı kutlamak gibi) kariyerleri ve çocuklarının geleceğini tehlikeye atmamak için gizli tutulmak zorundaydı.

Sovyet sonrası ilk yıllarda yapılan araştırmalar, karışık etnik kökene sahip gençlerin, Yahudi olan iki ebeveyni olan akranlarından (“pasaport” veya “çekirdek” Yahudiler) daha geç yaşlarda ve farklı etkiler altında Yahudiliklerinin farkına vardıklarını göstermektedir. Rusya ve Ukrayna’nın büyük şehirlerinde yapılan bir ankette, “pasaport” Yahudilerinin yanıtları yarı Yahudilerin yanıtlarıyla karşılaştırıldı. Sovyet pasaportlarında Yahudi olmayan olarak kayıtlı olan ve Slav soyadları olan çoğu karışık etnik kökenli kişi, kurumsal ve toplumsal antisemitizme çok daha az maruz kaldıkları için, çoğu yetişkinlik dönemine kadar Yahudi kökenlerini bilmiyordu. Ailenin Yahudi tarafı genellikle önemsenmez ve sessiz kalırdı. Yahudi olarak kendilerini fark etmeleri, kişisel deneyimler veya aile hikayelerinden çok, öğrenme (örneğin Yahudi tarihi hakkında kitap okumak ve film izlemek) yoluyla ilerledi. Buna karşılık, “çekirdek” Yahudiler, “etnik engellerinin” farkına erken, genellikle ilkokulda ve çoğunlukla akranları, öğretmenleri ve komşularının antisemitik hakaretleri veya eylemleriyle doğrudan karşılaşarak vardıklarını anlattılar. Elena Nosenko’nun, Rusya’nın büyük şehirlerinde yaşayan yarı Yahudilerin 83 sözlü tarihini içeren anlatı temelli bir çalışması, bu eğilimleri vurgulamıştır. Kendi kimliklerinin Yahudi bileşeni, antisemitik eylemlerin ana tetikleyicisi olduğu, dağınık ve duruma bağlıydı. Komünizm sonrası geçiş döneminde, bazı katılımcılar yeni meşru hale gelen Yahudi eğitim ve topluluk mekanlarına katılarak “Yahudi köklerini geri kazandılar”. Nosenko’nun bilgi kaynakları, Yahudi kimlik algılarının eksenleri olarak Holokost, Siyonizm ve İsrail’e nadiren atıfta bulundu; çoğu göç etmeyi düşünmüyordu ve Rusya’yı vatanları olarak görüyordu.

Etnik gruplar, ortak kültürel belirleyicileri (dil, din, kıyafet, bayramlar, mutfak vb.) ve diğer gruplara karşı sınırları ile tanımlanır. Sovyet Yahudileri dinlerini ve geleneksel kültürlerini kaybetmiş ve kentli profesyonellerin saflarına karışmışken, Yahudi kimliklerini tanımlamak için geriye ne kalmıştı? Bu, esas olarak ortamdaki antisemitizmden mi, yoksa kendilerine ve benzerlerine atfettikleri başka niteliklerden mi kaynaklanıyordu? Anglo-Yahudi çevresinde sosyalleşmiş araştırmacılar, Sovyet Yahudileriyle ilk kez karşılaştıklarında, Yahudiliğin temel direklerinin yerini boşluğun doldurduğunu görünce şok oldular: ortak tarih (çoğunlukla Holokost), bayramlar, yemek ve beslenme kuralları, diğer Yahudilerle evlenme zorunluluğu, geçiş ritüelleri ve çocuklar için Yahudi eğitimi, Yahudi dilleri ve İsrail ile özdeşleşme. Uluslararası Yahudiliğin temel taşları olan bu unsurlar, çoğu Sovyet Yahudisi için belirsiz veya yabancıydı ve bugün post-Sovyet coğrafyasında yaşayanlar için daha da az anlamlıydı. Yukarıda bahsedilen Rus ve Ukraynalı Yahudiler arasında yapılan ankette, yanıt verenlerin sadece %0,5-5’i yukarıda sayılan özellikleri “gerçek bir Yahudi” olmak için gerekli olarak nitelendirdi. Buna karşılık, her iki ülkede de en yaygın cevaplar (yüzde 20-33) “milliyetinizle gurur duymak”, “Yahudi onurunu ve haysiyetini savunmak”, “Yahudiliğini gizlememek” ve “Yahudi kurbanları hatırlamak” olmuştur. Görünüşe göre, çoğu (eski) Sovyet Yahudisi kimliklerini esas olarak antisemitizm, direniş ve etnik dayanışma perspektifinden yorumlamaktadır.

Antisemitizmin ötesinde: Rus-Sovyet Yahudiliğinin olumlu özü

Kimlik kavramı karmaşık ve dinamiktir; onu kavramak için istatistiklerin ve yapılandırılmış anketlerin ötesine geçmek ve derinlemesine görüşmeler ve grup tartışmaları gibi kültürel analiz ve etnografik araçlar kullanmak gerekir. Kendi deneyimlerimden ve sosyal ağımdan edindiğim çok sayıda içgörüden, antropologların “ev etnografisi” olarak adlandırdığı şeyden yararlanarak, Rus Yahudi kimliğinin olumlu özü hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım. Bu gözlemler, folkloristler L. Fialkova ve M. Yelenevskaya (2004), kültür akademisyeni O. Gershenson (2005), edebiyat eleştirmeni M. Krutikov (2003) ve diğerlerinin saha çalışmalarından da destek bulmaktadır. Rusya’da (örneğin L. Ulitskaya) ve yurtdışında sosyalizm altında Yahudi yaşamı ve öz algısı hakkında daha kapsamlı bir retrospektif (bir olayın geçmişine bakmak – çn) tablo oluşturmama yardımcı oldu. Elbette, düşüncelerim, kesin bir tanıma ve yeterli ölçüme tabi tutulamayacak, ancak taşıyıcıları için son derece gerçek olan “zayıf Yahudi kültürü” ile ilgilidir.

Belki de algılanan Rus-Yahudi kimliğinin zirvesi, seçilen herhangi bir alanda mükemmelliğe ulaşma arzusu ve bunun sonucu olarak kişinin öz saygısının temelini oluşturan eğitime, sıkı çalışmaya ve profesyonelliğe verilen yüksek değerdi. Birçok Sovyet Yahudisi için mesleki başarı ve kendini gerçekleştirmenin anlamı, daha yüksek mesleki statüyle gelen maddi zenginliğin değerini aşıyordu, ancak bu ilişkiyi de görmezden gelmiyorlardı. Eğitim ve profesyonellik arayışı, Sovyet eğitim sisteminin ve çoğu beyaz yakalı işyerinin ayrımcı gerçekliği ile birleşince, içselleştirilmiş bir mücadele ruhu ve kurumsal antisemitizmin oluşturduğu engelleri aşma arzusu ortaya çıktı. “Başarabilirsin, sadece herhangi bir Rus’tan iki kat daha iyi ol, o zaman seni kabul etmek zorunda kalacaklar” çocukluktan itibaren birçok Yahudi gencin duyduğu bir sözdü. Yahudi öğrenciler, giriş sınavlarında kasıtlı olarak başarısız olmalarına rağmen, sıkı çalışmaları sayesinde genellikle seçkin liselere ve üniversitelere girmeyi başardılar. Yahudi çocuklar ve gençler, Rus akranlarına göre daha sık okul sonrası programlarına katılır, satranç ve müzik dersleri alır, yabancı dil öğrenir ve yeteneklerini ve hırslarını geliştiren birçok başka faaliyette bulunurlardı. Yahudi gençler nadiren sokak çetelerine katılır veya kamuya açık bahçelerde amaçsızca vakit geçirip sigara ve alkol tüketmezlerdi. Yahudi ebeveynler, Sovyet sosyal yapısını ve sosyal hareketlilik alanlarını iyi biliyorlardı ve çocuklarına, ancak eğitimde mükemmelliklerinin entelektüel kesimin saflarına girerek çeşitli maddi ve kültürel kaynaklara erişim sağlayacağını aşıladılar. Alternatif ise, Yahudiler olarak tam anlamıyla aşağılanacakları Sovyet işçi sınıfının kasvetli, alkolik ve şiddet dolu yaşam tarzıydı.

Etnik Ruslar arasında alkolizm her zaman ulusal bir bela olmuşken, Yahudiler genellikle ılımlı içicilerdi ve suç ve hapis oranları düşüktü. Bu özellikler, Yahudilere Slav komşularına karşı kolektif rekabette sağlam bir avantaj sağladı. Yahudi yaşamının (Rusya’da ve başka yerlerde) bir başka içsel özelliği, düşmanca bir çevrede güvenli liman ve birincil destek ağı olarak ailenin kişinin yaşamındaki merkezi yeriydi. Karı koca, ebeveynler ve çocuklar, kardeşler ve kuzenler arasındaki bağlar genellikle sıcak ve karşılıklı yardımlaşma üzerine kuruluydu. Yahudi ebeveynler, çocuklarının yetiştirilmesi ve eğitimine yoğun zaman, çaba ve duygu yatırımıyla bilinirler (bunun tersi, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde aşırı koruma, kontrol ve bağımlılıktır). Yahudi aileler yaşamları boyunca birbirleriyle bağlantılarını sürdürürler; büyükanne ve büyükbabalar orta kuşağa çocuk bakımında yardımcı olur ve yaşlılıklarında bakılırlar. Sovyet döneminde çoğunlukla konut sıkıntısı nedeniyle birden fazla kuşağın aynı çatı altında yaşaması, karşılıklı pratik yardımlaşmayı ve yoğun duygusal bağları da kolaylaştırmıştır. Yahudiler, Slav komşularına göre çocuk ve eş istismarı, kürtaj ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi Rusya’da yaygın olan sorunların görülme sıklığı daha düşüktü. Genel olarak, Sovyet Yahudileri, dengeli beslenme, açık hava sporları ve doğa yürüyüşleri, ölçülü alkol tüketimi, şiddet olaylarının azlığı, sosyal destek ve mevcut sağlık hizmetleri ile ilaçların hastalıklar için optimal kullanımı ile karakterize edilen, Yahudi olmayan çoğunluğa kıyasla daha sağlıklı bir yaşam sürmekteydi. Bu durum, Sovyet Yahudilerinin önemli ölçüde daha uzun yaşam beklentisiyle en açık şekilde ortaya çıktı. Sovyet sonrası en kötü yıllarda bile, Yahudilerin yaşam süresi Yahudi olmayanlardan 8-10 yıl daha uzundu.

Yukarıda belirtildiği gibi, Sovyet Yahudi kimliği, düşmanca bir ortamda ortak kader ve grup içi dayanışma duygusunu beraberinde getiriyordu. Rus Yahudileri, sosyal dünyayı biz ve onlar olarak bölmekten kendilerini alamıyorlardı, kalabalıkta birbirlerini kolayca tanıyorlardı ve gayri resmi sosyal çevrelerde birbirlerine bağlı kalıyorlardı. Kurumsal antisemitizm (Rus akranlarının genellikle farkında olmadığı) karşısında ortak içinde bulundukları zor durum, göç etmenin yarattığı ikilem, kendine özgü mizah anlayışı ve ortak geçmişe yapılan atıflar nedeniyle, onların sohbetleri dışarıdan bakanlar için genellikle garip ve anlaşılmazdı. Yanlış anlaşılma ve hatta daha büyük bir kinle karşılaşma riski olmadan Yahudi olmayanlarla paylaşamayacakları çok fazla konu vardı. Delo Vrachei (“Doktorlar Davası” olarak bilinen ve 1950’lerin başlarında Sovyet liderlerini öldürmek için gizlice teşkilatlanan yahudi doktorlara atfedilen olay. – çn) ve “kökü olmayan kozmopolitler”e yönelik zulüm gibi savaş sonrası Sovyet-Yahudi tarihinin önemli olayları, Ruslar tarafından genellikle bilinmiyordu veya yanlış yorumlanıyordu. Birçok Yahudi olmayan kişi, Nazi işgali ve Ukrayna, Belarus, Güney Rusya, Baltık ülkeleri ve SSCB’nin diğer bölgelerinde Yahudilere yönelik toplu infazlar sırasında çoğu Yahudi ailenin uğradığı korkunç kayıplardan habersizdi. Kısacası, Sovyet Yahudileri ortak bir tarihe ve bu tarihi anlatmak için ortak bir dile sahipti. Sonuç olarak, gayri resmi Yahudi ağları genellikle kendi içine kapalı ve diğerlerini dışlayan ağlardı: Sovyet Yahudilerinin yüzde 80’inden fazlası anket ve röportajlarda en iyi arkadaşlarının tamamının veya çoğunun Yahudi olduğunu belirtmiştir.

Şiddetli antisemitizmin yaşandığı yıllarda bile, Sovyet Yahudileri etnik dayanışmayı ifade etmek için örtülü yollar buldular. Çoğu kuruluşta, kıdemli Yahudi profesyoneller, “etnik kayırmacılık” suçlamalarından kaçınmak için, sessizce de olsa genç meslektaşlarını desteklerdi. Sovyet döneminde Yahudiler, iyi bir doktor, üniversite sınavları öncesi çocuklarına ders verecek bir öğretmen, bebek bakıcısı veya ebeveynlerine bakacak bir kişi bulmak için birbirlerine yardım eden gayri resmi bir yardım zinciri ile birbirlerine bağlıydılar. 1970’lerin başından itibaren göç gerçeğe dönüştüğünde, Yahudiler Sovyet bürokrasisiyle nasıl başa çıkacakları konusunda birbirlerine danışır, ücretsiz İbranice ve İngilizce dersleri verirler, yurtdışında yaşayanlardan gelen mektupları dağıtır, New York veya Tel Aviv’de ilk aylarda yardımcı olabilecek tanıdıklarının telefon numaralarını paylaşırlardı. Bu karşılıklı destek ağı, Sovyet Yahudilerinin biriktirdiği en değerli sosyal sermayeyi oluşturuyordu.

Bu ağların bazıları göçte hayatta kaldı veya kendini yeniden oluşturdu, bazıları ise geri dönülmez bir şekilde kayboldu. Yahudi profesyoneller ve memurlar diğer Sovyet vatandaşlarından daha zengin miydi? Ortalama olarak, pek öyle değildi.

Savaş sonrası dönem boyunca, Yahudiler devletin eğitim politikası tarafından teknoloji, mühendislik ve bilime yönlendirilirken, Yahudilere güvenilmeyen ideolojik cepheye açılan kapı olarak görülen prestijli beşeri bilimler, yabancı dil, kamu yönetimi, diplomasi ve gazetecilik fakültelerine kayıtları kısıtlandı. Tıp fakültelerine girmek için yaşanan şiddetli rekabete rağmen, birçok Yahudi doktor, diş hekimi ve diğer sağlık profesyonelleri oldu. Sovyet döneminde mühendisler, öğretmenler ve doktorlar gibi eğitimli profesyoneller genel olarak düşük maaş alıyordu ve çoğu zaman vasıflı sanayi işçilerinden daha az kazanıyordu. Mesleki özerkliği olmayan bu kişiler, devlet tarafından eğitilip işlerine atanan memurlar olarak tanımlanıyordu. Bu nedenle, çoğu Yahudi doktor ve mühendis, Yahudi olmayan meslektaşları gibi mütevazı bir yaşam sürüyor, küçük şehir dairelerinde yaşıyor ve özel arabalar (o dönemde lüks sayılan) yerine otobüs ve metroyla ulaşım sağlıyordu. Üst düzey görevlere ulaşmış daha başarılı bir azınlık, ek zenginlik ve statü kaynaklarına erişebiliyordu: arabalar, yazlık evler, prestijli konut komplekslerinde daha büyük daireler – bunların hepsi devlet tarafından onlara veriliyordu. Ancak, birçok eğitimli Sovyet Yahudisi, çocukları için kaliteli eğitim, daha iyi sağlık hizmetleri, kültürel etkinlikler ve eğlence gibi paha biçilmez parasal olmayan kaynaklara, birbirleriyle kurdukları gayri resmi ağlar ve Sovyet sistemini akıllıca kullanarak erişebiliyordu. Temel malların sürekli kıtlığının yaşandığı öngörülemez Sovyet ekonomisinde, iyilik alışverişi evrensel bir takas biçimi idi, bu nedenle bireysel refahın başlıca belirleyicisi doğru insanları tanımak ve onların yardımları karşılığında onlara sunacak bir şeylerin olmasıydı. Eski Sovyet vatandaşlarının çoğu, istediklerini elde etmek için gayri resmi ekonomik faaliyetlere (takas, karaborsa, rüşvet ve hayatta kalmak için yapılan diğer komplolar) katılmak zorundaydı. Yahudiler genellikle doğru insanlarla ağ kurma sanatında oldukça başarılıydılar ve bu hayati değişim ağının bir parçasıydılar. Yahudi gayri resmi girişimciler, Sovyet coğrafi-sosyal çevresinde gelişen gölge ekonomide aktif olarak faaliyet göstererek, elde edilmesi zor tüketim malları üretip dağıtıyorlardı.

Yahudiler ve Rus kültürü

Daha önce de belirtildiği gibi, Yahudiler Sovyet etnik azınlıklar arasında en Ruslaşmış olanlardı ve Rusça’yı ana dilleri olarak kabul ediyorlardı. Yidiş temelli Shtetl (Doğu Avrupa’da yahudi nüfusun yaşadığı kasabalara Yidişçe dilinde verilen isim – çn) dünyasından uzaklara taşınan, Sovyetler Birliği’ndeki Rusça konuşan Yahudiler, Büyük Rus Kültürü’nün ateşli taraftarları oldular veya Yuri Slezkine’nin ironik sözleriyle, “Puşkin kültünü hevesle benimsediler”. Eğitimli kentli Yahudilerin yok olan kültürlerine ve dillerine karşı tutumları nostaljik ve aşağılayıcı arasında değişiyordu; Yidiş çoğunlukla yaşlılar tarafından çocuklardan sır saklamak için kullanılıyordu. Yüksek öğrenime ve geniş kültürel ilgi alanlarına yatkınlıklarını yansıtan Yahudi profesyoneller, genellikle okur yazar ve Rus meslektaşlarından daha iyi Rus tarihi ve edebiyatı biliyorlardı. Aslında, seküler Sovyet Yahudileri, yirminci yüzyıl Rus kültürünün önde gelen yaratıcıları arasındaydı. Tiyatro ve sinema oyuncuları ve yönetmenleri, stand-up komedyenleri, popüler müzik bestecileri, satranç şampiyonları, yazarlar ve şairler olarak Sovyet kültürünün pantheonunda oldukça görünür bir yer işgal ediyorlardı. Genellikle Yahudi olarak “öne çıkmamak” için Rusça kulağa gelen edebi isimler altında çalışan gazete ve dergi editörleri, televizyon ve radyo programcıları olarak Sovyet kültür üretiminin perde arkasında önemli roller oynuyorlardı.

Sovyet kültürü, bilimi ve toplumundaki tanınmış Yahudi şahsiyetlerin biyografileri, iki ciltlik The Encyclopedia of Russian Jewry (1998) adlı ansiklopedinin yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Sovyet son dönem kültür sahnesinde son derece etkili ve açıkça Yahudi olan bir figürün canlı bir örneği, hicivci yazar ve stand-up komedyeni Mihkail Zhvanetskii’dir. Çürüyen sosyalizm altında yaşamın her yönüne dair acı esprileri, Sovyet son dönem folklorunun vazgeçilmez bir parçası haline geldi ve birçok yönden Glasnost (Gorbaçov’un SSCB’nin son döneminde geliştirdiği “şeffaflık” yaklaşımı – çn) ve Perestroika‘nın ortaya çıkışına öncülük etti. Bu, yirminci yüzyıl boyunca Yahudilerin Rus entelijansiyası olarak bilinen sosyal kategorinin merkezinde yer aldıkları anlamına gelir. Yirminci yüzyıl boyunca Rus ve Yahudi entelektüelleri birbirine bağlayan kesişim noktaları ve karmaşık ilişkiler ile Yahudilerin sözde “Rus ulusal vizyonu”na katkıları, komünizm sonrası yıllarda hararetli tartışmalara neden oldu. Yahudiler aynı zamanda yüksek kültürün de ateşli tüketicileriydi: konser salonlarına ve tiyatrolara gider, etkileyici ev kütüphaneleri oluşturur ve Novyi Mir (Yeni Dünya) ve Inostrannaya Literatura (Yabancı Edebiyat) gibi etkili edebiyat dergilerinde yayınlanan son kitapları takip ederlerdi. Böylece, “kökü olmayan kozmopolitler” olarak damgalanmalarına rağmen, Rus Yahudileri Rus kültür toprağına derin kökler salmışlardı.

Slavlar tarafından sıkça dile getirilen tipik bir Yahudi ağıtı, Yahudilerin “her zaman geçinebilecekleri ve başarabilecekleri” (Rusça’da çevirisi zor bir deyim olan evrei umeyut ustraivat’sia) idi. Bu deyim, Yahudilerin zekâsını, uyumluluğunu ve çıkarcı tavrını, Slavların özverili ve saf tavırlarıyla karşılaştırarak ima ediyordu. Tüm engellere rağmen, bazı Yahudiler, Parti, hükümet ve dışişleri hizmetleri (nomenklatura – bürokraside kilit yerlere hâkim elit yapı-çn) dışında, kamu hayatının çeşitli alanlarında Sovyet hiyerarşisinin zirvesine ulaştı. Sovyet döneminin başlarından itibaren, hem yüksek kültürde hem de popüler kültürde birçok Yahudi yıldız vardı: besteciler L. Utesov, I. Dunajevsky, M. Blanter ve M. Bernes erken sosyalizmin en popüler şarkılarını yazdılar ve seslendirdiler; stand-up komedyenleri ve hiciv yazarları A. Raikin, M. Zhvanetski, G. Khazanov ve G. Gorin, Homo Soveticus arasında ironik özeleştiriyi şekillendirdiler; yazarlar ve şairler B. Pasternak, O. Mandelstam, M. Svetlov, D. Samoilov, B. Slutsky ve J. Brodsky Rus entelektüellerinin evlerinde sıkça duyulan isimler haline geldi; birçok evde amatör (bard) şarkıcılar A. Galich ve A. Gorodnitsky’nin kasetleri ve plakları bulunurdu; Sovyet satranç dahileri M. Tal, M. Botvinnik, B. Spassky ve G. Kasparov yıllarca dünya satranç turnuvalarını kazandılar; Sovyet dönemi fizikçileri Nobel Ödülü sahipleri Abram Joffe ve Lev Landau dünya biliminin ön saflarında yer aldılar ve liste uzayıp gidiyor. Bu başarılı kişilerle etnik bağları sayesinde, sıradan Yahudi erkek ve kadınlar genellikle kökenleriyle gurur duyuyor ve Slav komşularına karşı biraz kibirli davranıyorlardı. Rusya ve ötesindeki “büyük Yahudiler” ile olan yakınlık, antisemitizmin gölgesinde yaşamak için ahlaki bir ödül, etnik gururu besleyen ve Sovyet sistemi altında yaşadıkları “etnik engellilik” için bir telafi idi. Rus Yahudileri arasında popüler bir hobi, tarih ve modern yaşamdaki ünlü Yahudi şahsiyetlerin titiz bir envanterini çıkarmak, Ruslaştırılmış ve edebi isimler gibi çeşitli kılıkları dikkatlice ortaya çıkarmaktı.

Yahudiler, Sovyet toplumunun ekonomik, sosyal ve kültürel manzarasında özel bir yer işgal ediyorlardı ve “ayrımcılığa uğrayan elit”lerin eşsiz bir örneğini oluşturuyorlardı. Bu çelişkili ifadeyle, cazip kariyer yollarına girişlerinde ve tüm sosyal kurumlarda sürekli kontrol ve kısıtlama politikalarına rağmen, Yahudilerin en önemli mesleki alanlarda öne çıktıklarını ve sık sık (Sovyet standartlarına göre) önemli nüfuz ve servet biriktirdiklerini kastediyorum. Dışlama ve karalama politikalarına yanıt olarak, Sovyet Yahudileri geleneksel ahlaklarının bazı özelliklerini harekete geçirdiler: okuryazarlığın teşviki, sıkı çalışmaya ve mesleki becerilere saygı, aile bağlarının gücü, grup içi dayanışma ve sağlıklı yaşam tarzı. Bu geleneksel hayatta kalma ve hareketlilik araçlarına, hayatta kalmak ve gelişmek için katılmak zorunda oldukları Sovyet sistemini atlatma veya manipüle etme becerisi de eklendi. Bu özellikler, benzersiz Rus-Sovyet Yahudi kimliğinin çekirdeğini oluşturdu ve Yahudiler ile diğer Sovyet halkları arasındaki sembolik ve sosyal sınırları belirledi. Kişisel başarılarından bağımsız olarak kültürel elitlere ait olma duygusu, göç sırasında kendilerini yeni sosyal piramidin en altında bulan Rus Yahudilerine genellikle zarar verdi.

Sosyalizmin son dönemlerinde Yahudi muhalefeti

Kuşkusuz, Yahudiler, onları asırlık antisemitik şiddetten koruyan ve sosyal hareketlilik için birçok fırsat sunan Rus Devrimi ve devlet sosyalizminin en ateşli destekçileri arasındaydı. Devrim sonrası ilk otuz yıl boyunca, Yahudi entelektüeller ve Yahudi kökenli sıradan Sovyet vatandaşlarının çoğu komünist ideolojiye gerçekten sadıktı; birçoğu Parti saflarına katıldı (özellikle Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında) ve en ilerici, eşitlikçi ve geleceğe yönelik toplumda yaşadıklarına inanıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde, 1930’lar ve 1940’larda eski siyasi ve kültürel elitlerin (Yahudiler dahil) birçok üyesinin GULAG’da (Çalışma Kampları Yönetimi Baş İdâresi. Lenin ve Stalin dönemlerinde rejim karşıtlarının tutulduğu çalışma kampları – çn) hayatını kaybettiği siyasi tasfiyeler dalgası bile onların sadakatini sarsamadı. Asimile olmuş Sovyet Yahudileri ile Sovyet iktidarı arasındaki ilk büyük bölünme, diğerlerinin yanı sıra 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasıyla tetiklenen, Stalinist dönemin sonlarında yaşanan antisemitik kampanyalara kadar uzanır. Sovyet-Yahudi tarihinin bu trajik dönemi, Ocak 1948’de Moskova Devlet Yidiş Tiyatrosu Direktörü Solomon Mikhoels’in suikastıyla başladı ve Yahudi “kökü olmayan kozmopolitlere” (Batı ve İsrail ile çok sayıda sosyal bağı olduğu için şüpheli görülenlere) karşı siyasi ve medya kampanyalarıyla devam etti. Doktor Katilleri komplosu (Sovyet parti elitini zehirlediği iddia edilen üst düzey Yahudi doktorları hedef alan), 13 Yahudi kültür adamının ve YAK (Yahudi Anti-Faşist Komitesi) üyesinin tutuklanması ve idam edilmesi ile devam etti. Nazi işgali altındaki Sovyet topraklarında yaklaşık 2,7 milyon Yahudi’nin toplu katliamının ardından, yetkililer Yahudilerin mağduriyetini sürekli olarak reddetti ve Sovyet Yahudilerinin Kara Kitabı‘nın yayınını durdurdu. Stalin’in iktidarının son aylarında, Moskova ve Leningrad’daki Yahudiler arasında, başkentlerden Sibirya ve Uzak Doğu’nun ücra bölgelerine toplu sürgün planlandığına dair söylentiler dolaşıyordu. Sadece Stalin’in Mart 1953’teki ölümü ve ardından Politbüro ve Parti çizgisinde yaşanan hızlı değişiklikler, Yahudileri zorla yer değiştirme ve zulümden kurtardı. Ancak toplu travma izleri on yıllar boyunca devam etti ve hayal kırıklığına uğramış çoğunluk Komünist ideolojiden ayrıldı. Ancak fiziksel olarak Demir Perde’nin arkasında kaldılar – göç edemiyor, koşullara uyum sağlamak ve ilerlemek zorundaydılar.

1950’lerin sonu ve 1960’larda kısa süren Çözülme döneminden bu yana, Yahudiler Sovyet rejiminin en tutarlı muhalifleri arasında yer aldı. Bu durum, hem kendi içinde bulundukları zor durumu hem de her düzeyde verimsiz, ahlaksız ve gülünç olan durgun sisteme karşı genel entelektüel küçümsemelerini yansıtıyordu. Sadece birkaç cesur kişi açıkça muhalif olduğunu ilan etse de, birçokları yıkıcı fikirler üzerinde kafa yordu ve gece geç saatlerde mutfak tartışmalarında Sovyet sistemini alay konusu yaptı. Yahudi entelektüeller, samizdat dergilerinin (Anlamı “kendi yayım” olan bu Rusça kelime, Sovyetler döneminde yasaklanan muhalif yayınların el altından basılarak çoğaltılmasını ifade eder – çn) ) üretiminde ve tamizdat (Rusça kelime anlamı “orada yayımlanan” olan bu ifade, özellikle Batı’da yayımlanan Sovyet muhalifi yayımlara karşılık geliyor. – çn) dağıtımında orantısız bir şekilde yer aldılar. Siyasi anekdotlar (Sovyet gerçekliğini ele alan sapkın şakalar), Sovyet folklorunun ana türü olarak yaygınlaştı ve geç Sovyet kültürünün vazgeçilmez bir parçası haline geldi. 1970’ler ve 1980’lerde birçok genç Yahudi erkek ve kadın, evlerinde yıkıcı ve alaycı kültüre maruz kaldı ve daha nadiren aktif direnişe katıldı. Ortak stratejileri, “sistemi görmezden gelmek”, Sovyet resmi makamlarıyla mümkün olduğunca az ilişki kurmak, “iç göçmen” olmak ve özel hayata ve kişisel gelişime odaklanmaktı. Elbette bu tür tutumlar Yahudi sosyal çevresiyle sınırlı değildi, Rus, Ukraynalı, Gürcü, Baltık ve diğer “etnik entelektüel kesimler”in (Sovyet sosyal alanlarında sıklıkla kesişen) muhalif kesimleri arasında da yaygındı, ancak kentsel Yahudi entelektüel kesiminde “anti-Sovyet tutumlar”, resmi adıyla, endemikti (istisnai; sadece belirli şartlarda, yerlerde görülen – çn). Aynı zamanda, Sovyet tarzı ikili düşünce ve ikili söylemde başarılı olan, Komünist Parti üyesi olan ve iki ayrı ahlak kodu (dış ve kişisel) uygulayan Yahudi profesyoneller ve bürokratlar da azımsanmayacak bir sayıya ulaşmıştı. Bu da onların başarılı uyum stratejisinin bir parçasıydı.

Muhalif entelektüel yaşam alanları göz önüne alındığında, Yahudi aktivistlerin, Stalin sonrası çözülme döneminde başlayan ve 1990’ların başında Sovyetlerin çöküşüyle sona eren Sovyet muhalif hareketinin tüm kollarında geniş bir şekilde temsil edilmesi şaşırtıcı değildir. Sovyet muhalefetinin ilk kolu, Nikita Kruşçev’in liderliğinde (1956-1964) siyasi reformlar ve Batı’ya karşı biraz daha fazla açıklıkla ortaya çıktı. Batı’nın evrensel insan hakları söylemine yeni maruz kalan, yeni doğan “yasalcılar” veya “hak savunucuları” (pravozashchitniki) hareketi, Sovyet hükümetini Sovyet Anayasasında yer alan sivil özgürlükler konusundaki resmi taahhütlerine uymaya çağırdı. Aynı görüşe sahip küçük gruplar halinde bir araya gelen eleştirel düşünürler, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve yurtdışındaki uygulamaları hakkında bilgi edinmek için çalışma grupları kurdular, Stalin diktatörlüğünün dehşetini (özellikle 1956’da XX Parti Kongresi’nde Kruşçev’in ünlü konuşmasından sonra) tartıştılar ve Sovyet Anayasası’nda yer alan sivil özgürlükler (ifade, toplantı ve dernek kurma, din, vb.) ile “sahada” uygulanan baskıcı uygulamalar arasındaki keskin çelişkiye öfkelendiler. Bu gayri resmi gruplar, yurtdışında yıkıcı romanlarını yayınlayan yazarlar A. Siniavsky ve Y. Daniel’e karşı 1965 yılında görülen yüksek profilli ceza davasıyla sona eren Kruşçev’in Yumuşama Dönemi‘nin ardından daha da güçlendi.

Bu ilk insan hakları savunucularının çoğu Yahudi kökenliydi: A. Esenin-Volpin, A. Ginzburg. E. Bonner, L. Bogoraz, N. Gorbanevskaya, K. Lubarsky, A. Sharansky, A. Voronel ve A. Roginsky – bunlardan sadece en tanınmış olanları. Pravozashchitniki‘nin ilk önemli sokak eylemi, 25 Ağustos 1968’de Kızıl Meydan’da Çek ayaklanmasının (sözde Prag Baharı) acımasızca bastırılmasını protesto etmek için düzenlenen küçük bir gösteriydi. Göstericiler, Rusça ve Çekçe olarak yazılmış Pozor Okupantam! (İşgalcilere utanç!), Za vashu I nashu svobody! (Sizin ve Bizim Özgürlüğümüz İçin!). Yedi cesur protestocudan beşi Yahudiydi; hepsi yargılandı ve uzun hapis cezalarına çarptırıldı, zorla psikiyatrik tedaviye tabi tutuldu veya sürgüne gönderildi. Daha sonra bu aktivistler, Sovyet insan hakları ihlallerini Batı’ya bildirmek için 1976’da Moskova Helsinki Grubu’nu kurdu. Bu grubun birkaç düzine üyesinin yarısından fazlası Yahudiydi. 1960’ların sonlarından itibaren Yahudi aktivistler, yeraltı dergileri The Chronicle of Current Events (Khronika Tekushikh Sobytii) ve Jews in the USSR (Evrei v SSSR) yayımlamak ve dağıtmak konusunda öncü oldular; Batı’da yayımlanmak üzere muhalif yazıları kaçırmak için yurtdışı bağlantılarını kullandılar; insan hakları ihlallerini dünyaya duyurmak için yabancı gazetecilerle temasa geçtiler; zulüm gören bilim adamları ve entelektüelleri savunmak için dilekçeler düzenlediler (Andrei Sakharov ve diğerleri). Çoğu işlerini kaybetti, tutuklandı ve çalışma kamplarına hapsedildi veya Sovyet karşıtı aktivizm bir tür delilik olarak kabul edildiğinden zorla psikiyatrik tedaviye tabi tutuldu. Genel olarak, Yahudi muhalifler insan hakları hareketinde derin bir iz bıraktı.

İnsan hakları hareketinde “muhalefet kariyerlerine” başlayan birçok Yahudi aktivist, daha sonra Sovyet sistemine karşı Yahudilerin özel şikayetlerine yöneldi. Bunlar, İsrail Devleti’nin kurulması ve Stalin döneminin sonlarında yürütülen antisemitik kampanyalar yerine bir araya gelmeye başlayan ve 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in etkileyici zaferinin ardından hız kazanan Sovyet Yahudi hareketinin omurgasını oluşturdu. SSCB’de Yahudi ulusal uyanışı, genel demokratikleşme gündemi ile “Sovyet uluslar ailesi”nin çok sayıda etnik azınlığın (Ukraynalılar, Gürcüler, Ermeniler, Baltık vatandaşları vb.) arasındaki ulusal haklar söyleminin kesiştiği noktada şekillendi. Etnik-ulusal duyguların patlak vermesi ve ulusal cumhuriyetlerin daha fazla egemenlik ve etnik azınlıkların kültürel özerklik talepleri, siyasi birliğin ve Parti kontrolünün ciddi bir tehlikesi olarak görüldü ve Ukraynalı, Litvanyalı, Çeçen ve diğer “aşırı milliyetçiler”in zulüm ve hapis cezalarına yol açtı. Yahudi dini-kültürel canlanma ve İsrail’e Aliyah (İsrail dışında yaşayan yahudilerin İsrail’e göç etmesini ifade eden, kelime anlamı –arapçada âli kelimesinin anlamıyla benzer- “yukarı çıkmak” anlamına gelen İbranice kelime  – çn) hakkı alanındaki bazı aktivistler, hapis cezaları sırasında ve GULAG kamplarında tanıştıkları diğer “aşırı milliyetçiler”den etkilendiler: Siyon mahkumları Anatoly (Nathan) Sharansky, Yosef Mendelevich, Ida Nudel ve Eduard Kuznetsov da bunların arasındaydı.

Sovyet muhalefetinin bu akımları birçok kesişme noktasına sahip olsa da, ideolojik yönelimleri oldukça farklıydı: Yasalcılar (pravozashchitniki) Sovyet siyasetinin genel demokratikleşmesini hedeflerken, Yahudi hareketi SSCB’de siyasi reformları teşvik etmeyi kendi işi olarak görmüyordu ve başka yerlere göç etme ve gelişme hakkını savunuyordu. Onların argümanı şöyleydi: Ruslar, Ukraynalılar ve diğer uluslar bizi burada rakip veya “etnik ötekiler” olarak istemiyorsa, Yahudiler olarak ulusal haklarımızı gerçekleştirebileceğimiz İsrail veya Amerika’ya gidelim. Bu hareketin daha ünlü kesimi, 1970’lerde çıkış vizesi verilmeyen ve yıllarca işsiz, dışlanmış, sadık çoğunluğun gözünde “hain” olarak â’raf’ta sıkışıp kalan Yahudiler olan Refuseniks (ingilizce “refuse/reddetmek” kelimesinden türeyen “Reddedenler”, Sovyetler ve Sovyet Bloku ülkelerinde İsrail başta olmak üzere başka ülkelere göç etmelerine izin verilmeyen yahudileri ifade ediyordu. Özellikle 1967 yılındaki 6 Gün Savaşları’ndan sonra İsrail’e göç etmek isteyen yahudilerde artış olmuştu. Sovyetler’in bu göçe izin vermemesinin sebebi olarak, bu kişilerin Sovyet ulusal çıkarlarına ait bilgilere sahip olmaları gösteriliyordu. – çn) olarak bilinir. Yahudi hareketinin daha küçük bir kolu, Sovyet Yahudilerinin diğer etnik azınlıklarla eşit kültürel ve dini haklarını savunuyordu: İbranice ve Yidiş öğrenmek, sinagoga açıkça gitmek ve Yahudi bayramlarını herhangi bir tepki korkusu olmadan kutlamak. Sovyetlerin son dönemlerinde, Yahudi aktivistler ve refusenikler, siyasi muhaliflerden daha etkili ve somut destek aldılar. Amerikalı ve Avrupalı aktivistler, Demir Perde’nin ardındaki insan hakları ihlallerini önlemektense, hükümetlerine baskı yaparak Sovyet Yahudilerinin göç etmesine daha kolay yardım edebiliyorlardı. Sovyet muhaliflerinin mesajları uluslararası basına ulaşsa bile – A. Sakharov’un Sovyet nükleer silahlanmasına karşı protestoları veya V. Bukovsky’nin demokratik reformları savunması gibi – Amerikan veya İngiliz halkının müdahale etmek için yapabileceği çok az şey vardı.

Yıkıcı aktivizmin hangi dalını seçecekleri – evrensel demokratik hedefleri mi, yoksa etnik-ulusal hedefleri mi hedef alacakları – rastgele değildi. Daha asimile olmuş Yahudi kökenli aktivistler – genellikle büyük şehirlerden gelen bilim adamları ve entelektüeller – tipik olarak Helsinki Grupları’ndaki pravozashchitniki saflarına katıldılar, muhalif samizdat yayınları çıkardılar, dilekçeler yaydılar ve Gorbaçov’un Perestroyka (Rusça “yeniden yapılanma/inşa” anlamına gelen kelime, SSCB’nin son genel sekreteri Gorbaçov’un geliştirdiği ve özetle beyin ölümü gerçekleşmiş “Hasta Sovyet”e Batı’lı kodlarla dizayn edilmiş bir beyin nakli yapmayı öneriyordu. – çn) döneminden itibaren, GULAG’da hayatını kaybeden Sovyet rejiminin kurbanlarının trajik öykülerini ortaya çıkaran Memorial Derneği gibi yasal derneklerde yer aldılar. Bu Yahudiler, etnik-ulusal kökenlerine oldukça kayıtsızdılar ve evrensel liberal değerleri paylaşıyorlardı. Yahudi ulusal ve dini haklarının savunucuları genellikle, büyürken Yahudi yaşam tarzına daha fazla maruz kaldıkları taşra bölgelerinden (eski Yahudi yerleşim bölgesi) geliyorlardı. 1970 yılının Haziran ayında, Leningrad havaalanından boş bir uçağı kaçırarak SSCB’den (önce İsveç’e, ardından İsrail’e) kaçmaya teşebbüs eden 16 kişiden çoğu – E. Kuznetsov, M. Dymshits, Y. Mendelevich, S. Zalmanson ve diğerleri – Yahudi gururu ve Yahudi göç yasağını kaldırma arzusu ile hareket ediyordu. Hepsi “ağır vatana ihanet” suçlamasıyla yargılandı ve uzun süreli GULAG cezalarına çarptırıldı (iki lider ilk olarak ölüm cezasına çarptırıldı, ancak bu karar uluslararası baskı altında kaldırıldı). Kod adı “Düğün Operasyonu” olarak bilinen bu önemli olay, Yahudilerin Aliyah mücadelesine uluslararası dikkatleri çekti ve Batı Yahudilerini “Sovyet Yahudilerini kurtarmak” için harekete geçirdi.

Farklı hedeflerine rağmen, “demokratlar” ve “Aliyah aktivistleri” arasında birçok kesişme noktası ve karşılıklı destek vardı. Voronel, Sharansky ve Kuznetsov, 1960’ların sonlarında pravozashchitniki olarak başlamış, daha sonra Yahudi ulusal gündemine yönelmişlerdi; muhalif hareketin “yıldız çifti” Andrei Sakharov ve Elena Bonner, Batı ile baş irtibat görevlisi Vladimir Bukovsky ve hareketin önde gelen tarihçisi Lyudmila Alekseyeva, Yahudiler ve diğerleri için göç özgürlüğünü güçlü bir şekilde desteklediler. Örneğin Eduard Kuznetsov, 1961 yılında 22 yaşında, Sovyet karşıtı bir yeraltı gazetesi yayınladığı için ilk kez tutuklandı. GULAG’da cezasını çekerken Yahudi milliyetçileriyle tanıştı ve (yarı) Yahudi kimliğini benimsedi. Fizikçi Alexander Voronel, 1960’ların sonunda “haklar muhalifi” olarak başladı, ardından 1970’lerde samizdat dergisi Jews in the USSR‘ı yayınladı, Aliya’ya katıldı ve önde gelen bir Rus-İsrailli entelektüel ve edebiyat-gazetecilik almanakı 22‘nin kurucu editörü oldu. Yahudi davasına yönelen muhalifler, genellikle refuseniklerin taleplerinin özgüllüğünden etkileniyordu. Görünüşe göre, insanlar evrensel haklar ve hukukun üstünlüğü gibi soyut kavramlardan çok, ortak köken ve kader bağlarına daha içgüdüsel bir düzeyde bağlanıyorlar. Aliyah hakkını savunan bazı kişiler (örneğin Natan ve Avital Sharansky, Alexander Voronel), Yahudi ulusal hakları ve seyahat özgürlüğünün temel insan hakları arasında yer aldığını iddia ettiler.

Sovyet Yahudi hareketinin her iki kolu – “evrensel” ve “ulusal” – Moskova, Leningrad, Minsk, Riga ve birkaç başka şehirde yoğunlaşan birkaç bin aktivisti bir araya getirdi. Yaklaşık iki milyon Sovyet Yahudisi arasında (genellikle açık muhalefet yerine “iç göç”ü tercih eden) küçük bir azınlık olmasına rağmen, Yahudi muhalifler 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında kardeşlerinin kolektif kaderinde büyük bir etki yarattılar. İnsan hakları savunucularının Sovyet sisteminin nihai çöküşündeki rolü somuttu, ancak diğer ekonomik ve jeopolitik güçlere kıyasla çok da önemli değildi. Bununla birlikte, Sovyet Yahudilerinin göç hakları için mücadele eden hareket (yerel bir hareket olmakla birlikte Amerikan ve diğer Batılı Yahudiler tarafından güçlü bir şekilde destekleniyordu) çok etkili oldu, yavaş yavaş siyasi uzlaşmaları teşvik etti ve SSCB’den çıkmak isteyen yüz binlerce Yahudi ailenin önünü açtı. İsrail ve Batı’ya yeniden yerleşmelerinin öyküsü bu makalenin kapsamı dışındadır.

1980’lerin sonlarına kadar hayatta kalan Yahudi kökenli Sovyet muhaliflerinin çoğu, yine ikiye ayrılan bir yol izleyerek SSCB ve Sovyet Bloku’ndan ayrıldı: Aliya aktivistleri İsrail’e taşınırken, pravozashchitniki genellikle Batı’yı tercih etti. Bazıları zorla ülkeden çıkarıldı, bazıları ise zulüm tehdidi altında yaşamaktan yoruldu. Çoğu durumda, SSCB’de ve yeni vatanlarında adalet arayışları göç ettikten sonra da devam etti. Böylece, Natalia Gorbanevskaya Paris’e göç ettikten sonra Radio Free Europe/Radio Liberty’de çalışmaya başladı, Alexander Ginzburg Fransa’da, Vladimir Bukovsky ise İngiltere’de aktivist olarak kaldı. Eduard Kuznetsov ve Natan Sharansky, Batı’daki Sovyet casuslarıyla takas edilerek İsrail’e gitti. 1970’lerde ve 1980’lerde Aliyah’a katılan Sovyet Yahudi hareketinin genç üyeleri kahramanlar (asirei zion – Siyon’un tutsakları) olarak kutlandı ve bazıları 1990’larda politikacı ve aktivist oldu. Sharansky, 1996’da Knesset’te yedi sandalye kazanan ilk göçmen partisi Israel be-Aliya‘yı kurdu ve 2000’lerde İsrail Yahudi Ajansı’nın (Sochnut) başına geçti. Yuli Edelstein ve Yuri Stern, Likud ve Israel Beiteinu partilerinden Knesset üyeleri olarak merkez sağ kanadın önde gelen siyasi aktörleriydi. Yuli Kosharovsky, Rusça konuşan İsraillilerin sosyal ve siyasi hakları için mücadele etmek üzere göçmen grupları örgütledi, Kuznetsov ise İsrail’in önde gelen Rusça gazetesi Vesti‘nin kurucu editörü oldu. Böylece, Yahudi muhalifler SSCB’den ayrıldıklarında, çoğu insan haklarına olan bağlılıklarını da yanlarında götürdüler.

Sonuç olarak, bu makale, devlet sosyalizminin ilk yıllarından nihai çöküşüne kadar Yahudilerin sosyal konumlarına, değişen Sovyet-Yahudi kimliğine ve Yahudi göçünün ve muhalefetinin sosyo-psikolojik itici güçlerine ilişkin makro düzeydeki görüşümü sunmuştur. Sovyet modernleşme projesine ilk aşamalarında isteyerek katılan ve sosyal hareketliliğin faydalarından yararlanan Yahudi entelektüeller, 1960’ların sonlarından itibaren komünizmin yerine getirilmeyen vaatleri, ortamdaki antisemitizm ve Demir Perde arkasında yaşamaktan giderek daha fazla bıkmaya başladı. Küçük bir azınlık aktif muhalifler haline gelirken, çoğunluk öfkesini bastırdı ve “sistem”den koparak özel hedeflerinin peşine düşen “iç göçmenler” oldu. Yahudiler, resmi kuralları atlatmanın, etkili sosyal ağlar oluşturmanın ve Sovyet son döneminin kentsel bağlamında ulaşabildikleri tüm eğitim ve kültür kaynaklarını seferber etmenin öncüleri oldular. 1980’lerin sonunda kapılar nihayet açıldığında, Yahudi ailelerin çoğu göç etmeyi tercih etti. Aktif direnişe katılan küçük bir grup Yahudi entelektüel, Demir Perde’nin yıkılması, Glasnost’un ortaya çıkışı ve post-komünist geçişin başlangıcı üzerinde orantısız bir etki yarattı.