Siyahi Edebiyatın Eşitlik Mücadelesinde Etkisi
Langston Hughes ve Claude McKay’in Amiri Baraka, MLK Jr. ve Malcolm X Üzerindeki Etkisi
Papa Amady Ndiaye
Journal of Philosophy, Culture and Religion 2025
Amaç:
Aşağıdaki makalenin amacı, Langston Hughes ve Claude McKay’in, 1960’ların Siyah Sanat Hareketi ve LeRoi Jones (Amiri Baraka) gibi geleceğin siyahi yazarları ile Martin Luther King Jr. ve Malcolm X gibi siyahilere yönelik baskıya karşı çıkan hareketlerin liderleri üzerindeki etkisinin inkâr edilemez olduğunu göstermektir.
Yöntem:
Çalışmada, arşiv araştırması, söylem analizi, şiir analizi, biyografi ve edebiyat eleştirilerinin incelenmesi gibi çeşitli yöntemlerin bir kombinasyonu kullanılmıştır. Çalışma; 2015 yılında Dakar Üniversitesi’nde savunulan Langston Hughes ve Claude McKay’in Şiirinde Siyah Milliyetçiliği: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım başlıklı doktora tezimin bir bölümünün derinleştirilmiş halidir.
Bulgular:
Langston Hughes ve Claude McKay’in şiirleri, Afrika kökenli Amerikalıların kimliğinin karmaşıklıklarını ve sistematik ırkçılık ile ayrımcılığı sona erdirme mücadelesini başarılı bir şekilde ele alıyordu. Bu temalar aslında 2020 Pulitzer Şiir Ödülü sahibi Jericho Brown gibi çağdaş Afro-Amerikalı yazarlara ilham vermeye devam ediyor. Brown’ın ‘The Tradition’ adlı şiir koleksiyonu, Amerika’daki ırksal eşitlik, toplumsal adalet ve şiddet konularını ele alıyor. Brown, eğer Claude McKay şiirlerini yazmamış olsaydı, kendisinin zafer kazanan şiirlerini nasıl yazabileceğini hayal bile edemediğini ileri sürüyor (Brown, 2022).
Kurama, Uygulamaya ve Politikalara Eşsiz Katkı:
Hughes ve McKay’in Afro-Amerikalılara yönelik şiddeti ve vahşeti kınayan yazıları, Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketinin ısrarla kınadığı polis vahşeti ve suistimalleri temalarıyla derinden örtüşmektedir.
GİRİŞ
Langston Hughes ve Claude McKay’i, hem Amerika’da hem de tüm Siyahların anavatanı olan Afrika’da, kendi kişilikleriyle Siyah halklar arasında neredeyse tam bir bağ ve karışım içinde olmaları, onları her şeyden önce Siyah kitlelerin şairleri haline getirmiştir.
Bu yakın ilişki ve Siyahi halkların içine karışma, onları şiir yazma alanında kendi kuşaklarının en etkileyici Siyahi milliyetçileri hâline getirmiştir. Siyahilik ideolojisine ilişkin pek çok boyut, neredeyse tüm şiirlerinde açıkça ifade edilmiştir. Rampersad, “Afrika kökenli birçok okuyucu için o [Hughes] şairler şairi, Afro-Amerikan kültürünün zenginliğiyle dolu şiirlerin sevilen yazarı, Hughes’un siyahi Amerikalılara olan sevgisini yansıtan şiirler…” diyor. (Hughes, 1994) Hughes aynı zamanda siyahi kardeşleri için sosyal ve siyasal adalet ideallerine kendini tamamen adamış en etkili Siyahi şairlerden biridir ve her fırsatta şiirlerini, onların adına ırksal adaletsizlik ve baskının yarattığı acıları ifşa etmek için kullanmıştır.
Kölelik ve onun temelindeki ideoloji, siyahi insanın kişiliğini yok etmeyi, onu alt-insan statüsüne düşürmeyi ve onu medeniyetin ve insanlık tarihinin dışına atmayı başarmışken, Hughes ve McKay, 20. yüzyılın başlarında siyahi insanı yeniden canlandırmak ve Amerika’da siyahi kimliğini ve onun Afrika geçmişini yüceltmek gibi devasa bir göreve cesurca ve başarıyla girişmişlerdi. Countee Cullen tarzında pek çok siyahi şair, eserlerinde derin bir utanç ve ırksal kötümserlik duygusunu dile getirirken, Afro-Amerikalı şair ve Jamaikalı çağdaşı, dizelerinde siyahlıklarını gururla kucaklıyor, hem fiziksel hem de ruhsal olarak siyahi insanlara özgü güzelliği durmaksızın yücelterek, kendilerini zenci kimliğinin en yetenekli temsilcilerinden ikisi haline getiriyorlardı.
Bir ırkın geçmişi ve uygarlığı, onun kimliğinin hayati bir parçası olduğundan, iki Siyahi milliyetçi şair, Amerika’daki Siyahilerin Afrikalı mirasını yüceltmeye sıkça başvurmuştur. Hem Hughes hem de McKay için bu durum, Afrika’ya geri dönüş özlemini (atavizmini) konu alan şiirler aracılığıyla Yeni Dünya’daki siyahiler için manevi ve kültürel geri dönüş fikrine karşılık gelmektedir; bu şiirlerde, atalarının topraklarına aşık olan iki yazar, ana vatanın sömürge öncesi medeniyetini ve egzotik manzaralarını sıklıkla överler.
Efsanevi Negritude (1930’lardan itibaren Fransa’daki siyahi entellektüellerin, edebiyatçıların oluştudukları bir ekol) kültü ve derin Afro-merkezcilikle birlikte, Hughes’un milliyetçiliği, kariyerinin sonlarına doğru kaleme aldığı protest şiirlerinde de gözle görülür hâle gelmiştir. Çoğunlukla “olayların baskısıyla” yazılan bu şiirler (Wagner, 1965), Hughes’un Siyahilik militanı olma durumunu daha da pekiştirmiştir. Afro-Amerikan şair için, mesele yalnızca fiziksel şiddetten ekonomik ve cinsel sömürüye kadar her türlü siyahi ırksal önyargıya saldırmak ve onları kınamak, Afro-Amerikalılara karşı işlenen ırksal ayrımcılığı da hesaba katmak değil aynı zamanda onların gecikmeden anayasal haklardan yararlanmalarını talep etmek, Amerika’yı Bağımsızlık Bildirgesi ve Federal Anayasa’da yer alan özgürlük ve eşitlik idealleriyle uzlaştırmaya çalışmak ve onları siyasi, ekonomik ve toplumsal baskıdan kurtarmaktı.
Jamaikalı yazar da bu alanda geri kalmamıştır. Jamaika’da, Beyaz egemenliğinde doğup büyümüş olmasına rağmen, mesleki eğitimini sürdürmek için gittiği ABD’de ırkçılığın ve şiddetin en kötü biçimleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle, Amerika topraklarındaki ırksal kardeşlerinin durumunun aciliyetinin farkına varmıştır. Bu yüzden, “Amerikan şiirleri” olarak adlandırılan şiirleri, ton ve nefret açısından o kadar şiddetlidir ki, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki diğer hiçbir siyahi şairle karşılaştırılamazlar. Gerçekten de, beyaz şiddetine, ayrımcılığına ve küstahlığına karşı şiirsel çabalarında, Afro-Amerikan çağdaşlarından daha dokunaklı ve şiddetliydi. Bu nedenle, “nefretin şairi” lakabını almıştır. Wagner, onun bu unvanı doğruluyor ve “Tüm siyah şairler arasında o [McKay], nefretin açık ara şairidir (…)” diyor; nefret, onun bakış açısından “kişiliğine denge getiren ve yaşadığı dünyaya tatmin edici bir şekilde uyum sağlamasını sağlayan bir telafi edici faktördür.” (Wagner, 1965)
HUGHES’UN AMIRI BARAKA ÜZERİNDEKİ MİRASI
Hughes’un şiiri, Amiri Baraka, Richard Wright, Hoyt Fuller, Ron Karenga ve diğerleri gibi bir nesil Afro-Amerikalı yazar üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Bu yazarlar, ilerleyen yıllarda Amerika’daki Siyahi milliyetçiliği meşalesini özellikle Baraka’nın önde gelen figürü olduğu Siyahi Sanat Hareketi aracılığıyla yükseltmişlerdir. “Hughes, 1960 ve 70’lerin yazarlarının kültürel milliyetçiliğinin habercisidir” (Onwuchekwa, 1976). Baraka ve Hughes arasında siyasi görüşlerindeki farklılıklar nedeniyle zaman zaman sorunlu bir ilişki olsa da, Harlem Rönesansı’nın şairi, Siyahi Sanat Hareketi’nin şairi üzerinde özellikle şiir estetiği açısından güçlü bir etki yaratmıştır. Sylvanise’e göre, Baraka’nın yalnızca serbest ölçüyle yazmaya yönelmesinde, Langston Hughes’un etkisi ve şiire dair milliyetçi anlayışı belirleyici olmuştur (Sylvanise, 2009). Hughes’un, meslektaşlarını Afro-Amerikan toplumunun halk kaynaklarından edebi malzeme çekmeye davet ettiği 1926 tarihli “Zenci Sanatçı ve Irk Dağı” adlı makalesinde, Harlem Rönesansı şairinin milliyetçi fikirleri, Baraka’nın şiirsel çabaları boyunca yol gösterici ilkeleri olmuştur.
Dahası, Baraka’nın şiirlerinde sıklıkla Siyahi konuşma dilini kullanması, Hughes’un lehçeli şiirlerini okuması ve selefinin Siyahi lehçesinin, yani Zenci konuşmasının, ABD topraklarında Siyah kimliğinin bir kendini ifade etme biçimi olduğu yönündeki Siyahi milliyetçi felsefesini yorumlaması göz önüne alındığında şaşırtıcı değildir.
Yan Han da bu görüşümüzü paylaşarak, “Baraka, Hughes’un özellikle caz ve blues gibi Siyahi müzikal ifadelerden esinlenmiş ritimler aracılığıyla yardım ettiği ve cesaretlendirdiği genç kuşağa aittir” demektedir (Han, 2011).
Onwuchekwa (1976), Baraka’nın ve onun kuşağındaki Siyahi yazarların Hughes’a borçlu oldukları mirası şöyle açıklar: “Baraka’nın sesi, 60’ların sonlarında onun etkili ve yoğun gölgesinde olgunlaşan en genç Siyah şairler tarafından yinelenmiş ve güçlendirilmiştir. Bu şairler, Baraka ile birlikte Hughes’un doğrudan mirasçılarıdır. Hughes’un çalıştığı prensiple çalıştılar… Çalışmalarının çoğu da tıpkı Hughes gibi ırksal temalara dayanmakta ve tanıdıkları hayattan beslenmektedir. Onlar da çalışmalarında, cazın anlam ve ritmini ve blues’un anlam ve ritimlerini anlamaya ve göstermeye çalışırlar.
Amiri Baraka da birçok defa, Hughes’un özellikle The Negro Speaks of Rivers ve Dream Variation adlı şiirlerine yaşam boyu duyduğu hayranlığını dile getirmiştir. Siyah Sanat Hareketi’nin öncüsü olan Baraka, bu iki eseri Harlem Rönesansı şairinin gerçek başyapıtları olarak görmektedir.
Ancak Baraka, Beyaz baskıcının boyunduruğundan Siyahi kardeşlerini kurtarma kaygısı taşıyan bir şair olarak kendini daha çok McKay ile özdeşleştirmiştir. Gerçekten de, Jamaikalı ada şairi ile 1960’ların Afro-Amerikalı milliyetçi şairi, şiirlerinde taşıdıkları sert ton ve sözlü “küstahlık” ile Hughes’un asla sergilemediği bir biçimde ırksal baskı adaletsizliğini lanetlemişlerdir. Kalamu Salaam bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Amiri Baraka, eserlerinde birçok temanın önemini göstermek için sık sık McKay’in ilk romanı Home to Harlem’dan alıntılar yapar. Claude McKay’in çalışmaları, Baraka’ya benzeyen çağdaş yazarlar üzerinde kalıcı bir etkiye sahiptir” (Salaam, 2008). Baraka, kariyerinin erken dönemlerinde McKay’in şiir biçimini taklit ederek Jamaikalı yazarın milliyetçi görüşlerini benimsediğini kabul etmiştir. McKay’in şiirleri, Baraka’nın ırkçılığa karşı pençelerini bilemesinde yardımcı olmuştur. “Claude McKay belli felsefeleri tanımlayan bazı biçimlere odaklandığında, bunlar benim felsefem hâline geldi. Ondan etkilenmenin beni onun sunduğu içerikten ilham almaya yönlendirdiğini görmeye başladım.” (Salaam, 2008)
McKAY’İN “HİDDETİ”NİN BARAKA VE MALCOLM X ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
If We Must Die (Eğer Ölmemiz Gerekirse) şiirini okuduğunuzda, Jamaikalı şairin, radikal üslubu ve Talion Yasası’na (göze göz, dişe diş) yönelik açık çağrısı nedeniyle “öfke dolu” veya “nefret yüklü” olarak tanımlayanların sizi etkilemesi şaşırtıcı değil. Aynı ırktan olduğu kardeşlerine yönelik uygulanan adaletsizlik ve şiddete öfkelenerek, kısas çağrısında bulunuyor. Şiirinde şöyle seslenir:
Eğer ölmemiz gerekirse, domuzlar gibi olmayalım
Avlanıp şanlı olmayan bir köşeye hapsedilmiş,
Çevremizde kudurmuş, aç köpekler havlarken
Lanetli yazgımızla alay eden.
Eğer ölmemiz gerekirse, bırak onurumuzla ölelim,
Böylece kıymetli kanımız akmamış olur,
Boşa; O zaman meydan okuduğumuz canavarlar bile
Ölmüş olsak da bizi onurlandırmak zorunda kalsın!
Ey soydaşlar! Ortak düşmanla yüzleşmeliyiz!
Sayıca az olsak da cesaretimizi gösterelim,
Ve bin darbelerine karşı bir ölüm darbesi indir!
Önümüzde açık mezar mı var? Ne çıkar?
Erkek gibi karşılayacağız bu korkak, katil sürüsünü,
Duvara kıstırılmışken, ölsek bile savaşarak! (McKay, 2004)
Bu şiir, Siyah Milliyetçiliğin liderlerinden Malcolm X’in siyahi kardeşlerinden maruz kaldıkları ırkçılığa karşı daha saldırgan bir duruş sergilemelerini talep ettiği birçok konuşmasında yankılanır. İslam Milleti’nin (Nation of Islam) bir sözcüsü olarak ve daha sonra bağımsız bir aktivist olarak Malcolm X, polis şiddeti ve ırk ayrımcılığının gerçekliğini açıkça ifşa etmiştir. Martin Luther King Jr. gibi, polis şiddetine karşı kısas misillemesini reddeden liderlerin aksine Malcolm X, Afro-Amerikalıların gerekirse polisten gelen saldırılar da dâhil olmak üzere haksız saldırılara karşı kendilerini savunma ve kısasın hakları ve görevleri olduğunu savunmuştur. En ünlü sloganlarından biri olan “Gereken her yolla”, eşitliğe olan bağlılığının bir ifadesiydi; bu, kişinin kendisini ve başkalarını korumak için şiddete şiddetle karşılık vermesi anlamına gelse bile. Malcolm X’e göre, bu yasadışı baskıya karşı şiddete başvurmamak bir zayıflıktan başka bir şey değildi ve bu nedenle daha saldırgan bir tutum sergilenmesini teşvik ediyordu. Polisi açıkça Beyaz baskısının bir aracı olarak nitelendirmiş ve adalet sistemini Siyahlara karşı açıkça taraflı olmakla sert bir şekilde eleştirmiştir.
Enslaved şiirinde şairin öfkesi ve nefreti, beyaz toplumun siyahi kardeşlerine uyguladığı baskıyla yüzleştikçe daha da belirginleşir:
Ah, uzun süre acı çeken ırkımı düşündüğümde,
Asırlardır hor görülen, ezilen,
Köleleştirilen ve linç edilen, insan yerine konulmayan
Hristiyan Batı’nın büyük yaşam zincirinde
Ve Kara Topraklarda mirasından koparılan,
Doğduğu antik topraklardan çalınan,
Yüreğim yanıyor (McKay, 2004)
Amiri Baraka, adeta McKay’in bıraktığı yerden devam etmiştir. Doğum adı LeRoi Jones olan Baraka; şair, oyun yazarı ve Siyahi bir aktivisttir. Keskin yazıları, üslubundaki radikallik nedeniyle çoğu zaman güçlü duygular ve tepkiler uyandırıyordu. Baraka’nın tarzı kariyeri boyunca değişip gelişen ideolojilerini yansıtsa da, sanatını sistematik ırkçılığa, toplumsal adaletsizliğe ve emperyalizme meydan okumak için kullandı. Radikalizmi, bazen aşırılıkçı ve bölücü olduğu için eleştirilerle karşılandı. Ancak kışkırtıcı söylemi, baskıyı kınama ve ortadan kaldırma konusundaki yakıcı bağlılığının sonucuydu. “Öldüren şiirler istiyoruz./Suikastçı şiirler, Silah gibi vuran şiirler.” (Baraka, 1979)
Baraka, Afro-Amerikalı bir yazarın rolünü şu şekilde tanımlamıştır:
Siyah Sanatçı’nın Amerika’daki rolü, tanıdığı haliyle Amerika’yı yok etmeye yardımcı olmaktır. Rolü; toplumun ve bu toplumdaki kendi yerinin doğasını öyle net bir şekilde raporlamak ve yansıtmak ki, diğer insanlar onun aktarımının netliğiyle harekete geçsinler. Eğer bu insanlar siyahsa güçlensinler… ve eğer beyazlarsa titresinler, lanet okusunlar, delirsinler; çünkü kendi kötülüklerinin pisliğiyle sırılsıklam olacaklardır. (Onwuchekwa, 1976)
Baraka’nın yazıları sık sık polis şiddeti, ekonomik eşitsizlik ve sistematik ırkçılık gibi konuları işlemiştir ki bu temalar McKay’in şiirlerinde de sıkça ve etkileyici bir şekilde yer bulmuştur. Jamaikalı selefi gibi Baraka’nın tonu da sıklıkla aciliyet ve öfke duygusunu yansıtıyor, Afro-Amerikalıların karşı karşıya olduğu acı gerçekleri yansıtıyordu. Baraka’nın 1967’de yazdığı Black People (Siyahiler) adlı şiir, hayatta kalma mücadelesi veren bir topluluğun öfkesini ve hayal kırıklığını yansıtır: “Tüm dükkânlar açılacak eğer sihirli kelimeleri söylerseniz. / Sihirli kelimeler şunlardır: ‘Duvara karşı ellerini kaldır pislik bu bir soygundur!’” (Baraka, 1979)
Ancak belirtmekte fayda var ki, McKay ne Beyaz Adam’dan ne de Amerika’dan nefret ediyordu, daha ziyade Beyaz Adam’ın Siyahilere yaptığı kötülük onun öfkesini uyandırıyordu. Sonuç olarak, o dönemde Siyahi kardeşlerinin maruz kaldığı adaletsizlikten nefret ediyordu.
DAHA “UZLAŞMACI” BİR ŞAİR OLARAK HUGHES
Langston Hughes zaman zaman “uyumlu” bir şair olarak anılır. Ancak bu tanımlama, kullanıldığı bağlama bağlıdır. Hughes, hiçbir zaman ırkçılık, sosyal adaletsizlik ve Afro-Amerikalıların mücadelesini dile getirmekten çekinmemiş olsa da, Claude McKay veya Amiri Baraka gibi bazı çağdaşlarına kıyasla daha uzlaşmacı ve iyimser bir ton benimsemiştir.
Amacı, toplumun ana akım üyeleri de dahil olmak üzere daha geniş bir kitleye ulaşarak, onları Amerika’daki siyahların dayanılmaz durumuna karşı daha duyarlı hale getirmekti. Bu arada, ırksal gurur ve toplumsal değişim savunuculuğundan da asla vazgeçmemiştir.
Hughes; “I, Too, Sing America” (Ben de Amerika’yı Çığırıyorum), “Let America Be America Again” (Amerika Yine Amerika Olsun), “The Dream Keeper” (Düş Bekçisi) ve “Dreams” (Düşler) gibi şiirlerinde, Amerikan Anayasası’nda ifade edildiği gibi herkes için demokrasi, adalet ve özgürlük gibi ortak idealleri öne çıkararak ırkçılık ve eşitsizlik sorunlarını oldukça iyimser bir şekilde ele alır. Hughes, sadece çatışma ve bölünmeye odaklanmak yerine kapsayıcı bir toplumu ön plana çıkarmıştır. Hughes’un uzlaşmacı doğasını en iyi örnekleyen şiirlerden biri “I, Too, Sing America”dır. Hughes bu şiirinde beyaz kardeşlerini, aşağılanmalarına rağmen ikinci sınıf vatandaş olmaktan çıkacağı günü sabırsızlıkla bekleyen siyah kardeşlerinin güzelliğini takdir etmeye çağırıyor.
Ben koyu renkli kardeşinizim.
Misafir gelince beni mutfağa yollarlar
Ama ben gülerim,
İyi yerim,
Güçlenirim.
Yarın,
Masada olacağım
Misafir geldiğinde.
Kimse cesaret edemez
Bana “Git mutfakta ye” demeye
O zaman.
Ayrıca,
Nasıl güzel olduğumu görecekler
Ve utanacaklar—
Ben de Amerika’yım. (Hughes, 1994)
Hughes, özellikle ırksal baskıya karşı sergilediği uzlaşmacı yaklaşımı nedeniyle, şiddetsizliği savunan ve adaletsizlikle mücadelede Talionis yasasını (göze göz, dişe diş yasası) reddeden Martin Luther King Jr. ile daha fazla özdeşleşiyor.
HUGHES’UN MARTIN LUTHER KING İLE BAĞI VE AYRILIĞI
Afro-Amerikan milliyetçisi olan şair, dizelerinde sık sık ABD’de siyah azınlığın toplumsal ilerleme hayalinin dağılmasına müteessir olduğunu dile getiriken, aynı zamanda Siyahi kardeşlerini ana akım toplumda onurlu bir yer edinme mücadelelerinde teslim olmanın cazibesine kapılmamaları konusunda uyarıyor. Bu açıdan bakıldığında, Afro-Amerikalı şair, ait olduğu topluluğun meşru sosyo-politik entegrasyon hayallerinin “Düş Bekçisi” olma görevini üstlenmiştir.
Dolayısıyla, Amerikan topraklarında Siyah milliyetçiliğinin eşdeğeri veya kopyalarından biri olan Sivil Haklar Hareketi’nin liderinin, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Siyahi toplum için adalet mücadelesine idealist bir bakış açısı kazandırmak amacıyla Hughes’un şiirlerinden ilham aldığına şüphe yoktur. Martin Luther King’in, konuşmalarında ırksal adalet idealine dayanan “düş” temasını sıkça vurgulaması tesadüf değildir. “Hughes, bir düş ötelendiğinde neler olacağını açıkça biliyordu. Afro-Amerikalıların demokrasi ve özgürlük hayalleri ‘güneşte kuruyan bir üzüm tanesi’ ya da ‘ağır bir yük’ gibi ertelenmemelidir. Afro-Amerikalılar yalnızca hayallerine inanmakla kalmamalı, aynı zamanda bu hayallerden ilham almalı ve onları gerçekleştirmek için birlikte çaba göstermelidir.” (Han, 2011) Bu nedenle her iki Afro-Amerikalı lider de, çoğunlukla ırkçı ve ayrımcı bir toplumun inşa ettiği engellere rağmen, yazılarında ve konuşmalarında Siyahi kardeşlerini adalet ve özgürlük ideallerine sarılmaya teşvik etmek için hiçbir çabadan kaçınmadılar.
Sivil Haklar Hareketi’nin lideri, Hughes’un şiirlerini ilham kaynağı ve ortak bir ifade biçimi olarak kullanmıştır. Şairin eseri, ırk gururu, toplumsal adalet ve eşitlik meselelerini, Martin Luther King ile tefrik ve ayrımcılığa karşı mücadeleye kendini adamış diğer kişilerle derinden yankılanacak bir tarzda, etkili bir şekilde ele alıyor.
Hughes için Afro-Amerikalı kültürünü ve mirasını yüceltmek, ırksal gurur ve kimlik duygusunu pekiştirirdi. Uzun şiir kariyerinin başlarında şu dizeleri yazmıştır, “Ben bir Zenciyim / Gece kadar Siyahım / Afrika’mın derinliği gibi Siyahım” Kendini doğrulama ve ırksal gurur duygusuna duyulan ihtiyaç, sivil haklar hareketinin merkezinde yer alıyordu. Martin Luther King, genç Afro- Amerikalılardan oluşan bir topluluğa yaptığı “Hayat Planınız Nedir?” başlıklı konuşmasında, siyahi adamın özgüvenine vurgu yaptı.“Hayatınızın planında bir numara, kendi onurunuza, değerinize ve kendi biricikliğinize olan derin inanç olmalıdır. Kimsenin sizi hiç kimse olmadığınızı hissettirmesine izin vermeyin. Her zaman önemli olduğunuzu hissedin. Her zaman değerli olduğunuzu hissedin ve hayatınızın nihai bir öneme sahip olduğunu hissedin.” (King, 2017)
Her ne kadar Hughes ve King arasında yüz yüze görüşme ya da doğrudan işbirliği olduğuna dair bir kayıt bulunmasa da, idealleri ve vizyonları örtüşmüştür. Hughes, hayatı boyunca Sivil Haklar Hareketi’ni desteklemiş, eserleri Dr. King tarafından takdirle okunmuş ve sık sık alıntılanmıştır.
Afro-Amerikalı yazar, Martin Luther King Jr.’a ithafen birkaç şiir kaleme almış ve King’in eşitlik ve sivil haklar mücadelesine olan hayranlığını dile getirmiştir. Bu eserler, King’in Amerikan toplumu üzerindeki etkisini ve sosyal adalet mücadelesindeki merkezi rolünü yansıtır.
Brotherly Love (Kardeşçe Sevgi) adlı şiir, Montgomery otobüs boykotu bağlamında yazılmış olup, King’in şiddet içermeyen direniş ve kardeşçe sevgi anlayışına içten bir saygı duruşudur. Şiir, King’in karşılaştığı direnç ve düşmanlıkları vurgularken, sevginin dönüştürücü bir güç olduğunun altını çizer.
“Benim Montgomery’deki
Ailemin söylediklerine göre,
Öğrettikleri sevgiye göre,
Elimi uzattığımda,
Tutacak mısın?
Yoksa kesecek misin?” (Hughes, 1994)
Hughes’un I Dream a World (Bir Dünya Düşlüyorum) adlı şiiri sivil haklar hareketinden önce yazılmış olsa da, King’in yaşamı boyunca savunduğu idealleri yansıtır. Şiir, nefretin ve baskının olmadığı bir dünya düşler:
“Bir dünya düşlüyorum
Hiçbir insanın bir başkasını hor görmediği,
Sevginin yeryüzünü kutsadığı
Ve barışın yolları süslediği bir dünya.” (Hughes, 1994)
Bu dizeler, King’in ünlü I Have a Dream (Bir Düşüm Var) konuşmasındaki şu bölümde yankılanır: “Bir gün, Georgia’nın kızıl tepelerinde eski kölelerin oğullarıyla eski köle sahiplerinin oğullarının kardeşlik sofrasında birlikte oturabileceklerini hayal ediyorum” (King, 1963) Bu, iki adamın daha iyi bir gelecek için paylaştıkları ortak vizyonu gösterir.
King, 1956’da ilk kez Anneler Günü’nü kutlayan eşi Coretta’yı onurlandırmak için kürsüden Hughes’un “Anneden Oğula” şiirini okumuştu. Aynı yıl Hughes, Dr. King ve otobüs boykotu hakkında “Kardeşçe Sevgi” başlıklı bir şiir yazdı. O zamanlar, Hughes, King’den çok daha ünlüydü ve King, şiire konu olmaktan onur duymuştur (Miller, 2018).
King’in, genç siyah erkek ve kadınları ırksal adalet ve eşitlik mücadelesinde asla pes etmemeye teşvik etmek amacıyla yaptığı “Hayat Planınız Nedir?” konuşmasını, “Mother to Son” şiirini uzun uzun okuyarak bitirmesi, Hughes’un onun üzerindeki derin etkisini ortaya koyar.
Sivil Haklar lideri King, buna rağmen Hughes’u kendinden uzak tutmak zorunda kaldı; çünkü Afro-Amerikalı şair, sınıfsız ve ırk temelli sömürüden uzak bir dünya yaratma yolundaki Komünist ideallerine bağlılığı nedeniyle birçok kişi tarafından Siyahi komünist olarak damgalanmıştı. Hughes, uzun süredir ana akım basında Komünist Parti üyesi olarak yaftalanıyordu.
Miller (2018), sivil haklar hareketinin en çalkantılı yıllarında Dr. King’in kamuoyuna açık şekilde Hughes’un adını hiç anmadığını belirtir. Papaz (Dr. King), şairin sözlerine doğrudan atıf yapmaktan da kaçınmıştır. Oysa King’in bunu yapmaya istekli olması beklenirdi; zira Hughes, Harlem Rönesansı’nın önde gelen şairlerinden biri ve milyonlarca okuyucuyu [Dr. King dâhil] etkileyen bir söz ustasıydı.
Norm Allen, “Martin Luther King, Jr. from a Humanist Perspective”(Hümanist Bir Bakış Açısıyla Martin Luther King Jr.) başlıklı makalesinde, Dr. King’in siyah kitlelerin özgürleşmesi için yürüttüğü aktivizmin şekillenmesinde Hughes’un oynadığı önemli role dikkat çekiyor. “Onun [Hughes] şiiri … Amerika’nın en popüler siyahi figürlerinden biri olan Martin Luther King Jr.’ı etkiledi. Hughes dindar olmasa da ve şiirlerinden bazıları küfür olarak görülse de, ‘I, Too’ ve ‘Dream America’ adlı şiirleri King’in ‘I Have a Dream’ konuşmasına ilham kaynağı oldu.” (Allen, 2008)
HUGHES VE McKAY’İN SİYAH SANAT HAREKETİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Yeni Dünya’da Siyah milliyetçiliği, Afrikalı kökenli halklar arasında Siyahiliğe dair derin bir gurur ve kendini ortaya koyma duygusunu yansıtır. Aynı zamanda, Siyahların, ağırlıklı olarak Beyazlara ait olan toplumsal düzenden siyasi, ekonomik ve sosyal olarak bağımsız olmasını savunan bir ideolojidir.
ABD’de bu hareket, 1960’larda ünlü Sivil Haklar Hareketi’nin daha radikal bir uzantısı olarak zirveye ulaşmıştır. Ancak Amerika’daki Siyahi milliyetçiliğinin kökleri 1920’lere, Henry McNeal Turner, Martin Delany, Paul Cuffe, Marcus Garvey ve diğer siyasi liderlere kadar uzanır. Siyah bir Jamaikalı ve siyahilerin onurunun ve özgürlüğünün yeniden tesisi mücadelesinde öncü bir isim olan Garvey, UNIA “Universal Negro Improvement Association” (Evrensel Zenci Geliştirme Derneği) aracılığıyla, derneğine katılan on bir milyondan fazla üyenin felsefesini benimsediği ve bu güne kadar en büyük Siyah Milliyetçilerinden biri olmaya devam ediyor.
Siyahi milliyetçiliği; Hughes ve McKay’de, “en kusursuz şiirsel ifadesini” bulur (Emanuel, 1970). Siyahların durumu, yalnızca Siyahi gurur ve Afrika mirasının geri kazanılmasından bahsedilerek değil, aynı zamanda ırksal önyargıların ifşa edilmesi ve bunların protesto edilmesi ve Siyahi Amerikalılar için medeni ve siyasi hakların derhal uygulanması talebi yoluyla da çalışmalarının merkezinde yer almaktadır. McKay ve Hughes’un da mensup olduğu ve 1920-1930’lardaki Siyah Milliyetçiliğinin kültürel ve edebi karşılığı olarak kabul edilebilecek Harlem Rönesansı eserlerinin tutkulu bir okuyucusu olan şair ve oyun yazarı Imamu Amiri Baraka, asıl adı LeRoi Jones, Malcolm X’in 21 Şubat 1965’te suikasta uğramasının ardından Siyahi Sanatlar Hareketi’ni kurmaya karar verdi. Bu hareketin amacı, Siyahi tarih ve kültüründen duyulan gururu daha iyi yansıtan şiir, roman, görsel sanatlar ve tiyatro eserlerinin yaratılması için uygun koşullar yaratmaktı. Bu yeni yönelim, Siyahi sanatçıların Siyahiler için Siyahi sanat üretme özerkliğini savunmak, Siyahilik bilincini uyandırmak ve özgürlük ile toplumsal gelişim için bir stratejiydi. “En radikal ve eksiksiz öz-kabul örneklerinden biri, 1960’ların sonları ve 70’lerin başındaki Siyah Bilinç Hareketi’ne bağlı yazarlar ve eleştirmenler arasında görülür.” (Onwuchekwa, 1976)
Bu hareketin resmî kuruluşu, şiir ve tiyatro alanında önemli etki yaratan bu hareketin resmi başlangıcı, Baraka’nın Harlem’de Black Arts Repertory Theater’ı açtığı 1965 yılına dayanır. Başlangıçta New York ve Newark bölgesinde başlayan hareket, kısa sürede Chicago, Detroit ve San Francisco gibi şehirlerde de etkili olmuştur. Chicago’da Hoyt Fuller ve John Johnson, Negro Digest (sonrasında Black World) adlı dergiyi yayımlayarak yeni Siyah edebi sanatçıların çalışmalarını tanıtmıştır. 1969’da Robert Chrisman ve Nathan Hare, üniversitelerde Siyahi çalışmaları teşvik eden ilk akademik dergi olan The Black Scholar’ı kurmuştur.
Hareket sadece, özellikle John Coltrane, Thelonious Monk, Archie Shepp ve diğerleri gibi caz müzisyenleri arasında, müzikal zaferlerine de yaslanmadı. Kültürel milliyetçiler cazı; soul, gospel, ritim, blues ve diğer siyahi müzik türlerinden politik açıdan daha çekici olan, tipik bir siyah sanat formu olarak görüyorlardı. Baraka, şiir yazımında Langston Hughes’un şiirinden büyük ölçüde ilham aldığını dile getirmiştir (Sylvanise, 2009).
Ancak BAM (The Black Art Movement), 1970’lerin ortasında Komünizmin getirdiği değişim rüzgârlarına direnememiştir. Pek çok Siyahi sanatçı, Marksizm’in adalet ve eşitlik vaatlerinden etkilenmiştir. Yine de hareket, ardında zamanlar üstü ve etkileyici edebi, şiirsel ve tiyatral eserler bırakmıştır. Ayrıca, Siyahi Sanatlar Hareketi modern sözlü edebiyat ve hip-hop için temellerin atılmasına yardımcı oldu.
SONUÇ
ABD’nin ötesinde, bu iki siyahi milliyetçi şairin etkisi, 1930’larda Fransa’da ortaya çıkan ve temel amacı Amerika’daki siyahi milliyetçi ideoloji gibi siyahların yüceltilmesi olan edebi ve kültürel bir hareket olan Negritude hareketinin (1930’lardan itibaren Fransa’daki siyahi entellektüellerin, edebiyatçıların oluştudukları bir ekol) kökeninde yer alan Fransızca konuşan siyah şairler tarafından da hissedildi. Nitekim, Negritude akımının önde gelen isimlerinden Aime Césaire ve Leopold Sedar Senghor’un, özellikle McKay ve Hughes olmak üzere Harlem Rönesansı yazarlarının eserlerine aşinalığı, Frankofon edebiyat hareketinin milliyetçi yankılara sahip olması tesadüf değildir. Louis Thomas Achille bunu şu ifadelerle doğruluyor: “Yüzyıllar boyunca, Siyah Adam yalnızca çalışmak (bir Zenci olarak) ve başkaları için çalışmak için doğmuş gibi görünüyordu. Yirminci yüzyılın başlarında yaklaşık yirmi yıl süren bir dönem geldi ve bu dönemde yeni bir Siyah Adam, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Atlantik’in her iki yakasında kendini konumlanmış buldu. Beyaz dünyanın ona dayattığı geleneksel imaja karşı çıkan bir adam. İnsan olmanın gizemli bir başka yolunu öneren bir adam.” (Sylvanise, 2009)
Ancak, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyahi Amerikalılar ve Diaspora’daki siyahi halkların kurtuluşu meselesinin ötesinde, ırkları veya etnik kökenleri ne olursa olsun, dünyadaki tüm halklar için adalet ve eşitlik, Afro-Amerikan şairin en önemli kaygılarından biri olmaya devam etti. Hughes, sevgi ve kardeşliğin hakim olduğu, tüm ırkların -Siyah, Beyaz ve Kızıl- yeryüzünün nimetlerinden yararlandığı bir dünya hayal ediyordu. Siyah şair: “Aradığım şey Amerika’daki siyahilerin ve dolaylı olarak tüm insanlığın Zencileşme durumunu açıklamak ve aydınlatmak olmuştur” (Hughes, 1994) diyerek şiirsel çalışmasında amacını özetlemiştir.
McKay de, siyahların maruz kaldığı adaletsizliğin yakın bir zamanda sona ereceğine ve dolayısıyla insanlığın bildiği tüm ırkların güneş altında serpileceğine olan güvenini şu sözlerle dile getirirken farklı bir şey söylemiyordu: “Dönen dünyaya yazıklar olsun diyorum, ama umutsuzluktan değil. Çünkü üyesi olarak doğduğum ırkın, yaşam boyu ayrımcılığa ve köleliğe mahkûm olmasına neden olan güçleri anlıyorum. Ve biliyorum ki bu kuvvetler ebedî değildir, yok edilebilirler ve yok edileceklerdir. Yıkım için işaretlenmişlerdir. Mezopotamya, Mısır, Yunanistan, Kartaca Arabistanı, Babil, Tire, Pers, Roma, Cermanya. İnsan ırkının tüm nümayişi, yüksek bir konsolidasyonla önümden geçiyor.” (Cooper, 1996)
Langston Hughes ve Claude McKay’in şiirleri, Afrika kökenli Amerikalıların kimliğinin karmaşıklıklarını ve sistematik ırkçılık ile ayrımcılığı sona erdirme mücadelesini başarılı bir şekilde ele alıyor. Bu temalar aslında 2020 Pulitzer Şiir Ödülü sahibi ve ‘The Tradition’ adlı şiir koleksiyonu, Amerika’daki ırksal eşitlik, toplumsal adalet ve şiddet konularını ele alan Jericho Brown gibi çağdaş Afro-Amerikalı yazarlara ilham vermeye devam ediyor. Brown, eğer Claude McKay şiirlerini yazmamış olsaydı, kendisinin zafer kazanan şiirlerini nasıl yazabileceğini hayal bile edemediğini ileri sürüyor (Brown, 2022).
Hughes ve McKay’in Afro-Amerikalılara yönelik şiddeti ve vahşeti kınayan yazıları, Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketinin ısrarla kınadığı polis vahşeti ve suistimalleri temalarıyla derinden örtüşmektedir.
Kaynaklar:
Baraka, Amiri, The Selected Poems of Amiri Baraka/Leroy Jones William Morrow & Co 1979
Barksdale, Richard K Langston Hughes: The poet and his critics Unknown Binding –January 1, 1993
Brown, Jericho (2022) Jericho Brown on Claude McKay’s Subversive, Foundational Poems of Love and Protest,
https://lithub.com/jericho-brown-on-claude-mckays-subversive-foundational-poems-of-love-and-protest/(Allen, 2008)
Emanuel, James A. Langston Hughes. (Traduit de l’Américain par Jacques Eymesse) Paris: Les Editions Inter-nationales, 1970.
Han Yan; Variations of Jazz, The Legacy and Influence of Langston Hughes on Amiri Baraka’s views of African-American music and the function art, a thesis presented at the Department of English, Modern Languages and Journalism of the Emporia State University, May 2011.
Hughes, Langston The Collected Poems of Langston Hughes, ed. Arnold Rampersad, Associate ed. David Roessel, New York, Vintage Books, 1994
McKay, Claude Complete Poems ed, William J. Maxwell, Illinois, University of Illinois Press, 2004
Onwuchekwu Jemie; Langston Hughes: An Introduction to the Poetry (Columbia Introductions to Twentieth Century American Poetry)
Salaam Kalamu, A Conversation with Amiri Baraka in Modern American Poetry;
http://maps-legacy.org/poets/a_f/baraka/salaam.htm
Tillery, Tyrone. Claude McKay: A Black Poet’s Struggle for Identity. Amherst: University of Massachusetts P, 1992.
Tolson, Melvin B. “Claude McKay’s Art” in Poetry 83 (February1934) pp. 287-90
Wagner Jean: Les Poètes nègres des Etats-Unis. Le sentiment racial et religieux dans la poésie, de P. L. Dunbar à L. Hughes (1890-1940) Paris
Kaynak: https://www.iprjb.org/journals/index.php/JPCR/article/view/3174/3818