Silah Bırakması ve Hesap vermesi Gereken İsrail’dir, Hamas Değil!

İsrail yine uluslararası sularda Gazze’ye insani yardım ulaştırmaya çalışan Sumud Filosu’na saldırdı ve bütün ülkelerden filoya katılan özgürlük aktivistlerini hukuksuz şekilde tutuklarken öldüremediği için üzerlerine su sıkarak teknelerini batırmaya çalıştı.
Gazze’ye iki yıldır gıda ve medikal yardımlar engelleniyor ve açlıktan çocuk ve sivil ölümleri başladı. Hakeza Trump’ın yardım kisvesi altında, çocuklarına bir somun ekmek alabilmek için çaresizlik ve ölüm tehdidi altında ölüm noktalarına giden Filistinlilerin onlarcası öldürülüp yüzlercesi sakat bırakılmaya devam ediyor. Bombardımanlar ve saldırılar  hiçbir etik kural gözetilmeden (güvenli bölge vs.) devam ediyor. Evlerine sığınan çoğu çocuk binlerce kadın ve yaşlı sivil demeden öldürülürken evini boşaltma talimatı alan Filistinli siviller de yollarda roketler ve keskin nişancı kurşunu ve tank ateşiyle katlediliyor. Sokak ve pazar yerlerinde, hatta hastaneler ve okullarda insanlık dışı şartlarda yaşamaya çalışan insanlar hedef alınıyor.
BM kurulunda katliamcı ve işgalci ABD ve İsrail kayırılarak Netanyahu’nun konuşmasına izin veriliyor. O da açıkça Gazze’nin yıkımına devam edeceğini ve hayatta kalan Filistinlileri terörist diye öldüreceğini açıkça söylüyor. (Çingeneyi vali yapmışlar önce babasını asmış) Bunların sadece iddiadan ibaret olmadığı ortada.

BM kürsülerinde pek çok ülke İsrail işgaline karşı Filistin devletini tanıdıklarını tekrar deklare ederken BM soykırımın, ABD ve İsrail’le batılı devletlerin işgalci zihniyetinin meşruiyet organı haline geldi.

Dünyada Filistinliler lehine güzel ve haklı bir ivme yaşanırken Arap ülkeleri ve Türkiye’nin adı barış planı olan ama aslında işgal ve soykırımı meşrulaştırıcı bir işlev üstlenen bir plan üzerinde anlaşarak Filistinlileri katilin eline teslim etmeleri kabul edilemez. İsrail ve batının Ortadoğu’yu işgal ve ilhak etme niyetleri belli. Bunu gizlemiyorlar bile. Fakat dünyanın kendileri aleyhine döndüğünü fark ettikleri için bu üzerinde oynamalar yapılan plan onlara işlerini (soykırım) bitirme zamanı veriyor. Soykırımı durdurmadan bu ciddiyetsiz ve güvenilmez yapıyla (ABD ve İsrail’le) anlaşmak soykırıma ortak olmak ve göz yummak anlamı taşıyor.

Halbuki halklar olanı bütün netliğiyle görüyor ve insanlığın geleceği için bu saldırganlığın hemen durdurulmasını istiyor. Gidişat bu yayılmacı saldırganlığın hız kesmeden devam edeceği ve Gazze’nin pandemi gibi bir test sahası olduğu yönünde.

Medyanın tanıklığı altında binlerce çocuk ve sivil kasıtlı olarak katledildi. Duvarlar altında bir halk, dünyaya gözdağı vermek için soykırıma maruz bırakıldı.

Türkiye’den daha önce Gazze için yola çıkan Mavi Marmara’nın akıbeti de ortada. O zaman dokuz Türk vatandaşı uluslararası sularda katledilmiş ve Türkiye’nin eline İsraili mahkum etmek için meşru bir koz geçmişti. Türkiye adalet adına bu fırsatı değerlendirmek yerine tazminat alarak Netanyahu hükümetini cezasız bıraktı. Bu tercih İsrail’e Gazze’yi bugün yerle bir etme imkânı verdi.
Halbuki Ak parti hükûmeti İsrail’in ilk Gazze saldırılarında yapılan büyük ölçekli gösterilerle kendini sağlama almış ve halkın teveccühünü kazanmıştı. Şimdi bu defa daha kapsamlı katılımla yola çıkan filoların etkisi Trump’ın işgali tamamlama planı ile minimuma inmiş oldu.

Körfez ülkeleri ve Türkiye böyle bir plana soykırım durmadan olur vermemeliydi. Çünkü dünya halkları ve devletler Filistin’in yanında ve İsrail’e karsı bir pozisyon alarak soykırımın derhal durdurulması gerektiğini beyan etmişlerdi.

Oysa şimdi açıklanan anlaşma ile sanki Hamas başkasının toprağını işgal edip katliam yapmış ve küstahça çoluk çocuk öldürmeye devam ediyormuş gibi, Hamas’ın silahsızlanması, kendini lağvetmesi, Gazze’yi gazellilerin değil dışardan birilerinin yönetmesi konuşuluyor. Halbuki silah bırakması gereken, lağvedilmesi gereken, hesap sorulup cezalandırılması gereken İsrail’dir, Hamas veya Filistin halkı değil. Bu her tür anlaşma, müzakere veya barışın ön şartı olmadığı sürece, her adım oyalama veya İsrail işgalini meşrulaştırma demektir. Döktükleri kanı, öldürdükleri, yaktıkları çocuklarımızı, yerle bir ettikleri şehirlerimizin bedelini ödetmediğimiz sürece, zalimlerin yayılıp sınırlarımıza kadar gelmeyeceğinin garantisi yoktur.

Suriye’de onlarca Gazze katliamına benzer katliamlar yapan Nusayri, Şii, Rus katillerin yanlarına kalan zulümler, İsrail’in de yanına kalacaksa, söz bitmiştir.

İsrail ve onun akıl hocaları Türkiye’nin ve Arap devletlerinin pasifliğinden güç alarak yayılmaya devam edecekler ve bunu gerekirse Mursi’ye yaptıkları gibi Türkiye’de de darbe ve iç karışıklıklar çıkararak gerekirse güç kullanarak yapmaya devam edecekler.
Zaman kazanmak için ilan edilen anlaşmalar ve Filistin’in gözden çıkarılması Türkiye ve Suriye’ye doğru gelecek tehditleri önlemeyecek. Olan biten her şey, Hz.İsa’nın ve kuyuya atılan Hz.Yusuf’un hikayesine ne kadar benziyor, değil mi?

İnsanlık iki bin senedir İsa’nın akıbetine ağlıyor ama Yusuf’un kendisini kuyuya atan kardeşlerini bile kurtaran finalini unutuyor.

Allahın günleri döner dolaşır ve unutanlara her akıbeti hatırlatır.