Rusya’nın Afrika Stratejisi İşe Yaramıyor
Mali’deki son dönemdeki istikrarsızlık, Rusya’nın paramiliter varlığının Batı ve Orta Afrika’nın güvenliği ve kalkınmasına hiçbir zaman kayda değer bir katkı sunmadığının kanıtıdır.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, birçok Batılı hükümetle birlikte vatandaşlarına Mali’yi derhâl terk etmeleri çağrısında bulunmasından sadece birkaç gün sonra, El Kaide bağlantılı cihatçı örgüt Jama’at Nusrat al-Islam al-Muslimin (JNIM) isyancı grubu Mali’nin başkenti Bamako’ya yaklaştı. 5 Kasım’da militanlar Bamako’nun banliyölerine girdi ve hükümet güçleri çöküşün eşiğine geldi.
Bu netice, Mali cuntasının izlediği hatalı dış ve iç politikanın, başarısızlığa mahkûm bir isyan bastırma stratejisine evrilmesiyle ortaya çıktı. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ile kamuoyuna mal olan bir çatışmanın ardından komşularından uzaklaşan ve artık elinde işe yarar hiçbir müttefiki kalmayan cunta, giderek hükümete karşı düşmanlaşan bir halkla karşı karşıya kalarak ektiğini biçiyor. JNIM’in ilerleyişi, belirleyici savaşlar kazanmasından çok, cuntanın sadakat duygusu yaratamamasından kaynaklanıyor.
Bu kendini yok eden politikaların ortak noktası, Batılı aktörlerin sunduğu tavsiyelerden ve ortaklıklardan alelacele uzaklaşılıp, Rusya’nın sorgulanmaksızın kucaklanmasına yönelinmesiydi. Bu ortaklıklar çoğu zaman kusurluydu ve yerel aktörler tarafından haklı olarak eleştiriliyordu, ancak cuntanın Moskova’yı koruyucu olarak seçmesi, nihayetinde onu başarısızlığa sürükledi. Mali’nin çöküşü, yalnızca Sahel’de bir devletin başarısızlığının trajik bir hikâyesi değildir; daha ziyade Rusya’nın eksikliklerinin, önceliklerinin ve yumuşak güç zaaflarının simgesidir. Rusya’nın yardım modeli test edildi ve yetersiz bulundu.
Dünyanın büyük bölümü bu durumu soğuk duş gibi değerlendirirken, gerçekte bölge uzmanları uzun süredir kötüye gidişin işaretlerini görmüş ve Rus unsurunu sorunların tetikleyicisi olarak tanımlamıştı. 2023 ve 2024 yıllarında bu konuda The National Interest için makaleler kaleme aldığımda, bu görüşte yalnız değildim.
Mali cuntasının 2020 yılında uzun zamandır beklenen bir darbeyle iktidarı ele geçirmesiyle başladı. Süregelen siyasi hoşnutsuzluklar, COVID-19 ile ilgili tartışmalar, hükümetin kuzeydeki Tuareg göçebelerinin önderlik ettiği isyanı ele alış biçimine yönelik hayal kırıklığı ve cihatçı grupların yol açtığı istikrarsızlık, nihayetinde görevdeki cumhurbaşkanının istifasına ve ordunun iktidarı ele geçirmesine neden oldu.
Mali’de 2012 yılında gerçekleşen ve alt rütbeli subaylarca başlatılıp hızla sivil yönetime dönülen darbenin aksine, 2020 darbesine başından itibaren Rusya’nın açık desteğini almış üst düzey subaylar önderlik etti. 2020 darbesinin iki kilit ismi olan Malick Diaw ve Sadio Camara, darbeyi başlatmadan hemen önce Rusya’daki eğitimlerinden yeni dönmüşlerdi. Rusya, yeni hükümeti tanıyan ilk ülke oldu ve hem halk hem de hükümet, başta Rusya’nın desteğini sıcak bir şekilde karşıladı.
Darbe öncesinde bile Batılı güçlere karşı bir hoşnutsuzluk vardı. Batı, İslamcı aşırılığı dizginlemek istiyordu; ancak Irak ya da Afganistan tarzı, büyük işgal güçleriyle desteklenen kapsamlı bir devlet inşası programı için siyasi bir istek mevcut değildi. Böyle bir gücün Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya ve Nijer olmak üzere beş ülkeye, Amerika Birleşik Devletleri’nin üçte biri büyüklüğünde, çetin bir coğrafya olan Sahra Çölü’ne yayılması son derece zahmetli bir girişim olurdu.
Bunun yerine, çoğunluğu Fransız paraşütçülerden ve Amerikan özel harekât ekiplerinden oluşan son derece hareketli bir kuvvet, hedefleri hassasiyetle vurdu. Buna karşılık daha büyük birlikler, kasabalar, ekonomik varlıklar veya askeri üsler gibi sabit mevkileri koruyarak, hükümet güçlerinin beklenmedik yönlerden gelecek saldırılar konusunda endişelenmeden çatışmaya odaklanmalarını sağladı. Bu, taktik açıdan sağlam bir stratejiydi.
Fransa’nın Barkhane Operasyonu, toplamda 6.000 askeri geçmeyen mevcudu ve mobil operasyonlar için konuşlandırılmış yalnızca yaklaşık 500 askeriyle, faaliyet gösterdiği beş ülkeyi yıllar boyunca istikrara kavuşturdu; ayrıca Libya, Cezayir, Sudan, Nijerya ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi komşu ülkelerde güvenliğin artırılmasına da katkı sağladı. Görevlendirildikleri sorunlar kalıcı olarak çözülmedi ve yapısal, yerleşik problemler devam etti. Yine de, düşük profilli bir isyanla mücadele operasyonu yürütmek bakımından bundan daha iyi örnekler nadirdir.
Ancak böyle askeri açıdan sağlam bir strateji, halkla ilişkiler bakımından Rusya’nın kolaylıkla istismar ettiği bir felaketti. Batılı birliklerin ekonomik varlıkları savunmasının sahadaki sonucu, birçok Batılı askerin değerli madenlerin çevresinde toplanıp başka pek bir şey yapmamasıydı. Yerel orduları serbest bırakmak için Batılı askerler, yolları, şehirleri ve diğer ekonomik varlıkları korumak üzere sabit noktalarda konuşlandırıldı; asıl çatışmanın büyük kısmı ise yerel askerlerce yürütüldü. Fransız askerlerinin, eski Fransız kolonilerinde Fransız madenlerini korurken, yerlilerden daha büyük fedakârlıklar beklemesi görüntüsü, yeni sömürgecilik olarak algılandı. Mali’de 2020’deki darbenin ardından sokaklara “Fransa son Afrikalıya kadar savaşacak” yazılı afişler asıldı.
Batı’nın stratejisi, yalnızca görünüş açısından değil, uygulama düzeyinde de eleştiriyi hak ediyordu. Elit birliklere yönelik küçük çaplı eğitim programları dışında, yerel ordulara çok az isyan bastırma kabiliyeti kazandırıldı ve özel ekipman desteği de sınırlı kaldı. Bürokratların eğitimi ya da ekonomik reformların teşviki gibi kapasite geliştirme girişimleri ise neredeyse hiç yoktu. Mali yardımlar da sınırlıydı. Alınan kararlar anlaşılabilir olsa da ideal değildi. Batı kendi hatalarını fark ettiğinde artık çok geçti; Mali’de darbe çoktan yaşanmıştı ve bölgedeki “darbe kuşağı” giderek genişliyordu.
Rusya’nın bölgeye girişi, başlangıçta birçok zor durumdaki hükümete yeni bir soluk getirdi. Ucuz Rus tahılları bölgeye girerek gıda fiyatlarını düşürdü; Rusya ise yerel hükümetlerin gözünde “kirli işleri” yapmaya hazır paralı askerler getirdi. Rusya’nın başlıca paralı asker grubu olan Wagner Grubu’nun, kontrolü altındaki bölgeleri pasifleştirmek için Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal etmeye istekli olması, kısa vadede etkili oldu. Ancak isyan bastırma operasyonlarında tipik olduğu üzere, kayıplara aldırmaksızın yürütülen bu yöntem, uzun vadede büyük bir öfke birikimine yol açtı. Wagner, bölgeleri temizlerken aynı zamanda düşmanlarını da güçlendirdi.
Ukrayna’daki savaşın başlamasından sonra, Prigozhin’in ölümü ya da sonrasında yaşanan Afrika Kolordusu’na yeniden markalanma süreci, Rusya’nın Sahel’deki operasyonlarının hızını neredeyse hiç etkilemedi. Afrika Kolordusu, Rus savaş makinesini yaptırımların engelleyemeyeceği şekilde beslemek amacıyla mümkün olan en kısa sürede, mümkün olan en fazla dönüştürülebilir ve değerli maddeyi çıkarmak zorundaydı. Altın, elmas, fildişi, nadir toprak elementleri ve diğer değerli mallar bölgeden Rusya’ya aktı. Bu strateji Sahel’de sürdürülebilir olmayabilir; ancak Rusya’nın ekonomisinin en kırılgan olduğu dönemde ülkeye etkili bir katkı sağladı. Savaş ekonomisine geçiş sürecinde yaptırımlar etkisini göstermeye başlarken, bu mallar kuşatma altındaki ekonomi için paha biçilemez birer takviye oldu.
Batılı ya da Çinli şirketler, etkisi sınırlı Afrika devletleriyle dengesiz ilişkilere sahip olsalar da, barış, istikrar ve uzun vadeli ilişkiler konusunda somut çıkarlara sahiptir. Buna karşılık Rusya’nın stratejisi doğası gereği kısa vadeli, sömürücü ve sürdürülemezdi. Ev sahibi hükümetin emriyle yerel halkı terörize etme ve yağmalama stratejisinin sınırlı bir zaman ufkuna sahip olduğu açıktır; bunu kavramak için askerî bir dahi olmaya gerek yoktur.
Çin’in de Rusya destekli Mali darbesine karşı çıktığını not etmek gerekir. Çin’in Afrika’daki uzun vadeli programları – özellikle Kuşak ve Yol Girişimi – Rusya’nın Afrika’daki operasyonel modeliyle temelden bağdaşmaz. Bu durum, Rusya’nın Afrika politikasına yönelik karşı duruşu, Pekin ve Washington arasında nadir bir uzlaşma alanı hâline getirmektedir.
Bu durumda Bamako’nun kuşatılması, Sahel’in istikrarsızlık öyküsünün sadece son halkası değildir. Bu, diklenmeyi egemenlik, fırsatçılığı strateji sanan bir hükümetin öngörülebilir sonudur. Kusurlu ama sonuçta istikrar sağlayıcı Batılı – hatta Çinli – ortaklıkları reddederek Rusya’nın içi boş güç vaatlerini tercih eden Mali cuntasının yaptığı şey, bir bağımlılık biçimini daha yıkıcı bir başkasıyla değiştirmekten ibarettir. Rus paralı askerler, kontrol ettikleri bölgeleri yağmalayıp ev sahibi hükümetleri kendi halklarından tecrit ederken, bu hükümetlere geçici bir nefes alma alanı tanıdı.
Rusya’nın güvenlik modeli bu hazin hikâyenin kaybedenlerinden biri olabilir, ancak en büyük kaybeden Sahel halkıdır. Mali’de yaşananlar ibretlik bir örnek olarak görülmelidir: ister Batılı, ister Çinli, ister Rus olsun, dış destekçiler ne meşru yönetişimin ne de halkın rızasının yerini tutabilir. Bu temeller olmadan, en güçlü rejimler bile sonunda kendi yanılsamalarının ağırlığı altında çöker. Eğer hâlâ Rusya’ya bağımlı olan diğer Sahel ülkeleri bu gelişmelere hızla tepki vermezse, bu trajedinin tekrarlanması kaçınılmaz olacaktır.
* Wesley Alexander Hill, Uluslararası Vergi ve Yatırım Merkezi’nde Enerji, Büyüme ve Güvenlik Programı’nın müdür yardımcısıdır. Çin, Avrasya ve Sahra Altı Afrika konularında bölgesel uzmanlığa sahip olan Wesley, büyük strateji, jeoekonomi ve uluslararası ilişkiler alanlarında uzmandır. Mevcut görevinden önce Tulane Üniversitesi’nde profesörlük yapmış ve Ulusal Asya Araştırmaları Bürosu’nda CLFP bursiyeri olarak görev almıştır. Kariyerine kongrede dış politika analisti olarak başlamıştır. Wesley, Al Jazeera, BBC, The Hill, Newsweek, Voice of America ve daha birçok yayın organında yer almış; ayrıca Forbes ve Newsmax’a düzenli katkılarda bulunmaktadır.
Kaynak https://nationalinterest.org/feature/russias-african-strategy-isnt-working