Rus Basını: Batı, Yakında Geleneksel Değerlere Sahip Çıkacak

ÇEVİRİ ve TAKDİM: Cengiz Sözübek

Rusya’nın saygın gazetelerinden Nezavisimaya Gazeta’nın 25 Kasım tarihli başyazısında, Trump’la birlikte “Amerikan derin devleti”nin fay hatlarında yaşanan jeopolitik hamlelerin mutfağında önemli bir yer teşkil eden “teopolitik damar” inceleniyor.

Trump’la birlikte özelde ABD’nin ve toplamda Batı’nın “geleneksel değerlere” sahip çıkacağı yorumu yapılarak, ABD’nin yeni rotası için keskin bir cümle kuruluyor : “Sol-liberal Demokrat yönetimin ayrılmasından sonra Washington’un artık, medeniyetin muhafazakâr kutbu rolünü üstleneceği anlaşılıyor.”

Trump’ın muhtemel kabinesindeki “katolik muhafızların” Vatikan’a da muhalif katolikler olduğuna dikkat çeken yazıda, 2015’te Putin’le de görüşen, Trump’ın duacısı Amerikalı meşhur evanjelist Frank Graham’dan bahsederek Rus “mesihçiliği”nin kesişim kümeleriyle birlikte ele alınıyor.

Gazetenin temmuz ayındaki “Beyaz Saray’daki bir dinler süpermarketi / Rus muhafazakârların Amerikan seçimlerinde müttefikleri var mı?” başlıklı başyazısı da benzer bir konuyu işlemiş ve Moskova Patriği Kirill’in “Batı’da ..inanç insanların kalplerini terk etti, artık ona ihtiyaçları yok” tespitiyle adeta –Rusya adına- Batı’yı “imana çağırdığı” ima edilmişti.

Trump’ın katoliklerinin, Kennedy’nin katolikliğiyle nasıl bir illiyetinin olduğunu da zaman gösterecek.

Batı yakında geleneksel değerlere sahip çıkacak

Rusya muhafazakâr Trump yönetimiyle nasıl başa çıkmalı?

Amerikan medyası, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın yönetimine aday gösterilmesini didik didik ediyor. Gazeteciler, diğer hususların yanı sıra, 2025’ten itibaren ABD’nin politikasını belirleyecek olan kişilerin dini inançlarını analiz ediyor.

Trump’ın seçmen kitlesinin belkemiğini Evanjelik Protestanlar oluştursa da, üst düzey görevler için aday gösterilenler arasında çok sayıda Katolik de bulunuyor. Bunların başında elbette, otobiyografik kitabında inancından bahseden Başkan Yardımcısı J.D. Vance geliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı için adı geçen bir diğer aday ise Marco Rubio. Ve genel olarak, üst düzey pozisyonlar için en az yedi aday Roma Kilisesi’ne mensup. Amerikan medyası da Katoliklerin bu kez Trump’ın ihtiyacı olan oyu almasını sağladığını belirtiyor. Ancak Trump’ın karargahı çok çeşitli küçük ve birleşik gruplarla, hatta Kıptiler ya da 17. yüzyılda “sıkışıp kalmış” izole bir grup olan Amişler gibi egzotik gruplarla bile dikkatli bir şekilde çalıştı.

İlginçtir ki Trump’ın ekibine aldığı tüm Katolikler ve genel olarak dindar insanlar son derece dini motivasyona sahip. Vance ve Rubio gibi insanlar hayatları boyunca dünya görüşlerini değiştirmişlerdir ve mevcut görüşleri bilinçli tercihlerin sonucudur. Vance Protestan bir aileden geliyor ve Rubio’nun da bir zamanlar Mormon kilisesine mensup olduğu iddia ediliyor. Müstakbel başsavcı Pam Bondi ise daha önce Rusya’da aşırılıkçı olarak kabul edilen ve yasaklanan bir dini harekete yakındı.

Tüm bu insanlar, hangi mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, muhafazakâr bir dünya görüşünde birleşmektedirler. Trump’ın “Katolik Muhafızları” Amerikan Katoliklerinin Vatikan ile soğuk ilişkiler içinde olan kanadına mensuptur. Papa Francis’in kendisi de Trump’tan çok eski Başkan Joseph Biden’a sempati duyduğunu göstermiştir. Buradaki tökezleme noktası ise göçmenler meselesi. Ne de olsa Papa Fransuva küresel Güney’in çıkarlarını ifade ediyor. Seçilmiş başkana sempati duyan Katolikler, mevcut Papalığın “solcu önyargısını” desteklemiyor. Belki de Kutsal Makam ile ABD’deki aşırı muhafazakâr topluluğu birleştiren tek şey kürtaja karşı mücadeledir.

Önümüzdeki yılın başında dünya siyasetini bekleyen asıl değişiklik, “okyanus ötesi”ndeki dünya görüşü yönelimlerinin değişmesidir. Sol-liberal Demokrat yönetimin ayrılmasından sonra Washington’un artık medeniyetin muhafazakâr kutbu rolünü üstleneceği anlaşılıyor.

Bu dönüşümün Rusya’nın kolektif Batı ile mevcut çatışmasının doğasını değiştirmesi muhtemeldir. Ne de olsa artık Trump’ı her şekilde destekleyen Franklin Graham gibi dini liderlerin tonunu belirlediği aşırı muhafazakâr bir kurum tarafından yönetilecek. Graham, Moskova Patrikhanesi’nin Sovyet sonrası yıllar boyunca sosyal muhafazakâr çizgisini sosyo-politik model üzerine inşa ettiği papaz-rigoristler (dini kurallara sıkı bir şekilde bağlı – nç)hanedanının bir üyesidir. (Amerika’lı evanjelist Franklin Graham, 2015 yılında Putin’le görüşmüştü. Babası Billy Graham 1980’lerin ortalarında Moskova’yı ziyaret etmişti. – çn)  Rus Ortodoks Kilisesi’nin bahsettiği “şeytani” Batı’nın etkisine karşı temel direnişin anlamını yitireceği ortaya çıkıyor.

Öte yandan Trump’ın siyasi atamaları, dini inançların özerkliğinin, devlet ve bürokrasi gücü karşısındaki özerkliğinin ve öz değerinin en açık örneğini sunmaktadır. Burada yeni yönetim, Batı dışı dünyada meydana gelen dinin ulusallıktan çıkarılmasına tamamen zıt bir siyasi model sergileyecektir. Dini hayatın merkezileştirilmesi ve düzenlenmesi sürecinin devam ettiği Rusya’da, geleneksel manevi değerlerin tutarlı ve samimi bir şekilde savunulmasıyla sonuçlansa bile, böyle bir özgürlüğün anlaşılması pek olası değildir.