Hayatın güzel şeylerinin kölesi mi olduk?
Philippa sosyal medyayı bırakmaya karar verdi. Sosyal medyanın bağımlılık yapıcı özelliğinden endişe duyuyor ve bunun kendisine hiçbir faydası olmadığını düşünüyor. Peki ama Güney Afrika’daki teyzesiyle nasıl konuşacak? Tüm fotoğraflarına ne olacak? Ve o partiyi nasıl organize edecek?
Trevor, ülkeyi terk etmek istiyor. Hükümete şüpheyle yaklaşıyor, insanlardan hoşlanmıyor ve havadan nefret ediyor. Ama yine de iyi bir sağlık hizmeti alıyor. Televizyonu da seviyor. Yollar da oldukça iyi durumda.
Philippa ve Trevor, lüks, teknoloji ve rahat yaşamın bizi nasıl tuzağa düşürebileceğine veya kısıtlayabileceğine dair iki örnek. Birçok açıdan bu, modern ve tanıdık bir olgu; ancak en azından Romalı yazar Tacitus’a kadar uzanıyor. Medeniyetin sunduğu ayrıcalıkların bizi köleleştirmesi fikri. Farkında bile olmadan, başlangıçta yararlı ve zaman kazandırıcı olarak gördüğümüz şeylerin nasıl vazgeçilmez ihtiyaçlar haline geldiğini nasıl açıklayabiliriz?
Lüksün Gizli Tehlikesi
Roma ordusu, dünyanın gelmiş geçmiş en etkili ve başarılı askeri güçlerinden biriydi. Açık arazide, lejyonları neredeyse yenilmezdi. Ancak Roma İmparatorluğu, sadece askeri deha ve kısa, keskin kılıçlarla kurulmadı. Lejyonlar bir halkı yenmiş olabilir, ancak onları boyun eğdiremedi. Bunu başaran şey, lüks ve rahat yaşama olan düşkünlüktü.
Romalı yazar Tacitus’un belirttiğine göre, Britanyalılar zincirlerle değil, iyi şarap ve zarif akşam yemeği partilerine olan arzularıyla köleleştirildiler. Hatta Britanya valisi Agricola, bu kabile savaşçı toplumunu sıcak banyolar, togalar ve eğitim gibi “keyifli eğlenceler” ile kasten pasifleştirmeye çalışmıştır. Tacitus’un yazdığı gibi, “Saf Britanyalılar bu şeyleri ‘medeniyet’ olarak tanımladılar; oysa bunlar aslında köleliklerinin bir parçasıydı.”
Konfor ve rahatlık, boyalı, bağıran savaşçıları nazik, uysal sivillere dönüştürmüştü. (Burada Tacitus’un tüm bunları abartmış olabileceğini belirtmek gerekir. Britanya, Roma İmparatorluğu’nda Fransa veya İspanya kadar itaatkâr bir ülke değildi.)
Bir halkı boyun eğdirmek için lüksün kullanılması, tarih boyunca tekrarlanan bir taktiktir.
Çin ile yaşadığı ticaret açığı karşısında Britanya İmparatorluğu, Hindistan’dan getirdiği ucuz afyonu ülkesine akıttı. Bir lüks madde bağımlılık haline geldi ve İngilizler, afyonlarını porselen, çay ve ipekle takas etti.
Soğuk Savaş da lüksün yardımıyla kazanıldı. Ucuz Amerikan televizyonları ve buzdolapları kaçınılmaz olarak SSCB’ye ulaştığında, Sovyetler böylesine bir ihtişamı karşılayamayacaklarını fark ettiler. Blok, bu tür “lüks” ev eşyalarını vazgeçilmez olarak görmeye başladı ve bunları yalnızca ABD sağlayabilirdi.
Ancak günümüzde çoğumuz için en tanıdık örnek, Büyük Teknoloji ile olan ilişkimizdir. Facebook, Apple ve Google gibi şirketler, hayatlarımızı yavaş ama emin adımlarla kendi algoritmalarına ve platformlarına bağlıyorlar. Sosyal medya, kasıtlı olarak bağımlılık yaratacak şekilde tasarlanıp ayarlanıyor.
Bulut tabanlı depolama gibi zaman veya para tasarrufu sağlayan hizmetler o kadar yaygın hale geldi ki, artık geri dönmek neredeyse imkansız hale geliyor. Artık çoğu durumda, şifrelerimizi bile bilmiyoruz; telefonlarımızın veya uygulamalarımızın onlar için şifre oluşturmasına ve saklamasına izin veriyoruz.
Makineden Ayrılamazsınız
Yeni bir teknoloji veya hizmet, başlangıçta bir lüks olarak görülür — ta ki o kadar normalleşip yaygınlaşır ve vazgeçilmez hale gelir ki, ortaya çıkmadan önceki zamana geri dönmek imkânsız hale gelir. Bir zamanlar bir “istek” olan şey, artık bir “ihtiyaç” haline gelir.
E.M. Forster’ın “The Machine Stops” (Makine Duruyor) adlı novellasında, hayatın her yönünün “makine” tarafından sağlandığı bir dünya tasvir edilir. “Yemek, müzik, giysi, sıcak banyo, edebiyat ve tabii ki arkadaşlarla iletişim kurmak” için düğmeler vardır. Bu ne kadar öngörülü bir tasvir olmuş, değil mi? Bugün Uber, Skype, Hello Fresh ve Amazon Prime var. Arkadaşlarımız ve ailemiz de artık makineye bağlı.
Ayrılmak mümkün mü?
Teknolojiyi özgürleştirici olarak görsek de, aynı zamanda bizi hapseden bir yapıdır. Tacitus’a inanırsak, bir zamanlar lüks olarak gördüğümüz şeylerin şimdi kölesi haline geldik. Felsefenin görevi, bu zincirleri oldukları gibi görmek ve tanımlamaktır. Hayatımızı incelerken, bu zincirleri mutlu bir şekilde takmaya devam etmek ya da onları atmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkmak arasında bir seçim yapabiliriz.
- Bu makale ilk olarak Nisan 2021’de Big Think’te yayınlandı. Mayıs 2025’te güncellendi.
Kaynak: https://bigthink.com/mini-philosophy/lessons-roman-empire-danger-luxury/