PKK’nın Kendini Fesih Süreci Ve ETA Tecrübesi

Bir ETA Senaryosu mu? PKK’nın Kendini Fesih Süreci Üzerine Bir Karşılaştırma

Silahlı terörist örgütlerin kendilerini feshetmesi, yalnızca örgüt içi dinamiklerin tükenmesiyle açıklanamaz. Süreç devletin reform kapasitesi, toplumdaki meşruiyet baskısı ve uluslararası konjonktürün etkide bulunduğu karmaşık bir dönüşüme işaret eder. 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yayımladığı mektupta PKK’ya silahlı mücadeleyi sonlandırma ve örgütü feshetme çağrısı yapması, kırk yıldır süren terör sorununda önemli bir kırılma yaratabilecek tarihî bir eşiktir. Öcalan bu çağrıyı, silahlı mücadelenin geçmişin ürünü hâline geldiğini ve yeni dönemde siyasî bir çözüm zemininin oluştuğunu savunarak temellendirmiştir.

Öcalan’ın çağrısını izleyen ilk somut adım, 1 Mart’ta ilan edilen tek taraflı ateşkes oldu. Ardından 5‑7 Mayıs 2025’te Kuzey Irak’ta toplanan 12. PKK Kongresi’nde tarihî kararlar alındığı açıklandı. Kongre sonrası örgüt, silah bırakma ve fesih takvimini kısa sürede ilan edeceği yönünde bir mesaj yayımladı. Basına yansıyan haberlerde kongre delegelerinin Öcalan’ın mektubunu temel referans olarak kabul ettiği, fesih dâhil dört aşamalı bir yol haritasını müzakere ettiği, ancak ayrıntıların gizli tutulduğu dile getirilmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye’de temkinli bir iyimserlik yaratsa da hem Ankara hem de Kürt kamuoyu somut takvim talebini sürdürmekte; hükümet yetkilileri fesih kararının ancak tüm fraksiyonları kapsaması hâlinde geçerlilik kazanacağını vurgulamaktadır.

Sürecin kırılganlığı, PKK’nın tek gövdeli bir yapı olmamasıyla yakından ilişkilidir. Örgüt, KCK şemsiyesi altında Suriye’deki PYD/YPG, İran’daki  PJAK ve Irak‑Suriye sınır bölgesindeki özerk birimler gibi çoklu bileşenlere ayrılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin beklentisi, yalnızca “PKK‑Türkiye hattı”ndaki silahların susması değil, bölgesel ağın eş‑zamanlı olarak tasfiye edilmesidir. Bu nokta, Avrupa’daki örgütlerin fesih tecrübeleriyle önemli bir karşıtlık üretir; zira IRA ve ETA daha homojen ve coğrafî bakımdan sınırlı yapılardı.

Öte yandan, PKK’nın kendini fesih sürecinde yaşanan gelişmeler, bu sürecin IRA’nın 1998 Good  Friday (Hayırlı Cuma) Anlaşması öncesindeki uzun müzakere turlarına değil, ETA’nın Eylül 2010’da kamuoyuna yansıyan tek taraflı ateşkes bildirisine ve onu izleyen fesih sürecine çok daha fazla benzemektedir. ETA’nın silahsızlanma ve fesih süreci üç önemli adımda şekillendi. Birincisi, İspanyol‑Fransız güvenlik eşgüdümü sayesinde örgütün üst düzey kadrosuna yönelik ardı ardına gelen tutuklamalardır. İkincisi, 11 Eylül sonrası küresel terörle mücadele algısının AB ortamında terörle mücadele siyasetinin meşruiyetini arttırmasıdır. Üçüncüsü ise Bask toplumunda 2000’lerin ortasında zirveye çıkan “¡Basta Ya!” (Yeter Artık!) protestolarının örgütte yarattığı meşruiyet aşınmasıdır. Ocak 2011’de ilan edilen kalıcı, genel ve doğrulanabilir ateşkes, Ekim 2011’de silahlı faaliyetlerin kesin olarak sona erdiği beyanı, Nisan 2017’de Bayonne’deki sivil Silahsızlanma Günü ve 2 Mayıs 2018’de Cenevre’de okunarak BM’ye sunulan fesih mektubu, tam anlamıyla devlet‑merkezli siyasi-diplomatik baskı ve toplumsal tecrit kombinasyonunun ürünüdür. ETA’nın fesih sürecine, IRA örneğinde olduğu gibi çok aktörlü bir müzakere masasına oturtulmamıştır. Tersine, ETA siyasi baskılarla silah bırakmaya zorlanmış ve ardından siyasî uzantıları Batasuna yasaklanmış, yerine şiddete mesafe koyan Euskal Herria Bildu koalisyonu yükselmiştir.

IRA’nın 1998‑2005 barış süreci, Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti hükümetleri, ABD senatörleri, Avrupa Birliği temsilcileri ve Kuzey İrlanda’daki karşıt cemaat liderlerinin katıldığı çok taraflı bir müzakere mimarisi üzerine kuruluydu. Good Friday Anlaşması’nda silahsızlanma, hükûmet reformu, çıkar çatışmalarının yargısal çözümü ve mahkûm affı gibi başlıklar bulunuyordu. Bağımsız Uluslararası Silahsızlanma Komisyonu (IICD) tarafından 2005’te tamamlanan denetimli imha, sürecin şeffaflık ayağıydı. Buna karşılık PKK‑Türkiye hattında ne karşılıklı bir anlaşma metni ne de uluslararası arabuluculuğa açık bir masa bulunmaktadır. Ankara, 2013‑2015 çözüm sürecinin çöküşü sonrası, tek muhatabın devlet olduğu anlayışını sürdürmektedir. Bu yaklaşım, sürecin “karşılıklılık” mantığından uzak olduğu ve bu yönüyle de IRA’nın fesih sürecinden ziyade ETA’nın fesih süreciyle benzeşmektedir.

Son dört yılda yoğunlaşan Pençe‑Kilit ve benzeri sınır ötesi harekâtlar, örgütün Kuzey Irak’taki lojistik ağını ciddi biçimde yıkıma uğratmış; 2023‑2024’te Türkiye‑IKBY ilişkileri yapılan müzakerelerle güvenlik ortaklığı boyutuna taşınmıştır. 13 Nisan 2025 tarihli Beşinci Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması Toplantısına ilişkin ortak bildiri, askerî ve sınır güvenliği alanlarında eşgüdümlü eylem vurgusu yaparak Türkiye‑Irak (özelde IKBY) hattında PKK’ya karşı bütünleşik stratejinin resmî bir ifadesi olmuştur. ETA’nın Fransa içindeki lojistik damarlarının 2000’lerin başında kesilmesi gibi, IKBY topraklarındaki PKK kampları da Barzani yönetiminin pasif desteği ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin nokta operasyonları ile baskı altına alınmıştır.

Ankara’nın Barzani yönetimiyle kurduğu diplomatik yoğunluk, Kasım 2024’te Bağdat merkezli Kalkınma Yolu Projesini de içeren çerçeve mutabakatla başladı. Ocak 2025’te Başbakan Masrour Barzani’nin Ankara ziyareti, PKK’sız Kuzey Irak temasını gündeme taşıdı. Barzani’nin bölgesel barışa katkı açıklaması, 1980’lerden beri PKK’ya göreceli manevra alanı tanıyan önce Bağdat’ın daha sonra da Erbil’in paradigmatik dönüşümü olarak okunmalıdır. ETA deneyiminde, Paris’in 1990’lardan itibaren sığınak sağlamayı bırakması, Bordeaux-Bayonne hattındaki lojistik damarları kurutmuş ve örgütü ateşkese zorlamıştı. Aynı şekilde IKBY, lojistik üslere erişimi engelleyerek PKK’nın Türkiye sınırlarındaki eylem kapasitesini sınırlamış, giderek örgütü “silah mı siyaset mi” ikilemine daha fazla itmiştir.

Öte yandan Beşar Esed rejiminin Aralık 2024’teki çöküşü, Suriye’deki güç dengesini sil baştan değiştirmiştir. Rejim otoritesinin yıkılmasıyla birlikte ABD destekli YPG/SDG yapısı, uluslararası meşruiyet zemini kaybetmiş ve Türkiye’nin uluslararası siyasi baskılarına daha açık hale gelmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ocak 2025’te Ankara’da Barzani ile görüşürken Suriye’de PKK uzantıları için gelecek olmadığı vurgusu yapması, YPG’nin de facto güvenlik şemsiyesinin daralacağını ilan etmiştir. ETA, 2000’lerde Paris’in hukuksal toleransını yitirdiğinde nasıl lojistik rahatlığı da kaybettiyse PKK da YPG aracılığıyla koruduğu derinlik stratejisini kaybetmeye başlamıştır. Bu durum, Öcalan’ın fesih çağrısını hem örgüt tabanına hem de uluslararası destek çevrelerine bir anlamda kaçınılmaz son olarak göstermiştir.

Türkiye, 2024 sonundan itibaren Washington ve Brüksel nezdinde, YPG’nin terör listesine alınması için yoğun diplomasi yürütmekte; Bağdat ve Erbil ile ortak silahsızlanma ve sınır güvenliği mekanizmaları geliştirmektedir. Bu çok boyutlu baskı ETA’nın 2000’lerde AB düzeyinde terör finansman rejimiyle karşılaştığı tecrite benzemektedir. Madrid’in ETA’ya yönelik “no political price” (siyasi bedelsizlik) doktrini, Ankara’da tek muhatabın devlet olduğu söylemiyle benzeşmektedir. Silahsızlanma karşılığında siyasî taviz vermekten kaçınan devlet refleksi, iki süreç arasında belirgin paralellik kurmaktadır.

PKK için toplumsal taban erozyonu, 2015 çöküşünden bu yana giderek görünür hale gelmiştir. Hendek operasyonları ve 2016-2017 şehir yıkımlarının Kürt kamuoyunda bıraktığı travma, HDP/DEM çizgisini şiddete mesafeli siyasete zorlamıştır. Öcalan’ın mektubunun örgüt kadrolarında yarattığı baskının kaynağı da temelde bu toplumsal daralmadır. ETA da 1997’de Miguel Ángel Blanco’nun kaçırılıp öldürülmesinin ardından milyonluk protestolarla ciddi meşruiyet kaybı yaşamıştı.

Gelinen noktada PKK’nın fesih süreci, siyaset-güvenlik-diplomasi odaklı ETA modeliyle benzerlikler göstermektedir. Ankara’nın çok cepheli askerî operasyonları, IKBY ile kurduğu sınır ötesi istihbarî işbirliği, Suriye’de Esed rejiminin yıkılmasıyla birlikte bölgesel derinlik stratejisinin çökmesi, örgütü silahlı mücadeleyi sürdürme kapasitesinden büyük oranda mahrum bırakmıştır. Bu tablo, IRA’nın karşılıklı taviz ve kurumsal reform içeren barış mimarisine değil siyasi baskı, uluslararası tecrit ve örgütün meşruiyet kaybı formülüne dayanan ETA tasfiyesine denk düşmektedir. Türkiye’nin başarısı, ETA sürecindeki İspanya gibi, silahsızlanma sonrası süreci mikro ölçekli kopuşların radikalleşmesine yol açmayacak şekilde yönetmesine ve IKBY’nin ise kendi bölgesinde PKK lojistiğinin muhtemel kaçış hatlarını kapatmaya devam etmesine bağlı olacaktır. Eğer Türkiye’de siyasi güven ortamı devam ettirilir, Suriye’de yeni yönetim YPG’nin dönüşümünü denetim altında tutar ve IKBY sınır güvenliği anlaşmalarını uygulamaya devam ederse PKK’nın ETA’ya benzer biçimde müzakere masası kurulmadan silahsızlandığı ve kendini feshettiği bir senaryo yüksek ihtimalle gerçekleşecektir. Zira mevcut güç dengeleri, PKK’nın silahlı varlığını uzun soluklu sürdürebileceği jeopolitik alanı giderek daraltmaktadır. Bu da ETA’nın 2011‑2018 arasındaki erime sürecini andıran, geri dönüşsüz bir güvenlik‑diplomatik kuşatmanın örgütü tasfiye sürecine sürüklediğini göstermektedir.