Petersburg Forumu: Rus Oligarklar Neden Gelmedi?”
18-21 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu, Rusya’nın saygın gazetelerinden Komünist Parti’ye kadar geniş bir alanda tartışılıyor.
En önemli ihraç kalemi olan emtianın küresel ekonominin bir girdisi olması, Rusya’nın hem gücü hem de yumuşak karnı olarak önemini koruyor. Küresel ekonomiyle birlikte Rusya ekonomisi de yapısal bir dönüşümün eşiğinde; yapay zekaya yenilenebilir enerjinin eklendiği süper verimli yeni ekonomi modeli ile Rusya’nın “eski”de direnmesi ters korelasyonla karşı karşıya. Arap yarımadasındaki oligark krallıkların “yeni ekonomi”ye yaptığı yüzmilyarlarca dolarlık yatırımlar dâhi Rusya’nın eskiye olan direncine devam etmesinin Ruslar için karamsar olmalarına yeterli bir örnek.
Forum’da karamsar tablo çizen en dikkat çeken isim, Forum’daki oturumlarda yöneticilik de yapan Devlet Duma Bütçe ve Vergi Komitesi Başkanı Andrey Makarov oldu. Forum’un organizasyon komite başkanlığını icra eden Eski Ekonomi Kalkınma Bakanı Putin’in yardımcısı Maksim Oreşkin de geçen hafta yaptığı açıklamalara Forum’da da devam ederek yapısal reformların acilen gerektiğini tekrar vurguladı.
Nezavisimaya Gazeta başyazısında, Forum’un Rusya ekonomisi hakkında “iyimser” yaklaşımlarda bulunanların baskın olduğu bir havada geçtiği vurgulanıyor: “bir yıl sonra da yaklaşık olarak aynı karnaval argümanlarını duyacağımızın kanıtıdır: her şey yolunda, hatta dünyadan daha iyi. Ve yine ynı değiştirilemez milletvekili Andrey Makarov, senaryodaki hüzünle özel mülkiyetin korunmasının öneminden bahsedecek…”
Konstantin Remçukov tarafından kaleme alınan başyazıda, Forum’un Rusya’nın gerçek ekonomik sorunlarından bahsetmekten uzak geçtiği ve şu anki psikolojinin Sovyetler’in son on yıllarındaki ekonomik çöküşüyle benzerlikler taşıdığına dikkat çekiyor:
“Forumda, farklı düzeydeki yetkililer tarafından önerilen çözümlerin formülasyonunda yeni-eski bir kelime dağarcığı açıkça duyuldu: “herkesin, kelimenin tam anlamıyla herkesin farkında olması gerekir”, “üretkenliğin artması için yeni, daha verimli teknikler getirilmelidir”, “başarıları ısrarla uygulamaya koymak gerekir”.
Bu mantralar (düşünce araçları-çn), Sovyet ekonomisinin son on yıllarındaki çöküşünü eşlik etti. Ve eğer bir şey uygulanmazsa, suçlular her zaman belliydi: tembeller, dağınıklar, bilinçsiz ve ihmalkar insanlar. Aynı ruhla, Mikhail Gorbaçov da, yeniden yapılanmanın ancak her Sovyet vatandaşının kendinden başlayarak yeniden yapılanmaya girişmesiyle mümkün olacağını iddia ediyordu. Hiçbir Sovyet vatandaşı buna başlamadı ve Gorbaçov haklı çıktı…”
Putin’in Rusya ekonomisiyle ilgili olumlu şeylerden bahsetmesinin kendi kişisel başarılarını anlatması açısından “anlaşılabilir” olduğu ifade edilen yazıda Makarov’un şu tespitleri öne çıkartılıyor:
“Makarov, Rusya’daki ekonomik kurumların durumu ve yatırım ortamını eleştirdi. İş dünyasının artık yatırım ortamı ve kurumların yokluğunu ekonominin en büyük sorunu olarak görmediğini belirtti, ancak kurumların sürdürülebilir ekonomik büyümenin temeli olduğunu vurguladı. Makarov’a göre, kurumlar, tarafların statüsüne bakılmaksızın adil bir karar alınacağına güvenerek haklarını mahkeme yoluyla koruma imkanı ve mülkiyet hakkına saygıdır.
Makarov, ekonomik büyümenin temel sorunlarının ekonomik düzlemin dışında yattığını, bunların devlet yönetim sistemindeki verimsizlik ve sorumsuzluk olduğunu belirtti. Verimsiz sistemlere, örneğin eğitim ve sağlık sistemine basitçe para akıtmanın iyileşmeye yol açmadığını, sadece yolsuzluğa zemin hazırladığını vurguladı. Makarov’a göre, yönetim sisteminde köklü bir reform gereklidir.
Kahvaltı sırasında, katılımcıların yarısının ekonomi için en büyük zorluk olarak nitelendirdiği yüksek faiz oranı tartışıldı. Ancak Makarov, kurumsal sorunların ve mülkiyet haklarının uzun vadeli kalkınma için mevcut faiz oranından çok daha ciddi sorunlar olduğuna dikkat çekti.
Makarov, özelleştirme ve millileştirme önerileri hakkında da ironik bir şekilde yorumda bulunarak, Rusya’da bu süreçlerin sıklıkla bir arada görüldüğünü ve bunun iş dünyası için absürt durumlar yarattığını ve ekonominin gelişmesine katkıda bulunmadığını belirtti.”
Komünist Parti Genel Başkanı Zuganov da Forum’a katılan isimler arasında yer aldı. Partisi “‘Zafer Programı’nın uygulanması ve St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun sonuçları” başlıklı bir toplantıyla Forum’u değerlendirdi. Yeltsin sonrası dönemin en güçlü başkan adaylarından Zuganov’un partisi, Sovyet özlemleriyle de güçlenen 90’lara duyulan öfkenin etkisiyle uzun yıllar Putin’in “Birleşik Rusya”sından sonra ikinci parti olarak gücünü korumuştu. Jirnovski’nin LDPR’si liderlerinin ölümününden sonra da popülizme son gaz devam ederek Zuganov’un partisini geçmiş durumda. Kuşkusuz bunda popülizmin genç seçmen üzerindeki etkisi olsa da, Zuganov’un politik duruşunun özellikle 2002-Ukrayna savaşından sonra adeta Putinizm’in “tamamlayıcısı” şekline dönüşmesi de etkili oldu. Forum’la ilgili tespitler de benzer çerçevede ve Putin’in üç yıl önce “kapitalizmin çıkmaza girdiği” tespitinin içini birlikte doldurmak, “Küreselleşmenin Hedefi Rusya” kitabından örnekler vermek ve “emperyalistlere karşı savaşı” daha da büyütmek ekseninde..
Petersburg’daki Forum, Novaya Gazeta’da da geniş yer buldu.
Ekonomist Dmitri Prokofiev’le “Forum’a Rus Oligarklar Neden Gelmedi?” başlığıyla yapılan analizde, Putin’in iktidara ilk geldiği dönemde büyük kısmını tasfiye ederek Rusya kamuoyunda gücünü perçinleştirdiği meşhur “oligarklar”ların yerine gelen yeni oligarkların (Petersburg ekibi olarak da adlandırılır) foruma neden gelmedikleri sorgulanarak, sağlıklı temellere dayanmayan ekonomi modelinin toplum için kötü sonuçları anlatılarak son cümle kinayeli bir şekilde “oligarşi için her şey yolunda” şeklinde bitiriliyor.
Prokofiev ayrıca Novaya Gazeta adına kaleme aldığı müstakil diğer yazısında ise beklenmeyen ve şüpheli bir zenginliğe kavuşmayı anlatan rus atasözü “altın yağmurda ıslanmak”dan mülhem bir başlıkla forumu -“Altın Yağmurda Kimin Şapkası?” analiz ediyor.
“St. Petersburg forumunda Rusya’nın ekonomik büyümesi hakkındaki karamsar tartışmaların özünü anlatıyoruz – Ekonomi karamsir bir tablo çiziyor” alt başlığıyla başlayan yazı, Nezavisimaya Gazeta’nın başyazısında “çok az bahsedildi” şeklinde geçen Devlet Duma Bütçe Komitesi Başkanı Andrey Makarov’un “karamsarlığı”nı özellikle öne çıkarıyor:
Ekonomi karamsar bir tablo çiziyor
Önceki forumlarda ekonomi bloğunun liderleri (Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina, Maliye Bakanı Anton Siluanov) “her şey yolunda” – “hayır, her şey çok daha iyi” tarzında yorumlar değiş tokuş ederken, şimdi patronlar karamsarlıkta yarışmaya karar verdiler.
Tartışmanın başında Makarov, katılımcılara Rus ekonomisinde yaşananları soğuma mı yoksa resesyon mu olarak adlandırmak gerektiğini sordu:
“Rakamlara bakılırsa, şu anda bir soğuma var, evet” dedi Maksim Reshetnikov. “Ama tüm rakamlarımız arka aynaya bakmak gibi. Ama iş dünyasının şu anki hissiyatına göre […] biz, genel olarak resesyona girmenin eşiğindeyiz.“
”Şu an, ben soğuma derim. Soğumanın ardından her zaman yaz gelir,”— diye karşılık verdi Anton Siluanov.
Elvira Nabiullina durumu “aşırı ısınmadan çıkış” olarak nitelendirdi. “Bizde talep ekonomisi büyüyordu, ama arz ekonomisi geride kalıyordu, bu da aşırı ısınma ve enflasyona yol açtı.”
Son yıllarda Rus ekonomisi, tüm olası işgücü kaynaklarını kullanarak, Batı’dan ayrılan işleri telafi ederek ve bütçe, Ulusal Varlık Fonu ve hızlandırılmış kredilerle yatırımları artırarak büyüdü, diye açıkladı finansal düzenleme kurumu başkanı, bu kaynakların çoğunun gerçekten tükenmiş olduğunu kabul etti.
Ekonomi ve Kalkınma Bakanlığı Başkanı Maksim Reshetnikov’un Rusya’nın resesyonun eşiğinde olduğu yönündeki değerlendirmesini, RBC ile yaptığı söyleşide iş adamı Arkady Rotenberg, foruma katılan az sayıdaki milyarderden biri, yorumladı.
“Ben, zamanların o kadar kolay olduğunu, bugün zirvede olduğumuzu söyleyemem, ama çalışıyoruz, belirli yollar buluyoruz, bu koşullarda hayatta kalıyoruz.” Rotenberg’e göre, şirketleri “önceki yıllarda iyi yatırımlar yaptı.”
Büyüme modelinin tükendiği tezine, Forum organizasyon komitesi başkanı Maksim Oreşkin de katılıyor. Oreşkin, forum öncesinde “Expert” dergisine verdiği programatik röportajda şöyle demişti:
“[Ekonomik] sıçrama, büyük ölçüde uykuda olan, kullanılmayan ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesi sayesinde gerçekleşti. Her şeyden önce insan kaynakları ve üretim. Bu büyüme modeli kendini tüketti. Rusya’daki kadar düşük işsizlik oranını dünyanın hiçbir büyük ülkesinde bulamazsınız. Mevcut kapasite kullanım oranı da oldukça yüksek seviyede. Gelişmenin devam etmesi için ekonominin bir adım ileri değil, yukarı, bir sonraki teknolojik ve organizasyonel aşamaya geçmesi gerekiyor”.
Rusya ekonomisinin liderlerinin karamsar yorumlarına dayanarak birçok sonuç çıkarılmaktadır — örneğin,hükümetin her şeyi anladığı ve muhtemelen politikasını düzelteceği ve bir sonraki organizasyonel aşamaya geçeceği, ancak bence bu tartışma sadece yönetimin “Solow büyüme modeli”nin ne olduğunu bildiğini ve bunu Rusya’nın gerçeklerine uygulayarak anlatabildiğini gösteriyor.
Nobel ödüllü bilim adamının tavsiyeleri
Bilmeyenler için, Robert Solow, fiziksel sermayenin birikimi temelinde sürekli ekonomik büyümeyi sağlamanın (örneğin, 100 500 makineyi bir sıraya dizerek) imkansız olduğunu açıklamıştı. Evet, tek başına tezgah, “fabrika/gemi” ve altyapı sayısının artırılması başlangıçta büyüme (ürün üretiminin artması) sağlayacaktır.
Ancak ekonomi “işgücü kısıtlaması” (veya diğer kaynak kısıtlamalarına) çarptığında, her bir sonraki kurulan makine giderek daha az ek ürün üretecektir (basitçe ifade etmek gerekirse, emek ve sermaye arasında bir oran vardır: bir kişi başına fiziksel sermaye ne kadar fazla olursa, her bir ek makine, fabrika, yol vb. Bu durumda, ikinci makineden ilkinden daha az fayda sağlanır, onuncu makineden beşincisinden daha az fayda sağlanır ve bu böyle devam eder. Buna ölçek ekonomisinin azalması denir.
Ve evet, Robert Solow, daha fazla büyümenin ölçek ekonomisinin azalan getirisine sahip olmayan bir şey üzerine inşa edilmesi gerektiğini açıklamıştı (teknoloji, inovasyon, keşifler — kısacası, insanlar bir şeyler icat etmelidir).
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi tarafından verilen tavsiye iyi, ancak sorun şu ki, inovasyonun geliştirilmesi ve uygulanması insan sermayesinin birikimini gerektirir ve bu tür bir şey emirle yapılmaz. Ciddi bilimsel ve teknolojik atılımlar, uzun bir beceri ve bilgi birikimi sürecinin sonucudur ve belirli yeniliklerin temelleri, bu yenilikler hayatımıza girmeden çok önce atılır.
Örneğin, Rus yetkililer bilgi alanını kontrol etmek için mekanizmalar oluşturmada ve “firewall” oluşturmada başarılıdır, ancak bu teknik çözümler, Runet’i yarattıran programcıların çalışmaları sayesinde oluşturulmuştur ve bazı yönlerden gerçekten “dünyanın ötesinde” idi (ve hala öyledir).
Ancak, parmaklarınızı şıklatarak tüm ekonomiye ivme kazandıracak bir keşif yaratmak mümkün değildir. Elbette, “kapalı bilgi alanı” oluşturma mantığı anlaşılabilir, ancak bu yine de bilimsel ve teknolojik atılımların garantisi değildir.
Yöneticiler bunu çok iyi biliyor, tıpkı makro düzeyde kaynak ve sermaye kısıtlamalarının iki yolla aşılabileceğini bildikleri gibi.
İlk yol, dışarıdan sermaye çekmek, ama bunun için ilkelerden ve iktidardan vazgeçmek ve bu yolu izlemek gerekir ve tüm yöneticiler buna hazır değil. Onlar, son üç yılda Rusya’ya önemli bir sermaye girişi olmadığından, Rus kaynaklarını satın almaya hazır yeni alıcıların petrol karşılığında kendi ürettikleri tüketim malları ve teknik ekipman sunmaya ve dış ticaret kısıtlamalarını aşmaya yardımcı olmaya hazır olduklarından, ancak bunun ötesine geçemeyeceklerinden eminler.
Ve eğer sermaye çekilemezse, makro düzeyde iş kar marjını artırmanız gerekir, bu da yatırım/hızlandırılmış gelişme olanaklarını, yani ticarete konu olan (yüksek katma değerli ürünler üreten) sektörün olanaklarını genişletecektir. Ancak bunun için, üretkenliğe göre işgücü maliyetlerini düşürmeniz, yani Birim İşgücü Maliyetlerini (ULC) — birim mal üretimi için işgücü maliyetlerini (sermaye yoksa, işgücüne baskı yaparsınız) düşürmeniz gerekir. Yani, aslında halkın yaşam standardının yükselmesini düşürmeniz/ertelemeniz gerekir. Sorun şu ki, insanlar işletmelerin “biriktirip yatırım yapmasını” beklemek istemeyebilir, üstelik bu hiç gerçekleşmeyebilir.
Tabii, pahalı petrolünüz varsa durum daha iyi görünüyor — petrol gelirleri sermayeye eşdeğer hale geliyor: kendiniz üretemediğiniz şeyleri (sadece malları değil, onları üretmek için gerekli araçları da) yurtdışından satın alıyorsunuz. Ancak, yine de, “petrol kartını” oynamak için zamanında harcamak gerekir, çünkü petrol dolarlarının akışı, yatırımlara dönüşüp sermayeye dönüşmeden önce, tüketim düzeyini, öncelikle elitlerin tüketim düzeyini yukarı çekecek ve bu da, rantın dağıtımına izin verilmeyen herkesin hoşnutsuzluğuna neden olacaktır. Aslında, bu durumu daha önce de gördük.
Peki, pahalı petrol fazlası kalmadıysa ve sermaye çekilemiyorsa, geriye hükümetin harcamalarına güvenmek kalır. Hükümet bir şekilde kaynakları yeniden dağıtacak veya para bulacaktır.
Mesele para değil mi?
Devlet Duma Bütçe ve Vergi Komitesi Başkanı Andrey Makarov,“İşçilerin ihtiyaçları sürekli artmaya devam edecek. Ve devletin sürekli artan ihtiyaçları için yeterli parası olmayabilir” diye vurguladı.
Makarov’a göre, devletin desteği olmadan sorunların çözülmesi imkansız, ama bütçe harcamalarını sürekli artırmak da mümkün değil. Maliye Bakanlığı verilerine göre, bütçe açığını kapatmak için kullanılan Ulusal Refah Fonu’nun likit varlıkları üç yıl içinde üçte bir oranında azaldı ve 1 Haziran tarihinde 2,8 trilyon rubleye düştü.
“Devlet sürekli finansman sağlayamaz. Ulusal projelerin maliyeti artıyor, devlet harcamaları sürekli artamaz. Özel sektörün katılımını sağlayan bu mekanizma kurulmadan sistem işlemeyecektir” dedi.
Ancak, hükümetin ekonomik büyümenin hızlanması ve teknolojik atılım beklediği projelerde iş dünyası neredeyse hiç yer almıyor. İş dünyası ise yüksek kredi faiz oranlarına ve özel mülkiyetin korunmasıyla ilgili sorunlara işaret ediyor.
“Yüksek kredi maliyetleri”, Sberbank’ın Forum’da düzenlediği iş kahvaltısında katılımcılar ve çevrimiçi izleyiciler arasında yapılan anket sonuçlarına göre, gelecek yıl Rus ekonomisinin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk. “Yüksek kredi maliyetleri” yanıtı, kahvaltı katılımcıları ve çevrimiçi yayını izleyenler arasında neredeyse %50 oy aldı.
Sorunlar sıralamasında ikinci sırada “yatırım ortamı ve mülkiyet hakları” yer alırken, “hammadde fiyatlarındaki düşüş”, “işgücü eksikliği” ve “teknolojiye erişimin zorluğu” gibi sorunlar iş kahvaltısına katılanlara göre önemsiz sorunlar olarak değerlendirildi.
Aslında, bu tür oylamalar ve anketler , “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar” tartışmasının bir yansımasıdır: bazıları, yüksek faiz oranları/krediye erişimin zorluğunun ekonomideki sistemik sorunların bir sonucu olduğunu düşünürken (ben de bu görüşe katılıyorum), bazıları ise ekonomideki sorunların faiz oranlarının bir sonucu olduğu görüşünü savunuyor.
Yani, Rusya’daki işletmelerinin %10 ila %15’i herhangi bir oranla yatırım kredisi alabilirken, %85-90’ı hiçbir oranla kredi alamıyor. Ve bu oran neredeyse hiç değişmiyor. Neden böyle? Çünkü kredileri aslında soyut bankalar şartlı işletmelere değil, gerçek bankacılar işletme sahiplerine veriyor. Bazı belirli kişiler, diğer belirli kişilere borç veriyor (veya vermiyor).
Elit iş kahvaltılarının katılımcılarının çevresi dar, hepsi birbirini çok iyi tanıyor ve “iş sahibi” ne kadar çabalarsa, kamuoyuna “endüstriyel işletmesini” (fabrika/gemi/maden) 40 yıl önce okul kahvaltılarından biriktirdiği parayla (ya da 90’larda metroda satın aldığı kuponlarla) bankacı arkadaşları, bu “önemli şahsiyetin” ‘varlıklarını’ nereden edindiğini, “yükümlülüklerini nasıl yerine getirdiğini” ve — hadi gerçeği görelim — büyük patronlardan hangisinin işinin gelişmesine yardım ettiğini/engellemediğini çok iyi bilirler.
Krediye herkesin süslü çevresinde kredilerini geri ödemediğini bilirken, ona nasıl kredi verilebilir? Ödemelerini yapıyor (en iyi ihtimalle faizini ödüyor), ama geri ödemiyor. Ya da tüm işi, büyük bir adamın iyi ilişkilerine mi bağlı? İlişki değişirse, büyük adam olmazsa iş de sahibi ile birlikte yok olur ve işletmenin yeni sahibi: “Hiçbir şey bilmiyorum, krediyi verdiğin kişiyi kendin bul” der. Ve genel olarak her şey olabilir.
I.Henry’nin “San Rosario’dan Arkadaşlar” adlı eski bir öyküsü vardır, orada bir bankacı diğerine neden kasadan 20 bin dolar (o zamanlar çok büyük bir para) “basit bir senet, hiçbir teminat olmadan”, yani bir kağıt parçasına imza atarak, bir Jim Fisher adlı kişiye verdiğini anlatır, “çünkü Jim Fisher altın bir adamdır ve ihanet etmez. Jim Fisher’ı hatırlıyor musun, o zamanlar El Paso’da ATM’yi vuran adamdı.” Evet, Jim Fisher’ı nasıl unuturum, diye ikinci bankacı da onaylıyor.
Bankacılar ve iş sahipleri arasında iş anlaşmazlıklarını çözmek için bağımsız mekanizmalar olsaydı, iş yapma riskleri kredi faiz oranlarına yansıtılmazdı. Ama bu riskler yansıtılıyor.
Mesele faiz oranlarında değil.
Rusya ekonomisinin başlıca zorlukları“ anketinin sonuçları, Sberbank’ın SPIEF’te düzenlediği iş kahvaltısında bu zorlukların ”somut insanlar“ ve sadece ”somut insanların” ekonomi hakkında tartışmalarını çevrimiçi olarak izlemeye izin verilenler tarafından algılanışındaki farkı iyi yansıtıyor.
Hem “iş kahvaltısı katılımcıları” hem de “iş kahvaltısı izleyicileri”, “kredi maliyetinin” “iş dünyası için bir zorluk” olduğu konusunda neredeyse aynı görüşte: sırasıyla %49,5 ve %46,5 oy. “ihracat zorlukları” ve “teknolojiye erişimin olmaması” ise önemsiz konular olarak %11-12 oranında oy almıştır.
Ancak, “izleyiciler” ve “katılımcılar”ın görüşlerinin önemli ölçüde ayrıldığı konular da var: “işgücü eksikliği”ni bir zorluk olarak gören “izleyiciler”in %22’si ve “katılımcılar”ın sadece %9’u, “mülkiyet haklarına yönelik tehdit”i ise “katılımcılar”ın %18’i ve “izleyiciler”in sadece %9’u bir sorun olarak görüyor.
Bu, sorunların değerlendirilmesinde çok ciddi bir farklılıktır. Bu farklılık nereden kaynaklanıyor?
Aslında çok basit. “İş kahvaltısı katılımcıları”, işin nasıl yürüdüğünü biliyor ve böyle bir işgücü eksikliği olmadığını anlıyorlar —işverenlerin çalışanlarına emeklerinin karşılığını ödemek istememesi, oysa “iş kahvaltısı izleyicileri” iş dünyası dergilerini okuyup, iş dünyasının işçi eksikliğinden endişe duyduğunu ve bu nedenle yakın zamandaofislerinden kovulmayacaklarını naifçe düşünüyorlar. Kendilerini kandırmasınlar: iş dünyasında ucuz işçi eksikliği var, biraz daha yüksek maaş isteyenler ise çalışma hakkı için neredeyse birbirleriyle kavga ediyorlar.
“Mülkiyet haklarının tehdidi”ne gelince, iş kahvaltısı izleyicilerinin böyle bir tehdit görmemesi şaşırtıcı değil — onların ne mülkiyeti var ki? — apartman dairesinde yaşama hakkı ve kredi ile alınan araba, bir de ekonomiyi tartışanların sahiplerini izledikleri gadget Oysa kaybedecekleri olan iş kahvaltısı katılımcıları, mülkiyet hakkının gerçek içeriğini biliyor ve bu haklarla ilgili tehdidi hissediyorlar.
Ağaçların ardındaki orman
Ancak ekonomik büyümeyle birlikte başka bir sorun daha ortaya çıkıyor — aynı Robert Solow’un açıkladığı gibi.
“Basın, televizyon vb. sürekli GSYİH’dan bahsediyor ve çoğu insan GSYİH’nın ekonomik refahı ölçmek için olduğunu düşünüyor. Ancak bunun için değil. GSYİH, ekonomik faaliyetin bir ölçüsü olarak tasarlanmıştır. Bu ekonomik faaliyetin doğru hedeflere yönelik olup olmadığını gösteren bir gösterge olarak değil…”
Peki o zaman neden yetkililer büyüme rakamlarına bu kadar takıntılı? Öyleyse neden yetkililer büyüme göstergelerine bu kadar takıntılı?
1975 yılında, İngiltere Merkez Bankası danışmanı olan ekonomist Charles Goodhart, para ve kredi politikasının yönetilmesindeki sorunlar hakkında konuşurken, kendi “Goodhart yasası” olarak adlandırdığı bir kural formüle etti: any observed statistical regularity will tend to collapse once pressure is placed upon it for control purposes, veya “gözlemlenen herhangi bir istatistiksel düzenlilik, [ekonomiyi] kontrol amacıyla baskı uygulandığında bozulma eğilimindedir”.
Daha geniş anlamda Goodhart’ın düşüncesi şöyleydi: “Bir önlem amaç haline geldiğinde, iyi bir önlem olmaktan çıkar”, çünkü hem doğrudan (rakamların tahrif edilmesi) hem de dolaylı (sadece bu önlemi iyileştirmek için çalışmak) manipülasyonun. Dolayısıyla, bir ekonomik gösterge ekonomik politika yürütmek için bir hedef fonksiyonu haline gelirse, bu göstergeyi kullanan önceki ampirik kanunlar geçerliliğini yitirir.
Prensip olarak, Goodhart yasası, Rosstat’ın bize gösterdiği göstergelerin (aynı GSYİH büyümesi) kendi başlarına Rusya ekonomisinin iyi durumda olduğunu ve doğru yönde ilerlediğini anlamına gelmediğini Hayır, Rosstat verileri manipüle etmiyor. Sadece yönetimin göstergelere (“ağaçlara”) aşırı odaklanması, bu ‘ağaçların’ arkasında “ormanı” (yani ekonomiyi ve onun yükselişinin ve durgunluğunun gerçek nedenlerini) görmemize engel oluyor.
Bu nasıl işliyor?
Yönetim, her şeyin yolunda olduğunun göstergesi olarak GSYİH’nın büyümesini hedefliyor. Harika, diyor hükümet, birkaç sektöre bütçe ayırıyoruz ve parayı saymadan ödüyoruz. Resmi olarak Rosstat büyümeyi kaydediyor (ve haklı!), ancak “işleme sanayisini” bütçe parasıyla şişirmek, tüm toplumun refahının arttığı anlamına gelmez.
Evet, hükümetin harcamalarının altın yağmuruna maruz kalan toplumun o kısmı iyi yaşıyor, ama hükümet bu iyi yaşamı, toplumun diğer kısmının kaynaklarını yükleyerek finanse ediyor ve eğer orada daha az çalışırlarsa, hükümetin gerçekten ihtiyacı olanlara ödeme yapmak için para bulacak yeri kalmaz.
Bu nedenle, ekonominin bir kısmından diğerine kaynak aktarımı mekanizmasını yaratan hükümet, şunu düşünmek zorunda kaldı:
Bu nedenle, kaynakları ekonominin bir kesiminden diğerine aktaran bir mekanizma yaratan hükümet, şu soruyu sormak zorunda kaldı: “Ekonominin kendi imkanlarıyla yaşayan diğer kesiminin iyi çalışmaya devam etmesi için ne yapmalı?”
Henüz bir cevap yok. Ancak Sberbank’ın başkanı German Gref, bize bu konuda düşünmek için malzeme verdi, Rusya’nın gelişmiş ülkelerden işgücü verimliliği açısından geri kaldığını hatırlatarak
. “Çeşitli sektörlerde %40 ila dört kat gerideyiz… Öte yandan, bu çok iyi bir haber, çünkü şu anda tüm çabalarımızı bu koşullarda kendi işimizi optimize etmeye, maliyetleri optimize etmeye ve her birimizin sahip olduğu rezervleri ortaya çıkarmaya yöneltmemiz gerekiyor.”
Sermayeye erişim yok — demek ki ekonomik büyüme için emeğe baskı yapacağız.
Ama yetkililer ekonomik büyümeye gerçekten ihtiyaç duyuyor mu?
Bu konuda aynı Robert Solow, büyüme olmadan ekonominin var olamayacağı ve gelişemeyeceği gibi bir ekonomik yasa veya ilke olmadığını açıkladı. Hiçbir yerde, piyasa ekonomisinin seçeneğinin ya büyümek ya da ölmek olduğu yazmaz, diyor Solow, Freakonomics’in ortak yazarı Steven Levitt ile yaptığı röportajda.
“Ekonomi sabit olsaydı, yani büyümez ve küçülmez olsaydı, neye benzerdi?
Nüfus sabit ve hiçbir yenilik olmaz. Yeni ürünler, yeni sektörler, bunun gibi hiçbir şey olmaz. Ekonomi sabit ve sadece kendini yeniden üretir. Tek aksaklık, nüfusun ölmesidir. Nüfus sabittir ve hiçbir yenilik olmaz. Yeni ürünler, yeni sektörler, hiçbir şey olmaz. Ekonomi sabittir ve sadece kendini yeniden üretir.
Bu sabit durumda ortaya çıkabilecek tek aksaklık, nüfusun tasarrufları sayesinde servetini artırmak istemesi olabilir. Ancak bu tasarrufların yatırıma dönüşmesine izin veremeyiz, çünkü tasarruflar yeni fabrikalar, yeni binalar vb. inşaatlarına harcanırsa, bu ekonomi sabit durumdan büyüme durumuna geçer.
Bu sorunun basit bir çözümü var: hükümet, halkın birikim yapma isteğini karşılayarak bir açık yaratır ve halka tahvil satar ve elde edilen gelirleri yeni bir şey inşa etmek için kullanmaz, ancak eski Atinalılar gibi güzel havai fişek gösterileri ve muhteşem konserler için harcar.
Bu durum sonsuza kadar devam edebilir. Ancak büyümenin olmadığı bir ekonomide ne yeni sektörler ne de yeni ürünler ortaya çıkar. Ve bu, sosyal hareketlilik için iyi olamaz.
Böyle bir ekonomide, her yıl aynı iyi işler ve yüksek statüye sahip meslekler yeniden üretilecek ve bu işleri yapan insanlar, çocuklarını kendi izlerinden gitmeleri için yetiştireceklerdir.
Böyle bir toplum, kalıtsal oligarşiye eğilimli olacaktır ve bu kötü bir şeydir” diye sonuçlandırıyordu Robert Solow.
Ama bu toplum için belki kötü olabilir.
Oligarşi için her şey yolunda…