Pekin’in Kalıcı Zenginlik ve Güç Formülü
Gerçek Çin Modeli
Eylül/Ekim 2025
Yayın tarihi: 19 Ağustos 2025
On yıl önce, Pekin’deki planlamacılar Made in China 2025 adını verdikleri, geleceğin endüstrilerinde liderliği ele geçirmeyi amaçlayan iddialı bir plan açıkladılar. Plan; enerji, yarı iletkenler, endüstriyel otomasyon ve yüksek teknoloji malzemeleri dâhil olmak üzere yatırım yapılacak on sektörü belirledi. Amaç, Çin’in bu sektörlerdeki üretimini geliştirmek, ithalata ve yabancı şirketlere olan bağımlılığını azaltmak ve Çinli firmaların küresel pazarlardaki rekabet gücünü artırmaktı. Genel hedef, Çin’i bir teknoloji liderine dönüştürmek ve ulusal öncü şirketlerini küresel lider oyuncular hâline getirmekti. Hükümet bu vizyonu muazzam mali katkılarla destekledi; her yıl GSYİH’nın yüzde bir ila ikisini doğrudan ve dolaylı sübvansiyonlara, ucuz krediye ve vergi indirimlerine harcadı.
Çin bu çabalarında büyük başarı elde etti. Sadece elektrikli araçlar ve temiz enerji üretiminde değil, aynı zamanda insansız hava araçları, endüstriyel otomasyon ve diğer elektronik ürünlerde de dünya lideri konumunda. Çin’in nadir toprak mıknatısları üzerindeki hâkimiyeti, ABD Başkanı Donald Trump ile hızlı bir ticaret anlaşması yapılmasını sağladı. Çinli şirketler; ABD, Avrupa ve Asya’nın diğer bölgelerinde üretilen daha sofistike teknolojik ürünlerde ustalaşma yolunda ilerliyor.
Yine de Çin’in bu modeline hâlâ şüpheyle yaklaşanlar var. Aşırı finansmanın israfa ve yolsuzluğa yol açtığını belirtiyorlar. Bu model, birbirine benzer ürünleri üreten onlarca rakip şirketin kar elde etmekte zorlandığı sektörler yaratmıştır. Ortaya çıkan deflasyon, şirketleri yeni personel alımı veya maaş artışı konusunda temkinli davranmaya itiyor; bu da tüketici güveninin düşmesine ve büyümenin zayıflamasına yol açıyor. Bir zamanlar ABD’yi geçip dünyanın en büyük ekonomisi olacağı düşünülen Çin ekonomisi şu anda yavaşlamış durumda ve toplam üretimde Amerika’yı asla yakalayamayabilir.
Bu sorunlar önemsiz değil. Ancak bunların Çin’in teknolojik ivmesini raydan çıkaracak kadar büyük olduğunu düşünmek ciddi bir hatadır. Pekin’in sanayi politikası yalnızca doğru sektörleri seçip sübvanse ettiği için başarılı olmadı. Devlet, dayanıklı bir teknolojik süper güç olabilmek için gerekli derin altyapıyı inşa ettiği için başarılı oldu. Güçlü elektrik ve dijital ağlara dayalı bir yenilik ekosistemi yarattı ve ileri üretim bilgisine sahip devasa bir iş gücü oluşturdu. Bu modele hepsi bir arada teknoloji stratejisi diyebiliriz. Bu yaklaşım, Çin’in yeni teknolojiler geliştirmesini ve bunları diğer tüm ülkelerden daha hızlı yaygınlaştırmasını sağladı. Modelinin, yavaş ekonomik büyüme veya ABD yaptırımları nedeniyle rotasından çıkması pek olası değil.
Çin’in endüstriyel ve teknolojik gücü artık dünya ekonomisinin kalıcı bir özelliği haline geldi. Amerika Birleşik Devletleri, genel teknolojik liderliğini korumak, geniş tabanlı refah ve ulusal güvenlik için gerekli endüstrilerinin varlığını sürdürmek adına Çin ile rekabet etmelidir. Ancak Amerikalı politikacılar, ihracat kontrolleri, gümrük vergileri ve dağınık sanayi politikalarıyla şekillenen mevcut oyun planlarının etkisiz olduğunu kabul etmeli. Bu oyun planıyla Çin’i yavaşlatmaya çalışmak işe yaramayacaktır. Washington bunun yerine sadece seçilmiş, kilit endüstrilere değil, enerji, bilgi ve ulaşım altyapısına da sabırlı ve uzun vadeli yatırımlar yaparak kendi endüstriyel güç sistemlerini kurmaya odaklanmalıdır. Aksi takdirde ABD, daha fazla sanayisizleşme yaşar ve teknolojik liderliğini kaybeder.
GÜÇLENMEK
Batı Almanya dağlarındaki 13 millik dolambaçlı parkuruyla ünlü Nürburgring yarış pisti, zorluğu nedeniyle “Yeşil Cehennem” olarak bilinir. Bu pist, en cesur sürücüleri ve en gelişmiş araçları bile zorlar. Bu parkurda genellikle en iyi performansı sergileyen arabalar, BMW, Porsche ve Mercedes gibi ünlü Alman firmaları ya da İtalya, Japonya ve Güney Kore gibi köklü üreticiler tarafından tasarlanmıştır.
Ancak Haziran 2025’te pistte elektrikli araçlar için yeni bir hız rekoru kırıldı ve bu aracı üreten firma tipik lider firmalardan biri değildi. Rekoru kıran araç, uygun fiyatlı akıllı telefonlar ve pirinç pişirme aletleri ile tanınan Çinli şirket Xiaomi tarafından üretildi. Şirket, ilk arabasını bu başarısından yalnızca bir yıl önce üretmişti. Ancak Xiaomi yine de Yeşil Cehennem’de yarışan, elektrikli veya olmayan araçlar arasından üçüncü olan en hızlı arabayı üretti.
Xiaomi’nin pistteki başarısı, Çin’in temiz enerji alanındaki şaşırtıcı derecede hızlı yükselişinin bir sembolüydü. Çin, 2024 yılında dünyanın elektrikli araçlarının neredeyse dörtte üçünü üretti ve küresel elektrikli araç (EV) ihracatının yüzde 40’ını gerçekleştirdi. Güneş enerjisi tedarik zinciri üzerinde ise tam bir hâkimiyete sahiptir. Çinli firmalar, hem elektrikli araçlar hem de diğer kullanımlar için dünyanın çoğu bataryasını üretiyor. Ülke ayrıca, temiz hidrojen bazlı güç üretmenin en etkili yolu olan sudan hidrojen elde etmek için kullanılan elektrolizörlerin yüzde 60’ını üretiyor.
Sadece Çin’i yavaşlatmaya odaklanmak işe yaramayacaktır.
Çin’in teknolojik başarısının geleneksel standart açıklaması; merkezi hükümetin destek için çeşitli endüstrileri hedeflemesi, bu sektörlerin faaliyete geçmesi için yüz milyarlarca dolarlık sübvansiyon, vergi indirimi ve düşük faizli krediler sağlaması ve Çinli firmaların diğer devletlerden teknoloji çalmasına veya kopyalamasına yardım etmesi şeklindedir. Bu hikâyenin bir kısmı doğrudur. Ancak bu hikâye, büyük resmi gözden kaçırıyor. Çin, yalnızca belirli endüstrilere sübvansiyon sağladığı için değil, aynı zamanda inovasyonu ve verimli üretimi mümkün kılan fiziksel sistemlerin ve insan uzmanlığının temelinde yatan derin altyapıya yatırım yaptığı için de başarılı oldu.
Bu altyapının bir kısmı, yollar, demiryolları ve limanlar gibi ulaşım sistemlerinden oluşmaktadır. Çin, son 30 yılda Amerikan eyaletler arası otoyol sisteminin iki katı uzunluğunda ulusal bir otoyol ağı, dünyanın geri kalanının toplamından daha uzun ray uzunluğuna sahip bir hızlı tren ağı ve en büyüğü Şanghay’da bulunan ve bazı yıllarda tüm ABD limanlarının toplamından daha fazla yük taşıyan bir limanın da aralarında bulunduğu güçlü bir liman ağı inşa etti.
Ancak Çin eğer burada dursaydı, bugünkü teknolojik zirveye ulaşamazdı. Diğer altyapı sistemleri de kritik önem taşıyor. Bu sistemlerden biri Çin’in dijital ağıdır. İnternetin ilk zamanlarında otoriter rejimleri çürüttüğü, çünkü onların bilgi üzerindeki tekelini ortadan kaldırdığı ve sıradan insanların uzak mesafelerden bile örgütlenmesini kolaylaştırdığı yaygın olarak düşünülüyordu. 2000 yılında ABD Başkanı Bill Clinton, interneti kontrol etmenin “Jöleyi duvara çivilemeye” benzediğini söylemişti. Ancak Çin liderliği tam tersine inandı. Yüksek kaliteli veri altyapısının, kamuoyunu daha iyi izlemeyi ve yönetmeyi, insanların hareketlerini takip etmeyi kolaylaştırarak hükümeti güçlendireceğini; aynı zamanda sanayi sektörlerine büyük fayda sağlayıp yüksek teknoloji ekosistemi yaratacağını düşündüler.
Ve Çin gerçekten de jöleyi duvara çiviledi. Ülke, neredeyse tüm nüfusu hızla birbirine bağlayan ancak dış dünyadan gelen içerikleri filtreleyen yerli bir internet inşa etti. Bu kumar işe yaradı. Pekin’in cep telefonlarını erken ve agresif biçimde teşvik etmesi sayesinde, Çinli şirketler mobil internetin öncülerinden oldu. ByteDance, Alibaba ve Tencent gibi önde gelen platformlar dünya çapında yenilikçiler hâline geldi. Huawei, dünyanın en büyük 5G ekipmanı üreticisi oldu. Çin halkı artık akıllı telefonlarını sürekli kullanıyor ve Komünist Parti hâlâ yönetimde.
ELEKTRİKLİ
Çin’in gücünün arkasındaki bir diğer kilit altyapı sistemi; elektrik şebekesidir. Son çeyrek yüzyılda Çin, her yıl Birleşik Krallık’ın toplam enerji arzına eşdeğer yeni enerji santralleri inşa ederek bu alanda dünyaya liderlik etti. Artık her yıl Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin toplamından daha fazla elektrik üretiyor. Ülke, elektriği uzun mesafelerde verimli biçimde iletebilen ultra yüksek voltajlı iletim hatlarına ve her türden elektrik depolama batarya sistemlerine büyük yatırım yaptı. Bu bol enerji arzı, yüksek hızlı trenler ve elektrikli araçlar gibi elektriğe dayalı ulaşım sistemlerinin hızlı büyümesini mümkün kıldı.
Çin, elektriğin dünyanın temel enerjisi haline gelmesini ve fosil yakıtların doğrudan yakılmasının yerini almasını uzun süredir engelleyen engelleri aştı: fosil yakıtların taşınması zordu, depolanması zordu ve ulaşımı beslemede etkisizdi. Bunun sonucunda Çin, büyük ölçüde elektrikle çalışan dünyanın ilk ekonomisi olma yolunda hızla ilerliyor. Elektrik, küresel enerji kullanımının %21’ini, ABD enerji kullanımının ise %22’sini oluşturuyor. Çin’de elektrik, enerji kullanımının yaklaşık %30’unu oluşturuyor; bu oran, Japonya hariç diğer tüm büyük gelişmiş ülkelerden daha yüksek. Üstelik bu pay hızla artıyor: yılda yaklaşık %6. Bu oran, dünya genelinde %2,6 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde %0,6.
Çin’in elektrifikasyonu merkezi bir ana plandan doğmadı. Bunun yerine, sanayi bölgelerindeki elektrik kesintileri ve kömür taşımacılığı dışındaki amaçlar için demir yolu kapasitesinin kullanılabilmesi ihtiyacı gibi ayrı konular için bulunan teknokratik çözümlerin ürünüydü. Ancak bugün, hızlı elektrifikasyon açık bir stratejik amaca hizmet ediyor Damien Ma ve Lizzi Lee’nin Temmuz ayında Foreign Affairs’de yayınlanan makalelerinde ifade edildiği gibi, bu, “geleceği güçlendiren” endüstriyel yeniliğin motorudur. Hükümet, bol ve ucuz elektriğin ülkeye, geleceğin enerji yoğun endüstrilerinde, özellikle de yapay zekâda önemli bir avantaj sağladığının bilincinde. Bu nedenle Pekin, elektrik sisteminin dünyanın en büyük ve en iyi sistemi olmaya devam etmesini sağlamaya çalışıyor.
Çin’in derin altyapısının en incelikli parçası, dünyanın en büyüğü olan 70 milyonu aşkın endüstriyel iş gücüdür. Ülkenin karmaşık üretim tedarik zincirlerinin yoğun bir şekilde oluşturulması sayesinde, Çinli fabrika yöneticileri, mühendisleri ve işçileri, işlerin nasıl yapılacağı ve nasıl daha iyi hale getirileceği konusunda onlarca yıllık “süreç bilgisine”, yani deneyimlerden edinilen uygulamalı bilgiye sahipler. Bu süreç bilgisi, yinelemeli inovasyona veya ürünlerin daha verimli, daha kaliteli ve daha düşük maliyetli üretilebilmesi için sürekli olarak ayarlanmasına olanak tanır. Aynı zamanda ölçeklenebilirliği de mümkün kılar: Çin fabrikaları, neredeyse her yeni ürünü üretmek için geniş ve deneyimli bir iş gücünü bir araya getirebilir. Son olarak ve en önemlisi, süreç bilgisi Çin’in yepyeni endüstriler yaratmasına olanak tanır. Shenzhen’deki bir fabrika işçisi bir yıl iPhone monte eder, ertesi yıl Huawei Mate telefonları üretir, daha sonra DJI için drone veya CATL için elektrikli araç bataryaları üretmeye geçebilir.
Çinli iş gücündeki süreç bilgisi, Pekin’in en büyük ekonomik varlığı olabilir. Ancak ölçülmesi zordur. Bu, dünyanın geri kalanının Çin’in yeteneklerini sürekli olarak hafife almasının nedenlerinden biridir. Bazı analistler, Çin’in dünyadaki akıllı telefonların ve diğer elektronik cihazların çoğunu üreten ülke olduğunu, çünkü işgücü maliyetlerinin düşük olduğunu düşünüyor. Gerçekte ise ülke, işgücünün gelişmişlik, ölçek ve hız açısından değerini kanıtlamış olması nedeniyle dünya lideri olmaya devam ediyor.
Analistler ayrıca Çinli girişimcilerin yakıcı hırsını da gözden kaçırıyor. Ülke; sektörleri kökten değiştirmeyi deneyecek kadar iyimser, cesur veya çılgın iş insanlarıyla doludur. Xiaomi’nin efsanevi kurucusu Lei Jun, 2021 yılında elektrikli araçlara yatırım yaparak, o dönem değeri 80 milyar dolar olan şirketinin elektrikli araçlara 10 milyar dolar yatırım yapacağını ve bunun “son büyük girişimcilik projesi” olacağını duyurmuştu. Alman yarış pistinde bu kumar karşılığını verdi. Lei, elektronik ekosistemine, batarya ortaklarına ve deneyimli iş gücüne bağlanarak sadece birkaç yıl içinde yüksek hızlı elektrikli araçlar üretmeyi başardı.
Amerikan şirketlerinin neden aynı şeyi yapmakta zorlandığını anlamak için Xiaomi’nin deneyimini Apple’ın deneyimiyle karşılaştırmak yeterlidir. 2014’te teknoloji devi, elektrikli araçlar geliştirmeyi düşündü. Bu çılgınca bir fikir değildi. Apple’ın piyasa değeri 600 milyar dolardı ve 40 milyar dolarlık nakit rezervine sahipti; bu da Xiaomi’den çok daha derin bir mali güce sahip olduğu anlamına geliyordu. Geleneksel ölçütlere göre, teknolojik açıdan da daha ilerideydi. Ancak ABD, Çin’in enerji sistemi ve üretim kapasitesine sahip olmadığından, Apple’ın yararlanabileceği uygun bir altyapı bulunmuyordu. Sonuç olarak, 2024 yılında şirket yönetim kurulu, on yıllık elektrikli araç geliştirme sürecine son verdi. Aynı yıl, Xiaomi üretim kapasitesini genişletti ve teslimat hedeflerini defalarca yükseltti. Bu arada Amerikan elektrikli araç devi Tesla, Çin dâhil olmak üzere tüm büyük pazarlarda düşen satışlarla karşı karşıya. Çinli alıcılar artık yerli markaların Tesla’dan daha yenilikçi olduğuna ve hızla değişen tüketici zevklerine daha iyi uyum sağladığına inanıyor.
TERS TEPKİ
Çin’i hafife almak bir hatadır. Ancak ülke ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya ve bunların çoğu, en azından kısmen, ülkenin zaferlerine yol açan endüstriyel politikalardan kaynaklanıyor. Çinli teknokratlar, yalnızca yüksek verimlilik sağlayan altyapılara değil, aynı zamanda ülkenin dinamik teknoloji ekosistemine çok az katkıda bulunan, büyük borçlar biriktiren ve ekonominin verimliliğini düşüren devlet işletmelerine de kaynak aktardılar. Pekin’in tüketici interneti üzerindeki gücünü siyasi nedenlerle getirilen kısıtlamalar sayesinde artırması neticesinde Alibaba’nın kurucusu Jack Ma ve Byte-Dance’in kurucu ortağı Zhang Yiming gibi ülkenin en yaratıcı girişimcilerinden bazılarının aşağılanmış olması, özel sektörün güvenini sarstı.
Bu arada, denetimsiz sübvansiyonlar yaygın yolsuzluğa yol açtı. En çarpıcı örnek, 2014’ten bu yana doğrudan devlet desteği olarak 100 milyar dolardan fazla alan Çin’in yarı iletken endüstrisidir. Bu parayla finanse edilen projelerin bazıları tamamen dolandırıcılıktı. Diğerleri meşruydu, ancak hem iş insanları hem de devlet yetkilileri bu projelerden para çaldı. 2022’den bu yana, aralarında Tsinghua Unigroup’un (birkaç önemli çip üreticisini işleten) başkanı ve Çin’in ulusal entegre devre fonunun başkanının da bulunduğu bir düzineden fazla çip endüstrisi yetkilisi yolsuzluktan hapse atıldı. Görevdeki iki sanayi ve bilgi teknolojileri bakanı yolsuzluk nedeniyle görevden alındı.
Çin’in sübvansiyonları zaman zaman yeniliği de bastırabiliyor. Cömert üretim harcamaları teknoloji ekosistemini teşvik etse de, aynı zamanda daha az verimli firmaların, bir serbest piyasa ekonomisinde olduğundan çok daha uzun süre ayakta kalmasına imkân tanıyor. Bu durum, şirketlerin pazar paylarını korumak için sürekli olarak fiyatlarını düşürmelerine neden oluyor ve herkesin kârını azaltıyor. Bunun sonucunda üretim şirketleri, araştırma ve geliştirmeye yeterince harcama yapamıyor. Hatta yeni personel işe almak veya maaşları artırmak konusunda temkinli davranmak zorunda kalıyorlar.
Çin jöleyi duvara çiviledi.
Güneş enerjisi endüstrisi bunun çarpıcı bir örneğidir. Güneş enerjisi tedarik zincirine sahip olmak devlet için stratejik bir zafer, ancak güneş paneli üreten şirketler çoğunlukla birbirinden farklı olmayan ürünler satıyor, fiyatları düşürerek çok düşük kârlar elde etmek için birbirleriyle sürekli mücadele ediyorlar. Aynı durum elektrikli araç, akıllı telefon ve diğer pek çok ürünün üreticileri için de geçerli; pek çok şirket benzer ürünleri çok düşük kar marjlarıyla üretiyor. Çin’in teknoloji sektörleri birer küresel başarı öyküleri olsa da, bu sektörlerdeki şirketler çoğu zaman perişan durumda.
Çin, teknoloji ve üretim şirketlerine fazla cömert davransa da hizmet sağlayanlara karşı yeterince cömert davranmıyor. Pekin, tekelci uygulamalarda bulunduklarını ya da siyasi veya toplumsal istikrarsızlık yaratma riski taşıdıklarını düşündüğü internet şirketlerine karşı sıkı önlemler alarak hizmet sektörlerini kronik biçimde aşırı düzenlemelere tabi tutuyor. Finans, sağlık ve eğitim sektörlerini sıkı şekilde kontrol ediyor. Sonuç olarak, bu sektörlerde istihdam artışı zayıf kalıyor ve bu durum Çin ekonomisinde genel olarak istihdam artışının ciddi şekilde zarar görmesine yol açtı. Sanayi ağırlıklı bir ülke olmasına rağmen, hizmet sektörü şehirli iş gücünün yaklaşık %60’ını istihdam ediyor ve son on yılda yaratılan tüm net istihdam bu sektörden geldi. İş bulmak zorlaştıkça, ücretler artmadıkça ve Çinlilerin ana varlığı olan konut fiyatları düştükçe, tüketiciler harcama yapmaktan çekiniyor. Özel işletmeler de talebin zayıf olduğunu görüp yeni personel alımı veya ücret artışı konusunda daha da isteksiz hale geliyor.
Dolayısıyla Çin’in mevcut modeli, neredeyse kaçınılmaz biçimde daha yavaş ekonomik büyüme anlamına geliyor. Pekin’in yarattığı bu kısır döngü nedeniyle ekonomi artık yıllık %5’lik büyüme hedefini tutturmakta zorlanıyor ve sürekli deflasyonla mücadele ediyor. Bu arada, iç talep zayıf olduğu için Çin’in olağanüstü üretken imalat sektörünün ürettiklerinin giderek daha büyük bir kısmının ihraç edilmesi gerekecek ve bu da sürekli büyüyen ticaret fazlalarına yol açacak. Çin’in dış ticaret fazlası şimdiden neredeyse bir trilyon dolara ulaştı; bu rakam, sadece beş yıl öncesine göre iki kattan fazla.
Pekin için riskler çok açık. Daha yavaş büyüme, ekonominin dinamizmini kaybetmesine ve teknoloji firmalarının yenilik yapma kapasitesi veya motivasyonunu yitirmesine neden olabilir. Sürekli artan ticaret fazlaları ise dünyanın geri kalanında çok daha sert ve koordineli bir korumacılığı tetikleyebilir; onlarca ülke, Çin ithalatına gümrük duvarları örme konusunda ABD’ye katılabilir.
Ancak geçmişte birçok zorluğun üstesinden geldiği gibi Pekin’in, bu riskleri de aşma olasılığı yüksek. Sübvansiyonların fazla yüksek olduğunu fark etmeye başladı ve bunları geri çekmeye yöneliyor. Mukayeseli olarak küçük ve verimsiz oyuncular pazardan çekilecek. Halihazırda elektrikli araç sektöründe konsolidasyon görülüyor; 2022’den bu yana sektördeki şirket sayısı 57’den 49’a düştü. Şu anda elektrikli araç üreticilerinin üçte biri ayda en az 10.000 araç satıyor; bu oran üç yıl önce dörtte birin altındaydı. Korumacılığa gelince, çoğu ülke Çin’in ihraç ettiği ürünlere maliyet açısından etkili bir alternatif bulamayacaktır. Gümrük engellerini aşmanın ise yolları var; örneğin malları üçüncü ülkeler üzerinden göndermek veya Çinli otomobil üreticisi BYD’nin Brezilya ve Macaristan’da yaptığı gibi diğer ülkelerde montaj tesisleri kurmak.
Çinli yetkililer ise, düşük büyüme, deflasyon ve rahatsız edilmiş ticaret ortaklarının ürettiği maliyetlerin ödenmeye değer maliyetler olduğuna inanmış gibi görünüyorlar. Çin lideri Xi Jinping, 2020 yılında, Çinli üreticilerin tıbbi ekipman ve tüketim malları üretimini artırarak COVID-19 salgınının zorluklarıyla başa çıkmaya çalıştığı bir dönemde, “Reel ekonominin temel önemini kabul etmeliyiz… ve asla sanayisizleşmemeliyiz” demişti. Mesaj açıktı: Pekin’in ana hedefi hızlı büyüme değil, kendi kendine yeterlilik ve teknolojik ilerlemedir.
DURAMAZ, DURMAYACAK
Washington, Çin’in teknoloji ve üretim sektörleri ilerlerken boş durmadı. Made in China 2025 planının hırslarından ürken ilk Trump yönetimi, Ticaret Bakanlığı içindeki en atıl ofislerden bazılarına yeniden hayat verdi ve Çin’in kritik malzemelere erişimini kesmek için güçlü bir bürokratik mekanizma oluşturdu. ABD’li yetkililer, Çin’in ileri düzey yarı iletkenler ve yarı iletken üretim ekipmanları gibi unsurlar hususunda Batı teknolojilerine yüksek oranda bağımlı olduğunu fark etti. Bu nedenle, bu teknolojilere tam bir abluka uygulamanın Çin’in teknolojik motorunu ciddi biçimde yavaşlatacağını düşündüler. Bu partiler üstü bir yaklaşımdı: 2021’de göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden, selefinin kısıtlamalarını sürdürdü. Hatta Biden yönetimi, özellikle yapay zekâ için gerekli olan gelişmiş çipler ve yarı iletken ekipmanları üzerindeki ihracat kontrollerini daha da sıkılaştırdı.
Ancak bu kontrollerin başarısı en iyi ifadeyle karışık oldu. 2018’de, iki büyük Çinli teknoloji şirketi ZTE ve Fujian Jinhua, Amerikan teknolojisinden uzak kaldıktan sonra neredeyse batıyordu. Ancak Washington’daki avukatların ve lobicilerin desteğiyle daha yetenekli olan şirketler toparlanmayı başardı. (Trump yakın zamanda Nvidia tarafından üretilen ileri teknoloji yapay zeka çipleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırdı ve şirketin ürünlerini tekrar Çin’e satmasına olanak sağladı.) Huawei, Ticaret Bakanlığı tarafından 2019’da yaptırıma uğradıktan sonra ağır darbe aldı. Ancak 2025 itibarıyla şirket, bir önceki yılın gelirlerinin 2019 seviyelerine geri döndüğünü açıkladı. Şirketin, hala 5G ekipmanları ve cep telefonları üretmede üstün başarı gösteren aynı şirket olduğu açıkça görülüyor. Ancak şirket şimdi, Amerikan çiplerinin yerini alacak çipleri üretmek için milyarlarca dolar yatırım yaptı ve aynı zamanda Çin’in önde gelen yarı iletken geliştiricilerinden biri oldu.
Diğer şirketler ABD kısıtlamalarına karşı daha da iyi bir performans sergiledi. Çin’in en önemli çip dökümhanelerinden biri olan SMIC, 2020’de yaptırıma uğradıktan sonra gelirlerini ikiye katladı. Kârlılık açısından sektör lideri TSMC’nin hala çok gerisinde olsa da, yedi nanometrelik çipler üretmeyi öğrenerek bazı teknolojik atılımlar gerçekleştirdi; bu teknolojik atılım, yaptırımlardan sonra pek olası görülmüyordu. Benzer şekilde, yapay zeka teknolojisindeki kısıtlamalar, yalnızca birkaç Silikon Vadisi firmasının ürettiği yapay zeka akıl yürütme modeline denk gelen DeepSeek’in yükselişini engellemeye yetmedi.
Pekin’in ana hedefi hızlı büyüme değil, kendi kendine yeterlilik ve teknolojik ilerlemedir.
DeepSeek’in başarısını anlamak zor değil. Çinli yapay zekâ firmaları, Amerikalı muadilleri kadar ileri çiplere erişemiyor olabilir, ancak mükemmel yeteneklere, olgun çiplere ve devasa veri havuzlarına yeterince erişimleri var. Ayrıca rakiplerinin aksine neredeyse sınırsız ucuz elektrik kaynaklarına sahipler. Bu nedenle küresel teknik değerlendirmelere göre, Çin’in büyük dil modelleri sektördeki Amerikan liderlerinin en fazla altı ay gerisinde ve bu fark istikrarlı biçimde kapanıyor. ABD’nin teknoloji kısıtlamaları, Çin’in ilerlemesini durdurmak bir yana, ülkede adeta yeni bir Sputnik anı (çabayı ikiye katlama anı) yarattı. Çinli şirketler artık on yıl öncesine göre daha büyük, daha dayanıklı ve Amerikan firmalarına çok daha az bağımlı.
Bazı Amerikalı yetkililer, ABD’nin yalnızca Çin’in sektörlerine saldırarak kazanamayacağını fark etmiş durumda. Örneğin Biden yönetiminin ekonomi planlamacıları, ülkenin kendi stratejik sektörlerinde ilerlemesini sağlamak amacıyla bir sanayi politikası oluşturdu. ABD, yarı iletken üretimini artırmak için CHIPS Yasasını ve temiz teknolojileri sübvanse eden Enflasyon Azaltma Yasasını çıkardı. Ancak yüz milyarlarca dolar tahsis edilmesine rağmen bu girişimlerin çoğu başarısız oldu.
Bu başarısızlıkların sebebi basittir. Amerika Birleşik Devletleri kendi altyapısının derinliğini yeterince oluşturmadı. Görev süresinin başlarında Biden, neredeyse her Amerikalıya internet hizmeti ulaştırmayı hedefleyen iddialı bir plan açıkladı. Ancak bu “Herkes İçin İnternet” planı, görevden ayrılmadan önce kimseyi bağlamamıştı. Kongre milyarlarca dolar ayırmış olmasına rağmen, hâlâ ulusal bir elektrikli araç şarj istasyonu ağı yok. Ayrıca Washington, enerji şirketlerinin güneş ve rüzgâr projeleri için Enflasyon Azaltma Yasası’nın sağladığı vergi indirimlerinden yararlanmasını engelleyen bürokratik ve yasal engelleri kaldırmayı da başaramadı.
Şimdi bu teşvikler ortadan kalkmak üzere. Trump’ın Temmuz ayındaki bütçe uzlaşma yasası, 2026 sonuna kadar başlamamış projeler için selefinin güneş ve rüzgâr sübvansiyonlarını aşamalı olarak kaldırıyor. CHIPS Yasası yürürlükte kalsa da, başkan yasayı “berbat” ve “gülünç” olarak nitelendirdi. Bu arada Trump’ın gümrük vergileri, üreticiler arasında derin bir belirsizlik yarattı; şirketler yatırımlarını durduruyor ve tedarik zincirlerini korumak için çabalıyor. Beyaz Saray, vergiler yürürlüğe girdiğinde, üreticilerin ürünlerini ABD topraklarında üretmeye zorlanmış olacaklarını iddia ediyor. Ancak bu analiz doğru değil. Üreticiler birçok girdide ithalata bağımlı ve Trump’ın değişken açıklamalarına dayanarak büyük yatırım kararları alma hususunda isteksizler. Aslında ülke, Trump’ın hemen hemen her ülkeye yüksek gümrük vergileri uygulama planını açıklamasının hemen ardından, imalat sektöründe sadece Nisan ve Temmuz ayları arasında 10.000’den fazla iş kaybına uğradı.
Elbette Trump, beklentileri karşılayamayan tek isim değil. Amerikalı politikacılar, yeni bir maden veya yarı iletken tesisi açıldığında kutlama yapmayı severler. Ancak ABD’nin sanayi sektörü, ürün gecikmeleri, işten çıkarmalar ve düşen üretim kalitesi dolayısıyla daralmaya devam ediyor. 2008 finansal krizine kadar istikrarlı bir şekilde artan reel üretim çıktısı, o dönemde çöktü ve bir daha toparlanamadı. Bu küçülme savunma sanayisinde bile yaşanıyor. Nakit akışına rağmen, yapım aşamasındaki hemen her sınıftan Amerikan savaş gemisi, bazıları üç yıl kadar olmak üzere planlanandan geride. Top mermisi üreticileri, Washington Ukrayna’ya yardım için stoklarını tüketmesine rağmen, üretimi ancak yavaşça artırabiliyor. ABD’nin ordusunu Çin’in nadir toprak minerallerine bağımlılıktan kurtarma çabaları da başarısız oldu.
Amerika Birleşik Devletleri hâlâ Çin karşısında bazı kritik alanlarda üstünlüğünü koruyor: yazılım, biyoteknoloji, yapay zekâ ve üniversite temelli yenilik ekosistemi bunların başında geliyor. Ancak bu kurumlar da belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. Göreve döndüğünden beri Trump, bilimsel araştırmaları finanse etmeyi azaltmaya ve ülkeyi nitelikli iş gücünden mahrum bırakmaya başladı. Devlet ajansları, Harvard ve Columbia dâhil olmak üzere önde gelen üniversiteleri incelemeye aldı; üniversiteleri hibe fonlarını kesmekle ve abartılı antisemitizm suçlamaları üzerinden vergi muafiyetlerini iptal etmekle tehdit ediyorlar. Beyaz Saray, Ulusal Bilim Vakfı ve Ulusal Sağlık Enstitüleri için ayrılan fonları kesti. Bu arada Trump’ın göçmen karşıtı politikaları, ABD’ye gelmek isteyen araştırmacıların başka ülkelerdeki şirket ve üniversitelerde iş aramasına yol açtı. Saldırgan sınır dışı etme uygulamaları, ülkenin inşaat sektörüne zarar veriyor. Amerika, gelecek için yenilik ekosistemini yeterince sağlam bir şekilde kuramadı.
TEMELLERE GERİ DÖNÜŞ
Amerika Birleşik Devletleri, Trump’ın harcama kesintilerini ve göçmenlik kısıtlamalarını mümkün olan en kısa sürede geri alabilir ve almalıdır. Ancak Çin’le etkili bir şekilde rekabet etmek, yalnızca Amerika’nın kendi kendine uyguladığı kısıtlamaları kaldırmaktan daha fazlasını gerektirmektedir. Washington’un başarısızlıklarının yönetimler arası farklı yaklaşımları aşan bir nedeni var: Amerikalı yetkililer, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, Çin’in yetkinliğini ciddiye almıyor. Arkansas Senatörü Tom Cotton, Nisan ayında sosyal medya hesabında “Çin yenilik yapmıyor, çalıyor” diye yazarak, Amerikalıların Çin’in başarılarını nasıl önemsizleştirdiğini özetledi. Çok sayıda ABD’li lider, daha karmaşık bir ihracat kontrol rejiminin Çin’in teknolojik ivmesini durduracağına inanmaya devam ediyor. Mühendislik savaşına avukat gönderiyorlar. ABD’li liderlerin, ülke ne kadar baskı yaparsa yapsın Çin’in endüstriyel ve teknolojik sistemini çökertemeyeceğini anlamaları gerekiyor.
Washington’un yapması gereken, kendi kapasitesini güçlendirmektir. Bu da Amerika Birleşik Devletleri’nin altyapısını derinleştirme yönünde zorlu bir işe girişmesi anlamına gelmektedir. Washington, Pekin’in her sektörde devasa ve çoğu zaman israf niteliğindeki yatırımlarını kopyalamaya çalışmamalıdır. Ancak Biden’ın plansız, sektör bazlı yaklaşımından daha iyisini yapmalıdır. Ve Trump’ın, gümrük vergileri sopasının sanayiyi ülkeye geri getireceği umuduna dayanan stratejisini ve çelik gibi eski ağır sanayilere odaklanma yaklaşımını terk etmelidir.
Bunun yerine, politika yapıcılar Çin’in yaptığı gibi ekosistem terimleriyle düşünmeye başlamalıdır. ABD’nin girişimcilik ve finans alanında uzun süredir güçlü bir geçmişi var, bu nedenle modern derinlikli altyapıya devlet öncülüğünde yapılacak yatırımların, tıpkı 19. ve 20. yüzyıllarda demiryolları ve otoyollara yapılan yatırımlar gibi büyük masraflarının olması muhtemel. Büyük ölçekli altyapı projeleri, farklı teknolojilere olan talebi canlandırabilir ve bunları inşa etmek için gereken süreç bilgisini yaratabilir; bunlar, üretim tabanının yeniden inşasında kritik ilk adımlardır. En öncelikli konu ise, nükleer enerji, doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanan daha büyük ve daha verimli bir elektrik sistemi kurmak olmalıdır. Yenilenebilir enerjinin kullanımını en üst düzeye çıkarmak için, Amerika Birleşik Devletleri’nin daha fazla depolama bataryaları ve yüksek gerilimli iletim hattı inşa etmeye yatırım yapması gerekir.
Washington mühendislik savaşına avukat gönderiyor.
Amerika Birleşik Devletleri ayrıca endüstri sektörlerindeki maliyet yapılarını azaltmanın yollarını da bulmak zorunda kalacaktır. Yüksek ücretlere, emek ve çevre standartlarına sahip zengin bir ülke olduğu için, düşük maliyetli emek sağlama konusunda Çin veya Hindistan ile asla rekabet edemez ve etmemelidir de. Ancak sanayiyi yeniden inşa etme konusunda ciddi olmak istiyorsa, Washington’un sermaye yoğun sektörler için piyasalarını cazip hale getirme konusunda kararlılık göstermesi gerekir. Trump’ın, Amerikan imalatını aşırı pahalı hale getirecek yıkıcı gümrük vergilerinin kaldırılması, bol ve ucuz enerji sağlanması kadar önemlidir. Aynı şekilde, yeni inşaatların aşırı düzenleyici maliyetlerini ortadan kaldıran, temel araştırma ve geliştirme için yeterli devlet fonu sağlayan ve şirketlerin dünyanın herhangi bir yerinden en iyi yetenekleri bulmasını sağlayan liberal göç politikalarını içeren reformlara izin vermek de önemlidir. Sonuncusu tam anlamıyla bir maliyet ölçütü olmasa da, ABD’nin süreç bilgisini yeniden inşa etmek için olmazsa olmazdır. Bu bilginin çoğu artık yurtdışında mevcuttur ve ABD’nin bunları ithal etmeye istekli olması gerekir.
Her şeyden önce, Washington karşısındaki rakibi küçümsememelidir. Pekin, teknolojik üstünlüğü elde etmeyi en yüksek siyasi öncelik haline getirmiştir. Teknolojik ilerlemeyi teşvik etmek için kullandığı sübvansiyonlar çokça israfa yol açmış olsa da, bu, geleceğin endüstrilerinde liderliği ele geçirmenin yan etkisiydi. Rekabet edebilmek için Amerika Birleşik Devletleri de bu endüstrilerde liderlik etme taahhüdünde bulunmalı ve başarıya giden yolda hataları ve belli miktarda bir israfı kabullenmeye daha istekli olmalıdır.
Çin’in modeli işe yaradı çünkü Çin’in politika yapıcıları pek çok şeyi doğru yaptı ve Çinli girişimcilere başarı için uygun koşullar sağladı. Ülkenin sorunları olabilir, ancak etkili olmaya devam edecektir. Ve Çin ne kadar uzun süre başarılı olursa, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri enerji, endüstriyel mallar ve hatta yapay zekâ alanlarında Çinli firmaların baskısı altında o kadar çok sanayisizleşeceklerdir. ABD’nin etkin bir şekilde rekabet edebilmesi için, politikacıların rakiplerini nasıl zayıflatacakları konusunda endişelenmeye daha az zaman ayırmaları ve ülkelerinin, kendisi olarak en iyi ve en güçlü versiyonunu gerçekleştirmeyi başarmasının yollarını bulmaya daha fazla zaman ayırmaları gerekiyor.
Dan Wang, Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi ve Breakneck: China’s Quest to Engineer the Future aldı kitabın yazarıdır.
Arthur Kroeber, Gavekal Dragonomics’in kurucusu ve China’s Economy: What Everyone Needs to Know aldı kitabın yazarıdır.
Kaynak: https://www.foreignaffairs.com/china/real-china-model-wang-kroeber
Tercüme: Ali Karakuş