Panama Belgeleri ABD’nin Dış İşleriymiş!
“Bağımsızlığın” maskesi düştü: OCCRP’nin gizli bağlantıları
Panama ve Pandora Belgeleri gibi büyük gazetecilik projelerinde yer almış OCCRP’nin (Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi), finansmanının yüzde 52’sini ABD hükümetinden aldığı ve kıdemli personeli için ABD Dışişleri Bakanlığı onayı gerektiği ortaya çıktı. Başka bir deyişle OCCRP’nin ABD Dışişleri Bakanlığı sponsorlu dedektif ekibi olduğu meydana çıkmış oldu. OCCRP bir yandan Panama ve Pandora Belgeleriyle dünyayı sarsarken diğer yandan pasaportlarını gizli ajans etiketleriyle süslüyorlarmış.
Bağımsız Avrupa haber kuruluşları ve ABD merkezli Drop Site News’in aylar süren araştırması sonucunda ortaya çıkan bu haber OCCRP’yi mercek altına alıyor.
Araştırmaya Fransız Mediapart, İtalyan Il Fatto Quotidiano, Yunanistan’dan Reporters United ve Alman kamu yayıncısı NDR gibi kuruluşlar katıldı. Drop Site ve diğer kuruluşlar OCCRP kurucusu Drew Sullivan’ın hukuki tehditleriyle karşılaştı. Yani Sullivan hukuk kalkanıyla kendi gazetecilerini koruyor.
Haber kamuya açık belgeler ve Sullivan da dahil olmak üzere röportajlarla destekleniyor. İlginç bir şekilde OCCRP gazetecileri hukuki davalara karşı korumayı amaçlayan ve ABD Dışişleri Bakanlığı destekli Reports Shield programını da finanse ediyor.
Sullivan araştırmayı yürüten gazetecilerden John Goetz’i (NDR) Rus ajanı olarak yaftaladı ve Rumen gazeteci Stefan Candea’yı OCCRP’ye karşı şahsi bir düşmanlık beslemekle suçladı. Ancak bu iddialar bağımsız gazetecilik standartlarını hedef alan bir dikkat dağıtma girişimi.
Haber tüm hukuki tehditlere rağmen yayımlandı.
İşte haber
OCCRP’nin kökeni Filipinler’deki bir darbeye dayanıyor. O dönemde yerel bir gazetecilik kuruluşu olan PCIJ, ABD destekli yolsuzluk araştırmalarıyla dönemin devlet başkanı Joseph Estrada’nın devrilmesine yol açtı. ABD bu deneyimden rejim değişikliklerini askeri müdahaleler yerine gazetecilikle gerçekleştirebileceğini öğrendi. OCCRP’nin kurucularından Drew Sullivan bu yöntemle Bosna, Kırgızistan, Çekya ve Karadağ gibi ülkelerde hükümet değişikliklerine katkıda bulunduklarını itiraf etti.
OCCRP’nin başarısı yalnızca habercilikle hükümetleri devirebilme gücünde değil; aynı zamanda bu süreci dünya çapında en saygın gazetelerin manşetlerinde bağımsız gazetecilik maskesiyle sunabilmesinde yatıyor. Bir yandan basın özgürlüğü savunuculuğu yaparken diğer yandan Dışişleri Bakanlığı onaylı editörlerle çalışıyor.
OCCRP sadece haber yapmakla kalmayıp Global Anti-Corruption Consortium (GACC/Küresel Yolsuzlukla Mücadele Konsorsiyumu) aracılığıyla araştırmalarını politika eylemlerine dönüştürüyor. Bu yapı yargı soruşturmaları ve yaptırım süreçlerini OCCRP’nin haberlerine dayandırarak şekillendiriyor. Ayrıca Transparency International gibi kuruluşlarla iş birliği yaparak sivil toplum mobilizasyonunu sağlıyor.
OCCRP bağımsız gazetecilikten ziyade ABD hükümeti tarafından yönlendirilen bir propaganda aygıtı. Kurum Dışişleri Bakanlığından gelen yetkilileri işe alıp yeniden oraya göndermek gibi bir döner kapı sistemiyle çalışıyor.
ABD başkalarını devlet kontrolündeki medya sebebiyle sürekli eleştiriyor. Bu durum ABD’nin medyadaki devlet kontrolüne yönelik diğer ülkeleri eleştirme pozisyonunu çelişkili hale getiriyor. Ancak iş gerçekten bağımsız bir gazetecilik faaliyeti olduğunda ABD’nin özgür basın maskesi hızla düşüyor. Wikileaks gibi gerçekten bağımsız gazetecilik yapan kuruluşlarla karşılaştırıldığında OCCRP’nin rolü daha açık bir şekilde sorgulanıyor.