Neoconculuğun Sonu

Trump Amerikan dış politikasında yeni bir çığır açıyor.

Başarısız Neoconcu dış politikaya karşı bir zafer konuşması olarak adlandırılabilecek konuşmasında, Başkan Donald Trump, Orta Doğu’daki otuz yılı aşkın süredir devam edegelen dış politikanın sona erdiğini ilan etti. Amerika’yı Libya’dan Yemen’e kadar anlamsız savaşlara sürükleyen ideoloji artık sona erdi.

Trump, Riyad’da bir yatırım konferansında, ana akım medyanın pek de üzerinde durmadığı bir konuşmasında; “Sonuçta, sözde ulus inşa edenler inşa ettiklerinden çok daha fazla ulusu harabeye çevirdiler. Ve müdahaleciler, (bu şekilde) anlamadıkları karmaşık toplumlara müdahale ediyordu,” dedi.

Amerika, 1990’lardaki Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk kez, Orta Doğu’da savaşmıyor. Trump, birçok ABD başkanının İran’a karşı bir vekâlet savaşı yürüttüğü Yemen ile kırılgan bir ateşkes yaptı. Amerikan askerlerini Suriye’den çekiyor, 25 yıl sonra Suriye lideriyle görüşen ilk Amerikan başkanı oldu ve konuşmasıyla eş zamanlı olarak bu ülkeye yönelik yaptırımların sona erdiğini ilan etti. İlk döneminde tek taraflı olarak iptal ettiği nükleer anlaşmanın yerine geçecek bir anlaşma için İran ile nihayet müzakerelere başladı. Her zaman düz bir çizgide olmasa da, ilerleme kaydedildi.

Birinin farkı görmesi için sadece son birkaç on yıla bakması yeterli. Amerika Birleşik Devletleri bir zamanlar İran’a karşı yürüttüğü savaşta Saddam Hüseyin’i açıkça destekledi ve bu destek, her iki tarafta da binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Ardından ABD dönüp, Saddam’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek 1991’de Irak’ı işgal etti. Tehdit altındaki Suudi Arabistan, ABD’nin o dönem tamamen bağımlı olduğu petrol rezervleri sayesinde ABD’nin müdahalesiyle savaştan kurtuldu. 11 Eylül sonrası neocon spazmlarıyla Amerika, Afganistan ve Irak’ı işgal ederek her iki ülkede ulusal hükümetleri Amerikan kukla devletleriyle değiştirmek, kadın ve toplum hakkındaki yerel İslami gelenekleri ise Batılı fikirlerle değiştirmek amacıyla bir ulus inşa planı başlattı.

Bu ulus inşası girişimleri, El Kaide ve IŞİD’in Batı’nın İslam’ı etkisiz hale getirmek ve Orta Doğu’yu yeni bir küresel imparatorluğun parçası haline getirmek istediğine dair yaptıkları uyarıları güçlendirdi. Irak’taki Amerikan birliklerinin, Irak’ın “fethinin” ardından ordunun büyük bir bölümünün batıya, Suriye ve Lübnan’a doğru ilerlemesi planları öncesinde, Suriye sınırının haritalarını yayınladıklarına dair söylentiler dolaşıyordu. Bu savaş İran’ı da savaşa dahil ederken, ABD askerleri Suriye’ye konuşlandırıldı, Türkler müdahale tehdidinde bulundu ve Rus müdahalesi mücadeleyi daha da zorlaştırdı. El Kaide’nin yerini IŞİD aldı. ABD, bir başka çirkin ama istikrarlı hükümeti devirerek Libya’da bir savaşa başladı, bu da bugüne dek süren bir kaosa yol açtı. Avrupa’ya büyük mülteci akınları oldu. Yemen anarşi ve iç savaşa sürüklendi. Afganistan’daki savaş Pakistan’a da sıçrama aşamasına geldi.

Gerçek sayılar asla bilinemese de, Savaş Maliyetleri Projesi, ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye ve Yemen’deki dış politikası nedeniyle oluşan doğrudan şiddet sonucu 940.000’den fazla insanın öldüğünü tahmin ediyor. Yetersiz beslenme, hastalıklar ve bu çatışmalara bağlı sağlık sistemlerinin çökmesi gibi dolaylı nedenlerle 3,6 ila 3,8 milyon kişinin daha öldüğü tahmin ediliyor. Doğrudan ve dolaylı kayıplar dâhil olmak üzere toplam ölüm sayısının 4,5 ila 4,7 milyon arasında olduğu belirtiliyor. Proje ayrıca, bu çatışmalar nedeniyle 2001’den bu yana yaklaşık 38 milyon kişinin yerinden edildiğine dikkat çekiyor. Yaklaşık 7.000 ABD askeri hayatını kaybetti. Projeye göre bu savaşlar ABD’ye 8 trilyon dolardan daha fazlaya mal oldu. Bugün Afganistan yeniden Taliban tarafından yönetiliyor, Irak ise İran’ın vekilleri tarafından. Ulus inşası tam anlamıyla başarısız oldu. Daha geniş müdahaleleri savunan neocon politikası başarısız oldu.

Gerçekten de Amerika’nın Ortadoğu’da onlarca yıl sürdürdüğü politikaya ilişkin yapılan en güzel özet Trump’ın yaptığı özettir.

Sözler kolaydır, eylemler çoğu zaman söylemlerden çok daha zordur. Peki, sırada ne var? Trump, Suudi Arabistan’ın da komşuları Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi İsrail’i tanımasını “şiddetle istediğini” belirtti. İran ile bir nükleer anlaşmanın yakın olduğunu söyledi ve “kalıcı düşmanlara sahip olmaya inanmadığını” ekledi. Her ikisi de gerçekleşmesi çok zor talepler.

Ancak yeni dış politika ile birlikte en önemli değişiklik işaretlerinden biri olarak Trump, Esad’ı deviren bir halk devrimi ittifakına öncülük eden ve eski bir El Kaide savaşçısı olan (kişi düşmanlarıyla barış yapar, dostlarıyla değil) Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara ile görüştü. Trump, Şara ve Suudi Veliaht Prensi ile birlikte “bölgede ve ötesinde şaşkınlık yaratan” bir fotoğraf çektirdi.

Trump, kendisinin giderek artan reel politika yaklaşımını desteklemek amacıyla, “son yıllarda çok sayıda Amerikan başkanı, yabancı liderlerin ruhlarına bakmanın ve ABD politikasını kullanarak onların günahlarının bağışlanması için adalet sağlamanın bizim işimiz olduğu düşüncesine kapıldı” diye ekledi.

Suriye şu anda bir yol ayrımında. Yaptırımların sona ermesi, ülkeye 14 yıl sonra ilk kez ekonomik bir nefes alma şansı verecek. Şara, Amerikan enerji şirketlerini Suriye’nin petrol kaynaklarını değerlendirmeye davet etti. Ancak top hala Suriye sahasındadır. Suriye, İran’ın terörist desteğini reddedip reddetmemeye ve bu savaşçılara güvenli liman sağlamayı bırakıp bırakmamaya karar vermeli. Körfez liderleri, Şam’daki yeni hükümetin arkasında birleştiler ve Trump’ın da aynısını yapmasını istiyorlar; bunun İran etkisine karşı bir istihkâm olduğuna inanıyorlar. ABD’nin Suriye’ye Rusya ile ilişkilerini kesmesi ve ülkedeki Rus üslerini ve yerleşimlerini kaldırması yönünde baskı yapması bekleniyor. Şara, İsrail ile 1974 tarihli ayrılma anlaşmasına bağlılığını teyit etmiş olsa da Trump, onun Abraham Anlaşmalarını desteklemesini isteyecektir. Ayrıca Suriye’nin Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD tutuklularının bulunduğu merkezlerin sorumluluğunu üstlenmesini de talep edecektir.

Konuşulacak çok şey ve atılması gereken birçok zor adım var, ancak her başlangıç, yine de bir başlangıçtır. İnsan haklarını teşvik etme, ulus inşası ve demokrasi yayma hedefinin yerini refah ve bölgesel istikrara yönelik pragmatik bir yaklaşıma bıraktığını açıkça belirten Trump ile birlikte, Suriye’nin önünde bir fırsat penceresi açılmış durumdadır. Trump, “Geçmiş çatışmaları sona erdirmeye ve daha iyi, daha istikrarlı bir dünya için yeni ortaklıklar kurmaya hazırım; farklılıklarımız derin olsa bile,” dedi.

 

*Peter Van Buren, We Meant Well: How I Helped Lose the Battle for the Hearts and Minds of the Iraqi People, Hooper’s War; A Novel of WWII Japan ve Ghosts of Tom Joad ve A Story of the 99 Percent kitaplarının yazarıdır.

 

Kaynak: https://www.theamericanconservative.com/the-end-of-neoconservatism/